12 Şubat 2021

Aydın Engin'in parayla satın alınamayacak, bedeli layıkıyla ödenmiş konforu

Aydın üzerinden bir anı…

Bu muzip adam hiç yaşlanmayacak diye düşünürdüm. Son yıllarda zuhur eden Aydın Engin'in kendisiyle ilgili pesimist görüşleri bile bu düşüncemi değiştirmedi. Bugün 80 yılı geride bırakmış. En genel tanımıyla dolu dolu yaşanmış bir 80 yıl. Fiziksel aktivite eksikliğini, tembellik hakkının azimli savunuculuğuna verirsek, hâlâ konforlu yaşamaya devam ediyor. Bahsettiğim, Oya (Baydar) nedeniyle eş durumundan kaynaklanan maddi-manevi konforu değil, bizatihi kendi emeğinin ürünü olan manevi konforu.

Aydın Engin'in birçok özelliği, güzelliği var elbette. Ama bana göre en başta geleni ve diğer özelliklerini de belirleyeni, çerçeveleyeni, hatta sınırlayanı şudur: Aynanın karşısına geçtiğinde, gülümseyerek kendi yüzüne bakabilme hakkını kazanmış olması. Bu öyle herkesin kolay kolay elde edemeyeceği bir başarıdır. Parayla pulla satın alınamayacak, servetle ulaşılamayacak denli yüksek bir konfor. Elbette uzun yılların emeği ve karşılığında ödenmesi gereken çoğu zaman da ağır olan bir bedeli var. Aydın, bu bedeli layıkıyla ödeyenlerden.

Aydın'ı birçok insan gazeteci olarak bilir, tanır. Bencileyin sevenleri kadar, sevmeyenleri de çoktur. Onlara da eyvallah der geçer. "Bugün canım yazı yazmak istemiyor, en iyisi size bir fıkra anlatayım" diye başladığı ve yazı gününü böyle geçiştirdiği yazılarında bile gülümseten, muzip üslubundaki ustalık renkli kişiliğinin bir yansıması. Tereciye tere satmaya kalkışmak gibi yazılarındaki, haberlerindeki ustalık ve farklılıktan falan söz etmeyeceğim. Okurları zaten biliyor.

Bugün Aydın'ın 80. yaş günü. Onun adının geçtiği yerde Cumhuriyet gazetesindeki macerasının kıyısından köşesinden de olsa bahsetmesek eksik kalır. Dolayısıyla 80. yaş günü vesilesiyle onun Cumhuriyet gazetesine ikinci kez geri dönüşüne dair bir anıyı paylaşayım.

Cumhuriyet gazetesinin tutuklu yazar, çizer, muhabir ve yöneticilerinin ilk duruşmasına çağrı yaparken... (2017)

2014 yılının Temmuz ayıydı. Cumhuriyet gazetesinin beşinci katındaki Cumhuriyet Vakfı toplantı odasında bir araya gelen gazetenin icra kurulu üyeleri, etkileri bugüne kadar çeşitlenerek süren önemli bir karar aldılar. Konu, gazetenin gün geçtikçe düşen okur sayısını artırmak ve yorum çeşitliliğini geliştirmek için bazı gazetecilerin gazeteye davet edilmesiydi. Konuşulan isimlerden birisi de Aydın'dı. Özgür Mumcu'dan Ahmet Şık'a, Murat Sabuncu'dan Ceyda Karan'a kadar değerli birçok isim gibi onun da gazeteye davet edilmesi görüşüldü. Ertesi gün bu isimler vakfın yönetim kuruluna da iletildi. Onay çıkınca, yakın dostluğumuzu da bildiklerinden icra kurulundaki arkadaşlar Aydın'a bu daveti benim yapmamın uygun olacağını düşündüler. Yakında sık sık birlikte seyahat ettiğimiz bir arkadaş grubuyla yurt dışı gezisine gidecektik. Orada Aydın da olacaktı. O yurt dışı gezisinde, otobüsle bir şehirden diğerine giderken bitişiğindeki koltuğa oturdum. Aydın'a gazete adına bu daveti ilettim. Tereddüt etti. "Cumhuriyet'in bir kesim okuru benden rahatsız olabilir, zor durumda kalabilirsiniz, siz de ben de üzülebiliriz, buna gerek var mı, hem bahsettiğin çok değerli isimler gazeteye zaten taze bir kan olacaktır, dertsiz başınıza dert almayın" gibi sözler söyledi. Israr edince, "Bu iş senin başının altından çıktıysa, dostluğumuzun hatırına böyle bir davet yapıyorsan teşekkür ederim ama yanlış olur" dedi. Kendisini önerenin ben olmadığımı söyledim. Gerçekten de Aydın'ın ismi benden çıkmamıştı. Onun adı birileri tarafından önerilince ben bu öneriyi desteklemiştim. O geziden, "gazete yönetiminin zor durumda kalması halinde davetinden dönebileceği açık çekini de vererek" prensip olarak daveti kabul etmesiyle döndük.

Sonraki günlerde, gazete, yeni isimleri duyurunca, gazete içinden birkaç yazardan Aydın'ın ismine tepki geldi, özellikle de bir yazar Aydın'ın bu gazetede yazmasını asla kabullenmeyeceğini deklare etti. Bu tepkisini okurlara, kamuoyuna da yansıtınca bu daveti daha önce destekleyen, hatta icra kurulu üyesi olarak bu yöndeki karara imzasını koyan dönemin genel yayın yönetmeni de o yazarla birlik oldu. Aydın yazı yazmaya başlamadan üç gün önce telefon geldi, telefondaki ses, üç vakıf yönetim kurulu üyesi olarak bir araya geldiklerini, durumu değerlendirdiklerini ve üçü adına aradığını söyleyerek "Eğer Aydın Engin bu gazetede yazmaya başlarsa bütün görevlerinden istifa edeceklerini, yazılarına son vereceklerini, bunu da okurlara açıklayacaklarını" söyledi.

Bu karardan dönülmesi için üç gün süre veriyorlardı. Bu görüşmeden iki-üç saat kadar sonra, gelen bu ültimatoma cevap vermek üzere aradık ve bu üç arkadaşa, Aydın'ın gazetede yazmaya başlayacağı, istifa etmek istiyorlarsa istifa dilekçelerini gecikmeden gönderebilecekleri söylendi. Aydın gazetede yazmaya başladı, önce kimse istifa falan etmedi. Bir ay sonra dönemin genel yayın yönetmeni, vakıf yönetim kurulu üyesi olarak görevini sürdüreceğini, çok uzun süreden beri yürüttüğü yayın yönetmenliği görevinden ayrılacağını ifade etti. İstifasından kısa bir süre sonra, emanetçisi olarak sahibi göründüğü gazetedeki hisselerinin gerçek sahibi olan Turgay Ciner'in medya grubunda spor yazarı oldu. Diğerleri hem görevlerine, hem yazılarına devam etti. Demem odur ki, Aydın, Cumhuriyet gazetesinde bir genel yayın yönetmeninin istifa etmesine de neden olmuş etkili ve önemli bir gazetecidir. O tartışma, her ne kadar Aydın'ın ismi üzerinden yürütülmüşse de, esasında, gazeteden bazılarının işbirliği yaptığı, iktidarın yargı vasıtasıyla gazeteye müdahale etmesine giden sürecin başlangıcıymış. Vakti zamanı geldiğinde o süreçte yaşananları anlatır, yazarız elbette. Ama şimdilik bu parantezi şununla kapatalım: Aydın hâlâ aynaya bakınca hataları, yanlışları, doğrularıyla, güce, paraya tapmaması, kimseye pusu kurmaması, değerlerini korumasıyla kendi yüzüne bakabilmenin konforunu yaşıyor. O genel yayın yönetmenine gelince… Onun rahat ve huzur içinde aynada kendi suretine bakabildiğini sanmam.

Aydın şimdi 80 yılı geride bıraktı. Birlikte geçireceğimiz sayılı günlerin bir kısmını iktidar çalmıştı, geride bıraktığımız bir yılı da bir Koronavirüs salgını aldı. Ama biz enseyi karartmıyor ve sabırla bekliyoruz. Daha yaşanacak çok günlerimiz, anlatacak, aktaracak çok sözümüz olacak. İyi ki varsın Aydın Engin. Çok yaşa!..

Gönüllü müebbet vekillerinden Akın Atalay.

Yazarın Diğer Yazıları

TBMM Başkanına açık mektup

Bir an için esas sorunu bir kenara bırakalım, diyelim ki Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesi bir karar vermemiş, hatta başvurunun reddine karar vermiş olsaydı bile Can Atalay’ı hapiste tutmak yine de anayasa ihlali olmayacak mıydı?

İrfan Fidan’ın başkan olduğu bir Anayasa Mahkemesi ne menem bir mahkeme olur?

Yakışmasına yakışır da, bu intihal denilen ahlaki ve yasal sıkıntı İrfan Fidan’ın da sırtında bir yük olarak duruyor. Ya kendini bilmez birileri, beş okka ciğer yemiş gibi ortaya çıkıp İrfan Bey’in sırtında taşıdığı bu yarayı kaşırsa!

Nereden aklıma geldiyse!

HDP seçmeninin yine bağrına taş basacağına olan bizim bilmediğimiz ne gibi bir bilgiye sahipler acaba?