İktidarlar ve gözyaşları

"Wai’nin İstanbul’da devam eden sergisinde yaptığı şey temelde şu: Geçmişten kamusal ‘yas’ görüntülerini toplamak ve dökülen teatral gözyaşlarını kitcsh denebilecek bir çerçeveye alarak gözyaşlarında gizli olan o öğrenilmiş ‘vatanseverlik’ jestlerini sorgulamak."

07 Temmuz 2022 19:00

İktidarların, bilhassa da ‘otoriter’ rejimlerin insanların duygularına ihtiyacı vardır, bir duygu rejimi de dayatırlar, burası kesin. Ne zaman hangi marşta heyecanlanılır, ne kutlanır, neyin yası tutulur; ulusal günler, bayramlar, anmalar, vesaire hep bu duygu rejiminin ürünüdür. Harekete geçirilmiş duygular ve gözyaşları iktidarların elinde bir silahtır: Yönetilenlerde (halk, ulus, millet, her neyse) kolektif ve bulaşıcı bir histeri hali yaratılır. Bu duygu operasyonu totaliter rejimlerde zirveye çıkar: Bir iktidar ne kadar otoriterleşirse duygu talebi o kadar artar, bu da kesin. Kahramanlar ve mitler bu duygu talebi üzerine inşa edilir. İktidarların yazılı olmayan bir özelliği daha vardır: Bir iktidar ne kadar otoriterleşirse o kadar şahsileşir, bütün iktidar bir kişinin personasında, tavrında, hayat hikâyesinde toplanır. Bütün otoriter ülkelerde (Türkiye hariç değil) görülen bir şeydir bu: Bütün yollar aynı ‘tek’ kişiye çıkar ve bu tek kişi neredeyse metafizik bir konuma yükselir. Peki, bu iktidar figürü ölürse ne olur? Bu ölüm, iktidarın tiyatrosunun zirve noktası olacaktır, bu da kesin.

Kontrol Edilebilir/Edilemez Gözyaşları, 2022. İki kanallı video, 16’02’’

Isaac Chong Wai’nin “Ağlamaya Devam Edersek Kör Olacağız” adlı sergisi bu ‘zirve’ noktası üzerine kurulu. İki uzak otoriter ülkede, Çin ve Kuzey Kore’deki resmî cenaze törenlerine ve bu törenlerde dökülen gözyaşlarına odaklanan sergi iktidarın duyguları kontrol edişini ve kitlelerin de bu arzuya (neredeyse mazoşist) boyun eğişini çok iyi gösteriyor. Wai’nin Hong Kong doğumlu bir sanatçı olduğunu ve otorite mevzusunu‘şahsen’ deneyimlemiş olduğunu da hatırlamak lazım. Wai’nin daha çok Berlin’de yaşıyor olması da önemli: Böylece iktidar meselesine hem içeriden (‘tecrübeyle sabit’ anlamında içeriden) hem de belli bir mesafeden bakabiliyor. Bence bu ikili konum sayesinde hem Avrupa’da hem de Uzakdoğu’da cereyan eden benzer otoriter politikaların ‘anatomisini’ çıkarabiliyor işlerinde. Sadece bu sergide değil, daha önce de devlet, hafıza, kontrol, otorite, mitler, anıtlar, duygu politikaları ve iktidar performansları gibi mevzulara odaklandığı işlerinde de bu çağ için bir ‘iktidar okuma kılavuzu’ çıkarabilmişti. Görece genç bir sanatçı olan Wai’nin yakın geleceğin önemli ‘politik’ sanatçılarından biri olacağı kesin. Berlin’de açtığı “What is the Future in the Past and What is the Past in the Future” adlı sergide bir ‘yabancı’ olarak (Simmel’in kast ettiği anlamda ‘yabancı’) Avrupa’nın tarihsel yüküyle boğuşması, anıtlarda kalan iktidar izlerini okuması mesela, Berlin ve Viyana’daki Nazi mimarisine ve oradan Berlin Duvarı’na uzanması, kişiselden çok kolektif bir göze sahip olduğunu ve bu çağın önemli ‘tanık’larından biri olmaya da aday olduğu gösteriyor. Geçmişin şimdideki izlerine karşı tetikte olmak ve insanın her şeyden çok tarihsel bir varlık ya da kurgu olduğunu hatırlatmak; sanırım Wai’nin işlerinin en kuvvetli yanlarından biri bu.

Wai’nin İstanbul’da devam eden sergisinde yaptığı şey temelde şu: Geçmişten kamusal ‘yas’ görüntülerini toplamak ve dökülen teatral gözyaşlarını kitcsh denebilecek bir çerçeveye alarak gözyaşlarında gizli olan o öğrenilmiş ‘vatanseverlik’ jestlerini sorgulamak. Burada hem bir belgesel tanıklık (buluntu fotoğraflar) hem de bir yabancılaştırma efekti var: Gözlere eklenen yapay gözyaşları ve buluntu görüntülerin üzerine çekilen hafif bir perde. Tarih sahnesini, kolektif dramayı abartarak anlamsızlaştırmak ve aynı zamanda ince bir perdeyle ağlamanın mahremiyetini hatırlatmak. Wai’nin Çin ve Kuzey Kore tarihinden topladığı bu ‘Ağlayan İnsan’ manzaraları, aslında devlet aygıtı ve lider kültünün kuvvetli olduğu bütün ülkelerde (Türkiye hariç değil) görülebilir, görülmüştür.

Kumsusan Güneş Sarayı’nda Ağlayan Sokak Lambası, 2022. Metal ve zincir, 330 x 300 x 300cm

Wai’nin bedene olduğu kadar kamusal mekânlara, anıtlara ve bunların ideolojik yüküne de özel bir ilgisi var. Bu sergide “Ağlayan Sokak Lambası” adlı yerleştirmesiyle şahsen çok etkili bulduğum bir hamle yapıyor: Anıtlarda ve meydanlarda saklı duran ‘geçmişin hayaletleri’ni bugüne getiriyor; şöyle: Çin’de ve Kuzey Kore’de liderler için törenlerin düzenlendiği meydanlardan esinlenen iki ‘kamusal lamba’ tarihin tanığı olarak mekâna geliyor. Meydanların, anıtların ve hatta sokak lambalarının bile ‘ağlayabildiği’ bir iktidar politikasının ifadesi olan bu anıtlar, mekâna sinen tarihin ve ideolojik hamlenin bariz ifadesi. Benzer bir mekân okuma girişimini, Berlin ve Viyana’daki tarihsel kalıntı ve anıtlar (mesela Nazi mimarisinin ‘korkunç örneği’ Flakturm’lar) için yapan Wai’nin geçmişin hayaletlerini canlandırmak konusunda bir ‘maverick’ olduğu kesin.

Son olarak sergideki bir performanstan da bahsedelim. Ağlayan İnsanlar serisine eşlik eden “Kontrol Edilebilir / Edilemez Gözyaşları” performans ağlamanın çeşitli biçimleri sergilenerek ağlama eyleminin teatralliği ve kurulmuşluğu ortaya koyuluyor: Önemli bir hareket bu. En kontrol edilemez, belki de en mahrem eylemlerden biri olan ağlamanın kurulmuşluğunu göstermek, kolektif bir iktidar hamlesinin duyguların ne kadar derinlerine inebileceğini düşündürüyor. Bulaşıcı histeri, iktidarın en sevdiği şeylerdendir.

Sırası gelmişken, olumlayıcı bir hayatı savunmasıyla Deleuze ve diğerlerine ilham veren Spinoza’nın sözlerini hatırlayalım: “İktidarın kitlelerin kederine ihtiyacı vardır.” Bunu şöyle de güncelleyebiliriz: Sadece kederine değil, kurgulanmış coşkusuna da ihtiyacı vardır. Bu ikili durumu çok iyi anlatan bir roman aklıma geliyor: Suriyeli yazar Nihad Siris’in bir tek-adam rejimini anlattığı, ‘isimsiz’ bir Ortadoğu ülkesinde geçen romanı Sessizlik ve Gürültü. Bir yandan iktidarın yas ayinlerinin talep ettiği sessizlik, diğer yandan coşkulu ve mecburi gösterilerin gürültüsü.

Böylece Uzakdoğu’dan Ortadoğu’ya bir hat çekmiş olduk, Wai’den Siris’e. Chong Wai’nin işlerinin düşündürdüğü önemli şeylerden biri de bu: İktidarlar dünyanın çeşitli yerlerinde benzer bir işleyişe ve anatomiye sahiptir. Bu anatomi Türkiye’de yaşayanlara da hiç yabancı değil.[i] Tecrübe ve müfredat.


[i] Şunu da not edelim: Türkiye’deki iktidarların hamleleri birçok sanatçının odağında duruyor. Hale Tenger, Memed Erdener, Şener Özmen, Erinç Seymen, Gülçin Aksoy, Neriman Polat, Berat Işık, İhsan Oturmak ve Mehmet Çeper gibi çok sayıda çağdaş sanatçı iktidar ritüellerine dair kritik ve angaje işler üretiyorlar ama, eskilerin dediği gibi, bu başka bir yazının konusu.

 

GİRİŞ RESMİ:

Isaac Chong Wai, Çin’de ağlayan onbir kişi (1976), 2022
Fine art kağıt üzerine serigrafi baskı, zincir ve metal bar
56.5 x 75.5 cm (baskı)63 x 80 cm (çerçeveli)Ed. 1/6 + 2 A.P.