07 Eylül 2021

Yazdığını yap, yaptığını yapma!

Recep Tayyip Erdoğan bir kitap yazmış. Kitapta yazdığına göre “daha etkin demokratik, şeffaf ve hesap verebilir bir dünya düzeni” hedefliyormuş. Ve Birleşmiş Milletler’e “temsilde adalet” de öneriyor ki daha geçen gün Türkiye’de seçim barajının yüzde 7 olacağını bizzat söylemişti. Öyle görünüyor ki Erdoğan’ın daha adil bir dünya düzeni isteğiyle, yönettiği Türkiye’de ulaşmaya çalıştığı hedefler birbirinin tamamen tersi. Tipik bir imamın dediğini yap, yaptığını yapma durumu bu.

Recep Tayyip Erdoğan bir kitap yazmış, dün okuduğum haberler arasında benim için en ilginç olanı buydu.

Sıfatını kullanmadan, böyle dümdüz ismini yazıyorum diye gönül koyuyor olabilir; bunun nedeni hangi sıfatını kullanacağıma karar verememiş olmam.

Cumhurbaşkanı sıfatıyla mı yazdı, AKP Genel Başkanı olarak mı, bilemedim.

Haberin benim için ilginç olmasının nedeni, kitap okumayan, bunu da sanki biraz da övünür gibi bizzat açıklayan bir politikacının, bir kitap yazmış olması.

Dile kolay, 216 sayfalık bir kitap bu. Yaz yaz bitmez.

Üstelik yazarımız aynı zamanda bir ülkeyi yönetiyor, yan iş olarak bir de partisi var yönetmesi gereken.

Kupon arazilere bile o bakıyor, onun imzalamadığı tek bir resmi evrak yok.

Günde en az bir kere uzun konuşmalar yapıyor, açılıştı, temel atmaydı, çocuk kafası tıktıklamaktı derken boş bir saniyesi yok, beş vakit de namaza zaman ayırıyor.

Ve havuz gazetesinin yazdığına göre daha raflara konulmadan sosyal medyada gündem olmayı da başarmış.

Trolleri de kutlamak gerek yani; daha yayınlanmamış, bırakın okumayı, kapağını görmedikleri bir kitabı öve öve bitiremiyorlar.

Hayli iddialı: Türkçe yetmiyor, İngilizce, Arapça, Almanca, Fransızca, Rusça ve İspanyolca gibi dillere de çevriliyor ve satıştan elde edilecek gelir, AFAD’a bağışlanacak.

Niye Çinceyi de düşünmediler diye hayıflandım; 1,5 milyar Çinlinin yüzde biri satın alsa 15 milyon tiraj yapardı oysa.

Havuz gazetesindeki habere göre yazarımız, “daha adil bir dünya için” çok kültürlülüğü ve çok kutupluluğu savunuyor.

Bu da ilginç: Demek ki Erdoğan’ın hedefi “daha adil bir Türkiye” değil.

Adil bir Türkiye istiyor olsaydı, tek bir kültürel anlayışı dayatmaz, iki kutuplu bir memleket yaratmaya çalışmazdı diye düşündüm.

Kitapta yazdığına göre “daha etkin demokratik, şeffaf ve hesap verebilir bir dünya düzeni” hedefliyormuş.

Bunları niye kendi memleketimiz için hedeflemiyor da başkalarına öğütlüyor, merak ettim.

Ve Birleşmiş Milletler’e “temsilde adalet” de öneriyor ki daha geçen gün Türkiye’de seçim barajının yüzde 7 olacağını bizzat söylemişti.

Öyle görünüyor ki Erdoğan’ın daha adil bir dünya düzeni isteğiyle, yönettiği Türkiye’de ulaşmaya çalıştığı hedefler birbirinin tamamen tersi.

Tipik bir imamın dediğini yap, yaptığını yapma durumu bu.

Doğrusunu isterseniz bu çelişkili durum nedeniyle şu da aklıma gelmedi değil: Acaba kitabı başkası yazdı da Erdoğan’ın imzasını mı attılar?

Bu “hayalet yazar” her kimse, AKP’nin başına onu getirsinler, Bay Kemal bile oyunu verebilir, ben söylemiş olayım.

***

“Geçici” demekle geçici olmuyorlar

 

Maiyet yazarının bildirdiğine göre Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, düzensiz Afgan göçmenler için planı “topunu geri gönderelim” şeklindeymiş.

Bunu nasıl yapacaklar, gerçekten merak ettim.

Hatırlarsınız Türkiye’deki düzensiz Afgan göçmen sayısının 300 bin kişi civarında olduğunu söylemişlerdi.

Bu kadar kişiyi Afganistan’a geri yollamak için THY’nin en büyük uçakları ile 850 – 900 sefer yapmak gerekir.

Ya maiyet yazarı bunu kafasından uyduruyor, ya da Saray’da sayı saymasını bilmeyen danışmanlar var.

Bu fanteziyi bir yana bırakalım, geçtiğimiz hafta İçişleri Bakanlığı bir açıklama yaptı ve Ankara’da kaydı olmayan düzensiz Suriyeli göçmenlerin, kayıtlı oldukları illere gönderileceğini açıkladı.

Kayıtsız olanlar ise geri gönderme merkezlerinde toplanacaklar.

Bakanlığın bu kararı almasının nedeni Ankara Altındağ’da Suriyeli göçmenlere karşı oluşan tepkiymiş.

Hatırlarsınız, İçişleri Bakanlığı 2019 yılının Temmuz ayında da böyle bir karar almış, her göçmenin kayıtlı olduğu ile gönderileceğini açıklamıştı.

Aradan geçen 2 yıldan sonra yine böyle bir karar alındığına göre ya Bakanlık geçmişteki kararının uygulanmasını takip etmedi ya da yasağın ömrü belediye yasakları kadar oldu.

Erdoğan yönetimi, göçmenlere “geçici” dediği zaman gerçekten geçici olduklarını zannediyor olabilir ama bütün bilimsel araştırmalar gösteriyor ki göçmenlerin en az yüzde 75 – 80’i kalıcı.

Ve bu kalıcı nüfusun önemli bölümü eğitim çağında çocuk ve genç.

Yönetim, kafasını kuma gömmekten vazgeçerek bu çocukların bir yandan Türkiye’ye uyumunu sağlayacak programları uygulamaya sokmalı, diğer yandan da eğitim hayatının içine almalı.

Bu çocuklar eğitilerek toplumsal yaşamın içinde kendilerine bir yer edinemezlerse neler olabileceğini tahmin etmek zor değil.

Zaman hızla geçiyor!

***

Yeni bir kayıkçı kavgası başlıyor

 

 

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı dün sosyal medyada bir görsel ile birlikte paylaştığı mesajında İstanbul’da metronun simgesinin değiştiğini açıkladı.

Bakan’ın açıklamasına göre İstanbul’da metronun simgesi artık “U” olacakmış.

İstanbul’da metronun açıldığı günden beri simgesi M.

Ve metronun sahibi, işletmecisi de İstanbul Büyükşehir Belediyesi.

Başkasına ait bir malın simgesini asıl değiştirebiliyor diye sormayın, çünkü bakanlık da kendi yaptırdığı metroya kendi simgesini seçmiş.

Şehir merkezini İstanbul’un yeni havaalanına bağlayan ama yanlış planlandığı için havaalanı ile metro bağlantısının nasıl yapılacağı hala belli olmayan metroyu Ulaştırma Bakanlığı yaptırıyor.

Ve bu “hizmeti” Ekrem İmamoğlu’na mal edilmesin diye de kendisine farklı bir simge seçmiş.

Bakanlık belli ki bir tür kayıkçı kavgasının tarafı olmaya can atıyor.

Böylece Erdoğan’dan da bir aferin alır mı derseniz alacağına bahse girerim.

Çünkü Erdoğan’ın içinde hiç bitmeyen acı İstanbul’u kaybetmiş olması.

Ne yapsa, ne etse az geliyor.

İmamoğlu’nun burnunu sürteceğim derken taksi meselesinden tutun bu metro oyununa kadar İstanbullu kendi seçmenine de zarar veriyor.

Kızgınlığı o kadar fazla ki bunu bile düşünemiyor.

Yazarın Diğer Yazıları

AKP'nin yargıya bakışı: "Yetkili" değil, "görevli"

AKP'nin 2011'deki Anayasa taslağında "yargı yetkisinden" değil, "yargı görevinden" söz ediliyor. Taslakta ayrıca, mahkemelerin "Türk milleti adına" karar vermesi ve AYM kararlarının herkesi bağlayacağı konularında hüküm yok. O tarihte "uzlaşma" gerçekleşmediği için Anayasa tartışması ertelendi. Ancak AKP'nin Anayasa taslağı, adı konulmadan hayata geçmiş gibi bir tablo var karşımızda...

Siyaset yapmayı yasaklama davası!

Kobani davasını çok önemsiyorum, çünkü bu dava, Türkiye'de demokratik siyasetin yasaklanması yolunda atılan büyük adımlardan biri

Reis mazbut lakin o çevresi yok mu?

O çevreyi yaratanın kim olduğu söylenmeden, çevre eleştiriliyor ki Reis, yenilginin suçunu bugünkü çevresine yıkıp, birinci halkayı yeniden oluştursun, bakarsın biz de oradan bir çıkış yakalarız!