Büyüyemeyenlerin evi

“Melis Danişmend, dört mevsime böldüğü hikâyesinde, onu hiç yarı yolda bırakmayan güvenli liman gördüğü yazıya sarılarak anlatıyor büyük aşkı müziği ve sabır kelimesinin önemini. Türkiye’de müzik sektörünün sadece yaşayanın bildiği sert ve yıkıcı gerçeklerini, verilen olağanüstü emekleri ve karşılığı alınmayan 'hallederiz' kelimesine sıkışan, tutulmayan sözleri…”

29 Aralık 2022 18:15

Savaş, ekonomik kriz, bitmeyen kadın cinayetleri, artan fiyatlar, mutsuzluk, virüs, huzursuzluk, yanan ormanlar, biraz daha kriz, çığırından çıkan kiralar, kaybettiklerimiz, arkasından ağladığımız çocuklar, ölen maden işçileri, biraz daha pahalılık, susturulan müzik, öldürülen müzisyen, sürekli baskılanan insan haklarımız ve özgürlüklerimiz, İran’daki kadınlar, trafik kazasında yitirdiğimiz tiyatrocular, depremler, öldürülen sokak hayvanları, daha da artan fiyatlar, okula aç giden çocuklar, bitmeyen kalp acısı ve bir yılda bireysel hayatlarımızda yaşadığımız değişik bir sürü sancı… Çok zor bir yıldı, hem de çok zor!

Memleketin ruhumuza bıraktığı iz ve bireysel arenalarımızda verdiğimiz savaşlarla çoğumuzun yaralı çıktığı bir yıl oldu 2022. Her biten yılın aralık ayında genellikle derin bir muhasebe yapar ve yeni yıl kararları alarak selamlarım yeni gelen yılı. Hüzünleri, mutlulukları, dinlediğim güzel müzikleri, okuduğum şahane kitapları, harika filmleri, yeni tanıştıklarımı hayatımdan gidenleri, yeni keşfettiklerimi toplar, çıkarır ve parlak, tazecik yeni yıl kararlarımla süslerim yeni yıl ağacımı. Ama bu sefer öyle olmadı. Bir taraftan bu yazı için kütüphanedeki kitaplara bakarken kafamdaki dev muhasebeci Noel Baba kulağıma şunu fısıldadı: “Kahrolsun yeni yıl kararları!” Haklıydı, minicik kötü bir olaya yeri kalmayan herkesinki kadar yıpranmıştı muhasebe defterimin kenarları. 2015-2016’yı hatırlatan ve hatta kemerlerimizi sıkmaktan nefesimizi kesen bu yılın kapanışına bakıp neye karar verilebilirdi ki? Gözden çıkardığım yeni yıl kararlarını da, kitap seçmeyi de oracıkta bıraktım ve okunacaklar arasında duran Melis Danişmend’in Büyüyemeyenler kitabını elime aldım.

Geçtiğimiz yıl aklıma, ruhuma iz bırakan çok güzel kitaplar okudum ama Büyüyemeyenler benim için tam bir zamanlama avcısıydı. Sanki aylardır orada durup bu ânı beklemişti. İçtenlikle yazılan, kaygıdan uzak, sadece paylaşmak için kurulan, karşılık beklemeyen cümlelerin yerine her zaman ulaştığını düşünüyorum. Melis Danişmend’in cümleleri gibi… Çok iyi kitaplar okuyabilirsiniz ama en iyi kitap zamanında gelen kitap oluyor ve samimiyetle paylaşılan her duygu zamanı çok iyi tanıyor. Benim için bunun tam olarak kanıtı Melis Danişmend’in hikâyesinin başlangıcında yazdığı şu satırlardı:

“2016 henüz bitmişti. Bitmesi hevesle beklenen bir seneydi. Sanki sadece benim için değil, tüm dünya için. Bir ‘yeni yıl kararları’ listesi yapmak üzere elim kalem kâğıda gitmiş olsaydı, ilk yazacağım şey ‘Kahrolsun yeni yıl kararları’ olurdu.”

Kış ayında yazmaya başladığı hikâyesinde Danişmend, yaşadıklarını tanıdık duygularla mevsimlere taşıtıyordu. Zaman zaman kendini eleştiren ama asla ideallerinden vazgeçmeyen ve ne olursa olsun ruhunu doyurmak için en iyi bildiği yoldan giden, içtenlikli esprili dili ve kendi dünyasındaki yenilmez, umutlu tavrıyla büyüyemeyen herkese “merhaba” diyerek elini uzatıyordu.

“Benim 2017’nin başında aile evine –yıllar sonra– geri dönerek başladığım öyküm, aslında üç yıl sonrasının Türkiyesi’nde yüz binlerce kişinin başına gelecek olaylar zincirinin bir ön hazırlığıydı.”

Son yıllarda aynı şeyleri yaşayanlara ise yalnız olmadıklarını, coğrafik ortak kader yumağından seslenerek hatırlatıyordu.

Kitabın en eğlenceli, tanıdık kısımlarından biri anne baba analizleri ve bu eksende gelişen olaylar zinciriydi. Bu kısımda gülerken insan kendi anne babasını da anmadan edemiyordu haliyle. Çünkü o kadar tanıdıktı ki, saatli fokurdayan çaydanlık, açılamayan telefonlar ve evin içinde yankılanan aynı reklam sesi…

Uzun uzun düşünmeyi sevenlerdenseniz bu kitapta okuduğunuz bazı şeyleri herkesten iyi anlayabilirsiniz. Aşırı düşünenlerin büyüyemeyenler kervanındaki en saygıdeğer yolculardan olduğuna inanıyorum. Hayatta sadece bazı insanların anlayabileceği şeylerden biri, fütursuzca düşünme halidir çünkü. Hayatın satır aralarının da arasında kalmış o detaylara bakıp kâh gülüp kâh ağlayanlar, hiç üşenmeyip düşünceler arası uzun seyahatlere çıkanlar tahminimce Melis Danişmend’in kitabında benim gibi kendilerinden çok şey bulacaklar ve belki de şu cümleyle sarsılacaklardır:

“Aşırı düşünmek patronun sana eziyet çektirdiği bir işti. Ve işin fena tarafı patron sendin.”

Dört mevsime böldüğü hikâyesinde, onu hiç yarı yolda bırakmayan güvenli liman gördüğü yazıya sarılarak anlatıyor büyük aşkı müziği ve sabır kelimesinin önemini. Türkiye’de müzik sektörünün sadece yaşayanın bildiği sert ve yıkıcı gerçeklerini, verilen olağanüstü emekleri ve karşılığı alınmayan “hallederiz” kelimesine sıkışan, tutulmayan sözleri… Bu ülkede sanatçı olmanın zorluğunu, arızalı düşünce sisteminin yüklendiği başarı boşluğunu ve her şeye rağmen yaşam köklerine umutla sıkı sıkıya sarılmanın verdiği mutluluğu ilkbahar esintisi gibi ulaştırıyor okuruna.

Üzgünlükleri, kırgınlıkları ve dolu dizgin kalp çarpıntıları ile şu satırları yazıyor aşk hakkında:

“Aşk. Onu tanımlamaya çalışanlar hep manasız bir çabanın içinde olacak. Açıklanacak bir şey değil; hatta son şey. Yaşayıp anlarsın. Yaşadığını sanırsın. O zaman da anlarsın. Ve elbette yaşamadığın zaman… Hepten anlarsın.”

İnsanın içinde asla pes etmeyen o güçlü pınarı gösterip, kalbinden taşan duygularıyla evlilik denen müesseseye manidar bir selam verip, yaşadığı her hikâyenin sonunda kendinle kucaklaşarak artık evde kalmayı seçiyor.


Melis Danişmend

Bir yılı tamamlayan son mevsimde yani sonbaharda ise her ne olursa olsun insanı anlamaya, alışmaya ve kabullenmeye zorlayan hayatın dev dalgalarına saçılmış cevapları topluyor:

“İyileşmenin yolu, en iyi bildiğin işlere ve kişilere tutunmak ve yaşadığın süreci kabul etmekti.”

Büyüyemeyenler’de bireysel hayat yolculuklarımızda geçtiğimiz benzer yerler, hissettiğimiz aynı duygular ve sonunda kendimizle bakışıp sarıldığımız o an var. Melis Danişmend’in kitabı zamanı geldiğinde kapınızı çalacak ve kendi filminizde akarken başka bir filminin kahramanın da benzer şeyleri yaşadığını size hatırlatacak, eminim.

Acısıyla tatlısıyla bir yıl daha bitiyor. Hayat biz ne yaparsak yapalım, ne istersek isteyelim masamıza birçok duyguyla süslediği yeni yaşanmışlıklar bırakıyor ve engellenemez bir hızla geçip gidiyor. Geriye o masada, tam da karşımıza oturttuğumuz kendimizle içtenlikli muhabbetimiz kalıyor. Melis Danişmend’in kitabının sonunda da dediği gibi: “Bense hep aynı hızda, aynı rüzgâr saçlarımı uçuştururken, aynı inançla kendi başıma koşuyorum. Kafamda hep bir şeylerle. Kendi başıma. Hiç büyüyemeden.” Sonunda kendi başımıza, kabullenmeye çalıştığımız ortada duran her şeye bakıp bir kararla kalkıyoruz o masadan. En iyi bildiğimiz yere, evimize yani kendimize sığınarak…

Buraya bir şarkı bırakıyor ve yeni gelecek yılın evrene güzellikler getirmesini diyorum.

Mutlu seneler!