31 Mart 2019 İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri, AKP yetkilisinin “Hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şey oldu” direktifini müteakip uydurulan akıl ve mantık dışı bir gerekçeyle YSK tarafından iptal edilerek seçimlerin yenilenmesine karar verilince muhalif cenahta heyecanlı bir tartışma başlamıştı. Bu kararı kabul etmeyelim, karşı koyalım, yenilenecek seçimlere sakın ola katılmayalım, Erdoğan ikinci bir seçimde ne yapar eder İstanbul’u kazanır, … diyenler vardı. Muhalefet bu görüşlere itibar etmedi ve yapılan haksızlığın toplumda yarattığı reaksiyon duygusunu arkasına alarak yinelenen seçimi bu defa açık ara farkla kazandı. AKP iptal ettirdiği önceki seçime oranla tam bir hezimete uğradı. Hemen herkesin mutabık kaldığı analiz şuydu: Bir yargı (YSK) darbesiyle seçimlere müdahale edilmesi seçmenin tercihinde belirleyici oldu. Ekrem İmamoğlu hakkındaki yargı kararı aklıma bu taze deneyimi getirdi.
Bugün yeni bir yargı darbesiyle karşı karşıyayız. Direktifi veren yine aynı odak: İktidar. Bu defa yapılmış bir seçimin sonucunu iptal değil, yapılacak seçimde potansiyel rakiplerden birinin aday olmasının önünü kesmek ve aynı zamanda çok kanatlı, çok sesli muhalefet bloğunun aday belirleme sürecinde bir kriz ve çatışma ortamı yaratılması hedefleniyor.
Muhalif cenahta karar sonrası dile getirilen görüşler, tıpkı 31 Mart seçimlerinin iptali sonrasında olduğu gibi yine çok farklı. Kimileri, bu karara teslim olmamak, direnmek, ısrar etmek gerektiğini, bu nedenle önü kesilmek istenen İmamoğlu’nun gecikmeden aday gösterilmesinin doğru bir siyasi hamle olacağını, kimileri gerekirse İmamoğlu’nun yan ısıra ikinci bir aday daha gösterilebileceğini ve (esas aday) İmamoğlu’nun adaylığına engel olacak kararın kesinleştirilmesi halinde bu ikinci (yedek) adayla seçime katılınabileceğini, kimileri çoklu adayla seçime gidilmesi gerektiğini, kimileri de şimdiden belli olan iktidarın yargı üzerinden kurduğu oyun planının tümden devre dışı bırakılması ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi yönetiminin de kaybedilmesi riskini önlemek için İmamoğlu dışında bir adayla CB seçimine girilmesinin doğru olduğunu savunuyor.
İlk iki görüşü yani İmamoğlu’nun adaylığında ısrar edilmesi gerektiğini savunanların temel argümanı bu haksızlığın muhatabının kendisi olduğu, bundan dolayı reaksiyoner oyların ona yönelebileceğine ve seçimlerin bu adayla pek muhtemel kazanılacağına dair kanaattir. Yanı sıra İmamoğlu (ya da Mansur Yavaş) dışında birinin aday gösterilmesi halinde seçimin kaybedilmesi riskinin çok artacağına dair bir endişe de bir başka argüman olarak gösteriliyor. Bu bağlamda da kimilerince açık, kimilerince örtülü olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun olası adaylığına işaret ediliyor. Çeşitli anket şirketlerinin bugüne kadar yaptığı anket sonuçlarını da bu değerlendirmelerine veri olarak sunuyorlar.
Anlaşılan odur ki, bundan sonraki aşamada muhalefet temsilcileri, son yargı darbesinin seçmen eğilimlerinde ve tercihlerinde ne gibi bir etkisi olduğuna yönelik ölçümler ve anketleri izleyecek ve herhalde dikkate alacaklardır. Bu veriler bağlamında da mayınlı bir arazide mi (yani adaylığı her an düşürülebilecek ya da hükümsüzleştirilecek bir adayla mı), yoksa en azından görünürde herhangi bir şekilde adaylığı engellenemeyecek bir adayla mı seçime katılacaklarına karar verecekler.
İmamoğlu’nun yanında yedek bir adayla da seçime katılma gibi bir seçeneğin muhalefetin gündeminde ciddi bir seçenek olamayacağını öngörmek mümkün. Çünkü böyle bir adaylık pozisyonunu kabul edecek nitelikli, ciddi bir “yedek” adayın seçmen nezdinde de makbul görüleceği şüphelidir.
Tabii bir de kimi gösterirsek onu desteklerler, mecburlar şeklindeki bir düşünceyle nedense pek fazla dikkate ve hesaba alınmayan yüzde10-13 civarında olduğu tahmin edilen HDP’nin seçmen kitlesi var. Aklı başında herkes gibi iktidar çevreleri de, Altılı Masa'nın bileşenleri de seçimin sonucunu esas olarak bu seçmen kitlesinin belirleyeceğini biliyor, söylüyor.
Bu kitlenin temsilcileri açık ve net bir şekilde kendilerine aykırı düşmeyecek bir ismi aday göstermeleri halinde Altılı Masa'nın adayını destekleyebileceklerini ifade ediyorlar. Aksi halde kendi adayları ile seçime katılacaklarını deklare ettiler.
Benim dikkatimi çeken de aday Kılıçdaroğlu mu, İmamoğlu mu, Yavaş mı olmalı diye değerlendirme yapanların bu somut veriyi hiç hesaba katmaması. Herhangi bir adayı (HDP kitlesi dışında) yüzde 3-5 daha fazla oy alabileceğini söyleyenlerin, yüzde 10-13’lük neredeyse blok oya nasıl olup da gözlerini kapatıp, adeta sırtını dönmeleri. HDP seçmeninin yine bağrına taş basacağına olan bizim bilmediğimiz ne gibi bir bilgiye sahipler acaba?