"Bundan önce de 'yol sesi' heyecanıyla pek çok kez yollara düştü, gördüklerini de (elbette) yazdı Zeynep Oral. Ülkelerden çok 'bilmediğimiz, tanımadığımız, merak bile etmediğimiz, tanımaya pek de çalışmadığımız toplumlar'ı yazdı. İçlerinde özellikle Katmandu’dan Meksika’ya’yı unutamam. Bu seferki 'yol sesi' masa başından yükseliyor."
15 Ocak 2021 19:29
Yazmadan duramıyor. Okulu İzmir Amerikan Koleji’nin ona aşıladığı bir sorumluluk duygusuyla. Bilme sorumluluğu, oraya gitme sorumluluğu, üzerine düşeni yapma sorumluluğu, okuma sorumluluğu ve nihayetinde de herkes bilsin diye yazma sorumluluğu… Cumhuriyet Kitapları’ndan çıkan Yaz Yüreğim Yaz’ın Sunu’sunu benzer şekilde noktalamış: “Ve söylenenlerle söylenmeyenleri sizlerle paylaşmak istedim.”
“Öyle inanıyorum ki bu ülkede her şeyden ben sorumluyum,” diyor.
“Eğer bu ülkede iyi bir şeyler oluyorsa da sorumluyum, kötülükler, haksızlıklar, yoksulluklar, yolsuzluklar oluyorsa da sorumluyum. İnsanların yalnız eleştirmesine ve yakınmasına müthiş karşıyım.”
Zeynep Oral’ı 80’li yılların başından beri tanıyorum. Aslında, adını daha önce de duymuştum elbette. Hatta, gazetelerde (dergilerde de) en çok kültür-sanat servislerinin gönüllü hamalı olduğum için mutlaka daha önce karşılaşmışızdır. Ne de olsa 1975 Eylülünden beri gazetecilik yapıyorum.
Sonra, 80’li yılların başında aynı yerde çalışmaya başladık. Cağaloğlu’ndaki Milliyet binasında. O (gene elbette) Milliyet Sanat’taydı, ben de önce neredeyse her servisinde çalıştığım Milliyet’te o sıralar Nail Güreli ağabeyim ve sevgili Leyla İsmier’le birlikte, o kaliteli magazin servisinde. Zeynep bize kapı komşuydu. Zekai Muratçay, Akal Atilla ve “gençler”le birlikte. Sarışın, uzun boylu, zarif, şık, güzeldi. Gene de onu severdim. O prenses gibi dolaşırken, ben Haşmet Zeybek’in tabiriyle “potin parka, gören korka” bir tip olmaya yatkınsam da. Üstelik henüz onun Fransa’da gazetecilik ve tiyatro okuduğunu da bilmiyordum.
Ona bakarsanız Zeynep Oral’ın yazdığı her şeyi araştıran, titiz ve güvenilir bir referans kaynağı, sevilen, saygın bir kişi olduğunun da farkında değildim. Sonraları korkudan nasibini almamış, inandığı şeyleri sonuna kadar savunan biri olduğunu öğrendim. Bu arada Milliyet Sanat’tan mezun olmuş kızlar grubuyla (ben de bir ölçüde öyle sayılırdım) evine de gittim, onu daha yakından tanıdım.
Ama Zeynep Oral’ı, ‘Başkanım’ı en fazla PEN Yönetim Kurulu’na seçildikten sonra tanıdım. Ona başkalarının yanında “Başkanım” diyorum diye beni ortak tanıdıklara şikayet ediyor. Ama öyle, Başkanım. Üstelik de yerine öyle yakışan bir başkan ki! Kitaplarından birinin giriş sayfasında Zeynep Oral şöyle özetlenmiş: “Gazeteci ve yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, barış eylemcisi. Halen Cumhuriyet gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı’dır”. Ben ayrıca tiyatro eleştirmenliği ile kültür-sanat editörlüğünün de altını çizeyim.
Şu sıralar iki kitabı çıktı. Biri Cumhuriyet Kitapları’ndan Yaz Yüreğim Yaz, Oral okurlarına hayli aşina gelecek bir isim. Cumhuriyet Kitap Eki’nde Gamze Akdemir’in onunla yaptığı söyleşide bu yeni kitabın ilk bölümünde yer alan 12 öykünün 80’li yıllarda yazdıkları olduğunu söylüyor:
“12 Eylül faşist askeri darbe döneminin izdüşümleri… 1985’te yayınlanmış Yaz Düşüm Yaz adlı kitabımdan seçtiğim ve üzerinde oynadığım öyküler… Kitabın adını Yaz Yüreğim Yaz diye koyma nedenim de, eskisini bilenlere bir çağrışım yaptırmak…”
Bir de ikinci bölümdekiler var, kadın isimleri taşıyan 17 öykü.
“…son yıllarda yazdığım minimalist öyküler. Onlar yeni…. bütün o kadınlar … birbirlerinden çok farklı. Tıpkı yaşamdaki gibi. Farklı yaşlardan, farklı birikimlerden, farklı sınıflardan kadınlar… Bakmayın her birinin bir kadın adı taşıdığına, hepsinde irdelemeye çalıştığım kadın erkek ilişkileri, insan ilişkileri, toplum birey ilişkileri…”
Kadınların bize hiç yabancı gelmeyen hikâyeleri ve üç darbeden mezun olmuş bizlerin bitmeyen isyanını körükleyen 12 Eylül anlatıları (“Gençtik, güzeldik ve dünyayı değiştirecektik”) arasında en çok içimi kanatan da Oral’ın Sunu niyetine yazdığını söylediği ve oğulları Emre ile Kerem’e ithaf ettiği “Sevmezsem Ölür…” oldu.
Zeynep Oral’ın ikinci kitabı ise SİA Kitap’tan çıkan Yeryüzü Yurdum Benim – Tibet’ten Küba’ya, bir yol ve yolculuk kitabı. Bir başka kadim dostum ve “Başkanım” (Talat S. Halman jürisinden) Doğan Hızlan şöyle diyor onun “yol sesi” kitapları için:
"Geziyi sever misiniz? İnanın, Zeynep Oral'la dolaşmanın tadı başka. Çünkü o, ülkeleri insan ve sanat haritasıyla anlatıyor."
Hep de öyle anlatmıştır zaten.
Bundan önce de “yol sesi” heyecanıyla pek çok kez yollara düştü, gördüklerini de (elbette) yazdı Zeynep Oral. Ülkelerden çok “bilmediğimiz, tanımadığımız, merak bile etmediğimiz, tanımaya pek de çalışmadığımız toplumlar”ı yazdı. İçlerinde özellikle Katmandu’dan Meksika’ya’yı unutamam. Gene gençtik, güzeldik çünkü. Katmandu ütopyamızdı. Bu seferki “yol sesi” masa başından yükseliyor. Evden ayrılmadan bir kez daha yola koyulurken, yolculuğa bu kez yazıyla çıkarken “yeryüzünün en müthiş, en korkunç, en harika ve en şaşılası yaratığının insan olduğunu bir kez daha gördüm” diyor Sunu ya da “Yol Sesi”nde…
“Günümüzde bir düğmeye basarak, dünyanın öbür ucunu ‘görme’ olanağımız var. Ama gelin görün ki, ‘görünenin’ dışında, yaşananı, hissedileni, ritmi, şiiri, müziği yakalamaya çalışmak çok farklı.”
Öyledir mutlaka. Tibet, Sincan, İpek Yolu, Katmandu, Hindistan, Hiroşima, Latin Amerika ve Mayıs Annelerinden en çok insan manzaraları kalıyor aklımızda. Yüreğimi delenler “Unut Beni Katmandu” ile “O Sokak” oldu. Ama kapanış yazısı “Küba’da Mutluluğun Resmi” her şeye değerdi.
Başkanımın yazan yüreği hiç susmasın!
•