26 Ekim 2023

İkiyi kaça ayırabilirsiniz?

 “Yaralı cemaatler” bağlamında ilk iki ülkenin anılmış olması zaman ve zemin açısından yakınlıkları düşünülünce hiç şaşırtıcı gelmiyor, ne de olsa Yemen fazla uzak, Kürdistan fazla yakındır, Ukrayna’ya ise alışmış gibi bir halimiz var...

 Filistin'i daha fazla kaça ayırabilirsiniz diye sormadan önce, bu son savaşın adı ne diye sormak ihtiyacını hissediyorum. Bir öncekinin adı Rusya-Ukrayna Savaşı idi, hâlâ öyle, olduğu gibi devam ediyor, yadırganmıyor. Taraflar belli, ad belli.

Bu son savaş ise epey farklı adlarla anılıyor: Onyıllardır süren bir alışkanlığın sonucu olarak Filistin-İsrail Savaşı diye ananlar varsa da bu ad tam oturmuyor. Filistin-İsrail çatışması, harekât, operasyon vb. demek de fazla hafifletici olur, burada uzlaşımsal anlamıyla “savaş”ı bile aşan şaibeli ve kritik yanlar olduğunu biliyoruz. Diyeceğim, bunun bir Hamas-Netanyahu Savaşı olduğunu söyleyenlere katılmamak zor.

Öte yandan, iç itirazlar, özellikle İsrail’de, biraz da toplumun daha demokratik olması nedeniyle, hayli güçlü. Halklar mevcut yönetimlerden hoşnutsuz. Gelgelelim, o yönetimlere karşı fiilî bir direnişin olanaklarından yoksunlar. Saldırılar muhalefeti de “etkisiz hale” getiriyor.

Gazze'deki el-Magazi ekmek fırınına düzenlenen saldırı sonucu fırının olduğu bina
tamamen yıkıldı ve çevresindeki işyerleri de hasar gördü. 
Fotoğraf: AA 

Cuma Çiçek, kavramların dilini en iyi konuşan düşünürlerden biri. Başlık olarak Benedict Anderson’ın “hayalî cemaatler”inden esinlendiği “Yaralı cemaatler”i seçtiği yazısında bu kavram için bir tür örnek olarak üç ülkeyi esas alıyor: İsrail, Filistin, Türkiye.

   “Yaralı cemaatler!” Kavram müthiş. 7 Ekim saldırısıyla başlayan Gazze-İsrail çatışması dolayısıyla, kavramın bugünlerde ilk akla getirecekleri elbette Yahudiler ve Filistinliler oluyor. Buna karşılık Türkiye’nin de aynı kategoride yer aldığı fikri ilk anda fena halde sarsıyor insanı, durup düşünüyorsunuz, biz de mi “yaralı cemaat”lerdeniz?

Değiliz diyebilir miyiz? Diyebilirsiniz belki, yakınlarınız arasında şehit ya da gazi yoksa, terör ya da devlet terörü yüzünden dolaysız acılar çekmemişseniz, diliniz ve kültürünüz yasaklanmış, yok sayılmış değilse, olanların faili ya da birinci elden tanığı değilseniz, 1915 tarihi size yalnızca Çanakkale Zaferi’ni anlatıyorsa, “tertele” sözcüğünü hiç duymadıysanız, olup bitenlerin faili ya da birinci elden tanığı değilseniz... Diyebilirsiniz belki. Yine de ne zaman patlak vereceği belli olmayan bir vicdan yüküyle. Cuma Çiçek’in dediği gibi, bilmeme değil, yüzleşmeme söz konusu çünkü.

 “Yaralı cemaatler” bağlamında ilk iki ülkenin anılmış olması zaman ve zemin açısından yakınlıkları düşünülünce hiç şaşırtıcı gelmiyor, ne de olsa Yemen fazla uzak, Kürdistan fazla yakındır, Ukrayna’ya ise alışmış gibi bir halimiz var...

   Hamas ile Netanyahu yönetimlerinden oluşan iki tarafta, “yaralı cemaat” olmaları ölçüsünde keskinleşmiş bir aşırı güç ve hınç yoğunlaşmasıyla karşı karşıyayız. Ruhbilimciler bu bapta herhalde başkalarına olan bastırılmış ve birikmiş hınçlarını birbirlerine yansıtan varlıklardan söz edeceklerdir. Biz onlara savaşın dolaysız tarafları diyelim. Meseleyi Filistin olarak aldığımızda Gazze’siyle Batı Şeria’sıyla Filistin halkının İsrail’e olan tepkisi için, sebep aramak gerekmez aslında; İsrail yayılmacılığı ve bunun zaman içinde aldığı biçimler yeter de artar çünkü. Ancak, Hamas’ın 7 Ekim saldırısındaki şiddetin her tür sınırı aşan boyutları fazladan bir yansıtmanın etkisini açıkça gösteriyor. Bu “aşırılığın” temelinde yatan neden, Hamas’ın FKÖ’ye saldırmasına da yol açmış olan birikmiş fanatik kin olabilir mi? Sormuş olayım.

Avrupa ülkelerinin ve ABD’nin İsrail’e olan kayırıcı tavırlarında ise, İsrail coğrafyasının her açıdan stratejik olan konumunun yanı sıra, kendi tarihlerine ilişkin, Holokost ile çeşitli antisemitizmlerden kaynaklanan çeşitli derecelerdeki suçluluk duygularının rolü olmalıdır. Rusya-Ukrayna Savaşı’nda böyle bir boynu eğik gözü aç destekten herhalde söz edilemez. Rusya için yakın bir müttefikten söz etmek zaten mümkün görünmüyor; İran’dır, Çin’dir, hepsi belirli bir mesafede duran hayalet destekçiler halinde. Ukrayna’yı ise, belirli koşullarda, Rusya’ya tampon ve dünyaya tahıl ambarı olması dolayısıyla, Avrupa’nın ve ABD’nin desteklediğini biliyoruz. O da “ellerinden geleni yapmak, silah sağlamak” düzeyinde olmak üzere. Hamas-Netanyahu Savaşı ise çok daha keskin ölçülerde karmaşık.

Tam olarak bir Filistin-İsrail savaşı değil bir kere bu. “Filistin’le dayanışma” gösterilerine bakıyorum, haber ve yorumları okuyorum, bir bölümünde “Hamas” sözcüğü ya hiç yok, ya da o mutlaklaştırıcı “terörist / direnişçi” sıfatlarıyla nitelenmiş olarak var. Başka bir deyişle, bütünsel gerçekliğin yolu tıkalı. İsrail konusundaki söylemler de aynı örtülerle “yaralı”.

Kavramsallaştırma dünyasında tıbbi terimlere başvurmak genellikle kolaycılık işareti sayılır (bkz. Nurdan Gürbilek, “İktidarın sağlığı”). Çoğu kez kendimizi sözün bittiği yerde hissettiğimiz, anlama ve anlatma güçlüğü çektiğimiz bu son savaş söz konusu olduğunda ise, Cuma Çiçek’in başvurduğu “yara” ve “yaralı cemaatler” kavramları bana gayet kurtarıcı göründü. Yazısının bütünüyle önemli olduğunu eklemek herhalde gerekmiyordur.

Bu arada Uluslararası Adalet Divanı, İsrail'in Filistin topraklarındaki uygulamalarının hukuki sonuçlarını ele alacağı duruşmalara 19 Şubat 2024'te başlayacağını açıklamış. Acelesi neymiş diyesi geliyor insanın.

 Not. Yaşasın cumhuriyet! Bunda hiç kuşku yok.

Elbet bir gün demokrasiyle de taçlandırır, öte bile geçeriz.

Yeter ki meydanı mirasyedilere bırakmayalım.

Necmiye Alpay kimdir?

Çalışmaları dil üzerinde yoğunlaşan Necmiye Alpay 1946 yılında doğdu. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi.

1978'de Paris-Nanterre Üniversitesi'nden uluslararası iktisat alanında doktora derecesi aldı. Mülkiye'deki öğretim üyeliği 12 Eylül 1980 darbesi ile başlayan süreçte sona erdi. İzleyen yıllarda akademide 'Türkçe' ve 'Yaratıcı Yazarlık' alanlarında dersler verdi.

2011 yılından itibaren uzun süre Radikal gazetesinde Dil Meseleleri üzerine yazdı. 2016 yılında İsviçre'nin Almanca PEN Merkezi tarafından onur üyeliğine seçildi. 

Kitapları

Türkçe Sorunları Kılavuzu (Metis Yayınları)

- Dilimiz, Dillerimiz / Uygulama Üzerine Yazılar (Metis Yayınları)

Dil Meseleleri / Uygulama Üzerine Yazılar II (Metis Yayınları)

Yaklaşma Çabası (Kanat Yayınları)

- Beklediler Gitmedik (Edebi Şeyler Yayıncılık)

Çevirileri

Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur), Metis Yay.

- Kültür ve Emperyalizm (Edward Said, Hil Yayınları)

- Tarihsel Kapitalizm (I. Wallerstein, Metis Yayınları)


- Aydın Kesimi Üstüne (Vladimir İ. Lenin, Başak Yayınları)


- Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları (Madeline C. Zilfi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları)


- Şiddet ve Kutsal (Rene Girard, (Kanat Yayınları)
- Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur, Metis Yayınları)


- Bilge Sokrates'in Ölümü (Jean Paul Mongin, Metis Yayınları / Küçük Filozoflar Dizisi)


- Martin Heidegger'in Böceği (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)


- Diyojen Köpek Adam (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)

Yazarın Diğer Yazıları

Tabelalar, yeniden

Şu son günlerde o eski ulusal kaygılar “Arapça tabelalar” biçimini almış olarak yeniden ortalığa döküldü

Devlet vekilleri, Rojava, Jineoloji...

Ben bu satırları yazarken kimsenin tahliye edilmediği, duruşmanın 16 Mayıs’a bırakıldığı haberi geldi. Demek hukuksuzluğa devam...

Aksiyon almak, insanlara dokunmak, fokus olmak, satın almak...

Sözcüğü sözcüğüne çeviri, zaman zaman dikkat çekmekten kendimi alamadığım üzere, başka dillerden sözcük ya da terim alınırken kullanıldığı görülen başlıca üç yordamdan biri. Aşağıda İngilizceden bu yolla buyur edilen az çok yeni birkaç sözcük ve sözceye değiniyorum. Her zamanki gibi, geleceğin dil tarihçilerinin dikkatine!