Efendinin araçları efendinin evini asla yıkamaz – veya: Şiir bir lüks değildir

“Lorde’un 1976-1984 yılları arasında kaleme aldığı bu gezi notları, bildiriler, konuşmalar, mektuplar ve yazılar bugün de deneyimin toplumsallığını, süregiden ayrımcılıkları, adaletsizliği, mücadeleyi ve özelde feminist mücadeleyi düşünmek için yeni araçlar sunuyor.”

05 Ocak 2023 22:00

Şiirin farkı
Retorikten
Hazır olmaktır
Kendini öldürmeye
Çocukların yerine
               (Lorde, “Power”, The Black Unicorn)

2022 yılının kitabı olarak Audre Lorde’un Bahisdışı Kız Kardeş’ini (çev. Gülkan ‘Noir’ ve Yusuf Demiröz, Otonom Yayınları) önermek istiyorum; çünkü bu kitabın ısrarlı bir eleştiriyi diri tuttuğunu düşünüyorum. Bahisdışı Kız Kardeş bahse/yaşama dahil edilmeyenleri; susturulan, utandırılan, yok sayılan, değersizleştirilen geniş bir deneyimler atlasını gözler önüne seriyor: Sesten, kuvvetten, farktan, çoğalmadan, duygulardan, hastalıktan, ölümden, şiirden, özgürlükten, aşktan ve erotizmden söz ederken, kadından, yaşamdan ve özgürlükten konuşmanın gittikçe zorlaştığı günümüz ikliminde, her zaman taze, her zaman ferah bir olanaklar coğrafyası açıyor.

Lorde’un 1976-1984 yılları arasında kaleme aldığı bu gezi notları, bildiriler, konuşmalar, mektuplar ve yazılar bugün de deneyimin toplumsallığını, süregiden ayrımcılıkları, adaletsizliği, mücadeleyi ve özelde feminist mücadeleyi düşünmek için yeni araçlar sunuyor. Çünkü, efendinin araçları efendinin evini asla yıkamaz.

Audre Lorde 1934-1992 yılları arasında büyük oranda Amerika Birleşik Devletleri’nde ve özellikle New York’ta yaşadı.[1] Kadın, siyah, lezbiyen, şair, anne, hasta, aktivist, kuramcı, savaşçı, savaş-karşıtı: Kendini de, sözünü de tek bir yerden kurmamak onun için hem bir zorunluluk hem bir tercihti diye düşünüyorum. Bir yandan deneyimleri kuşkusuz ki katmanlı ayrımcılıklar (ataerki, homofobi, ırkçılık, kapitalizm) içinde şekillenmişti, diğer yandan bu ayrımcılıklara karşı mücadele, onun için, farkın yok sayılmasına değil, ancak tanınmasına bağlıydı. Bu bağlamda hiçbir zaman sadece kadın, siyah, lezbiyen, vs. olmamayı seçti ve her zaman ayrımcılık kadar ayrıcalığını da tanımaya kıymet verdi. 1981 yılında yaptığı bir konuşmada (kitapta yer alıyor) şöyle diyordu:

“Üniversitede çalıştığı için çocukları düzenli yemek yiyebilen, Renkli tenli lezbiyen bir kadınım. Eğer çocuklarımın tok karınları, iş bulamadığı için çocuklarını besleyemeyen ya da evde kürtaj ya da kısırlaştırma yüzünden içi çürüdüğü için çocuğu olmayan Renkli tenli başka bir kadın ile ortaklığımı fark etmeme mani oluyorsa; eğer çocuk yapmamayı seçmiş o lezbiyeni, tek yaşam desteği etrafındaki homofobik komünitesi olduğu için açılamamış o kadını, başka bir ölümdense sessizliği seçen o kadını, benim öfkemden kendisininkini tetikleyecek diye korkan o kadını fark etmeyi beceremiyorsam, eğer onları benliğimin farklı yüzleri olarak tanımakta çuvallıyorsam, o zaman sadece onların ezilmelerine değil, kendi ezilmeme de katkıda bulunuyorumdur. Öyleyse aramızda duran öfke, suçluluk duygusundan sakınmak ya da daha fazla ayrışmak için değil, açıklık ve karşılıklı güçlenme için kullanılmalıdır. Bir kadın özgür değilse, ben de değilim, onun prangaları benimkilerden çok farklı olsa dahi. Ve Renkli tenli tek bir insan bile zincirlere vurulduğu sürece ben de özgür değilim. Hiçbiriniz de değilsiniz.”[2]

Audre Lorde’un yazılarında kişisel olan tam anlamıyla politiktir: deneyim-mücadele, teori-pratik, şiir-düzyazı birbirine geçerek, yeni diller, yeni dünyalar, yeni ittifaklar arar ve kurar. Lorde kendine sorarken karşısındaki muhatap alır, dinleyicilerine hitap ederken kendini sorgular:

“Her birinize sorduğum gibi kendime de soruyorum […] Ziyan ettiğimiz ekmeği yapan kim? Ya da biyolojik olarak bin yılda ayrışmayacak nükleer zehirleri üretmek için gereken enerjiyle uğraşan kim? Ucuz hesap makinelerimize mikrotransistörleri monte ederken kim kör oluyor?”[3]

“Henüz sahip olmadığın sözcükler neler? Neyi söylemeye ihtiyacın var? Onlar yüzünden yine sessizlik içinde hastalanıp ölene dek günbegün yuttuğun ve benimsemeye çabaladığın zorbalıklar neler? Belki de bugün burada olan bazılarınız için ben, korkularınızdan birinin suretini taşıyorumdur. Kadın olduğumdan, Siyah olduğumdan, lezbiyen olduğumdan, kendim olduğumdan, bana düşeni yapan savaşçı Siyah kadın bir şair olarak size şunu soruyorum; siz size düşeni yapıyor musunuz?”[4]

Buralarda hitap edilen “siz” geniştir, aynıyı aramaz, sınır dayatmaz; ayrımcılığa uğrayan herkesi potansiyel müttefiki sayar. Bu bakımdan bu metinleri queer siyasetin öncülerinden biri olarak okumak mümkündür, çünkü kim olduğumuzu değil, neye karşı olduğumuzu esas alan bir mücadele stratejisi önerirler: “Yan yana savaşmamız için ben olmana gerek yok” der Lorde, “[a]ynı savaşı verdiğimizi fark etmem için sen olmama gerek yok.”[5] Bu savaş öncelikle ataerkinin, ırkçılığın, kapitalizmin, ikili cinsiyet sisteminin ve sağlamcılığın kenara attığı yaşamlar (ve ölümler) adına verilir, öncelikle hayatta kalmak ama aynı zamanda herkesin birlikte serpileceği bir dünya kurmak için.

“Bu toplumun kabul edilebilir kadın tanımı çerçevesinin dışında duranlarımız; fark potasında eritilenlerimiz –yoksul olanlarımız, lezbiyen olanlarımız, Siyah olanlarımız, daha yaşlı olanlarımız– bilir ki, hayatta kalmak akademik bir yetenek değildir. Hayatta kalmak, rağbet görmeyerek ve bazen de hakarete uğrayarak nasıl tek başına ayakta duracağını ve bu yapının dışındakiler olarak tanımlanmış başkalarıyla birlikte hepimizin serpilebileceği yeni bir dünya tanımlamaya ve onu aramaya adanmış bir ortak davanın nasıl güdülebileceğini öğrenmektir. Farklarımızı alıp nasıl güce dönüştürebileceğimizi öğrenmektir. Çünkü efendinin araçları efendinin evini asla yıkamaz.[6]

Lorde’un yaşamı yazıya, yazıyı yaşama kattığı araçların en keskini kuşkusuz şiirdir. Şiir içi boş sözcük oyunlarına indirgenemez; “damıtılmış deneyimi”, içimizdeki karanlık, kadim, derin ve gizli “olanaklar alanını” açığa çıkaran bir ifade biçimidir.[7] Duyguların keşfi için güvenli bir alan sağlar ve onların değişime öncülük edebilecek fikirlere dönüşmesini mümkün kılar: Şiir “[d]eğişime adanmış bir geleceğin […] temellerini inşa eder”.[8] “Öyleyse kadınlar için şiir bir lüks değildi”,[9] “kendi sihrimizin peşinden gidip onu gerçekleştir[menin]”,[10] şimdinin kapısından farklı bir geleceğe bakmanın anahtarıdır.

Ne mutlu ki Lorde, Türkçede! Sözleri öfkeyi bilerken ihtimamı eksik etmiyor.

 

NOTLAR: 


[1] Lorde’un dünyasını daha yakından tanımak ve çeviri/yayın sürecine tanık olmak isteyenlere kitabın çevirmenleri Gülkan ‘Noir’ ve Yusuf Demirörs, editörleri Ece Durmuş ve Melis İnan’la gerçekleştirilen şu söyleşileri öneriyorum:

“Bahisdışı Kız Kardeş Üzerine: Audre Lorde ile Kolektif Neşe ve Direniş Ağlarını Örmek” (1. kısım)”

“Bahisdışı Kız Kardeş Üzerine: Kendi Sesini Dünyayla İlişkilendirmek (2. kısım)” 

Ayrıca Kıraathane Kitap Şenliği kapsamında gerçekleştirilen kitap sohbeti: “Audre İstanbul’da”  

[2] “Öfkenin Faydaları: Irkçılığa Karşılık Veren Kadınlar”, çev. Gülkan ‘Noir’, s. 172.

[3] “60’lardan Öğrenmek”, çev. Gülkan ‘Noir’, s. 182.

[4] “Sessizliğin Dil ve Eyleme Dönüşmesi”, çev. Yusuf Demirörs, s. 51.

[5] “60’lardan Öğrenmek”, çev. Gülkan ‘Noir’, s. 185.

[6] “Efendinin Araçları Efendinin Evini Asla Yıkamaz”, çev. Alâra Kuset, s. 144 (daha önce Cogito dergisinin “Irkçılığı Görmek” (Bahar, 2021) sayısında yayımlanmıştır).

[7] “Şiir Bir Lüks Değildir”, çev. Yusuf Demirörs, s. 44.

[8] A.g.e, s. 45.

[9] A.g.e, s. 44.

[10] A.g.e, s. 43.

 

GİRİŞ RESMİ:

İllüstrasyon: Suhad Khatib