12 Mayıs 2019

Bir zamanlar 'Vikipedi': İstanbul Ansiklopedisi

1973’te 11’inci cildinde ve G maddesinde, tamamlanmadan kalan Reşad Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi, şimdilerde SALT Araştırma ve Kadir Has Üniversitesi ortaklığında bir proje ile ihya edilmeye çalışılıyor. Projeyi yürüten iki sorumlu isim, Meriç Öner ve Arzu Erdem’le konuştuk

‘‘Reşad Ekrem Koçu’nun bilgi ve tuhaflık koleksiyonu.’’

Orhan Pamuk, İstanbul kitabında Reşad Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’ni böyle tanımlıyor. Gerçekten de resmi tarihin gözünün görmediği olayların ve karakterlerin peşinde İstanbul sokaklarını turlayan Reşad Ekrem Koçu, bir tarihçi olarak büyük bir detaycılıkla topladığı bilgileri, aynı zamanda bir romancı olarak su gibi akan hikayelere dönüştürür; on bir ciltlik bir İstanbul güzellemesi ortaya çıkarır.

Reşad Ekrem Koçu, ‘‘Bir şehir üzerine dünyadaki ilk ansiklopedi’’ diyerek övündüğü İstanbul Ansiklopedisi’ni yazmaya ilk kez 1944 yılında girişir. Daha sadece B harfinin ortalarına ulaşabilmişken, 1951 yılında, maddi olanaksızlıklardan ötürü de seriyi yarıda bırakmak zorunda kalır. Neyse ki 1958’te ansiklopediyi yazmaya yeniden başlar ama her ne kadar seri yazıma geçmeye çalışsa da 1973 yılında hayatının projesini tamamlayamadan dünyadan göçer. Bu sefer de ‘‘Gökçınar’’ maddesinde bırakmıştır ansiklopediyi…

Yine sözü Orhan Pamuk’a, İstanbul’u Koçu kadar sevgiyle anlatan Nobelli yazara bırakalım: ‘‘1958 yılında çıkmaya başlayan ve 1973 yılında 11. ciltteyken ve hâlâ G harfindeyken gene yarıda kalan Reşad Ekrem Koçu’nun bu ikinci İstanbul Ansiklopedisi, yirminci yüzyılda İstanbul üzerine yazılmış metinlerin hem en tuhafı ve parlağıdır hem de biçimi, metinlerinin dokusu ve havasıyla İstanbul’un ruhuna en uygun düşenidir.’’

Evet tuhaftır, çünkü Reşad Ekrem Koçu nostaljik (ve aslında oldukça romantik) bir İstanbul sevdasıyla arşivlerde ve şehrin sokaklarında gezintiye çıkarak şehirle ilgili her türlü sıra dışı bilgiyi, ayrıntıyı toplar; kendi anılarıyla birleştirir ve şehrin günlük hayatının belleğini güçlendirmek için kâğıda döker. Osmanlı’dan öldüğü güne kadar İstanbul sokaklarının sıra dışı kişiliklerini, acayip olaylarını, hâlâ ayakta duran ya da yerlerinde yeller esen binalarını, bir dönemin popüler şarkı ve deyimlerini, efsanelerini en ufak detaylarına kadar, kendine has üslubuyla ansiklopedisinin sayfalarına taşır. ‘‘Gerçekleri’’ dikte eden resmi tarih yazımının zihinimize kazımaya çalıştığı bilgilerin yanında onun anlattıkları, ansiklopedinin sayfalarını süsleyen çizimler eşliğinde daha inandırıcı geliyor insana.

Şimdilerde SALT Araştırma ve Kadir Has Üniversitesi ortaklığında İstanbul Ansiklopedisi’ni merkeze alan bir proje sürdürülüyor. İstanbul Ansiklopedisi Arşivi Çalışmaları, Kadir Has Üniversitesi’nin 2017 yılında devraldığı, İstanbul Ansiklopedisi’nin tasarı aşamasında kalmış gelecek ciltlerine dair yaklaşık 40 bin ögelik bir belge grubu ile Koçu’nun şahsi kütüphanesinden 1460 yayın üzerinden ilerliyor.

Geçtiğimiz Kasım ayında başlayan ve üç yıl boyunca devam etmesi planlanan arşiv çalışmaları, hem Gökçınar sonrasındaki tamamlanan veya tasarı halinde kalan maddelerin izini sürüyor hem de bunları, basılı ciltlerle birlikte dijital ortama aktararak bir web portalı üzerinden herkesin erişimine açmayı planlıyor.

Projenin izlediği süreçleri SALT Araştırma ve Programlar Direktörü Meriç Öner ile Kadir Has Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Sanat ve Tasarım Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Arzu Erdem’le konuştuk.

İstanbul Ansiklopedisi, 1975’te Reşad Ekrem Koçu’nun ölümünün ardından bir dönem unutuluyor, kendi köşesinde bırakılıyor. Ama 1990’lardan itibaren, özellikle de 2000’lerin ortasında, belki de Orhan Pamuk’un Reşad Ekrem Koçu’ya ve İstanbul Ansiklopedisi’ne de yer veren İstanbul kitabının da etkisiyle yeniden ‘’keşfediliyor’’. Peki nedir hem Reşad Ekrem Koçu’ya hem de İstanbul Ansiklopedisi’ne olan bu ‘yeni’ ilginin sebebi?

Meriç Öner: Buna bir tarihçi olarak değil, bir araştırmacı olarak cevap verebilirim. Bu projenin önemli bir kısmı arşiv yapmak ve özellikle de kamu yararına arşiv yapmak üzerine kurulu. Arşivi özel bir koleksiyon haline getirmekten ziyade, herkese açarak üzerinden farklı fikirlerin çıkmasını umuyoruz. SALT’ın temelinde olan mesele bu aslında.

Ansiklopedinin kendisi 1940’larda ilk kez yayınlanmaya başladığında aslında o zaman için yeni bir eğilimin bir parçasıydı. Aynı zamanlarda çıkan ve resimli tarih olarak nitelendirilebilecek pek çok başka dergi ve yayınlar da var. O furya içerisinde Reşad Ekrem Koçu’yu ayrı bir yerde tutmak lazım çünkü yazarlığı ile tarihçiliğini birleştiren ve tüm bunları kendine mesele edinerek popülerleştiren isimlerden biri. Aynı şekilde, İstanbul Ansiklopedisi’ni açıp baktığınızda, onun içerisinde de çok farklı alanlardan gelen yazarlar olduğunu görebilirsiniz. Pek çok başka ansiklopedide çalışmış Semavi Eyice de İstanbul Ansiklopedi için yazmış, halk şairi olarak tanımlamanın doğru olacağı, sözel gelenekten gelen Vasıf Hiç de… Özellikle İstanbul Ansiklopedisi’nin yazılma sürecine katkıda bulunmuş bunca çeşitli karakterlerin bulunması, ansiklopedinin kendi içinde bir çözümleme yapılması için önemli.

Diğer taraftan çoklu bir anlatıma sahip. Tarihte adı geçmeyen ama aslında var olan, alt kültür içerisinde değerlendirilebilecek kişi ve olayları belirli kıstaslarla ayrım göstermeden anlatıyor. Bir zaman sonra bu tarih anlatımının ne kadar kritik olduğunun tekrar fark edildiğini ve bu gözle bakınca İstanbul Ansiklopedisi’nden tekrar faydalanılmaya başlandığını tahmin ediyorum.

Bir vesileyle Osmanlı İstanbul’undaki anlatılmamış, kaydedilmemiş, aktarılmamış hayatların izini sürebilmek için kullanılabilir İstanbul Ansiklopedisi. Çünkü Ayasofya hakkında değil de, İstanbul’un bir mahallesinde bir dönem yaygın olan uğraşlar, esnaf hakkında bilgi vermek için oluşturulmuş bir kaynak. Tabii dilinden ve Reşad Ekrem Koçu’nun romancı kaleminden dolayı büyülü gelebilen, sürükleyici bir tarafı da var. 21. yüzyılda, ilk yazıldığı dönemden çok farklı bir şekilde ele alındığını görmek mümkün.

SALT ve Kadir Has Üniversitesi’nin iş birliği nasıl başladı? Ve iş birliği hangi noktada İstanbul Ansiklopedisi arşiv çalışmalarına doğru evrildi?

M.Ö.: Birkaç aşamalı aslında. SALT ve Kadir Has Üniversitesi olarak, bu projenin çok daha öncesinde ‘karşılıklı öğrenme protokolü’ adını verdiğimiz bir ortaklığa giriştik.

SALT araştırmaya ağırlık veren bir kurum ve bildiklerimizi anlatabildiğimiz ortamların çoğalması bizim için önemli. Bu proje kapsamında SALT Araştırma ekibi bildiklerini Kadir Has Üniversitesi öğrencilerine aktarabilme fırsatı yakaladı ve üniversitedeki derslere katılabilir hale geldi. Hepimizin çeşitli biçimlerde beslenmesi gerekiyor; üniversitelerin de kendi tercihleriyle, akademik sorumluluklarının yanı sıra başka roller üstlenmeye başladıklarını görüyoruz. Bir kültür kurumuyla yaptıkları bu iş birliği sayesinde onlar kendi faaliyetlerini katmanlaştırabiliyor, biz de bilmediğimiz konuları derslere katılarak öğrenme olanağına sahip oluyoruz.

Bu ilk olarak Sanat Tasarım Fakültesi kapsamında kuruldu ve İstanbul Ansiklopedisi Arşivi çalışmalarıyla birlikte üniversitenin geneline yayıldı. Kadir Has Üniversitesi ve SALT, bir suyun iki tarafına kurulmuş iki komşu kurum. Ve ikisi de, başka yapılarda da olsa, bazı tarihi yapıları yeniden var etmiş, onları kullanılabilir hale getirmiş. Ayrıca, kendi içeriğinde bugünün araştırma imkanlarını bünyelerine dahil etmeye özen gösteriyorlar.

Arzu Erdem: Reşad Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi arşivi, Kadir Has Üniversitesi’nin 2017 yılında tüm hakları ile alarak bilgi belge arşivine dahil ettiği bir belgeler ve görseller bütünü. SALT ile yapılan özel içerikli iş birliği anlaşması ile SALT’ın arşivleme deneyiminden faydalanarak arşivin eğitim, araştırma ve bilgilenme amaçlı farklı kullanımları olanaklı kılacak bir sistematik içinde ulaşılabilir olmasını sağlamak hedeflendi. Dolayısı ile, Kadir Has Üniversitesi’nin İstanbul’la ilgili çalışmaları ile SALT’ın arşiv yapma, tamamlama ve kamuya açma pratiği arşivin somut bir proje haline gelmesini sağladı.

İki taraf arasında nasıl bir iş bölümü var ve çalışma süreçleri nasıl ilerliyor?

M.Ö.: Şu anda kataloglama aşamasındayız. Elimizdeki her belgenin dijitalleşmesi, uluslararası tanımlama standardı olan Dublin Core dahilinde her belgeye dair detaylı verilerin girilmesi lazım. Bu kataloglama süreci aslında işin en yoğun olan kısmıdır.

A.E.: Oluşturduğumuz ortak yapıda, SALT bünyesinde arşivin tasnifini yürütmek için özel olarak görevli kişi Cansu Yapıcı. SALT Araştırma’ya Kadir Has Üniversitesi’nin katkısıyla tarama işlemini yapmak için bir ekip eklendi. Ayrıca hem SALT hem de üniversitenin bünyesinde araştırmada görevlendirilmiş kişiler var. Yüksek lisans tezinde İstanbul Ansiklopedisi üzerine çalışmış olan Emre Ayvaz ile mimarlık tarihçisi Bülent Tanju da projeye danışmanlık veriyor.

M.Ö.: Önceliğimiz, bu kataloglama sürecini tamamlamak. Sonrasında ise sırada, belgeler arasındaki bağlantıları ve ilişkileri kurarak, belgeler içindeki ipuçlarını çözmek, bütün katmanları deşifre etmek var. Mesela ansiklopedide yazmış olan bütün yazarların hayatlarına, ansiklopediyle kurdukları ilişkiye dair bilgi sahibi olmak bizim için değerli, çünkü ansiklopedinin hikayesini ancak böyle deşifre edebiliriz.

Bu konuda danıştığımız pek çok kişi var. Daha da olacak. Mesele aslında bir belgeyi, üzerindeki bilgilerle kataloglamaktan çok, o belgenin çevresindeki hikayeyi çözmek üzerine çoğu zaman.

Kataloglama bir sene gibi bir süre içerisinde tamamlandıktan sonra ikinci aşamaya geçeceğiz ve veri tabanını nasıl oluşturacağımıza karar vereceğiz. Bütün bu öğrendiklerimizi nasıl yansıtabiliriz? Öğrenemediklerimize dışarıdan bilgi eklenmesini nasıl sağlayabiliriz? Ayrıca arşivin kendisini çalışmak pek çok soruyu da beraberinde getiriyor. Dolayısıyla veri tabanını oluşturduğumuzda bile yeni sorular sormaya, elimizdeki yaşayıp büyüyecek bir şey mi, yoksa donmuş bir an mı diye incelemeye devam edeceğiz. Hem tasarım hem içerik boyutunda başka ekipler, başka kurumlar da projeye dahil olabilir. Yani projenin tamamlanacağını düşündüğümüz bu önümüzdeki üç sene içerisinde yeni ortaklar edinebiliriz.

Burada sadece İstanbul Ansiklopedisi’nden maddeler mi yer alacak yoksa Reşad Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’ni öncüleyen ya da onunla paralel olan diğer eserlerine de yer verilecek mi?

M.Ö.: Arşivler çok şaşırtıcı; okumanıza göre neredeyse canlı varlıklar haline geliyorlar. Basılmış olan sayılara dair belgeler aslında çok az… O yüzden arşiv içerisinde öncelikli mesele İstanbul Ansiklopedisi’nin yayılanmamış olan bölümleri. Burada planlanan ama tamamlanmayan içeriklere rastlayabiliyoruz: Mesela Z harfinde, bir liste halinde nelerin yazılmak istendiğini görebiliyoruz. Hiçbiri yazılamamış olsa dahi… Ya da G ve H harfindeki maddelerin büyük ölçüde tamamlandığını fark ediyoruz. Reşad Ekren Koçu’yla çalışmış tanıdığımız tek kişi olan Erdem Yücel’i de arşivi incelemeye ve bir konuşma yapmaya davet ettik; o da bir fasikül bitince bir sonrakinin hazırlıklarının tamamlandığını doğruladı. G ve H harflerine bakınca ansiklopedinin bitmiş olacağı hissine kapılıyor insan ama ileride yazılar, çiziler gitgide çözülüyor. Yine de hiç ummadığımız bir yerde karşımıza bir gazete kupürü çıkabiliyor ve yazılmamış olsa da hangi madde için kesildiğini ayırt etmek mümkün olabiliyor. Ayrıca Reşad Ekrem Koçu’nun toplamak lazım dediğimiz gazete yazıları ile kimi kişisel yazışmaları da karşımıza çıkmaya başladı.

Yine de İstanbul Ansiklopedisi Arşivi ile Reşad Ekrem Koçu’nun diğer belgeleri arasında bir ayrım yapmamız gerekecek. Öncelikli hedefimiz, ansiklopedi için bu yarım haliyle hangi belgeleri toplandığını ve sakladığını, hatta belgelerin hangi görsellikte olduğu bilgisini kaybetmeden toparlamak. Projenin en kritik tarafı sanırım, dijital dünyada da olsa bunu aktarabilecek bir ortam sağlamak.

İnternette bazı bloglarda İstanbul Ansiklopedisi’ni PDF’ler halinde bulmak mümkün ama bunların hiçbiri sistemli değil. Bu açıdan bir web portalına madde madde taşınması çok kıymetli. Siz bu web portalını neye göre tasarlıyorsunuz ve kurguluyorsunuz? Sıralama mesela harf harf mi olacak, belirli kategorilere göre mi?

M.Ö.: Her türlü olabilmesi gerekiyor. Asıl kritik olan, İstanbul Ansiklopedisi’nin kesinlikle bir web portalı olması gerektiğini düşündüren kendi özel yapısıydı. Ansiklopediye aslında bir çeşit Vikipedi demek doğru olabilir.

İstanbul Ansiklopedisi de Vikipedi gibi, çok sayıda yazarın sağladığı içeriklerden oluşuyor. Ve hep kendi içerisinde, kendi maddeleri arasında ‘bakınızlar’la gönderme yapıyor; bir tür “hypertext" mantığı burada da söz konusu. Üçüncüsü ve bence en ilginci, ansiklopedinin insanlara soru sorarak, kamudan bilgi toplayarak ilerliyor olması. Dolayısıyla Vikipedi’ninkiyle benzer yöntemleri takip ettiğini söyleyebiliriz. İnternet ortamında kamu katılımıyla gerçekleştirilebilecek bir projeden çok farklı değil. Biz de bu arşivleme sürecini benzer bir şekilde tamamlamayı planlıyoruz; yine kamuya dönecek şekilde.

‘Bakınız’ların takibini yapmak, bir yazarın yazdığı tüm maddeleri sıralamak veya belgelerin üzerindeki farklı katmanları açığa çıkarmak ve bunlara bu şekilde portalda yer vermek mümkün. Ayrıca kelime üzerinden arama da yapılacak. Kataloglar detaylandıkça başka yöntemler dâhil edilebilir.

Projeden bahsetmeden önce belki bazı ‘şehir efsaneleri’ni de açıklığa kavuşturmak gerekir. İstanbul Ansiklopedisi ile ilgili pek çok söylenti dolaşıyor. Koçu’nun aslında G’den Z’ye kadar olan tüm ciltleri yazdığını söyleyenler, ansiklopedinin aslında tamamlanmış olduğunu söyleyenler var mesela. Gelecek ciltlere dair on binlerce ögelik bir arşivden bahsediyoruz. Gökçınar’dan sonraki maddelerin ne kadarı ‘hazır'?

M.Ö.: Arşivin kendisi, ansiklopedinin tamamlanmadığını gösteriyor. Aslında ilk bakışta tamamlamış izlenimini vermesi normal; Reşad Ekrem Koçu’nun ölmeden önce, yakın zamanda basmayı öngördüğü maddelerin çoğu hazır. Bu da mitlerin doğmasına sebep olmuş olabilir. Fakat sonrasında, ilerleyen maddelerde bir çözülme oluyor.

Belgeleri teslim aldığımızda, tahmini olarak 20 bin belge demiştik ama şu an 30 ile 40 bin arasında belgenin elimizde bulunduğunu düşünüyoruz. Belgelerin hepsine dokunmadan, hepsini kataloglamadan konuyla ilgili bizim söyleyeceklerimiz de aslında çok sağlıklı olmayabilir ama ansiklopedinin tamamlanmadığını söyleyebiliriz; arşivin bize kanıtladığı bu.

Bir mit de tabii, Reşad Ekrem Koçu’nun ölümünün ardından, yazılmış olan sayfaların satılmış olduğuna dair. Tespit etme ihtimalimiz olmasa da İstanbul Ansiklopedisi’nin kendisi satmayan bir ürünken Reşad Ekrem Koçu’nun ölümünden sonra büyük ilgi görüp kapış kapış alıcı bulduğunu düşünmek makul değil. Ayrıca yine Erdem Yücel’le yaptığımız görüşmeler sırasında bu bilgiyi de teyit edebildik: Evine giderek Reşad Ekrem Koçu’yla İstanbul Ansiklopedisi üzerine çalışan en son kişi Erdem Yücel ve bizim sahip olduğumuz belgelerin kendi bildiğine denk düştüğünü doğruladı. Ancak Reşad Ekrem’de başkalarına ait değerli belgeler, yayınlar vardıysa ve zaman içerisinde kendisi veya başkası tarafından dağıtıldıysa bunu bilemeyiz tabii ki. 

Arşiv çalışmalarında makine zekasından da faydalanıyorsunuz. Peki hangi aşamalarda makine zekasına başvuruyorsunuz?

M.Ö.: Makine zekası belgelerin çeşitli biçimlerde okunmasına ve sınıflandırılmasına olanak tanıyabilir. Mesela bir fotoğraf niteliğindeki metnin yazılımlar aracılığıyla harf harf yazılı hâle gelmesi böyle bir iş. Çok uzun zamandır var olan bir imkân. Bugün Google dokümanlarında hepimize açık bir özellik. Ayrıca görsellerin incelenmesinde de işe yarayacak beceriler var. Mevcut fotoğraf koleksiyonu içerisindeki bir görselin değiştirildiğini (mesela fondaki kişilerin silindiğini, manzaranın üzerinde oynandığını) düşünüyorsak bunlar tetkik edilebilir. Bu tarz yardımcı yazılımlar sayesinde SALT Araştırma içerisindeki İstanbul fotoğraflarıyla karşılaştırma yapılabilir.

Makine zekasından faydalanmayı düşündüğümüz bir diğer alan, çizimlerin kimlere ait olduğunu belirleme kısmı… Gökçınar’dan sonraki basıma hazır gibi gözüken çoğu maddenin çizimi hazır. Bir kısmının Sabiha Bozcalı olduğu belli. Bazıları da imzalı zaten. Yine de çok emin olamadıklarımız var. Tarama ve çizim yapma biçimlerinden kime ait olduğunu bulmak için makine zekasını kullanabiliriz. Gündelik kullandığımız araçlar dışında bu arşiv özelinde bu yöntemleri inceliyoruz.

Kataloglamanın dışında Forum’da da bir çalışma sürüyor, orada amaçlanan nedir?

M.Ö.: 16 Haziran’a kadar mevcut ansiklopediyi fiziksel olarak ayaklandırdık, bir yere yerleştirdik. Çünkü bizim de arşivi deşifre etmek için kullandığımız bilgi hali hazırda basılı ansiklopedilerde. Ayrıca, arşivin dönüp bağlanacağı yer yine ansiklopedinin kendisi.

SALT Beyoğlu’nda bu sebeple altı ay boyunca ansiklopediye bir mekan açtık. Reşad Ekrem Koçu’nun ansiklopedisini yorumlamış, tarihçileri çağırdığımız konuşma serileri düzenledik.

A.E.: Ayrıca geniş bir katılımcı kitlesine açık bir dizi atölye gerçekleştirdik Kadir Has Üniversitesi olarak. Bu atölyelerde Video ve teatral performanstan, haritalama ve görselleştirmeye kadar farklı yaklaşımlar ve araçlarla ansiklopedi içeriğinin keşfedilmesi, yorumlanması ve kamuyla paylaşılması hedeflendi. Hâlâ da devam ediyor bu atölyeler. Mevcut olan ansiklopedi üzerinden çok çeşitli olgular ve başlıklar bu atölyeler kapsamında inceleniyor ve kendi içinde ayrıştırılıyor. 25 Mayıs’ta SALT Beyoğlu’nda bir değerlendirme paneli ile son bulacak.

Edhem Eldem proje kapsamında yaptığı konuşmasında Reşad Ekrem Koçu’nun kullanılması şarttır diyor ama dikkat edilmesi gerektiğinin de altını çiziyor. Çünkü İstanbul Ansiklopedisi’nde yazılanların çoğu hem sübjektif hem de rivayetlerden yola çıkılara, ikinci kaynaktan nakil olarak hazırlanmış. Sizce İstanbul Ansiklopedisi niçin ve nasıl okunmalı?

M.Ö.: Varlığını başka hiçbir kaynakta göremeyeceğimiz, ana akımda kabul edilmeyen karakterlere, olaylara, ortamlara yer veriyor Reşad Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi’nde. İstanbul’la ilgili tahayyülü geliştirme potansiyeli var, anlattığı tüm hikayelerle. Ayrıca şehir içerisinde neyin nereye gittiğini ya da gitmediğini görebilmek açısından da tarihi bir kaynak olabilir. Mesela G harfinde, Gültepe için bir çalışma kayıtlı. 60’ların sonu ve 70’lerin başındaki Gültepe’ye bakmak için, belki de tek yazılı belge olabilir İstanbul Ansiklopedisi. Bu tarz minör konular açısından ilgi çekici gerçekten.

Diğer yandan Reşad Ekrem Koçu’nun romancı kişiliğini de göz önünde bulundurmak gerek. İstanbul’u biraz kendi kurduğu, kendi abarttığı ya da ona anlatıldığı, o yüzden de birebir gerçek olamayacak şekillerde tarif ediyor. Hatta masalsı bir dünya yaratıyor kimi zaman. O yüzden ansiklopedideki bilgilere körü körüne bağlanmak bir bakıma saflık sayılabilir.

Anlattıklarını ‘‘başka bir İstanbul’’ diye okumak da mümkün ama biz bu araştırmada daha farklı bir konu üzerine yoğunlaşıyoruz. Mesela yazarları arasındaki, sözlü gelenekten gelen isimlerin, karakterlerin üzerinde çalışmayı planlıyoruz. Diğer taraftan, yöntemleri bakımından son derece ilginç; o günün Vikipedisi demek doğru olur mu bilmiyorum ama böyle bir imkan yaratması bile başlı başına bir konu.

Yazarın Diğer Yazıları

Moda dünyasının ipliğini pazara çıkaran Instagram hesabı: Diet Prada

Bunların hepsi belki de bir tür pazarlama stratejisi olarak zorunluluktan sahipleniyor markalar tarafından ama bu "zorunluluk" bile büyük bir kazanım. Diet Prada gibi, moda bekçileri sayesinde...

'Black Lives Matter' hashtag'i, siyah kareler ve sosyal medyada bir ayaklanma

Black Lives Matter hareketine destek olmak için dünya çapında sosyal medyada yapılan paylaşımlar, bir noktadan sonra hareketin eylemlerine köstek olmuş olabilir mi? Peki sadece "siyahiler değil, tüm hayatlar önemlidir" diyen "All Lives Matter" sloganındaki sorun nerede? Ya da "iyi niyetli" gibi gözüken ama içselleştirilmiş bir ırkçılığın bas bas bağırdığı paylaşımlarda anlaşılmayan ne? İnsanlık yine sosyal medyada ağır bir sınavdan geçiyor…

Ergenlik ömür boyu: Günümüz dünyasında yetişkin olma çabası

Durun ve "Annem-babam benim yaşımdayken neredeydiler, ne yapıyorlardı" diye düşünün. (Karantinada olmadıkları kesin, şimdilik o noktaya takılmayın, büyük resme bakın!) Onların sizin yaşlarınızdayken olduğu noktaya varmak, 10 yıllık planlarınız içerisinde bile kendine pek yer edinememişse, bu yazıda bazı ortak dertlerde buluşacağız demektir.