14 Mayıs 2023

Seçim konuşmaları pek "sağlıklı" olmadı

Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının durumu miting meydanlarında yeterince dillendirilmedi. Oysa ki hekimleri ülkeye döndürmek ancak sağlık ortamının düzenlenmesiyle başarılabili

Aylardır seçim konuşuyoruz. Yapılacak olan seçimle ilgili konuşmalarda en az sözü edilen konuların arasında sağlık da var. Sağlık sistemimiz darmadağın olduğundan, mevcut iktidar miting meydanlarında eskiden övünerek anlattığı sağlıktan artık pek söz etmiyor. Muhalefet de bu konuya pek dokunmak istemiyor anlaşılan. Oysa ki, hekimlerin özlük haklarından öte, sağlık sistemimizin değişime gereksinim duyduğu apaçık ortada.

Hekimleri ve sağlık çalışanlarını en rencide eden cümle Cumhurbaşkanı'nın sarf ettiği "Giderlerse gitsinler" oldu. Seçim zorlamasıyla gidenleri geri çağıran sözler etti ama olan oldu bir kere. Yaşanılan pandemi dönemi ve deprem, sağlık çalışanlarının ne kadar vazgeçilmez olduğunu bir kez daha ortaya koydu.   

 

Benzer bir dönemi Gezi Parkı Direnişi sonrasında da yaşamıştık. Dönemin Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu alanlardaki yaralılara yardım eden sağlıkçıların suç işlediğini tekrarlayıp durmaktaydı.

Türk Tabipleri Birliği de bunun üzerine "Yaralılara, hastalara yardım etmek insan olmanın gereğidir. Yaralılara yardım etmek değil, aksine yardım etmemek suçtur" açıklamasını yapmıştı. İnsanların sağlığını korumanın, sağlık hizmetine ihtiyacı olanların temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alan bir sağlık hizmeti sağlanmasının Sağlık Bakanlığı'nın yasal ödevi olduğu hatırlatılmıştı.

1999 körfez depremi ve 2011 Van-Erciş depremlerinde de, Kahraman Maraş merkezli depremde olduğu gibi, sağlık emekçileri  gönüllü sağlık hizmeti vermişlerdi. Ancak, Gezi hükümetin özgüvenini temelinden sarsmıştı ve cezasız kalamazdı. Ankara ve İstanbul Tabip Odalarına davalar açıldı.

Daha da önemlisi, bir sonraki direnişte hekimlerin meydanlarda sağlık hizmeti vermesini engellemek adına akla zarar yasa düzenlemelerine girişildi. İlk kanun teklifi şöyleydi: "Ruhsatsız olarak sağlık hizmeti sunan veya yetkisiz kişilerce sağlık hizmeti verdirenler, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır." Ek maddede de sağlık hizmeti sunumu ile ilgili tüm iş ve işlemler Sağlık Bakanlığınca denetlenir denmekteydi. Yasa bu şekilde geçse sokakta acil durumda yapılacak her türlü müdahale suç sayılacaktı.

Daha sonra komisyonda teklifin başına "Olağanüstü durumlarda mesleğini icraya yetkili kişilerce acil sağlık hizmeti ulaşana kadar verilecek olan sağlık hizmeti hariç" kısmı eklendi ve yasalaştı. Yasa teklifi bu hali ile de hekimlerin acil durumlarda hastalara müdahale yetkisi ve görevini engeller nitelikteydi. Verilecek hapis cezasına ek olarak yirmi bin güne kadar adli para cezası günün kurları ile bir milyon Amerikan dolarına denk düşmekteydi. Teklifin orijinalinde ise yüz bin gün, yani beş milyon dolar öngörülmüş, komisyon insafa gelerek bunu bir milyon dolara düşürmüştü. Yasa alelacele Gezi Direnişi için çıkarılmıştı ama bir deprem veya benzeri bir doğal afet nedeni için yardıma koşan hekimler de ruhsatsız sayılacakları için cezalandırılabilecekti. Ne yazık ki, bu yasa halen yürürlükte!

Hekimler için geçerli olan yerel yasalardan çok uluslararası sözleşmeler ve etik kurallardır. Bu nedenle de yasa ile hekimlik mesleği kısıtlanamaz. Maraş depremi de bunu bir kez daha ortaya koydu.

Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının durumu miting meydanlarında yeterince dillendirilmedi. Oysa ki hekimleri ülkeye döndürmek ancak sağlık ortamının düzenlenmesiyle başarılabilir. Burada sorun sadece özlük hakları değil. Sağlıkta şiddet nasıl engellenecek? Hastalara yeterli zaman ayırıp, düzgün bir sağlık hizmeti verilmesi nasıl sağlanacak? Birinci basamak hizmetleri nasıl düzenlenecek? Koruyucu sağlık hizmetlerine daha fazla önem verilecek mi? Şu anda ağırlıklı olarak özel sektöre kaymış olan sağlık hizmetleri tekrar kamusal alana çekilecek mi? Mezuniyet öncesi tıp eğitimi ve uzmanlık eğitimi nasıl daha iyi hale getirilecek?

Bunlar gibi onlarca soru sıralanabilir. Bunların yapılabilmesi için uzun vadeli programlar ve kararlılık gerekiyor. Yirmi yılda Dünya Bankası projesi olarak oluşturulan ve düşe kalka yürümeye çalışan sağlık sistemimizi değiştirmeye kimsenin niyeti yok gibi. Belki de kimsenin gücü yetmez diye düşünenler de vardır. Ancak, gerçek şu ki, değişmesi gereken birçok şey var.

A. Özdemir Aktan kimdir?

A. Özdemir Aktan, Ankara'da doğdu. İlkokulu Rize'de bitirdikten sonra ortaokulu Talas Amerikan Kolejinde, liseyi ise Tarsus Amerikan Kolejinde bitirdi.

1971 yılında girdiği Hacettepe Tıp Fakültesini 1977 yılında bitirdi ve aynı yıl Hacettepe Tıp Fakültesi Genel Cerrahi asistanı oldu.

!982 yılında genel cerrahi uzmanı olduktan sonra askerlik ve zorunlu hizmet sonrası 1986 yılında Gazi Üniversitesinde yardımcı doçent olarak akademik kariyerine başladı. 1988'de Marmara Üniversitesine geçtikten sonra aynı yıl doçent ve 1994 yılında da profesör oldu.

Marmara Üniversitesinde 27 yıl görev yaptıktan sonra 2015 yılında KHK ile üniversiteden uzaklaştırıldı.

İstanbul Tabip Odasında değişik görevlerden sonra 2006-2010 yılları arasında İTO başkanı, 2010-2012 yılları arasında TTB Merkez Konseyi ikinci başkanlığı ve 2012-2104 yıllarında ise TTB Merkez Konseyi başkanlığı yaptı. İTO anılarını "Savaş Köprüleri Vurur" ve TTB anılarını "Hekimler Suç İşliyor" isimli kitaplarda yayımladı.

Halen hekimlik mesleğine ve TTB aktivistliğine devam ediyor.

Evli ve iki çocuk babası.

Yazarın Diğer Yazıları

Tıpta güven kaybı

Her şeye rağmen iyi hekimlik yapan/yapmaya çalışan geniş bir hekim ve sağlık çalışanı ordusu mevcut. Gelecekten hiç umutsuz olmadım

Bir kadın evlenince…

Evli bir kadın eşinin haber ve izni olmadan doğum kontrolü için hap kullanırsa veya spiral taktırırsa suç işlemiş mi olur? Eşi mahkemeye başvurursa haklı çıkar mı?

Adli tıp konusu

Yapay zekanın şimdilik nereye kadar gelişeceği kestirilemediğinden adli tıbbın nereye evrileceği de belli değil. Ancak makineler ne kadar gelişirse gelişsin insanın ve bu konuda adli tabiplerin yerini alması gerçekleşmeyecektir

"
"