16 Nisan 2021

Ne savaştı sizden beklenen, ne de yiğitlik...

Hep söylüyorum; bugün buradaysak muhalefetin muhalefet olmayışından buradayız

CHP Genel Başkanı'na kadar geldi iş…
Hep söyledik, "Sıra mutlaka size de gelecek" dedik.
Cesur olun...
Risk alın...
Sağlam bir siyaset...
Etkin bir muhalefet oluşturun, dedik.
Tüm muhaliflerle "amasız" omuz omuza verin, dedik.
Tek başına çıkış yok bu karanlıktan ya hep beraber ya hiç birimiz, dedik.
Bugün o imzaları atarsanız işin sonunda CHP'nin de HDP'den bir farkı olmadığını acı bir şekilde öğrenirsiniz, dedik.
Demokrasiye, seçilmişlerin haklarına daha kapınız çalınmadan sahip çıkın, bu konular boşluk bırakmaya gelmez, bir bakarsınız tüm haklarınızı kaybetmiş olursunuz, dedik.
Faşizm sadece bir kurbanla, sadece marjinalize edebildikleriyle yetinmez, dedik.

Ve işte Kemal Kılıçdaroğlu'nun fezlekesi de, dokunulmazlığının kaldırılması talebiyle Meclis'e geldi.
Sonucu ne olur-ne olmaz, kime yarar-kime zarar bunlar başka bir yazının konusu…
Fezlekenin haberini alan Kılıçdaroğlu "Yiğide savaş bayramdır, hodri meydan" demiş.
Bu cümle bile tek başına tüylerimi diken diken etmeye yetti.
Ne savaştı sizden beklenen, ne de yiğitlik.
Tek beklenti ve size düşen tek görev başarılı siyaset yapmaktı.
Yapmadınız.
Bakın yapamadınız demiyorum.
Yapmadınız.
Adım adım yürüdük bu faşizan düzene, adım adım.
Minik hamlelerle başladı her şey.

Sizlerde ise hep bitmek bilmeyen bir çekince, hep bir oy kaygısı, hep birtakım yerine oturtamadığınız endişeler vardı. O yüzden de kimseyle ne tam yan yana yürüyebildiniz ne de tam ayrılabildiniz. Ortada kalakaldınız kısık sesli itirazlarınızla, tabii o haksızlığın hayata geçmesine katkı sağlamamışsanız!

Sadece CHP'ye özgü bir sorun da değil bu muhalefet olamayan muhalefetlik durumu elbette ama ana muhalefet partisi olma payesiyle sorumluluğun büyüğünü de üstlenmek durumunda.
Şimdi bugün gelinen bu noktada olası bir seçim durumunda başarılı olsalar, ortaklık yapma şanslarının yüksek göründüğü Meral Akşener'e de bakıyorum bir yandan.
İtalyan Başbakan'a kızıyor "Benim başkanıma faşist diyemezsin" diyor.
"Ama adam faşist" diyorlar.
"Olabilir ama sen benim seçilmiş başkanıma dil uzatamazsın, yedirtmeyiz" diyor.
Bunu müthiş bir milliyetçilik gururu, tırnak içinde delikanlılık ve racon kestiği inancıyla yapıyor.
"Yahu memlekette neler yaşanıyor siz kalkıp neye duyar yapıyorsunuz" diye cinnet geçirecek gibi oluyor insan bazen.
"Kızımız evde ölesiye dayak yesin ama dışarıda anlatmasın, ayıp" diyebilmekle eşdeğer benim için Meral Hanım'ın zihniyeti.
Üstelik bu Meral Hanım'ı destekleyen epey liberal ve sol tandanslı insana da rastlıyorum.

Dediğim gibi maalesef muhalefet sorunu sadece partiler düzeyinde değil!
Memleketin yarısından fazlası fişlenmiş, fişlenmemiş olan diğer yarısının bir bölümü siyasi gerekçelerle hapiste, diğer kısmı ise açlıkla boğuşuyor, işsizlikle boğuşuyor, yaşam kaygısıyla boğuşuyor.
Yurtlar "padişaha muhalefet" eden öğrenci dahi kabul etmiyor.
Halka, iş insanlarına bir para yardımı yapılacaksa, bir ödenek sağlanacaksa "padişaha biat" edenler seçiliyor.
Her türlü hakkımız elimizden alınmış, yaşadığımız şehrin ortasından geçirecekleri "kanal"ı bile keyiflerine göre yapıyorlar, düşüncelerimiz, itirazlarımız değersiz.
Üniversiteler kan ağlıyor, muhalif gördüklerini ayıklaya ayıklaya doğru düzgün hoca kalmadı.
Devlet dairesinde iş istiyorsan sosyal medyan "rejime övgü"lerle dolu olacak.
Rejimin koalisyon ortağını eleştiren gazeteciler dövülüyor, saklama ihtiyacına bile düşülmüyor.
Medya desen delik deşik edildi, üzerine edecek kelam kalmadı.
Herhangi bir eyleme itiraz eden "terör şüphelisi" oluyor.
Resmen rejim demokrasiden faşizme geçti ve muhalefet "el oğlu benim başkanıma faşist diyemez" diyor.

İnsan ister istemez acaba Meral Hanım'ın meselesi faşizm değil mi, bu durum bir sorun teşkil etmiyor mu onun için, diye düşünürken yakalıyor kendini.
Daha da acısı Meral Akşener bunu bir muhalif gazetecinin programında söylüyor ve o "muhalif gazeteci" de "Değil mi ya? Üstelik benim başkanım seçilmiş sen atanmışsın, ne hadle kalkıp faşist diyebilirsin" diye destek veriyor bu koruyucu reflekse.

Hep söylüyorum; bugün buradaysak muhalefetin muhalefet olmayışından buradayız.
Bugün bu ülkede rejim değişme rotasına girdiyse bir aşamadan sonrası iktidarın başarısından değil muhalefetin başarısızlığındandır.
Üzerimizden geçen 19 yılın bize öğretemediği tek şey muhalefetin ne olduğu ve nasıl yapılması gerektiği oldu maalesef.

Yazarın Diğer Yazıları

Kobani duruşmasında umut yeşerten tek hamle "yeni CHP"den geldi!

Kobani davasının geleceğe dair umut yeşerten hamlesi, CHP’nin duruşmayı izlemek üzere bir heyet yollaması oldu. Yeni CHP, "Barış masası olacaksa kimse bu masa için Erdoğan’a mecbur değil" mesajı vermeye devam ediyor. Umarım bu tavrı tüm siyasi tutukluların davalarında da gösterirler…

Türkiye'de âdetten değildir ama, bu bir özür ve özeleştiri yazısıdır!

Politik bir tutum olarak sandığa gitmedim… Ülke insanına, sandığa topyekûn bir inanç kaybı ve küskünlük yaşadığımı anlayamamışım… Küserek hakkımı aramaktan vazgeçme noktasına savrulmuşum, bunun özeleştirisini vermekle yükümlüyüm… Ben bu seçim sonuçlarını öngörememiş olmanın özrünü değil, insanımıza dair girdiğim bu inançsızlaşma süreci için özür diliyorum… Ve evet CHP'de 'iyi çalışan' o azınlığı görmezden geldiğim için de o CHP'li azınlıktan özür diliyorum…

Gökhan Zan’ın sorumluluğu Erkan Baş’ta da değilse kimdedir?

Çevrelerinden kimseyi bir Gökhan Zan kadar beğenememiş olduklarından, adayları üstelik de böyle kritik bir kentte, bu kişi olmuş-olabilmiş… E tabii ‘Kaf Dağı’ tenha olur, şüphesiz!.. TİP’i uzun zamandır böyle açıktan konuşmak -masalarda bırakmamak-gerekiyordu aslında. Elbette hepimiz her şeyin farkındayız, belki de sizlerin vekillik kariyerlerinden uzundur buralardayız! Ama dinlemediniz, ama duymadınız, ama sözüm ona yasakladınız!