Sina Akyol: Sakınımsız sakınım

"Şimdi, onu kaybettiğimiz bu günlerde sıra şairliğinden söz etmeye gelince, epeydir zihnimde dolaşan bir cümleyi yazarak başlamanın zamanı olduğunu anlıyorum:  Şiirler kutsal metinlerle aynı soydandır. Şiir yazan ya da okuyan herkes bunu doğrudan deneyimlemiş olmayabilir ama, çeşitli biçimlerde dile getirilmiş, en azından etrafında kuvvetle dolaşılmış bir düşüncedir bu."

21 Şubat 2022 17:50

 

Önce bir anı. 2000 yılında, F tipi cezaevlerine karşı çıkan bir imza metnini açıklamak üzere yapılan bir basın toplantısının[1] bitiminde karşılaştığımızda, tanıdık gelse de ilk anda çıkaramamıştım. Sina Akyol, şair. 1968-69 yıllarında kim bilir yine hangi bildiri için bizim eve geldiğinde ilk iş çamurlu ayakkabılarına baktığımı hatırlıyordu... Sonradan bir kez daha karşılaştık, yine kalabalık bir yerdi. 1950’de doğmuştu, 2022 başlarında öldü.

Şimdi, onu kaybettiğimiz bu günlerde sıra şairliğinden söz etmeye gelince, epeydir zihnimde dolaşan bir cümleyi yazarak başlamanın zamanı olduğunu anlıyorum: Şiirler kutsal metinlerle aynı soydandır. Şiir yazan ya da okuyan herkes bunu doğrudan deneyimlemiş olmayabilir ama, çeşitli biçimlerde dile getirilmiş, en azından etrafında kuvvetle dolaşılmış bir düşüncedir bu. İşte Baudelaire’in unutamadığım sözü:

“Sözcüklerde, sözlerde, kendilerinden şans oyunu yapmamızı yasaklayan kutsal bir şey var."
(Il y a dans le mot, dans le verbe, quelque chose de sacré qui nous défend d’en faire un jeu de hasard.)

Ve Mallarmé’nin, besbelli buna verdiği karşılık:

“Zar atmak rastlantıyı asla yok etmeyecek."
(Un coup de dés jamais n’abolira le hasard)

Modern şiirin, hatta genel olarak şiirin en iyi örneklerini bu ele avuca gelmez diyalektiğin belirlediği söylenebilir. Sina Akyol’un şiirlerine sondan başa doğru bakıldığında Baudelaire’in sözünü ettiği yasağı içselleştirme çabasının egemen olduğu, bu alanda ustalığın ise dönem dönem yeniden ivme kazanarak belirginleştiği fark edilir.

Türkçe şiirin iyi izleyicilerinden Orhan Kahyaoğlu, Türkiye’de ilk haiku kitabını Sina Akyol’un yazdığını belirtmişti:[2] Orhan Veli başta olmak üzere, Akyol’dan önce de haiku yazanlar olmuş, ama kitap boyu olanını ilk Sina Akyol yazmış. Kahyaoğlu bunu derken Akyol’un 1996 tarihli Avluda adlı kitabını işaret ediyordu. Bunlar haiku mudur, karar vermek zor. Bence Sina Akyol’un şiiri genel bir çizgi olarak Lorca’ya yakındır. Dolayısıyla haiku’dan çok, copla’ya yakın. Erdal Alova’nın çevirip hazırladığı değerli bir Lorca kitabı olan Ne Garip Federico Adında Olmak’ta anlatıldığı üzere copla, İspanyol edebiyatında çeşitli türleriyle yaygınlaşmış, olağanüstü bir sözcük ekonomisiyle tanınan, verimli bir tarzdır.[3] Örnek olarak Lorca’nın kitaba adını veren dizesiyle biten ve neredeyse kırk yıldır duvarımdan inmeyen “Başka Bir Anlatım” adlı şiirini alayım (Ülkü Tamer çevirisi):

Şenlik ateşleri yerleştirir boynuzlarını
Çıldırmış bir geyiğin ikindi tarlasına,
Gittikçe yayılır vadi. O küçük rüzgâr
Sıçrar bayırlardan bayırlara.
Hava kristalleşir duman altında
–Kedi gözleri gibi sarıdır,
hüzünlüdür–
Ben dallardan yürürüm gözlerimde ,
Dallar, ırmaklardan yürür.
Gelirler bana, gerçek şeylerim
benim.
Aynı ezgileri tekrarlayarak
Burada, bu ikindi sazlıklarında
Ne garip Federico adında olmak.
    

Şimdi de Sina Akyol’un ikinci kitabı olan 1982 çıkışlı Lokman’la Geçen Şen Günlerim’den “Kötü Yokuşa Sövgü” adlı şiiri okuyalım:

Ben ki bezgin
kederle indiğim,
inerken yerindiğim;
şaşırdığım, bunaldığım,
üzüldüğüm, alıştığım,
kara donlu, fesleğensiz,
gönlü çıvgın yokuştan,
geçmem, geçmem bir daha! 

Nehrin ordan giderim!

Burada derinlik ile yüzeyi bir arada tutma özelliği, derinliğe doğru ısrar eden sekiz dizeden sonra, bir anda fırlamış gibi yüzeyden giden tekil bir dizeyle gerçekleşiyor. Sakınımın yarattığı özgünlük.

Bir tür anlatı şiiri olmayı bu özelliklerle bağlantılandırmak eğilimindeyim. Şairaneliğin dozunu, büsbütün sıfıra indirmek niyetinde olmaksızın, kısabildiği kadar kısmaktaki kararlılık. Sina Akyol’dan bir örneği de 2019’da yayımlanan Çayırkuşu zaten hep adlı kitabındaki “İndireyim Sırtımı” başlıklı, “daha”lı “on beş şiir”den alalım:

Daha nice yolum var
eğri büğrü
uzun aksak..

Daha nice döneceğim
üryan ahmak.

Bendeki on küsur kitabından sonuncusu, “şiir bitti.” diye bitiyor ve yukarıda dediklerimi en iyi biçimde temsil ediyor. Kitabın adı Şiirler, tarihi 2021. Biter mi hiç, şiirin hası, bitmek fiiline son verebilmek için var. Son olarak pek yapmadığım bir şey yapıyor ve Lorca ile Sina Akyol’u yalnızca akıllı uslu karşılaştırmalar için değil, şiir okumanın hazzı için de birlikte, art arda, yan yana okumayı öneriyorum.

 

 

NOTLAR:


[1] Dilimiz, Dillerimiz’in Giriş bölümündeki “Tecrit ve Yalıtım” başlıklı yazıda sözünü ettiğim toplantı.

[2] Orhan Kahyaoğlu, "Haiku: Şiirde Düş ve Arınma", Radikal Gazetesi, 12.12.2008 

[3] Bkz. Erdal Alova, “Lorca Şiirinin Kökleri”, Federico Garcia Lorca, Ne Garip Federico Adında Olmak: Seçme Şiirler, çev. Erdal Alova, 3. Baskı, Can Yay., 2013. Kitap ilk kez Kaynak Yayınlarından, 1994 yılında çıkmıştı.