Olur da biri “Bunları nereden uydurdun” diye sorarsa...

Margaret Atwood Damızlık Kızın Öyküsü ile kitabın devamı olan The Testemants romanlarına ilham veren gerçek hayattan alınmış olayların peşinde...

03 Ekim 2019 09:30

Kanada’daki arşivlere yaptığı kısa yolculuğu esnasında yazar Atwood, bizim Gilead olarak bildiğimiz dünyayı hangi tarihi olayların şekillendirdiğini ortaya çıkıyor. Damızlık Kızın Öyküsü adlı romanı ilk kez 1985 yılında yayımlanmasından bu yana Margaret Atwood hep aynı soruyla karşılaştı: “Nasıl oldu da bu konuyu buldunuz?” Cevabıysa hep aynı oldu, roman boyunca anlatılan ürkütücü olayların emsalleri dünya tarihinin en karanlık bölümlerinin çoğunda yer aldığını söyledi durdu.

Atwood burada, kült romanının arşivinin saklandığı Toronto Üniversitesi’ne yaptığı kısa yolculuğu süresince, Romanya’daki Çavuşesku’nun acımasız Komünist rejiminden 1980’lerde Amerika’da kadın hakları için verilen savaşlara kadar bütün bu olayların tam olarak ne olduğundan bahsediyor.

Bu söyleşi, yazarı zamanımızın en öngörülü romanı olarak kendini kanıtlayan bu distopyayı ve The Testaments’ı yazması için ateşleyenin ne olduğuna ışık tutan nadir kaynaklardan biri. Ayrıca iki romanı gibi yazarın yanıtları da 2019 yılında neyi olduğu gibi kabul etmememiz gerektiğine dair bir hatırlatma vazifesi de görüyor.

 

Merhaba Margaret. Seni burada Fisher Kütüphanesi’nde, Damızlık Kızın Öyküsü için derlediğin tarihi kaynakların, fikirlerin ve bütün malzemelerin kutuların arasında görmek heyecan verici. Bu kutuların içinde neler olduğuna dair bize biraz bilgi verebilir misin?

Karıştıracak çok şey var da biz bununla başlayalım. İlk taslak bu olacaktı. Ben sonradan değiştirmeseydim ismi Offred olacaktı.

Bunlar kullanmadığım ilk epigraflardı, epey ilginçlerdi. Sonrasında daha iyilerini buldum. Bunlar biraz kör göze parmak sormak gibiydi. İlki 1905 yılında Sex Radicalism: As Seen by an Emancipated Woman of the New Time adlı kitabı yazan Dara Forster’dandı: “Çocuk kıtlığının, anneliğin en az savaş zamanında mücadele veren askerlerin sıkıntıları ve zorlukları kadar şereflendirildiği zamana dek devam edeceğini umuyorum. Ulusa yeterince çocuk sağlamak ancak o zaman değerli olacak.” Bir diğeri de 1980’lerde biyolojiyle kültür arasındaki ilişki üzerine yazan Charles J. Lumsden ile Edward O. Wilson idi: “Ekonomik açıdan daha ilkel olan toplumların büyük çoğunluğu çok eşli oluyor ve eşlerinin sayısını da genelde erkeklik başarısının ölçüsü olarak kabul ediliyor.” Bir de benim kullandığım bir epigraf var, Rahel ile Lea’nın hikâyesinden: “Bana çocuk var, yoksa öleceğim.”

 

Peki ya bütün bu gazete küpürleri nedir şimdi?

Onlar Damızlık Kızın Öyküsü’nün arka planındaki malzemeler. Her biri dikkatle ayıklanıp kat kat dizildi. “Kadınlar bebek sahibi olmaya zorlanıyor”. Bu mesela Çavuşevku ve Romanya üzerine bir makale. Kadınların dört çocuk sahibi olmasını zorunlu kılan yasalar çıkarmıştı Çavuşevku. Her ay hamilelik testi yaptırmaları gerekiyordu ve hamile değillerse bunun gerekçesini açıklamak zorundalardı. “En son sapık Kızıl resmîkararı, kadınların daha çok bebek sahibi olmasını isteyen, ülkenin ancak bu şekilde daha zengin olacağına inanan soğukkanlı Romanya cumhurbaşkanı Nicolas [aynı böyle] Çavuşesku tarafından duyuruldu.” Romanya’daki yetimhaneler işte bu politika sebebiyle doldu taştı, gerçi sonrasında bu yetimhaneler insanlık dışı koşullarından ötürü tüm dünyada bir skandala da dönüşmüştü.

Burada başka bir haber var: “Muhafazakârlar kadınların hareketini durdurmak için oradalar. Doğum kontrolüne ve gönüllü kısırlaştırmaya saldırmak istiyorlar. Onların hedefi kadınların hareketini ortadan kaldırmak.” Bu dinî gerilimleri öne çıkaran iyi bir manşet bu: “Katolikler tarikatların egemen olduğunu söylüyor.” Bu haber, ‘kadınlarını ikincilleştiren, üye olmayanlarla sosyal teması engelleyen, evlilikleri düzenleyen, genç müritleri telkin için ev halkına yönlendiren Umut İnsanları adlı bir tarikat üzerine... onların kadına olan davranışları oldukça İslam’a ait. Bir nevi beyin yıkama.”

Doğurganlığı etkileyen kimsayallarla ilgili birkaç manşet var burada: “İşyerinde kurşun zehirlenmesi yükselişte,” “Çok tehlikeli kimsayal sorun kontrolden çıktı,” “Milyar dolarlık Portakal Gazı (Agent Orange) maddesi halka açık duruşmada.” Buradaki mesela doğrudan Damızlık Kızın Öyküsü’yle bağlantılı: “Doğurganlık: olağandışı bir erkek sorunu değildir fakat çoğu zaman tedavi edilebilir.” Gilead’de erkek kısırlığı aynı şekilde örtbas edilirdi –hiç kısır erkek yoktu, sadece kadınlar kısırdı.

Bu epey iyi bir manşet mesela: “Doğum kıtlığı (birth dearth) kasıtlı bir söylence. Amerika’yı yöneten süper vatansever, aşırı kapitalistler bugünlerde sık sık “bunu” yapmamız gerektiğine kanaat getiriyorlar... Bizler kirli komilerinve tozlu üçüncü dünyalıların önünde olmak için yeterince hızlı üremiyoruz.” Bu 1986 yılına ait bir haber ama bugün olanlardan bir farkı yok aslında. Hatta ben sanmıyorum ki bugünlerde gazetelerde böylesine açık bir ifadeyle bunları okuyabiliyorsunuz.

 

Peki bütün bu gazete küpürlerini toplamaktaki niyetiniz neydi?

Ben burada sadece, geçmişte ve bugün ne yaptığımı belgelere dayandırmak istedim. Twitter’da biri şöyle yazmıştı: “Bu saçmalıkları nereden buldun?” Sanki ben uydurmuşum gibi. Bakın mesela 1985 yılından bir haber var burada, benim Damızlık Kızın Öyküsü’nü bitirdiğim döneme tekabül ediyor: “ABD’deki bebek ölümlerindeki bu yüksek oranın sebebi nedir? Özellikle de siyahiler arasında?” Hâlâ bunun üzerine bir şeyler yazılıp duruyor. “Sovyet kadınları nüfuzlandıkça cinsiyet savaşı hızla yayılıyor,” “Fazla çalışmış anneler ile hüsrana uğramış kariyer kadınları,” “Haklar tehlikeye atıldı,” “Kasaba tefecileri çoğu zaman çiftçilerin bebeklerini ellerinden alıp borçlarını ödemedikleri için onları cezalandırıyorlar. Bu bebekler de ya herhangi biriyle evlendiriliyor ya da hizmetçi olarak tutuluyor,” “Saskatchewan’da kürtaja erişim kısıtlanıyor,” “Kölelik ve insan ilerlemesi,” “Kayıp çocuklar,” “Bebek hırsızlığı,” “Ortadan kaybolan çocuklar.” O zamanlar insanların aklında ne olduğuna dair net bir resim çiziyor bütün bunlar, değil mi?

 

Bunları bu şekilde araştırmak epey zor olsa gerek.

Ben araştırma yapmadım bile. O zamanlar internet yoktu, internete girip öyle bir konuyla ilgili araştırma yapamazdın, haliyle ben bu malzemelerle gazete okurken ve dergileri karıştırırken karşılaştım. Hep o haberleri kesip bir kutuda biriktirdim. Ne yazdığımı zaten biliyordum, bu da bir nevi yedekleme gibiydi. Olur da biri “Bunları nereden uydurdun?” diye sorarsa diye. Milyonlarca kez söylediğim üzere bunları ben uydurmadım. Deliller burada, her şey kutuların içinde.

Elimde bunlardan o kadar çok var ki. “Ayatollah Khomeini’nin mezbahası. İran’ın cezaevleri.” Ku Klux Klan’ı izleyen örgüt Klan-watch ile ilgili de bir haber var burada mesela. Beyaz ırkın diğer ırklardan daha üstün olduğunu savunanlar o zamanlar daha etkindi. “Kurtuluş teolojisi, Vatikan neden böyle endişeli?” Ölüm hücresi. İncil Kuşağı’nın savaşı. 1985 yılında ABD’deki ırkçılar devrimi telkin edip duruyorlardı: “ABD muhafazakârları yeni düzene zorladılar –sağa doğru bir zorlama.” Din de bütün bu hareketin önemli bir parçasıydı: “Irkçılık ve din birlikte etkili bir harman,” “Evanjelist köstebekler ABD başkanlığına adaylığını koyuyor,” “Amerika’nın sağının arkasındaki güç ve etki” –dindar sağın yükselişine delalet ediyor.

Sağın yükselişinden bahsederken burada Nazi Almanyası’ndaki Lebensborn hareketiyle ilgili de bir haber var, Sovyet Sosyalist erkeklere küçük Sovyet sosyalist erkekler yapsınlar diye ırksal olarak ekstra saf “eşler” verildiği zamanlardan: “Naziler neden kendilerine ait süper ırka sahip bebeklerini katlediyorlar... Süper ırka sahip çocuk halbuki görünüşü ve sadakati, gürbüzlüğü, uzunluğu, sarı saçları ve mavi gözleri için beslenebilir. Nazizm onun öğretisi olabilirdi, Adolf Hitler ise tanrısı...”

Burada doğum kıtlığıyla ilgili de daha iyi bir haber var: “Noel için bir bebek yapın, diyor milletvekili Kanadalılara.”

İlerici muhafazakar milletvekili Kanadalıların, ülkenin nüfusunu artırmak için tatillerden sonra yenilenmiş coşkuyla başlangıç yapmalarını öneriyor. Western Arctic’ten Dave NickersonAvam Kamarası’ndaki önerisini, Kanada’nın üreme oranının tüm zamanların en düşük oranına ulaştığını gösteren İstatistik Kanada rakamları’na dayandırdı. “Ailelerden daha çok çocuk sahibi olmalarını istemek bir kamu politikasına dönüşmeli” diyen Nickerson, “ilgili süreç gereksiz yere tatsız değildi.Bu Noel’le birlikte yenilenmiş bir coşkuyla başlangıç yapmamızı önerebilir miyim?”  Bu da bana kalırsa hoş bir şekilde şu habere götürüyor: “Suni doğum yöntemleri erkek kontrolünden korkan bazı feministlerin saldırısına uğruyor. Her zaman bireysel kadınların iyiliğine olmayan yöntemlere doğru ilerlediğimize dair bir endişe var,” diyor bir sosyolog. Şaka değil.

“Akıllı kart: Kredi kartıyla ödeme nasıl yapılacak,” “Elektronik hesap kartları direnişle karşılandı”, “Almanlar kimlik kartlarını bilgisayarlaştırıyor.” Al işte! Seni uyarmadığımı söyleme sakın!

Evet, ya sizin hesap kartlarıyla meseleniz nedir? Bir sorun yaşamış gibisiniz.

Kartınızı makineye koyduğunuzda makine sizin nerede olduğunuzu biliyor. Bir takip cihazı o. Ayrıca belli bir grubu ayrı tutmak istiyorsanız onların nakit parasını ellerinden kolaylıkla alıverirsiniz. Gilead’ın başlangıcındaki kadınlara olan da buydu. Telefonlarındaki GPS’lerle ya da onun gibi başka cihazlarla olmak üzere bugünlerde insanları izlemenin bin bir türlü yolu var, haliyle durdurulabilen sadece nakit para değil. Şu an İnternet’in tamamına erişimi kesebilirsiniz, tıpkı Hindistan’ın Kaşmir’de yaptığı gibi. Ya da Çin’de mesela, Facebook ve diğer sosyal medya siteleri yasaklı, ayrıca Komünist Parti’nin denetim yapabileceği bir iç ağ sistemleri var. Herhangi bir insan teknolojisi gibi bunun da bir artı yönü, eksi yönü ve önceden kestiremeyeceğin aptalca bir yönü var. Herhangi bir teknoloji için bir düşünün bunu, hepsi için geçerli.

 

Bir konudan bahsettiğiniz bir zamanda telefonunuzda ve bilgisayarınızda birden o konuyla ilgili bir reklam çıktığını fark ettiniz mi?

Biliyorum. Sizi izliyor. Ama algoritma “Benim onu zaten satın aldığımı” anlamıyor gibi görünüyor –zaten aldığım bir şey için benim canımı sıkmayı bırak, başka bir tane daha istemiyorum.

Bence biz yine kutulara dönmeliyiz, dönmeyelim mi? Çevre örgütü Friends of the Earth. Zaten 1985’te başladı. Bebekleri öldüren zehirli kimyasallar. Zehirli kimyasallar ile atıklar üzerine yazılmış tonlayazı. Greenpeace. Arktik koruma. ABD ile ilgili alıntılar. Biri mesela Carlos Fuentes’e ait: “ABD’nin yaptığı en iyi şey kendisini anlamaktır; yaptığı en kötü şey de diğerlerini anlamaktır.” Hâlâ datartışılan konular bunlar. Ne kadar zaman önce olmuşlar ama hâlâ ne kadar günceller.

O elinizdeki nedir? Başka bir taslak mı?

Damızlık Kızın Öyküsü üzerine el yazısıyla kaleme alınmış parça, bunu birine göndermiş olmalıyım. Kim bilir. 1986 yılı gibi duruyor.

Bize bir şeyler okumak ister misiniz bu metinden?

Damızlık Kızın Öyküsü’nü ilk düşündüğüm günlere, 1981’e geri gittiğimizde -tuhaftır ki bu kitabı yazmayı daha 1981’de basbayağı düşünüyordum- bunun benim için yazması epey tuhaf bir kitap olacağını düşünmüştüm. Ayrıca insanların hepten paranoyak bir metin olduğunu düşünmesinden de korkmuştum. Pek çok kitap gibi Damızlık Kızın Öyküsü de “ya eğer” ifadesiyle başlıyor. Korkarım insanlar da “Bu burada yaşanmış olamaz,” demekten yorgun düştüler. Ancak onların “bu” tanımını kabul edersen haklı olabilirler. “Bu” Rusya tarzı bir komünizm ya da Hitler yönetimi altındaki Almanya olabilir ama ya eğer yanlış bir “bu”ya bakıyorsak, ya eğer kapıdaki kurda gözlerimizi dikmiş dururken bir başka kurt arka çitlerden içeriye sızdıysa? Demokrasi bağımsızlık adına bağımsızlığını kısıtlamaya başladığında bizi başımızı derde sokabilir. Bugün ya eğer ABD’yi devralmak isteseydiniz mesela? Hangi bayrağı başarıyla sallayabilirdiniz? Damızlık Kızın Öyküsü bunun gibi “ya eğerler”e cevap veriyor. Çıkışı da buradan başlıyor.

Bu konuyla ilgili görüşleriniz değişti mi peki? Hâlâ yanlış “bu” için endişelendiğimizi düşünüyor musunuz?

O zaman ne dediysem yine aynısını diyorum. Bir değişiklik yok.

The Testaments kitabı için de benzer gazete küpürleri var mı elinizde?

The Testaments için baktığım şeylerin çoğu artık internette var. Bunların bazılarını kaydettim ama bugün bir şeyleri kesip saklamaktansa bağlantı adreslerine referans verirdim muhtemelen. Bir kutu istesem bu parçaları kolaylıkla birleştirebilirim; bir tür gelecek için yeni iş alanı. Kutu var ya da yok, kural yine aynı: yedekleme olmadığı için hiçbir şey kaybolmuyor.

 

Peki burada özellikle hatırladığınız başka bir şey var mı?

Evet, zoraki çoklu evlilikle ilgili malzemelere bakıyordum. Eyaletlerdeki çoklu evlilik üzerine de araştırma yaptım; burada eski düzeni savunan Mormonlardan da bahsediyorum tabii, sadece evlenip ilk karısını ya da bu durumdan dolayı ikinci karısını bilgilendirmeyi ihmal edenlerden söz etmiyorum. Eski düzen Mormonlar ve onların yasayı nasıl bozduğuyla ilgili uzun bir makale okumuştum. Onu çok net hatırlıyorum. Komik bir yazıydı çünkü söyleşide şöyle diyorlardı: “İnsanlar bunun sadece eğlence olduğunu düşünüyorlar, halbuki değil, bu gerçekten zor bir iş. Bir kadından diğerine koşarken sürekli helak oluyorum.” İşte burada! Zaten buralarda bir yerde olduğunu biliyordum. “Çoklu evliliğin özel yeri.” Burası oldukça iyi, bir adam şöyle diyor bak: “Bazen onları tek tek dışarıya çıkarıyorum, bazen de bütün eşlerimi birlikte alıp götürüyorum. Eşinin bir randevun için sana yardım etmesi tuhaf ve ilginç bir tecrübe aslında. Bir keresinde balayındayken kapıdan çıkmak üzereydim ki Betty, üstümü başımı fırçayla temizliyor, iyi göründüğümden emin olmaya çalışıyordu ve şöyle demişti: “Mahcup durma, yaklaş ve kolunla onu sar...”

Bir TV programı var, Mormon realite şov, gördünüz mü?

Gerçekten mi? Nasıl gidiyor peki?

Epey popüler.

Epey popüler ha! 1950’lerden bir küpür var elimde, yapman gereken ve yapmaman gerekenlerle birlikte nasıl iyi bir eş olunur üzerine. Kadınlar bunu okuyup şöyle diyorlar: “Bu korkunç.” Erkekler okuduklarındaysa yorumları şu oluyor: “Kulağa hoş geliyor.” Şöyle değerli öneriler var mesela: “Kocanı asla sorgulama, o evin direği, gece eve gelmese bile. O ne yaptığını biliyor. Ve sen onun ne yaptığını bilmek zorunda değilsin...”

Bu kesinlikle otuz beş yıl önceki Damızlık Kızın Öyküsü’yle de bağlantılı ama bugünün 2019’daki popüler televizyon programıyla da alakasını sürdürüyor. Ne hoş! Okuduğum tüm haberler 1984, 1985 ve 1986 yıllarına ait. Bugün hâlâ bizimle olan konular bunlar, hatta bilakis daha da bizimle olan konular.

 

 

Kaynak: Penguin
Çeviren: Cansu Canseven