DİĞER
İyi okurluk tek bir toplumla özdeşleştirilemez, bir dünya kardeşliğidir. Zamanla ve mekânla sınırlanamaz...
Dünyaya iştahla açıldığımız yıllardaki ruh halimizle kitap okumak başkadır, olana bitene bıkkınlıkla baktığımız zamanlardaki ruh halimizle okumak başkadır; “aynı kitap asla iki kere okunmaz” dense yeridir.
"O kitaba” sahip olmak bana güven veriyordu. Orhan Pamuk’un Yeni Hayat’ı çıktığında babamın kitaplığından alıp kendi kitaplığıma koymuştum, artık ona sahiptim; Yeni Hayat’a, yeni bir hayata
Birkaç sene öncesine kadar bir kitabın sayfalarını kırıştırmak, kapağını kıvırarak okumak benim için kabul edilebilir bir davranış değildi. Kitap cümlelerinin altını da çizemez, yanlarına notlar da alamazdık...
Bir rüya gördüm. Rüyayı hatırlamıyorum, o sabah da hatırlamıyordum, rüyadan yalnızca bir kırıntı kalmıştı elimde: Kırmızı Defter. Kırmızı Defter’i okuyacağım ve hayatım değişecek
Bu yazıda hem bacaların hem de onlarla ilgili bâtıllıklar yığınının içinden birkaçını seçtim ve evlerle ilgili benden akıllı uslu şeyler duymayı bekleyen okurun karşısına çıkardım...
Sinema tarihi, malûm, geçmişin çeşit çeşit hayaletinin mesken tuttuğu evlerle doludur; evin sakinlerine görünen ya da görünmeyen...
Kentleşme sürecinin planlı ve plansız konut tipolojilerinin hepsinde; rezidansta, sitede ve gecekonduda açığa çıkan şey, mekânsal ayrışma oluyor. Bugün evimiz sınıflararası uçurumun, coğrafî eşitsizliğin mekânsal örüntüsü...
Çocuklarını bir başkasına emanet edip çalışmaya yeltenecek kadınlara iki kere düşünmelerini öğütleyen, aile kutsalını eve tıkıp kapıları sımsıkı örtmek gereğini vurgulayan, muhafazakâr bir mesel olarak: Evlerden ırak
Evde doğru eşyaları, doğru eşya oranını, doğru düzeni tutturduğumuzda, hayatımızda her şeyin yerli yerine oturacağını, iç huzura kavuşacağımızı, olabilecek en ideal hâlimize nihayet bürüneceğimizi düşünüyor, böyle düşünmeye zorlanıyoruz
Etkinlik planlarının dahi, sosyal medyada nasıl paylaşılacağı hesaplanarak yapıldığı devirde, neyin sosyal medya hesaba katılarak yapıldığını, sosyal medya olmasaydı günümüzdeki şekline erişmiş olup olamayacağını tespit etmek oldukça zor...
Neriman'ın anonim dünyaya ve konforlu bir hayata olan özlemi sürdükçe inşaat çılgınlığının da süreceğini, piyasadaki çalkantı biraz yatışınca büyük kentlerin çevresinde mantar gibi yeni sitelerin yükseleceğini söylemek bir kehanet olmaz...
Duvarlar evin derisini oluştururlar. Belki de pek çok hayvan türünün aksine insanlar deri değiştiremediği için ev değiştirir ve adına da “taşınmak” denir...
Belki de, yerleşmenin tekinsizliğidir, yani dünyaya yeniden çocukluk evimizdeki gibi yerleşebilmenin imkânsızlığıdır, o özlemdir, şiiri ve edebiyatı asıl yaratan dürtü...
Evsizleşme sadece fiziksel değil, ontolojik bir harekettir, tam da o yüzden cazip, tehlikeli ve felsefî bir hareketttir. Edebiyatta yola çıkan, evden kaçan, evi inkâr eden karakterlerin cazibesinin nedeni de budur herhalde
70'li yıllarda Almanya'nın birçok kentine yayılan ev işgali hareketi, zirveyi ise 80'li yılların başında görecekti. Ülkede 1980 yılında resmî tahminlere göre bir milyondan fazla evsiz vardı fakat öte yandan binlerce ev boş duruyordu
Evin metafor olarak kullanılması sinemanın klasik döneminde yaygın bir usulken, yavaş yavaş onu bir karakter gibi belirleyici, karar verici bir varlık olarak düşünebildiysek, bunda Chantal Akerman gibi yönetmenlerin önemli rolü var
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.
↑ Yukarı çık