Hani 2. Dünya Savaşı zamanlarından kalma kömürlü trenler vardır, raylarda beyninizi oyan gıcırtılar çıkarıp fabrika bacası gibi ortalığı zehirli dumanlara boğarak kağnı hızıyla gelir giderler, bizim demokrasi trenimiz de o hesap. Bu tren son yıllarda, gaza basarsa hızlanacağını sanan, sağı solu zorlayan, inmek için fırsat arayan hot zot bir makinistin elinde. Son gıcırtılar 7 Mayıs'ta Erzurum'dan işitildi, cumhuriyeti kuran bağımsızlık savaşının ilk kongre durağından.
Bu çağda seçim taşlamak kimsenin aklından geçmez, ellerinde fırça, habire fitne tabloları, sahte afişler çizen muktedirler dışında. Onlar konuklarına bacağı kırık iskemle verebilenlerdir. İmamoğlu'nun taş atanlara karşı hareketlenen gençlere hançeresinin bütün gücüyle "sakınnn, sakınnn, sakınnn" diye haykırmasını ve kürsüden güvenlik güçlerinin tavrına dikkat çekerek herkese ve tarihe bildirmesini unutmayacağız. Muktedirlerden olaya dair ne bir ses ne bir nefes. Kuzuların sessizliği. Kınamayışlarını kınıyoruz ve kaydediyoruz.
Gazeteci Candan Yıldız, AKP'nin aynı gün yaptığı İstanbul mitingine ilişkin önemli yazısında, "kutuplaştırma" sürecinden "kamplaşma" sürecine geçildiğini yazıyordu. Bu bağlamda "kamp" sözcüğünün bendeki çağrışımlarından biri Almancadaki "kampf" oluyor, "mein kampf". Tamam, ağzımdan yel alsın, ancak bu çağrışımı dile getirmeden edemem, ülkeyi yönetenlerin demokrasiye değil, otokrasiye inandıklarını unutmuş gibi yapamam. Demokrasi halkın yönetimde söz sahibi olması demek, otokrasi ise tekadamcılık. Seçimlerin yapılıyor olması demokrasinin yalnızca yarısının varlığına işaret.
Böyle diyoruz, doğru da diyoruz, gelgelelim, bütünsel demokrasi için bir şans, demokrasi treni için vazgeçilmez bir aksam olan HDP'ye ve Yeşil Sol Parti'ye ilişkin tavırlar o işareti bile bulandırıyor.
Görünüşe bakılırsa 14 Mayıs seçimleri iki anaakım arasında geçecek. İyimser bir adlandırmayla, otokrasi ile demokrasi arasında. Duruma biraz daha yakından bakmak için demokrat kavramına da başvuralım. Günümüz Türkiye'sinde "demokrat" deyince aklımıza kimler geliyor? Sıfatı örgütler için kullanacaksak, başta insan hakları kuruluşları ve meslek örgütleri olmak üzere epey bir kuruluş ve çevrenin adı sıralanabilir. İktidarda kim, hangi cenah olursa olsun, günümüzün vazgeçilmezleri bu tür örgütlenmeler. Ancak, daha somut temellere ulaşmak için, birey düzleminde düşünmeden olmaz.
Demokratlar kimler sorusu 1950'ler Türkiye'sinde sorulsa yanıtta herhalde ikircim olmazdı: Tabii ki Demokrat Partililer! Sözcüğün Türkçede yaygınlık kazanması o vakitlerin işi olmakla birlikte, tarihsel anlamından haberi yoktur aslında milletin, "demos kratos = halk yönetimi" şeklindeki kökeni bilinmemektedir. Bilinmediği ve partinin bayrağında heykelimsi bir at resmi bulunduğu için de "demokrat" sözcüğü kolayca "demir kırat"a dönüşmüştür... Peki bugün durum daha mı farklı? Biliniyor mu, içselleştirilmiş durumda mı bu kavramlar?
Böyle deyince bugün de bir demokrat partinin var olduğunu hatırlıyorum, hem de Altılı Masa'ya dahil bir parti. Ancak, onun etkisi selefininki kadar güçlü olmadığından, "demokrat" deyince salt ad olarak bile aklımıza öncelikle bu parti gelmiyor.
Aslına bakılırsa bizim toplumda bu sıfat uzun süredir pek kimseyi çağrıştırmıyor. Güncel söz dağarcığımızdan silinmiş gibi bir şey. 1960'lı ve 70'li yıllarda sol cenahta önemsenir ve kullanılırdı. O yılların solcuları olarak, demokrasiden, özgürlüklerden yana olan kimselere "demokrat" derdik. "Devrimci demokrat" biçiminde bir çeşitlemesi de vardı. Düzen partilerinin demokrasiden söz etseler bile demokrat olmadıklarını belirtmek için "gerçek demokrat" diye vurgulamak gereğini duyardık. 1979 yılında, devrimci demokrat denebilecek çizgide "Demokrat" adlı bir gazete bile çıkıyordu. 12 Eylül faşizmi onu da kapattı. Özgürlüklerin her dönem az ya da çok kısıtlanageldiği güzel yurdumuzda "demokrat" sıfatı bir daha da öne çıkamadı.
Bu sıfat evrensel olarak evvelemirde daha çok karşıtlıkları üzerinden belirlenmişti: faşizme karşıdır, otokrasiye karşıdır, neoliberalizme karşıdır, ayrımcılıklara karşı bütünsel demokrasiyi savunur. Sosyal demokratlarda bu bileşenlere çalışma hayatıyla ilgili haklar da eklenir. Bütün bunlar gerek ABD'de gerekse Avrupa'da dünya savaşları boyunca ve sonrasında halkların mücadelesiyle anlam ve güç kazanmıştır.
Reel sosyalizmin çöküşüyle dışarıda Thatcherism içeride Özalizm tahta çıktı, neoliberalizme karşı vaziyet alan reel sol da bir tür savunma refleksiyle işin kolayına kaçarak "demokrat" sıfatını unuttu, her tür özgürlükçü eğilimi peşin peşin mahkûm edip liberallik ve giderek "liboş"luk olarak damgalamaya başladı. Özgürlük problemi üzerine düşünce üretmekten kurtulmanın yolu bir değil tabii. Üstelik, yerleşik olan ne varsa o yollara itiyor sizi.
Seçimler bütün bunları ortaya çıkarırken bir yandan da gitgide şematikleşen dar bir güncelliğe bağlıyor bizi. Umarım ikinci bir tur olmaz ve bu darlığın geriliminde kalmayız. Kalırsak da bir Selo şenliğiyle gösteririz tepkimizi.
OKURLARDAN
"Güncel sözceler" başlıklı yazım üzerine, Taylan Torin'den:
"...Özal ‘benim memurum işini bilir' lafını o bağlamda söylememiş. ‘Efendim şehirdeki gıda fiyatları çok arttığı için köylerinden getirtiyorlar' denmesi üzerine söylemiş. Bu kasıtlı bir gazeteci çarpıtmasıymış. Bunun bugünlere kadar gelebilmesi şaşırtıcı."
|
Necmiye Alpay kimdir?
Çalışmaları dil üzerinde yoğunlaşan Necmiye Alpay 1946 yılında doğdu. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi.
1978'de Paris-Nanterre Üniversitesi'nden uluslararası iktisat alanında doktora derecesi aldı. Mülkiye'deki öğretim üyeliği 12 Eylül 1980 darbesi ile başlayan süreçte sona erdi. İzleyen yıllarda akademide ‘Türkçe' ve ‘Yaratıcı Yazarlık' alanlarında dersler verdi.
2011 yılından itibaren uzun süre Radikal gazetesinde Dil Meseleleri üzerine yazdı. 2016 yılında İsviçre'nin Almanca PEN Merkezi tarafından onur üyeliğine seçildi.
Kitapları
- Türkçe Sorunları Kılavuzu (Metis Yayınları)
- Dilimiz, Dillerimiz / Uygulama Üzerine Yazılar (Metis Yayınları)
- Dil Meseleleri / Uygulama Üzerine Yazılar II (Metis Yayınları)
- Yaklaşma Çabası (Kanat Yayınları)
- Beklediler Gitmedik (Edebi Şeyler Yayıncılık)
Çevirileri
- Kültür ve Emperyalizm (Edward Said, Hil Yayınları)
- Tarihsel Kapitalizm (I. Wallerstein, Metis Yayınları)
- Aydın Kesimi Üstüne (Vladimir İ. Lenin, Başak Yayınları)
- Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları (Madeline C. Zilfi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları)
- Şiddet ve Kutsal (Rene Girard, (Kanat Yayınları)- Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur, Metis Yayınları)
- Bilge Sokrates'in Ölümü (Jean Paul Mongin, Metis Yayınları / Küçük Filozoflar Dizisi)
- Martin Heidegger'in Böceği (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)
- Diyojen Köpek Adam (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)
|