07 Ocak 2020

Davutoğlu: Erdoğan'ı Gezi'ye götürmek istedim gelmedi, 17 Aralık'ta Yüce Divan'a engel oldu, 'barış bildirisi' imzacısı akademisyenler için 'teröristleri savunuyorsun' dedi

Davutoğlu T24'e konuştu: Kurucular kurulu açıklandığı andan itibaren kimine vergi incelemesi gitti, kiminin vakfına soruşturma…

Fırtınalı bir İstanbul akşamı. T24 yazarı Profesör Tayfun Atay ile birlikte yoldayız. Kısa bir süre önce Gelecek Partisi'ni kuran Ahmet Davutoğlu ile görüşeceğiz. Partinin kurulduğu gün Tayfun Atay ile bir program yapmış eleştiri ve tespitlerimizi söylemiştik. Ardından yazdığım yazıda da Davutoğlu'nun sağlam bir özeleştiriye ihtiyacı olduğunu kaydetmiş, Suriye'den 'barış akademisyenleri' sürecindeki duruşu ve Kürt sorununa kadar kendisinin de sorumlu olduğu noktaların altını çizmiştim.

Davutoğlu'nun İstanbul'daki ofisinde genç bir ekip karşıladı bizi. Bekletilmeden odasına alındık. Ortada tekli bir koltuk arkasında Türk bayrağı, etrafında üçlü koltuklar, hemen yanında çalışma masasının olduğu geniş bir bağlantı odası, mütevazı bir ofis. Davutoğlu, gülerek yanımıza gelip elimizi sıkıyor. Karşılıklı hâl hatır sorulduktan sonra T24'teki programı seyrettiğini, yazıları okuduğunu söyleyip konuşmanın akışı içinde eleştirilere yanıt veriyor. Kendisine vakit elverdiği ölçüde Gezi'den Barış Akademisyenleri'ne, 17-25 Aralık sürecinden bugüne suskun kalmasının sorumluluğuna dair bir dizi soru sordum. Yazılmamak kaydıyla uyardıkları hariç bir özet şeklinde konuşmaları aktarmak istiyorum.

"Parti içinde susmadım, eleştirilerimi hep dile getirdim"

''Türkiye'nin içinden geçtiği sıkıntılı süreçlerde, bakanlık yaptığım, Başbakanlık yaptığım günlerde sustuğum, eleştiri yapmadığım söyleniyor. Bu doğru değil. Gezi'den 17 Aralık sürecine her konuda fikirlerimi söyledim, itiraz ettim, dönüştürmeye çalıştım. Bunların bir kısmında başarılı oldum, bir kısmında istediğimi elde edemedim. Gezi sırasında Tayyip Bey'i Taksim'e, o gençlerin arasına götürmek, onlarla görüştürmek için uğraştım. İkna edemedim. Taksim Dayanışması'ndan isimlerle görüştüm, buluşma ayarladım.''

"17 Aralık'ta Yüce Divan olmalıydı"

''17-25 Aralık açık seçik bir FETÖ darbe girişimiydi. Daha önce 7 Şubat'ta MİT'e ve müsteşarımıza hamle yapmışlardı. Buna karşı dik durmuştuk. Ancak arkadan bu hamleyi yaptılar. 17 Aralık'ta itham edilen bakan arkadaşlarla ilgili ise benim farklı bir duruşum oldu. Bu arkadaşların Yüce Divan'a giderek aklanması gerektiğini düşünüyordum. Hatırlarsınız 17 Aralık'ı araştırmak için Meclis'te bir komisyon kurulmuştu. İçlerinde 9 AK Partili üye de vardı. Onlar belgeleri incelemişti. Ben hem onlardan bilgi aldım, hem belgelere baktım, hem de komisyon başkanı Kastamonu Milletvekilimiz Hakkı Köylü ile görüştüm. Hepsi 'Bir bakanınki usulsüzlük (dönemin Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar, yazarın notu), diğerleri ile ilgili iddialar ciddi, Yüce Divan'a gidilmeli' diyordu. Üç bakanı (Zafer Çağlayan, Egemen Bağış, Muammer Güler; yazarın notu) ofisime çağırdım. Tartışmalı bir görüşmeden sonra ertesi gün saat 11'de basın toplantısı düzenleyip gönüllü olarak Yüce Divan'a gitme konusunu açıklamalarında anlaştık. Ben o günlerde 'Kim milli hazinemize, kaynaklarımıza yolsuzluk niyetiyle yaklaşırsa, kim hangi şekilde harama bulaşırsa, kardeşimiz de olsa, onunla mücadeleye kararlıyız' demiştim. Ertesi gün öğlen saatleri oldu. Açıklama yapılmadı. Ne olduğunu sordum. Bakanların Tayyip Bey ile görüştüklerini ve onun 'yapmayın' dediğini öğrendim. Hemen yanına gittim. Neden böyle yaptığını sordum. Önemli kırılma noktalarından biriydi. (Yazılmamak kaydı ile söylenen bölümler eklenmemiştir; yazarın notu)'' 

"Teröristleri savunuyorsun, dedi"

''Barış Akademisyenleri bildirisi yayımlandı. Eleştirilerim oldu, diline, ifade tarzına. Ama sonuçta fikir özgürlüğü idi. Tayyip Bey beni davet etti. Gittim. Bana 'Bu bildiriye karşı niye daha sert tavır almıyorsun, adeta teröristleri savunuyorsun' diye çıkıştı. Ben de bu akademisyenlerin terörist olarak tanımlanamayacağını, esas onun yaptığının fikir-ifade özgürlüğüne karşı bir tavır olduğunu söyledim. O adalet mekanizmasını işin içine sokmak istedi, ne yazık ki soktu da. Önünde bir liste vardı. 'Sizin de kurulmasında katkısı olduğunuz Şehir Üniversitesi'nden isimler de var' dedi. Ben de bunun onların doğal hakkı olduğunu söyledim.''

"FETÖ'cüler bir tek benim odamı dinledi"

''Bakanlığım sırasında FETÖ'cüler Başbakan dışında bir tek benim odamı dinledi. O yapılanmayla ilgili rezervimi hep koydum. O yüzden AK Parti ile iyi gittikleri dönemlerde bile benim tavrım yüzünden bana şüpheyle davrandılar.''

"Demokrasiyi isteyenlerin bir arada durma zorunluluğu var"

''Kadromuza baktığınız zaman bizim yeni harekette neler yapmak istediğimizi görürsünüz. Farklı siyasi görüşlerden, dünya görüşlerinden kişilerin bir arada var olduğu bir yapı burası. Parti öncesi detayları konuşmak, yol haritamızı hazırlamak için yaptığımız toplantıda bir yanda şu anda genel başkan yardımcımız olan Etyen Mahçupyan'ın 1915'te yaşananlarla ilgili anlattıklarını dinleyip not alıyorduk. Hemen karşısında Muhsin Yazıcıoğlu'nun yol arkadaşı Selçuk Özdağ oturuyordu. Kemalisti, solcusu, muhafazakârı, milliyetçisi bir arada oturup farklılıklarımızdan beslendik. Türkiye'nin böyle bir ortama ihtiyacı var. Bakın bizim partideki isimlere de dikkat etmeden tespitler yapılıyor. Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanı Doğan Demir bey partimizin yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcısı. İnsan haklarından sorumlu genel başkan yardımcımız saygın Kürt isimlerinden Vahdettin İnce. Ekonomiye bakışındaki netlikle Kerim Rota. İletişim başkanımız Neslihan Çevik hanım.15 Temmuz gecesi çağrı beklemeden sokağa çıkan Selim Temurci ve Nedim Yamalı, Musa Arat gibi il başkanları, Abdullah Başçı, Ömer Ünal gibi daha birçok AK Parti'de eleştirilerini dile getirmiş vekiller, gençler, düne kadar siyasete soğuk bakan profesyoneller, gençler, kadınlar… Tüm bu isimler mütevazı ama alanlarında son derece saygın ve değerli fikirleri olan kişiler.''

"Kuruculara vergi incelemesi"

''Partinin kurucularının her biri saygın olduğu kadar korkusuz da isimler. Kurucular kurulu açıklandığı andan itibaren kimine vergi incelemesi gitti, kiminin vakfına soruşturma… Ama bunlar bizi yıldırmayacak. Doğru bildiklerimizi söyleyeceğiz.''

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ile görüşmemizde tüm sorularımızın yanıtını almamız mümkün olmadı. Sorulacak çok soru vardı ama programı çok yoğun olduğu için birçoğunu yöneltemedik. Kendisini T24'te bir canlı yayına davet ettik. Gazeteci olarak görevimiz eleştirilerimizi yazmak ama yanıtlara da yer vermek. Bu arada Davutoğlu'nun yakında Cambridge Üniversitesi'nden bir yayını çıkacak: 'Systemic earthquake and the struggle for World order-Exclusive populism versus inclusive democracy' (Sistemsel Deprem ve Dünya Düzeni için Mücadele: Dışlayıcı Popülizm İçselleştirici Demokrasiye Karşı). Bunu da not edelim.

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’nin ‘eski Osmanlı havzasındaki’ hamleleri, Erdoğan iktidarının cami sembolizmi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Emevi Camii’nde namaz hedefi’ni en yakınındaki isimlerden MİT Başkanı İbrahim Kalın yerine getirdi. Üstelik Esad rejimini deviren HTŞ’nin lideri Colani’nin kullandığı araçta da yan koltukta fotoğraf verecekti. Camide namaz görüntüsü bu kez sınır dışında dünyanın yakından izlediği bir noktada gerçekleşmiş, ibadetten çok siyasi bir mesaj içermişti

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

"
"