Çağrışımlar, düşler ve göndermeler

Şehirli-Karınca

Şehirli Karınca

MEHMET GÜRELİ

Sel Yayıncılık 2020 110 s.

"Bir Mehmet Güreli metni daima ustaların eserleriyle kol kola yürür. Filmlerden kesilen kareler mürekkebin akışkanlığını arttırır, tuval gençlikte dinlenmiş kim bilir hangi şarkının melodisiyle renklenir, yazar yönetmenin yanına oturur; yanında müzisyen, yanında ressam, gülümsemeleri kinayelidir, bilmediklerimizi mi bilirler, hayır, bilmekle işleri kalmamıştır demek daha doğru."

ÖMER ALTAN

Sanatı bir aksesuar gibi iliştirenlerden değil Mehmet Güreli, onu yeryüzündeki zamanının merkezine yerleştirenlerden. Öznel dünyasını farklı yollarla ifade ettiğinde farklı ganimetlere ulaşacağını bilerek birbirini bütünleyen dallarla sarmış yaşantısını.

Macerası bir filmde mi başlamış, kitapta mı, plakta mı, kendisi de bilmiyor büyük ihtimalle. Tablolarındaki sisli geçmişe benzer bir tabakayla örtülmüş tüm birikimleri. Terazinin kefelerinde maruz kaldıkları ve türettikleri, simya yolunda ilerleyerek geleceğin heveslilerini besler olmuş bu sanat insanı. 2018 yılında çektiği Dört Köşeli Üçgen filminin ardından Şehirli Karınca kitabıyla tekrar katılmış aramıza.

Kitap gündeliğin dar kalıplarından usulca sıyırıyor okuru, kelimeler öyle kombinasyonlarda eklemleniyorlar ki birbirlerine, nerede ve kim olduğunuzu unutuyorsunuz. Burası artık sırlarını sadece Mehmet Güreli'nin bildiği amorf odalardan ibaret bulutsu bir malikane. Hayal kurmak için tasarlanmış yüzlerce yıllık berjere oturuyorsunuz, maun sehpada dinlendirirken ayaklarınızı, bu paralel evrende kestirilmez yolculuklara sürükleniyorsunuz. Metin, anlatı, öykü, deneme, etiketlerin ötesindeki topraklara ilerleyen doru atların ivmesine karışıyor rüzgâr, siz de izliyorsunuz, 1949 yılında İstanbul'da doğduğu iddia edilen bu dünyalı bilincin nöronlarında ilmiklenen ödünç pırıltıların nasıl böyle muazzam yenilenmeler doğurduğuna şaşakalıyorsunuz.

Nefes almak istediğinizde usulca bırakıyorsunuz kitabı. Gerçek dünyadan bu kadar uzaklaşmak uygun olmaz, okyanustan ayrı kaldıkça cansızlaşan balıkla benzer kaderi paylaştığınıza inanmışsınız, güncelin oksijenine ihtiyacınız var, Şehirli Karınca'nın metinlerindeki uçuculuk katılığınızı yumuşatabilir çünkü, akıcılıkta vazgeçebilirsiniz köşeli beyanatlarınızdan, sıkı sıkı koruduğunuz kimlik kabuğunuz sanatçının esrik dokunuşunda paramparça olabilir. İstemiyorsunuz bunu, kapatın sayfaları ve dışarı çıkın, kulak verin konuşmalara, gerçek diyerek her şeyin üzerine sabitlediğiniz o hayali anlam ağında neler birikmiş göz atın, şerle dolup taşmış mâlûmatın gıdanız olmasına izin verin. Tekrar ana sahneye döndünüz, bugüne ve şimdiye, fakat zaman geçtikçe köşedeki kitap çarpacak gözünüze, altını çizdiğiniz satırları hatırlayacaksınız.

Çınlıyor değil mi kafatasınızda:

"Bir ayak sesiyle başlar şiir, bir kartalın kanatlarının muhteşem vuruşuyla devam eder, bir adanın ucundaki yalnız bir ağacın yanı başında sona erer."

Sanki daha demin o malikânenin gözle görülmez salonlarını geziyordunuz, sanki daha demin içindeydiniz Mehmet Güreli cümlelerinin:

"Bana o yıllarda bu hikâyeyi ancak sen anlatırsın dediklerinde, beni tanımıyorlardı bile şimdiki gibi. Bir karakter; tüm beklediğimiz bu demişlerdi."

Devamını okuyabilme arzusu hışımla geri döndürüyor sizi kitaba, düşsellikte süzülen satırlardan ayrı kalmanın mahrumiyetine dayanamayacağınızı fark etmeye başladınız, acilen okumalısınız:

"Tüm parçalanmaların dışında kalmış, tüm parıltılardan arınmış, kuzeyde bir kasabada yolunu bulmaya çalışırken kaybolmuş biri."

Alışıldık gündemlerin dışındaki alana doğru iteliyor sizi kelimeler, yazarın bakışı sıradanlık kabullerinin ötesinde özgürlüklere yönlendiriyor okuru. Artık anladınız böylesi metinlerin kıymetini, göğüs kafesiniz açılıp da zihniniz dünyayı sarıyormuşçasına yükseliyorsunuz. Rüyalardan süzülmüşe benzeyen kurmacalar soluklarınıza yeni ilhamlar katıyor.

Aydınlık sabaha uyanmak için uykunun hakkını vermelisiniz, bütün mesele bu, nereden geldiği belli olmayan görüntülere yer açmak, imgelerin kendi anlamlarıyla yaşamı zenginleştirmesine izin vermek.

Bilginin yayılışını da unutmayalım elbet, bir Mehmet Güreli metni daima ustaların eserleriyle kol kola yürür. Filmlerden kesilen kareler mürekkebin akışkanlığını arttırır, tuval gençlikte dinlenmiş kim bilir hangi şarkının melodisiyle renklenir, yazar yönetmenin yanına oturur, yanında müzisyen, yanında ressam, gülümsemeleri kinayelidir, bilmediklerimizi mi bilirler, hayır, bilmekle işleri kalmamıştır demek daha doğru.

Bir ömrün tecrübesi dimağ için oyun hamurudur artık, insanlığa hediye paketleri tasarlarken gelişigüzel içine doldurulmuş gibi görünür, kayıtsızca yakalamaktır güzelliği bu, iyilikle kesişen düşleri aramaktır. Bu çizgilerde Mehmet Güreli tek başına yürür çünkü yanlış anlaşılmalar peşindeki tüccarlardan çok uzaklaşmıştır. Doğru yöne giden doğru bir adam plajın ormana dokunduğu noktada gözden kaybolur.

Hâlâ dünyada bırakılmış sihre sahip çıkanlar varsa kıyıda köşede, kutlama sebebidir bu. Balonlar şişirmek için de kullanılabilir nefesler, ağıtlar dökmek için de. İkisine de gerek duyulur elbet ama biri diğeriyle takas edilemez. Şehirli Karınca alınıp okunur, anlamlandırılamaz büyük ihtimalle, böylece soru işaretleri taşınır ertesi sabahlara, küçük dokunuşlarda anımsamalar çoğaltılır.

Yaşamın gizli temposunu tekrardan algılamanızı sağlayabilir dolu bir kitap, gece karanlığında tek boynuzlu atlara benzeyen bulutlar görmeyi mümkün kılabilir.

Binlerce yıl önce kendini Etna Dağı'ndan bırakan bir feylesofla da karşılaşabilirsiniz paragraflarda, kara film emekçileriyle de, soğuk sokaklarda kaybolmuşcasına dolaşan bilindik yazarlarla da. Ne varsa ansiklopedilerde objektif Mehmet Güreli'nin gözleriyle geri dönersiniz olay yerine sübjektif. Şelalenin sınırlarında durabileceğinizden emin olmadan o gürültülü enerjiye doğru bir adım daha atarsınız. İçebileceğiniz kadarını doldurmak için uzatırsınız altın kupayı, damla damla ya da bir kerede. Kimileri daha da yaklaşır, kimileri sular altında kalır. Kitap orada durmaktadır, anlaşılmaktan sıkılmış olanları çağırır. Birkaç kelime ile değil haikularla yazılmış gibidir metinler. Geceleri çocuklar uyuduğunda fosforlu satırların parıldadığını duyumsarsınız. Okumak zorundasınızdır. Böyle bir kitap paha biçilemez ve siz hazinenin yerini bildiğiniz için hem şanslı hem endişelisinizdir.

Çevirince kapı kolunu duymaya başlarsınız: "Gri noktalar ıslak atmosferin belirsiz yüzünde dolaşıyordu."

•