23 Ocak 2022

Tek bir şarkı, Sovyetler Birliği ve onun ardıllarında nasıl değişim talebinin sembolü olabildi?

Kalplerimiz değişim istiyor! / Gözlerimiz değişim istiyor! / Gülüşümüzde, gözyaşlarımızda / Damarlarımızda kanın geçişinde değişim! / Biz değişimi bekliyoruz!

Bazı şarkılar vardır çok özeldir. Klasik olurlar, yıllarca radyolarda çalınırlar. Üniversiteli rock grupları merdivenaltı barlarda o şarkıları çalar, büyük gruplar onu ‘coverlayarak’ saygı duruşunda bulunurlar. O şarkılar, eline gitar alan gençlerin ilk öğrenmeye çalıştığı şarkılardır. Bazı şarkılar ise bunlardan bile özeldir. Bir şeyin sembolü haline gelirler, çalındığı anda milyonları o şarkının sembol haline geldiği anlara götürürler.

Bugün de böyle bir şarkıya odaklanacağız. Kino grubunun “Хочу перемен!”(Haçu Peremen), yani “Değişim İstiyorum” şarkısına. Kino grubunu bu satırları okuyan birçok kişi daha önce duymamış olabilir, ancak kendileri bizim kuzeyimizdeki ülkelerin; eski Sovyet coğrafyasının en önemli gruplarından. Grubun solisti Viktor Tsoy, bölgenin en önemli müzik ikonlarından biri.

Şarkıya dönelim. 80’li yıllarda rock müzik Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde hâlâ yeraltından çıkıp ana akım olmak için mücadele ediyordu. O günlerde henüz insanların SSCB’nin son lideri olacağını bilmediği Mihail Gorbaçov, “Perestroyka” (Yeniden Yapılanma) ve “Glasnost” (Açıklık) politikaları ile ülkeyi değiştirmeyi, ifade özgürlüğüne daha çok alan yaratmayı ve halk üzerindeki baskıyı biraz daha azaltmayı hedefliyordu. Tabii bu politikalar ile Sovyetler’de hızlı kültürel reformlar yapılsa da, halk hâlâ özgür olmaktan çok uzaktı. Değişen dünyayı uzaktan izleyen SSCB gençleri, kendini sıkışmış hissediyordu. Kino, bu sıkışmışlığa ses verdi.

Birçok kişi, aslında ‘Perestroyka’yı yaygınlaştırmak ve tanıtmak amacıyla yapılan, ancak daha sonra kült bir film haline gelen 1987 tarihli Assa (Асса) ile tanıdı Kino’yu. Filmin konusuna derinlemesine girmeyeceğim, ancak Kino üyelerinin de rol aldığı Assa zaten birçok kişinin beynine final sahnesiyle kazınmıştır. Son sahnede Tsoy’u bir arkadaşı, geceleri orada sahne almak için görüşmek üzere bir restorana götürür. Görevli, görüşmede Tsoy’a uzun bir kurallar listesi saymaya başlar. Tsoy, yetkiliyi dinlemez, kalkar ve restoranın salonunda bekleyen grup arkadaşlarının yanına giderek “Değişim istiyorum” şarkısını söylemeye başlar. Bir süre sonra kamera açısı değişir ve Kino’nun şarkıyı artık restoranda değil ve ağzına kadar dolu bir konser alanında çaldığını görürüz. Şimdilerde Sovyet sinemasının en ikoniklerinden sayılan bu final sahnesi, aslında ‘Perestroyka’ ile değişmeye çalışan Komünist Parti’nin ülkeyi özgürleştirdiği mesajını vermeye çalışıyordu. Ancak sahnede çalan şarkı, Sovyet coğrafyasında tam değişim isteyenlerin marşı haline geldi. Gorbaçov’un onlara verebileceğinden fazlasını istiyorlardı.

Gorbaçov, 2010’lu yıllarda verdiği bir söyleşide, Perestroyka’nın kültürel reformlarını başka bir Politbüro yetkilisine, “İnsanlar Tsoy’la birlikte ‘Değişim İstiyoruz’ diye bağırarak şarkı söylüyor!” diyerek savunduğunu söyledi. Kısa süre sonra Doğu Bloku halkları komünist rejimlerini teker teker devirirken, eylemlerde bu parça çalıyor; siyasi hareketler Sovyet kukla rejimlerine karşı bu şarkıyı kullanıyordu. 1991’de SSCB’de Komünist Parti’nin içinden radikal bir grubun, siyasi reformları sebebiyle Gorbaçov’u rehin alıp bulundukları darbe girişiminde tankların önüne barikat kuran darbe karşıtı siviller de ‘Değişim İstiyorum’ diye bağırarak bu şarkıyı söylüyordu.

Tsoy, 1988’de verdiği bir röportajda, ‘Değişim İstiyorum’u bir protest şarkı olarak görmediğini belirtti. Kino’nun davulcusu Corci Guryanov da şarkının siyasi değil, kreatif değişimler hakkında olduğunu savundu. SSCB’nin baskı rejiminden mi, şarkının devlet yapımı bir filmde yer almasından mı böyle dediler, yoksa gerçekten şarkıyı bu niyetle mi yazdılar bilemeyiz; ancak şarkı, o gün de dinleyenler, bugün de söyleyenler için o bir türlü gelmeyen siyasi değişimin kolektif lisanı olarak dillendiriliyor. Assa’nın yönetmeninin, şarkıyı SSCB’nin ‘Perestroyka’ öncesinin aşırı kısıtlamalarına gönderme ve tepki olarak kullandığını da görmek çok zor değil. Nakaratın sözlerine bir bakalım:

“Kalplerimiz değişim istiyor!
Gözlerimiz değişim istiyor!
Gülüşümüzde, gözyaşlarımızda
Damarlarımızda kanın geçişinde değişim!
Biz değişimi bekliyoruz!”

Şimdi de parçanın üçüncü kıtasına bakalım:

“Gözlerin bilgeliğiyle
ve yetenekli hareketler yapan ellerle gurur duyamayız.
Birbirimizi anlamak için tüm bunlara ihtiyacımız yok.
Elde sigara, masada çay.
Çember kapanıyor,
ve birdenbire değişim yapmaktan korkuyoruz”

Sözlerine baktığımızda, bu şarkını 30’dan fazla yıl sonra hâlâ eski Sovyet ülkelerindeki protesto hareketlerinin neden vazgeçilmezi olduğunu anlamak zor değil. 2020’de Belarus lideri Aleksandır Lukaşenko’ya karşı yapılan dev protesto eylemlerinde insanlar evden getirdikleri enstrümanlarıyla sıkça bu şarkıyı çalıyor, binler şarkının unutulmaz tınısına güçlü sözleriyle hayat veriyordu. Kino klasiği, 2020 seçimlerinde muhalefetin Lukaşenko’nun karşısına çıkardığı aday Svetlana Tikhanoskaya’nın mitinglerinin vazgeçilmeziydi. 6 Ağustos 2020’de Lukaşenko’ya destek için düzenlenen bir mitingde listeye bu şarkıyı gizlice ekleyen iki ses mühendisi, tutuklandı ve hapse atıldı.

Şarkı sadece belli bir görüş tarafından da kullanılmadı. Tsoy’un yaşadığı kazan dairesinde yazdığı şarkı bu kadar etkiliydi; her kesime ulaşıyordu. 2011’de Moskova’da Rusya lideri Vladimir Putin’i protesto eden kalabalık da Kino’nun şarkısını söylüyordu, Putin’e destek vermek için toplanan hükümet yanlıları da.

2013’te Ukrayna’da Viktor Yanukoviç hükümeti Avrupa Birliği’ne katılım sürecini başlatacak anlaşmayı Rusya’yla daha yakın ilişkiler için imzalamayı reddedince başlayan ve hükümetin devrilmesine kadar giden Yevromaydan protestolarında “Değişim İstiyorum” şarkısı yaygın biçimde kullanıldı. Ancak Meduza’nın aktardığına göre 2015 yılında şarkı Moskova’daki Kızıl Meydan’da; Ukrayna’nın doğusundaki Rusya yanlısı ayrılıkçıları destekleyen Aleksandar Skılyar ve Svetlana Surganova tarafından söylendi. Yani, Yevromaydan protestolarından bir yıl sonra, şarkı bu kez protestolara karşıt görüşteki iki kişi tarafından Rusya'nın başkentinde seslendiriliyordu.Aynı yılın Mart ayında Kino’nun parçası, Rusya’nın uluslararası sınırlara göre Ukrayna toprağı olan Kırım’ı ilhakının birinci yıl dönümü için çalındı.

"Değişim istiyorum", eski Sovyet coğrafyasında her türlü bayrağın eyleminde, farklı siyasi mesajları yaymak için çalındı.

Müzikle siyaset arasındaki garip simbiyotik ilişki, oldukça ilginç bir konu. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde rejimi şarkı sözleriyle eleştirmek de pek tabii yasaktı. Ancak Vladimir Vısotskiy, “Değişim istiyorum” şarkısından neredeyse 20 yıl önce mikrofona, “Kurt avı başladı! / Hem anneleri hem de yavruları için av başladı / Avcılar bağırıyor, av köpekleri kusana kadar havlıyor / Kar hem kan hem Kızıl bayrakla kırmızıya boyanmış” diye bağırıyordu. Yoğun sembolizm içeren şarkıda köşeye sıkışmış kurtlar Sovyet vatandaşlarını, avcılar ve av köpekleri rejim ve istihbaratından güvenlik güçlerine onun baskılarını icra edenleri, Kızıl bayraklar da vatandaşların dışına çıkmasının yasak olduğu Demir Perde sınırlarını temsil ediyordu.



Vısotskiy, 20. yüzyılın çıkardığı en özel sanatçılardandı. Her türlü baskıya rağmen Moskova’yı eleştirmekten vazgeçmedi, susturulanların susturulamayan sesi oldu. Yüzlerce şarkısı olmasına rağmen hükümeti eleştirdiği için ölene kadar hiç resmi bir albümü olmadı. Şarkıları, ‘Perestroyka’ döneminde Gorbaçov’un isteğiyle albümleştirildi ve satıldı. Hakan Aksay’ın birkaç yıl önce bu dev ozan için T24’te yaptığı programın linkini buraya bırakıyorum.

Türkiye’de de müzik ve siyasetin hep özel bir ilişkisi oldu. Gezi Eylemleri denildiğinde birçoğumuzun aklına Cumhuriyet Anıtı’nın önünde Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun ‘Yiğidim Aslanım’ olarak da bilinen “Zindanı Taştan Oyarlar” şiirinin Zülfü Livaneli tarafından şarkılaştırılmış yorumunun bir piyano ile çalınması ve binlerin ona eşlik etmesi gelir. Benim kişisel favorilerimden ‘Demirbaş’ta Fikret Kızılok, Türkiye siyasi tarihinin bir dönemini ve sonu gelmeyen askeri darbeleri ustaca bir dille eleştirir. 41 yaşında katledilen Sabahattin Ali’nin Sinop Cezaevi’nde yazdığı “Hapishane Şarkısı” adlı beşlisinin beşinci şiiri olan “Başın öne eğilmesin / Aldırma gönül, aldırma”sının dizeleri ve Kerem Güney tarafından yapılan bestesi üzerinde de güneş batmaz…

Kino’ya dönecek olursak; Viktor Tsoy 15 Ağustos 1990’da Letonya’dan evine dönerken aşırı hızla yaptığı otomobil kazasında hayatını kaybetti. O şarkı sözlerini yazarken ne tür bir değişimden söz ediyordu emin olamayız, ancak milyonların, kazan dairesinde yazılan o dizelerde bulduğu anlamda bir değişim Sovyet coğrafyasında hâlâ yaşanmadı. SSCB, Tsoy’un ölümünden bir yıldan biraz daha uzun süre sonra yıkıldı. Rusya Federasyonu’nun kuruluşu sırasında, yani SSCB’nin yıkılışından sonraki ilk yıllarında yaşadığı kaos da birçok kişi tarafından yine Kino’nun “лето” yani “Yaz” isimli şarkısıyla -Tsoy ve SSCB hâla hayattayken yazılmış olsa da- özdeşleştirilir.

Tsoy, bugün eski Sovyet cumhuriyetlerinde hâlâ büyük bir ikon. Olur da bu yazıyı okuduktan sonra bir gün yolunuz Moskova’ya düşerse Arbat Caddesi’ndeki Tsoy Duvarı’na uğramayı, duvarın önündeki özel küllüğe kırık bir sigara bırakıp, karanlık günlerde istese de istemese de milyonlara ışık olmayı başarmış bu sanatçıyı anmayı unutmayın.

Kino’nun müzik stilinin de günümüz müziğinde etkilerini görmek mümkün. Kino’nun stilinden esintiler hissedebileceğiniz 2017’de ilk albümünü yayımlayan Belaruslu dark wave/post-punk grubu Молчат Дома’dan bir şarkıyı buraya iliştiriyorum.

Evet, Sovyetler’in yıkılışından 30 yıl sonra bugün Rusya’nın Ukrayna’yı olası işgalinden, Kazakistan’da kaostan söz ediyoruz. Kuzeyimizde barış bekleyenler “Gülüşlerinde, gözyaşlarında, damarlarımızda kanın geçişinde” değişimi tutkuyla istiyorlar.

Aslında dünyanın birçok noktasında da birçoğumuz, umutla o değişimleri beklemeye devam ediyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları

Ali Koç, Mourinho, taraftar, medya: Her duyguyu en ucunda yaşama cumhuriyeti!

Fenerbahçe taraftarının maç başlarken stada alınmaması, çocukların da olduğu bir bölgede biber gazı kullanılması kabul edilemez. Fenerbahçe Başkanı’nın herhangi bir insan tarafından iterek düşürülmesi, kafasına sayısız madde atılması kabul edilemez.

Trump'ın "sürekli devrim"i: Ülkesi ve partisini nasıl dönüştürdü, dünyayı da değiştirecek mi?

Trump, Cumhuriyetçi Parti'yi pişen kurbağa gibi yavaş yavaş dönüştürdü, partinin elitleri gerçeği fark ettiğinde artık çok geçti. Trump 2024'te dünyayı da kendi vizyonunda dönüştürme hayaliyle Beyaz Saray'a yürümeye çalışıyor

Adı final

Futbol dönüştükçe oyunda yaratıcılığın yeri azalıyor, dünyanın en yetenekli ayakları hata yapma korkusuyla hep en basitini düşünüyor

"
"