Futbolun da yittiği yerde

"Bora her ne kadar futbolu erotik ve dişil bir tasavvura havale etse de, futbolseverlerin gol fiksasyonunu kazmaktan kadrajı genişletmeyi ihmal ediyor. Gol olgusunun pornografik sembolizmini ifşa ediyor ama eril sembolizmin –ister estetik ister hoyrat olsun– her türlü gole içkin olduğu gerçeğine şöyle bir değinse de pek de üstüne varmıyor."

06 Haziran 2020 21:30

Tanıl Bora’nın geçenlerde bu sayfalarda yayınlanan “Gol Pornosu” yazısı son zamanlarda uzun mesai harcadığım bir metinle, Zeynep Ergun’un Erkeğin Yittiği Yerde kitabıyla uzaktan yakından yankılanmalar oluşturdu bende.[1] Bu iki metni birbirine yaklaştırdığımda oluşan enerjetik alanın çekimiyle futbolseverlerin genelde bulandırmak istemediği sulara açılabiliriz diye düşündüm. Tanıl Bora’nın gol özelinde irdelediği eril sembolizmi, Zeynep Ergun kitabındaki bir dipnotta futbol genelinde şöyle açıyor:

“Futbol oyunu –yanlışlıkla açık ve korumasız bırakılan düşman kalesine şiddetle fırlatılan top, bunun sonucu elde edilen ve zafer işareti olarak kabul edilen gol ve iki takımın mücadelesi göz önüne alındığında– başlı başına bir eğretilemedir. Oyun bahanesi ardında sadece evcilleştirilmiş bir savaş parodisi yatmaz: Karşıdaki düşmanı simgeleyen erkek takımını (ordusunu) kadınlaştırma ve bu yolla aşağılama söz konusudur. Bina olarak inşa edilen ve phallus eğretilemesi olan (tarihsel bina) kalenin aksine, rahmi anıştıran şekli ve açık girişiyle futbol kalesi vajinası olmayan erkeğin sanal 'döl yolu'dur. Top kadınlaştırılmış rakip erkeğe tecavüz eden 'gerçek' erkeğin kudretli spermidir. 'Top' sözcüğünün iki anlamı olması, hem oynanan nesne hem de savaş silahı göstergesi olarak kullanılması bu açıdan simgeseldir. Hakemin işlevi bir bakıma ülküsel bir Birleşmiş Milletler’inkini anımsatır. Atılan her gol 'oyun' olarak kabul edilir kılınan bu savaşta bir zaferdir. Öte yandan futbol oyunu kurgulanırken oluşturulan, kalenin vajina, topun sperm olarak, cinsel eylemi tahrif eden bir parodi yaratılması, karşı tarafın kadınlaştırılarak aşağılanması erkek dizgesinin kadına, cinselliğe çarpık ve hastalıklı bakışının bir göstergesidir. Dahası sürekli tekme yiyen yuvarlak topun aynı zamanda dünyanın biçimini çağrıştırması onu Gaia’yla ilişkilendirdiği ölçüde ironik bir erkek acımasızlığının göstergesidir. Başka bir bakışlaysa spermin kırılganlığına, saldırı altındaki durumuna dikkat çeker.”[2]

Tanıl Bora futbolun pornografisini gol özelinde ifşa ederken, Zeynep Ergun futbolun eril, militer ve mütecaviz kimliğini ortaya koyuyor. Zeynep Ergun’un pasajı yazının fonunda bas ritim olarak çaladursun, Bora’nın yazısından ilerleyelim. Yazının başlığındaki iki sözcük (“gol” ve “porno”) ilk çağrışımlarıyla (futbol ve seks) erkek duyargalarını ansızın uyaracak cinsten – hani bir eli farede öbür eli kucağında internet sörfçülerini imalı sözcüklerle oltaya getiren sansasyonel manşetler gibi. Elbette Bora’nın niyeti bu değil. Biri mahrem ve –genelde– iki kişi arasında icra edilen, diğeri umumi ve kitlece gerçekleştirilen faaliyetler olduğundan birbirini hemen akla getirmese de aslında çok yakından ilintili iki mefhumu eleştirellikle bir araya getirerek, kavramsal bir sansasyonla okurunu düşünmeye davet ediyor. Öte yandan golün pornolaşmasını, eril söylemle ilişkisini uzun uzun açmışken bizzat futbolun yapısına içkin eril pornografik imgeleme ve eril iktidar savaşına acaba neden uzaktan işaret etmekle yetiniyor?

Kışkırtıcı ve iğneleyici “gol pornosu” tabirini şöyle açıyor Bora:

“Pornografi ... bizzat müstehcenleştiren bir tasvir ve anlatma şeklini anlatıyor. Bir eylemi, bir hali, bir kişiyi 'ifşaat' ve 'teşhir' havası içinde tüketimlik görüntüye indirgeyen, metalaştıran ve 'harcayan' bir temsil biçimini, bir sunumu kastediyoruz artık, pornografi kavramıyla. Hazzı, ama geçici ve 'temsilî' bir hazzı kışkırtıcı seyirlikler için hayatın her alanını yağmalayan bir bakışı anlıyoruz. ... Erkek cinselliğini merkeze alan bir 'geleneği' var. Cinselliği erkeğin cinsel organının 'performansına' indirgeyen, cinsel ilişkiyi uzvî bir mekanik içinde anlayan, güç-kudret ve tahakküm fantezilerini okşayan, bir 'gelenek'. Kadınların nesneleştirilmesini, aşağılanmasını doğallaştıran bir bakış.
(...)
Klişeye göre, gol 'futbolun meyvesi'dir biliyorsunuz. Zaten İngilizce orijinal anlamı (goal) 'amaç' demek. 'Gol' lâfının, erkek cinsellik tasavvurundaki tahakküm fantezisini temsil eden mecaz olarak iş gördüğünü bilirsiniz. Takımının attığı golü, eski edebiyatın diliyle söylersek, cinsî münasebeti temsil eden mihanikî hareketlerle kutlayan ergenleri (ve hep ergen kalanları) bilirsiniz. Golün, pornografiye bir meyli zaten var.
Şu gol seçkileri, golü böylesine mutlaklaştırmalarıyla… golü öncesiz sonrasız, 'bağlamsız' bir seyirlik olarak gümbürdetmeleriyle… golü üç defa beş defa yedi defa tekrar ederek ('yerli yapımlarda' gerçekten yedi tekrara varabiliyor), bir o açıdan bir bu açıdan göstermeleriyle… zevki doyumsuzluğa döndüren gol, gol, gol yüklemeleriyle… pornolaştırıcı bir etki yaratıyorlar gibi geliyor bana.”

Bu pasajlarda golün eril tasavvurda nasıl bir pornografik sembolizmi tesis ettiğine incelikli ifadelerle –ve imalı “üç nokta”larla– dikkat çekiyor Bora. Daha sonra pornografinin ve kırpılmış gol videolarının zamanın sürerliğini ve mekân bağlamını parçalayıp indirgemesine karşı canlı ve bütünlüklü oyun mizansenleri oluşturuyor. Ama eninde sonunda gol denen şey fallus sembolü ayaklarla, kafalarla atılıyor, tohumlama/boşalma sembolizmi içeriyor. Dolayısıyla bu sembolizmden çıkmanın yolu, belli bir bağlamda gelişen ve oyun zevkine dayanan golleri öne çıkarmanın yanı sıra futbolun kurallarını ihlal eden veya işe koşulması abes karşılanan uzuvlarla yapılan sonuçsuz/meyvesiz pasları ve kurtarışları –biri diğerini haber veren zincirleme uyarılmalar ve nihayetsiz orgazmları– da hesaba katmak.

Oysa birkaç saniyelik yığınla golün sıkıştırıldığı, milyonlarca futbolseverin sıkıldıkça başvurduğu yüksek voltajlı videolar tam da buna engel oluyor. Bora da yazısına bu soruna dikkat çekerek başlıyor: “Ligleri kesilmiş futbolseverlerin mahrumiyet azapları içinde sardırdığı seyirliklerden biri de, gol seçkileri. Eski aylardan ve yıllardan, ‘haftanın golleri’, ‘sezonun en iyi golleri’ derlemeleri.” Yazı daha ilk cümlesinde sürekli heyecan ve deşarj peşindeki futbolseverleri ele veriyor, bir yanıyla da futbol sevgisinin cinsel ekonomisine işaret ediyor: Futbolseverler liglerinin “kesilmesi”yle sanki hayati bir uzuvdan mahrum kalmışlar, üstelik “mahrumiyet azapları içinde” yarayı “sardır”malarına bakılırsa hadım edilmişler gibi pansuman ve protez arıyorlar. Futbolseverlerin futbolla ilişkisi temelde bir tür libidinal ekonomiyle bağlantılı olmalı ki kesilince mahrumiyet azapları çekiyorlar ve bu fazla enerjiyi boşaltacakları hızlı sonuç veren bir ikameye ihtiyaç duyuyorlar.

Demek ki futbol tutkunları ne stadyumları doldurmanın ne canlı maç seyretmenin ne de halı sahalarda erkek erkeğe ter atmanın –domestik ama evdışı bir homososyallik özlemini gidermenin– mümkün olmadığı bu dönemde ikame bir tatmin aracı olarak bu videolara talim ediyor. Başka bir deyişle: Taraftar olarak tribünlerden stadyum orjisine kanlı canlı iştirak edemediklerinden ya da stadyum orjisini canlı yayın dolayımıyla ekranlardan dikizleyemediklerinden, cilveleşme ve ön sevişme sürecinin atlandığı, kesilip biçilmiş şipşak tatminlere yönelerek, mevcudiyetsiz ve ruhsuz bant kayıtlarıyla elmahkûm yetinmek durumunda kalıyorlar.

Saha-stadyum-ekran üçlüsündeki rol dağılımını netleştirmek için Platoncu bir teşbihe başvuralım: Sahadaki faal futbolcular (seks işçileri) oyunu icra etmeleri bakımından futbol ideasını cisimleştirir, onları tribünden seyreden taraftarlar (biletli dikizciler) futbolun kendisiyle değil temsiliyle ilişki kurduklarından ideanın gerçekliğinden bir kat uzaklaşmıştır, bu temsili ekranlardan izleyen futbolseverler (pornoseverler?) temsilin temsiliyle –kopyanın kopyasıyla– ilişkide olduklarından ideanın gerçekliğinden iki kat uzaklaşmıştır. Bu tabloda zaten dolayımın dolayımıyla ilişkilenen futbol izleyicisinin bütünden ve olay örgüsünden koparılmış –pornografideki gibi kameranın sadece cinsel organlara odaklandığı– sonuç güdümlü gol fragmanlarını (ejakülasyonları) izlerken bulunduğu konumun adını varın siz düşünün.

Bora meseleyi futbolda aslolanın gol değil oyunun kendisi olduğuna bağlarken, golle bağdaştırılan “futbolun meyvesi” mecazını içeriden yıkmaya çalışıyor: “Velhâsıl, meyve iyi ama yaprak da, dal da, kök de iyi.” “Meyve”nin yanına “yaprak da” diye eklemesi imgeyi koparıldığı bağlama kavuşturup sağaltıyor ama metaforu “dal da, kök de” diye uzatarak, mecazı düzleyip kendi üstüne bükerek, klişenin servis ettiği pası kendi kalesine attığı bir gole çeviriyor, imgenin altını kazarken bir anda eril imgelemin kapanına düşüyor: Metaforun gol-meyve/sperm olarak zincirlendiği göz önüne alınırsa, “meyve”yle beraber “dal” ve “kök”ün sembolizmi ister istemez erkek organlarını da anıştırıyor. Sonunda sökmek istediği eril metaforun dallarına ve köklerine dolanıyor.

Yazı da aslında burada düğümleniyor. “Gol zevkleri”nden söz ettiği bölümde kadrajı “pornografik değil, erotik bir teşbihe” kaydırmaya karar veriyor. Argümanını temelde erotik gol/oyun versus pornografik gol/sonuç karşıtlığı ekseninde kuruyor: “Barcelona tarzı, bin dereden su getiren paslaşmalarla atılan gol; Ajax tarzı, otuz metreden zank diye çekilen şutla atılan gol. Uzun flörtler – veya çarçabuk…” Elbette onun tercihi “gaddar”, şiddetli, “fantastik mesafelerden” şutlarla atılan goller değil “pas mekikleri”yle sahaya yayılan, “artistik beceri”leri birleştiren goller. Aslında çok da yabancısı olmadığımız, feminist terbiyeden geçmiş, kadın ve LGBTİ+ duyarlılıklarına ihtimam gösteren erkek entelektüellerin sonuç odaklı değil süreç odaklı cinselliğe dair dirayet ve basiretini edeple sergilemesini aratmıyor erotizm vurgusu. Gerçi her ne kadar erotik imgelemi işe koşsa da, kaleyi fethetmekle ilişkili bir savaş metaforuyla çok beğendiği bir golü tasvir etmekten kendini alıkoyamadığı da oluyor: “Robin van Persie’nin 2014 Dünya Kupası’nda İspanya’ya attığı golü kaydedelim. Mancınıkla yollanmış bir topa uçarak kafayla hafif de aşırtarak vuruş...” Aslında ortaklaşalıktan yoksun şiddetli gollere karşı başka tarzda örneklere de yer verebilirdi. “Mancınıkla yollanmış”çasına süzülen öngörülü asistlerin ve kule gibi devrilerek, “uçarak” yapılan kafa vuruşlarının, “zarafetle cinliği” birleştiren “aşırtmalar”ın yanı sıra bir de mesela ufkunda ışıltılı ve pahalı kupalar olmayan şöyle maçlarda kaydedilmiş doğaçlama dokunuşlar var.

 

Bora’nın “uzun flörtler – veya çarçabuk...” ifadesiyle perçinlediği pornografik gol/erotik gol ikiliği erkek okurları cinsel muhayyilesinden yakalayıp nobran arzularının altını kazıyor, bir yandan da üstü kapalı birini iyi, diğerini kötü olarak konumlandırıyor. Birinin zarif/iyi olarak methedilmesinde, diğerinin kaba/kötü olarak mimlenmesinde sorun yok ama bu ikiliği kurarken kendisi de golü, mutlu (?) sonu kerteriz alıyor. Yani öyle ya da böyle nihayetinde gol futbol denen oyunun olmazsa olmazı olarak kalıyor. Madem futbol “0-0’ın mümkün olduğu tek spor”, o zaman gol pornosundan çıkışın yolu güzel-iyi gol ile çirkin-kötü golü ayırmanın yanı sıra bizatihi skor güdümünü refetmek olabilir mi?

Bora her ne kadar futbolu erotik ve dişil bir tasavvura havale etse de, futbolseverlerin gol fiksasyonunu kazmaktan kadrajı genişletmeyi ihmal ediyor. Gol olgusunun pornografik sembolizmini ifşa ediyor ama eril sembolizmin –ister estetik ister hoyrat olsun– her türlü gole içkin olduğu gerçeğine şöyle bir değinse de pek de üstüne varmıyor: “Golün, pornografiye bir meyli zaten var.” Zaten: demek ki okurlar ve futbolseverler her şeyin bilincinde, ki zaten bu tatsız mevzuyu daha da eşeleyip oyunun tadını kaçırmaya gerek yok. Oysa bir adım öteye geçip eril imgelemin futbolun da ta kendisini yapılandırdığı gerçeğine işaret eden hatları da gösterebilirdi – futbolseverleri küstürmek ve futbol sevgilerindeki patolojiye girmek istemediğinden mi acaba? Nihayetinde goller pornografik olsa da güzelliğe, tekniğe ve sürece dikkat edildiğinde –futbol “artistik” ve erotik “beceri”lerle icra edilip estetik bir tefekkürle izlendiğinde– futbolun aklanıp kurtarılabileceğine dair inancını koruyor sanki. Kim bilir, belki de futboldan –yüceltimle yontulmuş bir erkeklikten/ergenlikten– aldığı regresif hazdan vazgeçemediği için bir tür mauvaise foi’ya, kendini kandırmayı seven bir inanca meyillidir?

Tanıl Bora incelikli yazısında üstü kapalı verdiği dersle şunu ima ediyor: Gol pornosunun yittiği yerde futbolun, oyunun güzelliğine daha da yaklaşacağız. Bora’nın gol eleştirileriyle futbolu can evinden sarstığı bu artçının ivmesiyle belki mukavemetli kayaçları topyekûn yerinden oynatacak büyük deprem imkânını da düşünebiliriz: Futbolun –eril tahakkümün yüceltilmiş pornografisinin– yittiği yerde egemen eril söylemlerin ve kimliklerin, şiddetin ve iktidar savaşlarının yittiği yere daha da yaklaşacağız belki de. Bir umut.

 

GİRİŞ RESMİ:

 

Solda: Cristiano Ronaldo'nun 2018 yılında Juventus formasıyla attığı bir golden sonra UEFA'dan ceza almasına yol açan sevinç gösterisinden bir kare. Sağda: Swansea oyuncusu Sam Clucas Premiere ligde gol sevincini, internette faaliyet gösteren ve kadınları aşağılamasıyla ünlü bir porno markasının simgesini hatırlatan özel bir işaretle yaşarken... Bu sevinç gösterisi için de İngiltere futbol federasyonu tarafından soruşturma açılmıştı.


[1] 2009’da Everest Yayınları tarafından yayımlanan bu kitabın yeni basımı önümüzdeki ay Notos Kitap’tan çıkacak.

[2] Zeynep Ergun, Erkeğin Yittiği Yerde, Notos, 2020, s. 96.