18 Ekim 2020

Hukuk devletinin ölümü

Bu tutumun Anayasa'ya ve hukuka aykırı olduğu AYM ve AİHM kararlarıyla saptanmışken, 14. Ağır Ceza Mahkemesi böyle bir tutum alma cesaretini nereden buluyor? HSK bu konuda ne düşünüyor?

Anayasa Mahkemesi (AYM), 17 Eylül 2020 tarihinde verdiği Enis Berberoğlu ile ilgili kararında seçme ve seçilme hakkının ve kişi özgürlüğü ve güvenlik hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Kararın uygulanması ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararı İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi. Kararın uygulanması, ihlale son verilerek eski halin iadesi anlamını taşıyor. Bunun için 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Enis Berberoğlu'nun yeniden yargılayarak kesinleşen hükmü ortadan kaldırması gerekiyor. 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Enis Berberoğlu'nu yeniden yargılamayı yani AYM'nin kararına uymayı reddetti.

Kesinleşmiş yargı kararlarının uygulanması hukuk devleti kavramıyla yakından ilişkili. Yargı kararlarının uygulanmadığı bir ülkede hukuk devletinden söz edilemez. Kesinleşmiş yargı kararının uygulanması aynı zamanda adil yargılamanın temel özelliklerinden biri. Kararın uygulanmaması, adil yargılanma hakkının ihlaline yol açar.

AYM'nin Enis Berberoğlu ile ilgili olarak verdiği kararın İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından uygulanmamasıyla çıkan tartışma gerçekte, Türkiye'de hukuk devletinin geçerli olup olmadığı ve insanların mahkemelerde adil bir biçimde yargılanıp yargılanmadıklarına ilişkin bir tartışma. Yasal durumun açık olmasına karşına, birinci derece mahkemesinin AYM kararını uygulamayı reddetmesi, sorunun hukuk devleti boyutunu çok çarpıcı bir biçimde ön plana çıkardı.

Anayasa'nın 153. Maddesi yoruma yer bırakmayacak açıklıkta. 1. ci fıkrası AYM kararlarının kesin olduğunu söyler. 6. fıkrası da AYM kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları bakımından bağlayıcı olduğunu belirtir. Öte yandan, 6216 sayılı AYM Kanunu'nun 50. Maddesinin 2. fıkrası gereğince, ihlalin bir mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda AYM, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapmak üzere kararın örneğini ilgili mahkemeye gönderir. "Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, AYM'nin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde…" karar verir. AYM'nin Berberoğlu kararında belirttiği gibi, ilgili mahkemenin yeniden yargılama nedeni hakkında bir takdir yetkisi yoktur. Mahkeme'nin yasal yükümlülüğü, AYM'nin ihlal kararı uyarınca yeniden yargılama kararı vererek ihlalin sonuçlarını gidermek ve yargılama öncesi hale iade etmek. Başka bir deyişle, AYM'nin gönderdiği karar dosyası kendisine ulaşınca, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nin yapması gereken tek bir şey var: AYM'nin kararıyla ilgili bir inceleme yapmadan Berberoğlu'nu tekrar yargılamak ve ihlalin sonuçlarını yani kesin hükmü ortadan kaldıran bir karar vermek.

Oysa 14. Ağır Ceza Mahkemesi ne yaptı? Anayasa'nın 153. ya da AYM Kanunu'nun 50. Maddesi yokmuş gibi davranarak yeniden yargılama yapılmasına gerek olmadığına, AYM kararının mahkemenin görev ve yetkisine müdahale niteliğinde olduğuna karar verdi. Gerekçe olarak AYM'nin yerindelik denetimi yapamayacağını ileri sürdü.

İşin ilginç yanı, bu ilk kez olmuyor. 2018 yılında AYM, Şahin Alpay başvurusunda özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğine karar vermiş ve kararın uygulanması ve Şahin Alpay'ın tahliye edilmesi için kararı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne göndermişti. Alt mahkeme, uymayı reddetmiş, AYM'nin delil değerlendirmesi ve yerindelik incelemesi yapamayacağını ileri sürmüştü. Bunun üzerine AYM ikinci bir karar almış ve özgürlük ve güvenlik hakkının ihlali yanında kararın uygulanmamasından dolayı adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştı. AYM, bu ikinci kararında şu görüşlere yer vermişti: "… Derece mahkemelerinin görevi, AYM'nin görev ve yetkilerinin kapsamını değerlendirmek değil, AYM'ce tespit edilen ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmaktır. AYM'nin vermiş olduğu ihlal kararları başka bir merci tarafından Anayasa'ya veya Kanun'a uygunluk yönünden denetlenemez. … Derece mahkemelerinin aksi yöndeki değerlendirmelerinin anayasal ve yasal bir dayanağı bulunmamaktadır."

13. Ağır Ceza Mahkemesi, AYM'nin ikinci kararına uymuş ve Şahin Alpay'ın tahliyesine karar vermişti.

Şahin Alpay'ın AİHM'e yaptığı başvuruda, AİHM bu konuya geniş yer verdi ve şu görüşleri belirtti:

  • Anayasa'nın 153/6. Maddesi gereğince AYM kararlarının bağlayıcılığı ve uygulanması konusunda bir sorun olmaması gerekir.
  • Anayasa'nın 153. Maddesinin 1. Ve 6. Fıkralarından AYM'nin Türkiye'deki yargı sisteminin ayrılmaz bir parçası olduğu açıktır.
  • Alt derece mahkemesinin AYM'nin kesin ve bağlayıcı karar verme yetkisini sorgulaması hukuk devleti ve hukuksal kesinlik ilkeleriyle bağdaşmaz.
  • AYM kararının uygulanmaması, AYM'e bireysel başvuru hakkının etkililiği konusunda ciddi kuşkulara yol açmaktadır.

Bu nedenlerle, AİHM, AYM Kararına karşın Şahin Alpay'ın tutukluluğunun devam etmesinin keyfi ve hukuka aykırı olduğu sonucuna vardı ve Sözleşme'nin kişi özgürlüğü ve güvenliğine ilişkin 5. Maddesinin ihlaline karar verdi.

AİHM'in kararındaki AYM kararının uygulanmamasının Anayasa'da öngörülen bireysel başvuru hakkının etkililiği hakkında ciddi kuşkular doğurduğuna ilişkin ifade özellikle önemli. Bundan anlaşılması gereken şu: Alt mahkemeler, AYM kararlarını uygulamamakta ısrar ederlerse, AİHM AYM'nin bireysel başvurular yönünden etkili bir yargı yolu olmadığına karar verebilir. Bu durumda AYM'e gitmeden AİHM'e başvurma kapısı açılır. Anayasa'nın 149. Maddesindeki bireysel başvuruya ilişkin hüküm de fiilen geçerliliğini yitirir.

Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, alt mahkemenin AYM kararına uymayı reddetmesinin sonuçları belli. Bu daha önce gördüğümüz bir film. O zaman şu soruyu sormak gerekiyor: Bu konuda açık bir emsal bulunmasına karşın, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Enis Berberoğlu davasında nasıl oluyor da AYM kararını uygulamayı reddediyor? Bu tutumun Anayasa'ya ve hukuka aykırı olduğu AYM ve AİHM kararlarıyla saptanmışken, 14. Ağır Ceza Mahkemesi böyle bir tutum alma cesaretini nereden buluyor? HSK bu konuda ne düşünüyor?

Bu soruları yanıtlamak için önce Türkiye'nin bir hukuk devleti olup olmadığı, yargı bağımsızlığından söz edilip edilmeyeceği sorularını sormak gerekir.

Yazarın Diğer Yazıları

İnsan hakları gününüz kutlu olsun

İnsan haklarıyla demokrasi ve hukuk devleti arasında yakın bir bağlantı var. Türkiye, demokrasiden uzaklaştıkça, hukuk devleti rafa kaldırıldıkça, insan hakları ihlalleri de artıyor. Hukuk devleti güvencesinin olmaması insan haklarını da korumasız bırakıyor

Türkiye’nin demokratiksizleştirilmesi

Siyasal iktidarın demokrasiyle bağını kopararak giderek daha fazla otoriterleşme, daha fazla şiddete başvurma yolundaki yürüyüşü bu aşamada etkili bir toplumsal direnişle durdurulamazsa, Türkiye’nin demokratiksizleşmesinin geri dönülmesi olanaksız bir noktaya ulaşması kaçınılmaz olacak

Dışarıdan içeriye mektup

Bir suç olabilmesi için suçluya, suçu işleyen kişilere gereksinim vardı. Siz seçildiniz. Siz cezaevinde bizim adımıza, vekaleten yatıyorsunuz...

"
"