DİĞER
Nilüfer Kuyaş, Sedat Simavi Ödülü'ne değer görülen Karasevda Kitabı'ndan tadımlık bir bölüm okuyor: Ne kadar fotoğraf çeksek de, uçuculuğunu yakalayamayacağız hayatın...
Emine Sevgi Özdamar, roman yazma sürecini ve peşine düştüğü aile hikâyelerinin yazınına etkisini anlatıyor...
Bir edebiyat dostu arkadaşım, “Sana anahtar kelimeler vereceğim, bakalım ne yazıyorsun” dedi.
“Kitabın, müziğin ve her şeyin... sansürle terbiye edilmesinden yana değilim. Yasaların içine bunun konmasından yana değilim. Sanatın kendi kuralları, iyi veya kötü diye tayin eder. Ama bunu bir siyasetin tayin etmesi hiçbir zaman kabul edilemez.”
“Her yazacağım romanın veya hikâyenin içeriğine göre biçim bulmalıyım. Bu, benim başlıca fikrimdi. Benim en büyük azabım, başlarken hangi biçimle yazacağım.”
“Şehsuvar Sami genç yaşta, yazar olmak isteyen biridir. Ester diye bir kıza âşıktır. Fakat 1908 Meşrutiyet'iyle beraber İttihat ve Terakki'nin giderek gözükara bir fedaisine, daha sonra Teşkilat-ı Mahsusa'nın bir üyesine dönüşür. Ve aşk yerine devrimi seçer...”
“Anadolu'da olduğu gibi, Dersim'de de her köyün, her dağın, her yolun onundan üç dördünün adı Ermenicedir hâlâ, tüm o yok etme, silme politikalarına rağmen...”
“Benim yetiştiğim yıllarda en önemlisi şiir, sonra öykü ve en hantal olarak da roman diye bakılırdı. Ben de bu kitapta kanıtlamaya çalıştım ki romanlar da aslında biraz nicelikleri olan verimlerdir.”
“Bir yazar olarak göç benim resmen evim. Bunu anlayıp fark ettikten sonra dedim ki artık kendi öykümü dolaylı olarak anlatabilirim...”
© Tüm hakları saklıdır.
↑ Yukarı çık