DİĞER
“Bu yeni Orhan Veli derlemesi, eskilerin bir bohem romantiği olarak Orhan Veli'den öte, günümüzdeki sese çok yakın duran, birçok damardan günümüz edebiyatını etkilemiş, çağdaşımız bir Orhan Veli’yi de gösteriyor. Nostaljik değil, ‘şimdi ve burada’ bir derleme.”
"Taşra burada norm-dışı olabilecek her şeye şiddet uygulayan bir ‘yeni-merkez’e dönüşüyor. Merkezden hiç çekinmeyen, merkez karşısında ‘kendisine çekidüzen’ vermek yerine, merkeze saldırabilen bir taşra. Acaba, diye soralım, bu ‘dönüşüm’ son yıllarda yaşanan siyasi dönüşümün bir alegorisi olabilir mi?"
"Karamustafa’nın yerleştirmesi kriz ve olası şiddeti mekân, nesneler ve sesler üzerinden gösterirken, Nesli Türk odağına bedeni alıyor: bir patlama sonrası hali andıran, ‘kan revan’ içinde kalmış, tuvalden taşacakmış gibi duran ‘taşan’ ve ‘aşırı’ bedenler."
“'Birlikte nasıl çalışırız?' sorusu üzerine odaklanan 8. Çanakkale Bienalinin ekibi, sanatçıları ve sanatçı inisiyatiflerini 'Birlikte nasıl üretebiliriz?', 'Birlikte nasıl yaşarız?', 'Birlikte nasıl çalışırız?' gibi sorular üzerine düşünmeye davet etmişler ve sonuçta da ortaya takımyıldızları andıran, bol konuşma ve etkileşimli, ‘festival’ havasında bir bienal çıkmış."
“Komet’i tanımlayan şeylerden biri de bir şaşırma haliydi: Bir panik hali, bir dünyayı ilk defa görüyormuş hali, bir büyümüş de küçülmüş çocuk bakışı, bir sürekli tetikte olma hali... Bu daimi ve biraz da bilinçli ‘şaşkınlık’ halini Komet’in resimlerinde bir panik hissi ve tuhaflık olarak, enstalasyon ve performanslarında bir ‘hınzırlık’ olarak ve şiirlerinde anlamlar çarpışması yaratan bir kaotik ses karmaşası olarak tecrübe edebilirsiniz."
"Hah, neredeyse adının verdiği ‘ünlem’ hissiyle dünyaya atılmış bir metin gibiydi: Bir ortak alana şahsi bir yerden atılmış, aciliyetli bir metin. İstasyon ise son derece ketum, kapalı ve ortak alanla pek ilgilenmeyen bir kitap. Hah’ta kapının önüne çıkıp adeta bağıran bir ses varken, burada tersi, kapıyı çaldığınızda açmayan bir ev sahibine benziyor anlatıcı."
"Soner Caner’in Gönül’ü ne kadar şenlikli ve masalsıysa, Halil Aygün’ün belgeseli de o kadar dramatik ve gerçekçi. Belki bu ikisinin birleşimi, Domların hayatına hakkını veriyordur: Ne pür-i pak bir şenlik, ne çıkışsız bir dram."
"Proust’un da dediği gibi: 'Bütün güzel kitaplar bir tür yabancı dille yazılmıştır.' Latife Tekin burada bu ‘yabancı’ dili, dilden kurtularak kuruyor: Dili bir hırıltıya ya da haykırışa doğru zorlayarak. Zamansız’ı ‘barbarca’ bir metin olarak görmek de mümkün. Anlaşılmaz ve (iyi anlamda) ‘uygarlık-dışı’ bir dille konuşmak anlamında ‘barbarca’. Bu barbarlığın iki hedefi var gibi: Birincisi, grameri ihlal ederek ‘bilinçdışı’na yaklaşmak ve ikincisi, uygarlıktan kaçmak."
"Antalya’daki Rodin sergisi de Tanpınar’ın tarif ettiği bu poetik, baş döndürücü Akdeniz hissini hatırlatıyor insana. Serginin adı da bu açıdan isabetli: 'Tutkunun Heykeltıraşı Rodin.' Rodin’i ve diğer erken dönem modernleri (Baudelaire ve Nietzsche de dahil) 20. yüzyıl başı modernlerinden (Picasso ve Duchamp gibiler) ayıran şey sanırım yoğun duygulara ya da ‘tutku’ya halen tutkuyla bağlı olmalarıdır."
"Wai’nin İstanbul’da devam eden sergisinde yaptığı şey temelde şu: Geçmişten kamusal ‘yas’ görüntülerini toplamak ve dökülen teatral gözyaşlarını kitcsh denebilecek bir çerçeveye alarak gözyaşlarında gizli olan o öğrenilmiş ‘vatanseverlik’ jestlerini sorgulamak."
"Nâzım Hikmet bu ilk fütürist şiirlerinden sonra daha radikal bir noktaya doğru ilerleyebilirdi belki ama devreye her zaman olduğu gibi, ‘devlet ve sansür’ girdi. Nâzım Hikmet devlet eliyle yasaklandı ve Türkiye’ye girmesi ve kitap yayınlaması imkânsızlaştı. Böylece olası bir ‘avangard’ damar da daha başından kesilmiş oldu."
"Eylembilim eğer yaşasaydı Atay’ın edebiyatının gideceği yere dair ipuçları veriyor: Devlet, iktidar, ideoloji, özne, toplum gibi majör mevzular üzerine daha ‘aciliyetle’ düşünen, belki de daha ‘angaje’ bir edebiyat."
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.
↑ Yukarı çık