29 Kasım 2023

TBMM Başkanına açık mektup

Bir an için esas sorunu bir kenara bırakalım, diyelim ki Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesi bir karar vermemiş, hatta başvurunun reddine karar vermiş olsaydı bile Can Atalay’ı hapiste tutmak yine de anayasa ihlali olmayacak mıydı?

Sayın Başkan,

TBMM üyesi TİP Hatay milletvekili Can Atalay’ın yargılaması ve verilen kararlar nedeniyle Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında yaşanan yetki ve görev uyuşmazlığının doğurduğu yargı krizinin, anayasal sistem krizine dönüştüğü, hatta yargının ve hukukun alanından taşarak her alana sirayet ettiği malumunuzdur.

Bu krizin nasıl çözüleceği konusunda rivayet muhtelif, herkes kendi perspektifinden bir çözüm önerisi dile getiriyor. Bunları ne olduğu konusunda zaten ayrıntılı bilgiye sahipsiniz. Ama bu sorun çözülene kadar bir anayasal meşruiyet sorununun da devam ettiğini inkar etmek mümkün değil.

Anayasamızın açık ve emredici hükmüne göre verdiği kararlar kesin olup, yasama, yürütme ve yargı organlarınca uyulması da zorunlu olan Anayasa Mahkemesi kararına, dolayısıyla Anayasanın emredici hükmüne direnen bir yerel mahkeme ve Yargıtay dairesi ile karşı karşıyayız. Üstelik Yargıtay ceza dairesi, Anayasa Mahkemesi kararını tanımamanın yanı sıra, Anayasanın emredici hükmünü dikkate alarak buna göre pozisyon alan, kendi yetki alanında bir irade gösteren yasama organına da, adeta ‘Anayasaya ve Anayasa Mahkemesinin bağlayıcı kararına biz uymuyoruz, siz neden uyuyorsunuz, neden bizim anayasaya aykırı kararımızın gereğini derhal yerine getirmiyorsunuz?” diye hesap da soruyor. Bu ürkütücü cesaret! ve vahamet konusunda çokça yazıldı, çizildi. Ama halen anayasanın ışığından yoksun bir alacakaranlıkta yaşamaya devam ediyoruz.

Sayın başkan,

Bu açık mektupta ben size krizin sorumlusu olan yargı organından bağımsız olarak konunun bir başka yetkili ve sorumlu makamını işaret etmek ve belki de sorunun askıda kaldığı bu süreçte geçici ve kısmi bir rahatlamaya yarayacak çözüm önerisi getirmek istiyorum.

Şöyle ki;

Bilindiği gibi, mahkemelerce verilen ve kesinleşen bir ceza hükmünün yerine getirilmesi (infazı), o hükmü veren mahkemenin ilgi ve yetki alanında değildir, mahkemeler kesinleşen kararlarını gereği için cumhuriyet başsavcılıklarına gönderirler, o aşamadan sonra ceza hükmünün yerine getirilmesi görevi ve yetkisi Cumhuriyet başsavcılığının (infaz bürosu) yetki alanında bir konudur. Ceza hükmünün savcılıklar tarafından yerine getirilmesiyle ilgili bir hukuki uyuşmazlık çıktığında da bu sorunu çözmek artık infaz hakimliklerinin yetkisi ve görevidir.

Yani, TİP Hatay milletvekili Can Atalay’ın şu anda Marmara Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hakkındaki ceza hükmünün yerine getirilmesi konusunda birinci derecede yetkili ve sorumlu yasal muhatap İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı İnfaz Bürosu’dur.

Bir an için esas sorunu bir kenara bırakalım, diyelim ki Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesi bir karar vermemiş, hatta başvurunun reddine karar vermiş olsaydı bile Can Atalay’ı hapiste tutmak yine de anayasa ihlali olmayacak mıydı?

Anayasamızın yasama dokunulmazlığını düzenleyen 83/1 ve 2. fıkralarından hemen sonra gelen 3. fıkrası hükmünü bir kez daha anımsatmak istiyorum:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır.”

Yeterince açık ve anlaşılır değil mi sayın başkan?

Can Atalay’ın hakkındaki güya kesin hüküm (AYM kararı karşısında kanımca geçersiz ve hukuki değerden yoksun olduğu kuşkusuzdur) Başkanlık tarafından -haklı olarak Anayasa Mahkemesinin bağlayıcı kararı dikkate alınarak- TBMM Genel Kurulu’na bildirilmediği için üyelik sıfatının halen devam ettiği kuşkusuzdur.

O halde, anayasanın yukarıda aynen aktardığım açık hükmü karşısında verilen ceza hükmü haklı ve doğru bulunsa bile üyelik süresince yerine getirilemeyecek iken, hangi kudret, hangi yetkiyle anayasanın bu emrini de yerine getirmemekte, anayasaya aykırı davranma  gücünü ve cüretini nereden almaktadır?

Hem TBMM’nin bir üyesinin anayasal hakkını ve hukukunu, hem anayasayı korumak için başkanlığınızca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına bu konuda bir yazı yazılarak, anayasanın 83/3. Maddesi hatırlatılarak, TBMM üyesi hakkında gereğinin yapılmasını sağlamak mümkün olabilir.

Böylelikle, TBMM başkanı olarak hem temsil ettiğiniz kurumun itibarını koruma, hem bir üyenizin hakkını, hukukunu koruma yönünde bir adım atmış olursunuz.

Tercih sizindir elbette.

Bilginize sunarım.

 

Yazarın Diğer Yazıları

İrfan Fidan’ın başkan olduğu bir Anayasa Mahkemesi ne menem bir mahkeme olur?

Yakışmasına yakışır da, bu intihal denilen ahlaki ve yasal sıkıntı İrfan Fidan’ın da sırtında bir yük olarak duruyor. Ya kendini bilmez birileri, beş okka ciğer yemiş gibi ortaya çıkıp İrfan Bey’in sırtında taşıdığı bu yarayı kaşırsa!

Nereden aklıma geldiyse!

HDP seçmeninin yine bağrına taş basacağına olan bizim bilmediğimiz ne gibi bir bilgiye sahipler acaba?