Finansal okur yazarlığı olmayanı, olup da verilerle uğraşmayan vatandaşı "Bakın kur korumalı mevduat icat ettik, kuru nasıl da alaşağı ettik" diye kandıran Ankara siyaseti, Merkez Bankası'nın arka kapısından döviz satmaya devam edip kuru kontrol ederken, "özgüvenimizin altı boş değil" açıklamaları yapıyordu.
Gece-gündüz 'nöbetçi dealer' ile kuru abluka altına alıp, hangi makro perspektifle kimin belirlediği belli olmayan kur seviyeleri döviz satışı ile savunuluyor, kur sabit tutulmaya çalışılıyordu. "Sabit kur rejimine geçtik" de denilmiyordu.
Her açıklamada, "aldığımız önlemlerle kur istikrarı…" denilirken, gümbür gümbür döviz satılıyordu. Ama vatandaş bunu nereden bilsin, öyle değil mi?
Bayram tatili sırasında bile nöbetçi 'dealer' eliyle arka kapıdan döviz satışının devam ettiğini bilmeyen piyasa uzmanı yok. Hatta öyle ki; ABD Merkez Bankası yükselen enflasyonu kontrol etmek ve parası doların değerini korumak için faiz arttırdığı saatlerde bile bizim 'nöbetçiler', dolar içeride değer kazanmasın diye Fed'in bastığı dövizleri satıyordu. Bundan büyük bir dram olabilir miydi ki?
"Fed'in faiz artışları bizi etkilemez" diyen ekonomi bakanı şimdi "dolar endeksi yükseliyor ondan" demesin?
30 milyar dolara ne oldu?
Nisan ayı sonu itibariyle Merkez Bankası'nın 106.9 milyar dolarlık brüt döviz rezervi bunun kanıtı. Yılbaşında 111.8 milyar dolarla başlayıp, Nisan sonunda 5 milyar dolara yakın azalış bunun göstergesi. 11 Mayıs itibariyle bakılırsa brüt rezerv 103.6 milyar dolara gerilemiş durumda. Yani yılbaşına göre 8.2 milyar dolar aşağıda.
Yılın başında ihracatçılara, getirdikleri dövizin yüzde 25'ini Merkez Bankası'na satma zorunluluğu getirilmişti; yılbaşından sonra 180 günü dolan ihracat miktarı 76.6 milyar dolar olmuş. Bunun yüzde 25'i ise 19.1 milyar dolar idi. Sadece buna bakılsa rezerv artışı olması gerekmiyor muydu?
Bitmedi; Kur Korumalı Mevduat uygulamasıyla 25 milyar dolara yakın bir döviz Merkez Bankası'na satıldı. Ne oldu bu dövizlere? Bankanın reeskont kredilerinin vadesinde olması gereken döviz girişi aylık kabaca 1.5 milyar dolardan 6 milyar dolar olmalıydı; nerede? BOTAŞ'a 4 ayda yapılan 16 milyar dolara düşülürse; Merkez Bankası'nın elinde yılbaşına göre bugün en az 34 milyar dolarlık döviz pozisyon artışı olması gerekirdi, Nisan sonu itibariyle sadece 8.7 milyar dolarlık pozisyon açığında kapanma var. Nihayetinde bankanın brüt rezervlerinin yine de en az 25 milyar dolar artması gerekirdi; tersine 5 milyar dolarlık brüt rezerv azalışı var. Tablo net 4 ayda 30 milyar dolar eritilmiş.
Soru şu: 4 ayda 30 milyar doları ne yaptınız? Uzmanları piyasaya satıldığını ve vatandaşın kandırıldığının farkında.
Arka kapıdan rezerv satışı, kötü yönetimin, riskli 'icadın' hasarının, bir içi boş teorinin yanlışlığının üstünü örtmek için yapılıyor artık.
Birincisi, faizleri düşürerek kurun patlatılması ve devamında enflasyonun yıkıcı bir biçimde patlamasının farkındalar. Geri dönmeden, döviz satarak döviz kurunun istikrara kavuşacağı inancı ile 'döviz bitene kadar' devam ediliyor. Dibinde kocaman bir delik olan havuza kova ile su doldurmaya benziyor.
İkincisi, 'faizlerin düşürülerek enflasyonun düşürüleceği' inancının çökme halinin saklanmaya çalışılması.
Üçüncüsü, döviz kurunu 'faiz kullanmadan durdurmak icadı' olarak halka anlatılan Kur Korumalı Mevduat uygulamasının kur artışı ile çökmesini önlemeye çalışmak. Zira, bu KKM modeli ile 25 milyar dolar (vergi teşviki ile) çözülse de TL'den katılanlarla ilave 30 milyar dolarlık tasarruf dolarize edilmiş oldu. Trene binemeyenlere teşvik verildi. Kur arttıkça bütçeden yine vatandaşın cebinden ödenecek kur farkı, bu 'icadın' kendi kendini harap eden bir model olduğunu, çöktüğünü gösterecek herkese.
Kuru, enflasyonu patlatan iktidar, her ne kadar 'dünyada da enflasyon', "Ukrayna krizi" gibi dış bahanelere, içeride de "fırsatçılar", "istifçiler" bahanelerine yapışsa da halk her şeyin fakında. Şimdi bu kötü yönetimin sonuçlarının saklanması için döviz satışını bir örtü olarak kullanıyor.
Başkalarının parası
Dünyada hiçbir ülke kendi bastığı paranın istikrarını başka ülkelerin bastığı paraları piyasaya sürerek sağlayamaz. Hele ki bu paraları basan yabancı merkez bankalarına el açarak, hiç.
O 'başkalarının parasını' basan kurumlar ise bu küresel bir rezerv para olsa bile kendi kurumlarına yönetici olarak koyduğu kişileri 'hassas terazilerle' buluyorlar.
ABD'de Merkez Bankası Federal Rezerv sisteminin bir 'şubesi' olan Dallas Fed'e bu hafta yapılan atama süreci, yeni öğrenenler için ders niteliğinde. Altı kişilik seçme komitesi, tamamen işin niteliğine dair belirleyici seçme kriterleri, özel sektörde üst yönetici arayışlarında uzman olan 'headhunter' kurumlarla iş birliği gibi.
Bu neden önemli? Şundan: En kötü koşullarda bile kurumlara olan güveni, liyakate dayalı süreçlerle gelen görevliler sağlam tutuyorlar.
Türkiye'de kâğıt üzerinde 'serbest dalgalı kur rejimi' var, ama uluslararası finans basınında haberlere de konu olduğu üzere birkaç milyon dolar satın almaya çalışan bireyler ve şirketlere örtülü bir abluka uygulanıyor. Satın almaya aracı olan bankalar üzerinden kim oldukları, neden aldıkları sorgulanıyor. Yakın geçmişte, TL kredi kullanıp döviz alan bir şirketlerin döviz alış işlemlerinin gelen telefonlarla iptal ettirildiği örnekler bankacılık çevrelerinde bilinen bir olgu.
Para ve bankacılık otoritelerinin dövizli işlemlere uyguladığı abluka, bekledikleri sonuçların tam tersini yaratıyor. Zira bunu bilemeyecek kadar liyakat eksikliği söz konusu.
Bankalara dövizli işlem platformlarında saat kısıtlaması talimatları, mobil bankacılıkta döviz kuru marjlarının açılması hep bu 'emirle serbest piyasayı kontrol edebileceği zannının' yarattığı içi boş bir özgüvenden. Sonuç ne oluyor? Piyasadaki alıcı-satıcılar fiyat hassasiyetini kaybediyor. Açılan marjlı kurlar hem 'olağanüstü' durumu halka yayıyor, tedirginliği yükseltiyor, hem de bu marjlı kur üzerinden hiç düşünülmeden alış-satışlar yapılıyor.
Ankara, doğru düzgün bir para ve ekonomi politikasından uzaklaşarak 'elinde sopa' ile açık bir ekonomide parametreleri dengeye getirebileceğini sanıyor. Ama son 4 yılda bunun tam tersi olan yıkıcı sonuçlarından bile ders alamamış görünüyor; yüz elli milyar doları aşan döviz rezervinin eritilmesi, buna rağmen TL'nin sert biçimde istikrarını kaybetmesi ve yıkıcı bir enflasyon.
Piyasasının serbest, parasının konvertible olduğunu taahhüt ve iddia eden bir ülkede paranın istikrarını korumak için onun koruma kalkanını (faizini) indirip sadece 'elinde sopa' ile istikrar sağlayacağını zanneden liyakatsiz yönetimler korku ve tedirginliği yükselterek her şeyi berbat eder.