Cezalarda indirim yapacak infaz yasasının ana çizgileri belli oldu. Muhalefetle yapılan görüşmeler sonucunda yasada önemli değişiklikler yapılması beklenmemeli. Yasa teklifi önümüzdeki günlerde mecliste görüşülerek kesinleşecek. Bu yasayla yaklaşık yüz bin kişinin tahliyesi öngörülüyor.
Koronavirüs'ün başını alıp yürüdüğü şu sıralarda böyle bir yasanın çıkarılmasının amacı, cezaevlerinde virüsün yayılmasının önlenmesi. Aslında bu yasayla getirilen kısmi bir af. Cezaların infazında yeni bir düzenleme gerçekleştirilerek bazı suçlardan mahkûm olanların tahliyesi sağlanıyor. Ama AKP iktidarının her yaptığı işte olduğu gibi, bu infaz perdesi altında saklanıyor. AKP iktidarında her şeyin göründüğünden farklı olmasına alıştık.
Türkiye’de cezaevlerinin doluluk oranı yüzde 121. 208 bin hükümlü, 55 bin tutuklu var. Böylesine kalabalık cezaevlerine, Koronavirüs bulaşırsa salgının çok hızla yayılması güçlü bir olasılık. Amaç Koronavirüs'e karşı önlem almaksa, cezaevlerinin boşaltılması en doğru önlem olur. Bu yapılamazsa, Koronavirüs'e karşı en dayanıksız olanların, 60 yaşının üstündeki mahkûmların, çocukların, kadınların tahliyesi yerinde olurdu. Oysa iktidar, ceza adaleti, insan hakları, hukuk devleti bakımından sorunlar barındıran bir infaz düzenlemesini yeğledi.
İnfaz yasası, hem kapsamı içine aldıkları, hem de kapsamı dışında bıraktıkları bakımından sorunlu. Tecavüz suçluları, çocuğa cinsel istismarda bulunanalar, çocuk yaşında kızlarla evlenenler bu yasanın kapsamına girerken, iktidara muhalefet etmek, düşüncelerini ifade etmek, halka haber vermek ya da toplantı ve yürüyüş özgürlüğünü kullanmak dışında suç işlememiş olan yüzlerce siyasal mahkûm yasanın dışında kalacaklar. Böylesine büyük bir adaletsizlikle sakat bir yasa, ölü doğar. Toplumdaki bölünmeyi derinleştirmekten başka bir amaca hizmet etmez.
Adaletle eşitlik elele yürürler. Birinin olmadığı yerde öbürü de yoktur. İnfaz yasasında da bu böyle. Eşitsizlik aynı zamanda adaletsizliği doğuruyor.
Eşitsizlik ya da ayrımcılık, Türk Anayasa hukukunda ya da AİHM içtihadında aynı statüde olanlara farklı işlem yapılmasından ve bunun makul bir nedene dayanmamasından kaynaklanır. Koronavirüs salgınının dünyayı ve Türkiye’yi silip süpürdüğü bir dönemde çıkarılan infaz yasasının amacı virüsün cezaevlerindeki mahkûmlara bulaşmasını önlemek. Bu amaç, suçları ne olursa olsun bütün cezaevinde yatanlar için geçerli. O nedenle infaz yasasını işlediği suça göre, bazılarına uygulayıp bazılarına uygulamamak yani virüsün ayrım gözetmediği aynı statüdeki insanlar arasında ayrım yapmak hem Anayasa’nın 10. Maddesi'ne, hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 14. Maddesi'ne aykırı. Yasa bağlamında, cezaevindekilerin statüsünü kararlaştıran, işledikleri suçlar değil, sağlıklarına yönelen risk.
Cezaevleri gibi devletin denetimi altındaki yerlerde bulunan insanların yaşamlarından devlet sorumlu. Devlet, bu kişilerin yaşamlarının korunması için yeterli önlemleri almakla yükümlü. AİHS’in 2. ve 3. maddeleri bunu öngörür.
Anayasamızda eşitlik ilkesi önemli bir yer tutar. Anayasanın tümüne egemen olan genel esaslar bölümünde yer verilir.
Anayasa’nın 10. Maddesi konumuzla ilgili 2 ilkeyi kapsar. Birinci ilke, ayrımcılık yasağı. Maddenin ilk fıkrası şöyle der: "Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir."
İkinci ilke devletin yükümlülüğü ile ilgili. Maddenin son fıkrası şöyle: "Devlet organları ve idare makamları, bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır."
AİHS ise 14. Maddesi'nde ayrımcılık yasağını düzenler.
İnfaz yasası bu konu düzeltilmeden yürürlüğe girerse, iki hukuk yoluna başvurulabilir. Bunlardan birincisi, 10. Madde'deki eşitlik ilkesine aykırı olduğunu öne sürerek iptal davası açmak. İptal davası açma hakkı ana muhalefet partisi meclis grubu ile TBMM’nin en az beşte biri tutarındaki milletvekillerine ait. Cumhurbaşkanı’nın da iptal davası açma yetkisi var ama Cumhurbaşkanı’nın yasayı hazırlayan siyasal partinin başkanı olduğu düşünülürse, bunun olası olmadığı ortaya çıkar.
İkinci bir yol, önce Anayasa Mahkemesi’ne, bundan sonuç alınamazsa AİHM’e bireysel başvuru yapmak. Ayrımcılığa karşı korunmak bir temel insan hakkı. O nedenle bireysel başvuru konusu olabilir. Bireysel başvuru hakkını sadece yasadan zarar gören, yeni yasa kapsamı dışında bırakılan hükümlü ve tutuklular kullanabilir. Dikkat edilecek husus, ayrımcılık şikayeti tek başına yapılamaz. AİHS’in başka bir maddesiyle ileri sürülmesi gerekir. Örneğin, cezaevi koşulları ve Koronavirüs nedeniyle, devletin yaşam hakkını koruma yükümlülüğünü yerine getirmediği savıyla birlikte ayrımcılık şikayeti ileri sürülebilir.
Sorunun hukuksal boyutu yanında daha geniş başka bir boyutu var. Siyasal hükümlü ve tutuklular diye nitelendirdiğimiz kişiler, bir hukuk devletinde olmaması gereken, yasalardaki belirsizlik ve öngörülememezlikle sakat maddeler nedeniyle, bağımsızlıkları son derece kuşkulu yargıçlar tarafından tutuklanmış ya da mahkûm edilmiş kişiler. Cezaevleri, gazeteciler, sanatçılar, akademisyenler, siyasal parti başkanları, siyasetçiler, sivil toplum önderleriyle dolu. Ortada herkesin gördüğü ve bildiği büyük bir hukuksuzluk, büyük bir adaletsizlik, büyük bir haksızlık var. Hazırlanan yasa, işte bu haksızlıkları gidermek, toplumsal barışı sağlamak için bir fırsat olabilirdi. Koronavirüs'ün her türlü siyasal düşünceyi aşan tehdidi karşısında oluşan ulusal dayanışma böyle hataları onarmak, toplumsal barışı sağlamak için güzel bir ortam yaratmıştı. Ama ne yazık ki siyasal iktidar bu ortamın ortaya çıkardığı fırsatı kullanmak istemedi. Dost – düşman ayrımına dayanan kısır siyaset anlayışının ötesine geçemedi. Koronavirüs bile bunu sağlayamadı.
Böyle olunca, AKP ve MHP’nin oylarıyla Meclis’ten geçerek yürürlüğe girecek olan İnfaz Yasası, Koronavirüs sonrası Türkiye’si için umut vermekten uzak kaldı.