21 Mart 2024

Takke düştü, kel görünüyor

İsrail çimento ihtiyacının yüzde 95'ini Türkiye'den karşılıyor ve bu müşteriler arasında İsrail Savunma Bakanlığı da yer alıyor. TÜİK'e göre, İsrail'e çimento ihracatı 2023 yılında toplam 174 milyon dolar olarak gerçekleşirken, bu rakamın 6,39 milyon dolarlık kısmı 7 Ekim'den bugüne kadar kaydedildi

Yerel seçimler yaklaştıkça özellikle de Saadet ve Yeni Refah gibi Milli Görüş temelli siyasal partilerin sözcüleri iktidarı ve Erdoğan'ı Saray'ın izlediği İsrail politikası üzerinden eleştirmeye devam ediyorlar.

İşin gerçeği haksız da değiller zira siyonist İsrail devleti ve siyasi geleceğini Filistin halkını yok etmeye endekslemiş olan İsrail Devlet Başkanı Netanyahu, tüm dünyanın gözü önünde soykırıma devam ediyor.

Batı destekliyor, Arap devletleri sessiz, Türkiye ikircikli

Başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere Batı dünyası büyük ölçüde bu soykırıma göz yumarken, hatta bazıları İsrail'e para ve silah desteği sağlarken, Arap ülkeleri sessiz kalıyor.

Türkiye ise her zamanki ikircikli konumunu sürdürüyor. Türkiye'nin ve Erdoğan'ın durumu tam olarak "aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık" örneğindeki gibi bir durum. Öyle ki İsrail'e yaptırım uygulamaya kalksa, bu ülkeye ciddi boyutlarda sivil ve askeri malzeme ve ürün satan, başta kendi sermaye tabanı olan MÜSİAD sermayesi olmak üzere Türk sermayesinin ticari çıkarları zedelenecek ve ayrıca ABD bundan rahatsız olacak. Diğer yandan tavır almasa ülkedeki İsrail karşıtı seçmeni karşısına alacak ki yerel seçimler öncesinde bu ciddi bir risk oluşturduğundan bunu hiç istemiyor.

"Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar"

Bu yüzden de "karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar" misali söylemde Netanyahu'nun kişiliğinde İsrail sert biçimde kınanıyor, eylemde ise İsrail ile Türkiye arasındaki ticaret hızlanarak artıyor.

Diğer yandan İsrail devletince öldürülen Filistinli sayısı 23 bini aştı ve bunun yarısından fazlasını elinde silah olmayan masum Filistinli kadınlar ve çocuklar oluşturuyor.

Dahası, Birleşmiş Milletlere göre, Gazze'de 1,1 milyon insan (nüfusun yarısı) gıda kaynaklarını ve açlıkla başa çıkma kapasitelerini tamamen tüketmiş durumda. Felaket boyutunda açlıkla (IPC Aşama 5) mücadele ediyor. Sadece temel gıda ihtiyaçlarının karşılanması için her gün en az 300 kamyonun Gazze'ye girmesi ve özellikle kuzeyde gıda dağıtımı yapması gerekiyor ama yılbaşından beri sadece 9 konvoya izin verildi. (1)

"Konuşmak bedava ama para kaybetmek maliyetli" 

18 Mart 2024 tarihinde Monthly Review adlı bir dergide yukarıdaki başlıkla bir makale yayımlandı. (2)

Bu makaleye göre, Ankara ve Tel Aviv arasında kamuoyuna yansıyan siyasi gerilimlerin ticari cephede hiçbir olumsuz etkisi olmadı. Zira Ankara için siyasi ve ekonomik hedefler insani kaygıların önüne geçiyor. Ankara, halktan gelen Gazze'de yaşanan soykırıma yönelik yaygın öfkeye ve ikili ilişkilerin tamamen kesilmesi çağrılarına rağmen, İsrail ile Türkiye arasındaki ticaretin devam etmesine izin veriyor.

"Erdoğan'ın hesaplarını anlamak zor değil: Türkiye şu anda ekonomik bir krizle boğuşuyor ve toparlanmasını sağlamak için İsrail yanlısı Washington ve AB ile bağlarını güçlendirmeye büyük yatırım yapıyor".

İÇDAŞ ve MÜSİAD başrolde

Türkiye ile İsrail arasındaki ticaret savaştan bu yana artmakla kalmadı, aynı zamanda ticaret ve nakliye işlemlerinin çoğu Erdoğan tarafından desteklenen bir grup olan Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneğine (MÜSİAD) bağlı şirketler tarafından yürütülüyor.

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre, Türkiye'nin İsrail'e ihracatı 2000'li yılların başında 1,4 milyar dolar iken, bu beş kat artarak 2023 yılında 5,1 milyar dolara ulaştı. Ayrıca Türkiye, İsrail'in en çok ithalat yaptığı ilk dört ülke arasında yer alıyor.

Ulaştırma Bakanı Abdülkadir Uraloğlu, gazeteci Kemal Öztürk ile yaptığı bir söyleşide 7 Ekim - 31 Aralık 2023 tarihleri arasında Türk limanlarından İsrail limanlarına günde ortalama 8 sefer olmak üzere 701 geminin hareket ettiğini açıkladı. Bu sayı, doğrudan Türk limanlarından İsrail'e giden 480 gemiyi ve İsrail'e giderken Türkiye'ye yanaşan üçüncü ülke limanlarından gelen 221 gemiyi kapsıyor.

Çelikten enerjiye, sebzeden otomobile…

Türkiye, İsrail'in çelik, çimento, sebze, meyve, otomobil ve elektrikli ev aletleri gibi kritik ihtiyaçlarını karşılamaya devam ederken, Zorlu Holding de işgal devletindeki enerji yatırımları sayesinde İsrail'in elektrik ihtiyacının yüzde 7'sini karşılıyor.

Türkiye, İsrail'in çelik ithalatının yüzde 65'ini karşılarken, MÜSİAD'a bağlı çok sektörlü Türk holdingi İÇDAŞ, işgal devletine ihracat yapan kilit firmalardan biri olarak dikkat çekiyor. Sadece 7 Ekim'de Gazze savaşının başlamasından bu yana İÇDAŞ İsrail'e 50.000 ton çelik sevk etti.

Bu çeliğin bir kısmı İsrail'in askeri sanayisinde, bilhassa yoğun nüfuslu Gazze bölgesini yok etmek ve komşu Lübnan ve Suriye'ye saldırmak için kullanılan mühimmat üretiminde kullanılıyor. Özellikle, ICDAS 2023 yılında 64 ve 7 Ekim'den sonra 9 sevkiyatla Hayfa limanına çelik ihracatını hızlandırdı. TİM'in verilerine göre İÇDAŞ Ocak 2024'te 35 milyon dolar, Şubat ayında ise 38,5 milyon dolar değerinde çelik ihraç etti. Öyle ki İsrail'in 69'ncu kuruluş yıldönümü münasebetiyle düzenlenen bir törende İÇDAŞ, Türkiye'den İsrail'e en fazla ihracat yapan şirket olarak onurlandırıldı.

Türk çimentosu İsrail ordusuna satılıyor

Buna ek olarak, İsrail çimento ihtiyacının yüzde 95'ini Türkiye'den karşılıyor ve bu müşteriler arasında İsrail Savunma Bakanlığı da yer alıyor. TÜİK'e göre, İsrail'e çimento ihracatı 2023 yılında toplam 174 milyon dolar olarak gerçekleşirken, bu rakamın 6,39 milyon dolarlık kısmı 7 Ekim'den bugüne kadar kaydedildi.

İsrail'e çimento ihracatı yapan önde gelen Türk firmaları arasında Akçansa, Limak, Oyak, Nuh Çimento ve Eren Holding yer alıyor. MÜSİAD üyesi olan Eren Holding özellikle 7 Ekim'den bu yana İsrail'e 200.000 tonun üzerinde çimento ihraç etti.

Kısacası artık "takke düştü kel görünüyor…"


Dipnotlar:

(1) https://www.wfp.org/news/famine-imminent-northern-gaza-new-report-warns (18 Mart 2024).

(2) https://mronline.org/2024/03/18/the-turkiye-israel-trade-boom-talk-is-cheap-but-money-talks (18 Mart 2024).

Mustafa Durmuş kimdir?

Akademisyen, yazar, ekonomi politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş, 1956 yılı Kelkit'te doğdu. 1977 yılından Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu.

'Güney Kore'de İhracata Dönük Kalkınma Modeli' üzerine doktora tezi yazdı (1989).

TÜRK-İŞ'e bağlı YOL-İŞ Federasyonu'nda eğitim uzmanı, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde asistan, Birleşik Krallık York Üniversitesi'nde misafir araştırmacı, Gazi Üniversitesi İİBF'de öğretim üyeliği ve özel sektörde üst düzey yöneticilik yaptı.

Halen Hacı Bayram Veli Üniversitesi İİBF Maliye bölümü öğretim üyesi ve T24 yazarı. Makalelerini yayımladığı 'Alternatif Akademi' adlı bir bloğu ve Kapitalizmin Krizi (2009), Kriz Darbe Savaş Kıskacında Türkiye Ekonomisi (2018), Büyük Değişim-Popülist Otoriterlik (2019) adlı kitapları var.

Yaşamın Temel Ekonomisi (2021), Dünya Ekonomisini Anlamak I (2021) ve Siyasi Ekoloji (2022) editörlü kitapların da yazarları arasında.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Sermaye, işçilere açlık sınırının altında bir asgari ücreti layık görüyor!

MÜSİAD’ın asgari ücret önerisi iktidar bloğunun enflasyonla mücadele politikası ve beraberinde gelen mülksüzleştirme, kitlesel yoksullaştırma ve gelirin alt gelir gruplarından alınıp üst gelir gruplarına transferi projesi ile son derece uyumludur. Siyasal iktidarı arkasına almış olan sermaye sınıfı işçi sınıfına karşı belki de ülke tarihinde görülmemiş bir sınıf savaşını yürütüyor

Sahi bu iktisatçıların derdi ne?

Emekçilerin, halkın yanında yer alan iktisatçıların, akademisyenlerin enflasyon ve asgari ücrete yapılacak zam konusunu “beklenen-hedeflenen enflasyon, hangisi olmalı?” tartışmasına sıkıştırmadan analiz etmeleri ve daha da önemlisi yaşanabilir, çağdaş ve adil bir ücret düzeyi savunusu yapmaları gerekiyor

Yunanistan işçi sınıfı Filistin halkının yanında ya biz?

İsrailli ve Türk iş insanlarının yani iki ülke burjuvazisinin ticaret ve kảr söz konusu olduğunda nasıl iş birliği yapabildiği, farklı ulus, din ya da inançlara sahip olmanın kapitalist kảr karşısında nasıl önemsizleştiği açıkça görülüyor

"
"