02 Şubat 2023

İrfan Fidan’ın başkan olduğu bir Anayasa Mahkemesi ne menem bir mahkeme olur?

Yakışmasına yakışır da, bu intihal denilen ahlaki ve yasal sıkıntı İrfan Fidan’ın da sırtında bir yük olarak duruyor. Ya kendini bilmez birileri, beş okka ciğer yemiş gibi ortaya çıkıp İrfan Bey’in sırtında taşıdığı bu yarayı kaşırsa!

Literatürde intihal (eser hırsızlığı) olarak adlandırılan ve bir başkasına ait bir eserin bir kısmını ya da tamamını  kaynağını belirtmeden sanki kendi fikri ve yaratıcılığı imiş gibi kullanan kişi suç işlemiştir. Eğer intihal tespit edilirse, mesela akademik alanda bu çok büyük bir ahlaki sorundur ve intihal yapan kişi yüksek öğretim mevzuatı gereğince öğretim üyeliğinden ihraç edilir.

 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu madde 71, fıkra 3 şöyle der:

Bir eserden kaynak göstermeksizin iktibasta bulunan kişi altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılır.”

 İntihal suç olmanın yanı sıra ne yazık ki akademik alanda çok sık yaşanan bir ahlaki sorundur. Peki intihal yalnızca bilim, sanat ve edebiyat alanında mı yapılan bir ahlak ve etik sorunu?

 Yargı alanında ve yargı görevlilerince de yapıldığına dair örnekler yaşandı mı?

En meşhur örneklerinden biri bir Anayasa Mahkemesi üyesiyle ilgili intihal iddiasıydı. Eski bir Anayasa Mahkemesi üyesi olan Serdar Özgüldür, doktora tezinde intihal yaptığı iddiasıyla şikâyet edilmişken, sonradan eser sahibinin şikâyetinden vazgeçmesi nedeniyle intihal suçlaması düşmüştü. Bu olayın ardından Serdar Özgüldür’ün bu intihal olayı kendisine karşı şantaj olarak kullanıldığı ve onun oyuyla Haşim Kılıç’ın bir oy farkla başkan seçilebildiği iddiası kamuoyuna yansımıştı. Daha kötüsü, AKP’nin kapatma davasında da kapatmadan bir oy farkla kurtulduğu,  Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kökenli hakim Serdar Özgüldür’ün de kapatma yaptırımı karşısında oy kullanmasında da bu handikapın rolü olabileceği de konuşulan dedikodulardan olmuştu. Neresinden bakılsa şüyu vukuundan daha beter bir durumdu. Diyeceğim o ki, akademide meslekten ihraç gerektiren bir suç ve ahlaki sorun olan intihal yargıya, hele de ülkenin siyasi geleceği bakımından hayati kararlar veren bir yüksek yargıya bulaşırsa ortaya çıkan resim kapkara bulutlarla kaplı bir memleket oluyor…

 İrfan Fidan vak’ası

İrfan Fidan 17/25 Aralık süreci sonrasında hükümetin, HSYK (şimdi HSK) eliyle ‘yürü ya kulum’ dediği özel bir yargı görevlisi. İstanbul Cumhuriyet savcısı, Başsavcı Yardımcısı ve 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin hemen akabinde de başsavcısı olarak mesleki kariyer merdivenlerini süratle tırmanmış bir savcı. O görevlerindeki performansı HSK (tabii ki hükümet öyle münasip gördüğünden) tarafından çok takdir edildiğinden Yargıtay bir aparat, sıçrama tahtası olarak kullanılarak tepeden Anayasa Mahkemesi üyeliğine getirildi. Şimdi Anayasa mahkemesi başkanlığına talip olmuş, üstelik kendisini oraya getiren irade de onun başkan seçilmesini uygun görüyormuş. Yakışmaz mı bu olağanüstü kariyer sıçramasına!

Yakışmasına yakışır da, bu intihal denilen ahlaki ve yasal sıkıntı İrfan Fidan’ın da sırtında bir yük olarak duruyor. Ya kendini bilmez birileri, beş okka ciğer yemiş gibi ortaya çıkıp İrfan Bey’in sırtında taşıdığı bu yarayı kaşırsa! Anayasa Mahkemesi üyelerine seslenip, böyle birini mi kendinize başkan seçeceksiniz diye kamuoyu önünde soru sormaya kalkışırsa? Zor bir durum vesselam!

 İrfan Fidan 2016 yılında, gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül hakkında  MİT TIR'ları davası olarak bilinen iddianame hazırlar, 400 küsür sayfa iddianamede devlet sırrı nedir, terör suçu nedir filan uzun uzun anlatır. Ama o da ne? Avukatlar araştırır ve bulur. İrfan Fidan’ın altına adını ve imzasını koyduğu iddianamedeki bazı bölümler (öyle birkaç sayfa değil, sayfalar dolusu bölüm) meğerse iki akademisyenin bilimsel eserlerinden kopyala yapıştır yöntemiyle alınmış, ama hiç kaynak gösterilmeden, atıf yapılmadan, alıntı olduğu belirtilmeden sanki kendisi tarafından yazılmış gibi mahkemeye sunulmuş. Meraklısı Google hazretlerinde bir arama yaparak ayrıntılarını görebilir. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da bu intihal olayını dile getirip bu kişinin Anayasa Mahkemesi'ne üye seçilmesindeki vahameti anlatıp uyarmıştı. Yani, o iki akademisyen cesaret edip (önüne geleni terörden gözaltına alıp tutuklama kudretine sahip bir başsavcıyı kendisinin başında olduğu başsavcılığa şikayet etmek herkesin harcı olamaz tabii ki) şikâyet etse hakkında ceza davası açılacak ve cezalandırılması gündeme gelecek bir kişi şimdi Anayasa Mahkemesi'nin başına başkan olarak “seçilecekse” koyver gitsin yargının ipini.

Yazarın Diğer Yazıları

TBMM Başkanına açık mektup

Bir an için esas sorunu bir kenara bırakalım, diyelim ki Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesi bir karar vermemiş, hatta başvurunun reddine karar vermiş olsaydı bile Can Atalay’ı hapiste tutmak yine de anayasa ihlali olmayacak mıydı?

Nereden aklıma geldiyse!

HDP seçmeninin yine bağrına taş basacağına olan bizim bilmediğimiz ne gibi bir bilgiye sahipler acaba?