11 Ocak 2024

Tarihi gevezeler yazmıyor

Türkiye'yi yönetenler, Gazze'de işlenen insanlık suçlarını gerçekten durdurmak istiyorlarsa, bunu insani bir mesele olarak ortaya koymalılardı

İsrail'in, Gazze'de soykırım suçu işlediğine ilişkin başvurunun görüşülmesine bugün Uluslararası Adalet Divanı'nda başlanacak.

Güney Afrika Cumhuriyeti'nin (GAC) açtığı davada, soykırım suçunun işlenmesinin önlenebilmesi için "ihtiyati tedbir" de istenmişti.

İhtiyati tedbir kararı, yıllar sürecek yargılamanın yol açabileceği sorunları önleyebilmek için isteniliyor.

GAC'ın ihtiyati tedbir kararı aldırabilmek için Gazze'de soykırımın gerçekleştiğini ispat etmek gibi bir yükümlülüğü de yok. Sadece soykırım tehlikesinin varlığını kanıtlaması yeterli olacak.

Eğer Uluslararası Adalet Divanı, soykırımın varlığı yönünde bir karar verecek olursa bu karar, İsrail'in bugünkü sağ popülist – faşist yöneticilerinin Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanmasının da yolunu açabilecek.

Gazze

Güney Afrika nüfusunun sadece yüzde 1,5'i Müslüman. Yüzde 80'i çoğunluğu Protestan olmak üzere Hristiyan. Yüzde 15 de ateist var.

Ülkenin internet haber sitelerinde hızlı bir arama yaptım, Gazze mitingi hiç düzenlenmemiş.

Liderlerin de meydanlardan bu konuda nutuk attığına ilişkin herhangi bir habere ulaşamadım.

Ama gördüğünüz gibi aldıkları aksiyonun yaratabileceği hukuki sonuçlar, geveze siyasal İslamcıların yaptıklarından daha etkili.

GAC'nin açtığı davaya isteyen her ülke taraf olarak katılabiliyor. Nitekim Belçika'daki hükümet ortağı Flaman Yeşil Parti, Belçika'nın da İsrail karşısında taraf olarak davayı desteklemesini talep etti.

Ancak Müslüman ülkelerden bu konuda tık yok!

Hukuk, neredeyse tümünün umurunda değilmiş gibi görünüyor zaten.

Bu konuda en çok gürültü koparanlardan biri de bizim ülkemizin yöneticileri.

Bu konuda mitingler yapıyorlar, nutuklar atıyorlar.

Yaptıkları "Türk'ün, Türk'e propagandası".

Ne İsrail'i etkiliyor ne de İsrail'e siyasi ve askeri her türlü desteği verenleri.

Zaten öyle görünüyor ki bizim yöneticilerimizin derdi de bu değil.

Onların derdi içeride. Gazze'deki katliamı iç politikanın bir dinamiği haline getirmek istiyorlar.

Sanki kendilerinden başka herkes Gazze'deki katliama sessiz kalmış gibi bir hava yayarak, bundan kutuplaşma çıkarma hevesindeler.

Daha önce de yazmıştım. Türkiye'yi yönetenler, Gazze'de işlenen insanlık suçlarını gerçekten durdurmak istiyorlarsa, bunu insani bir mesele olarak ortaya koymalılardı.

Yola "Kudüs ilk kıblemiz, bugün Ayasofya yarın Kudüs" gibi siyasi propaganda kokan, İslamcı sloganlarla çıkarsanız, kimseye ulaşamazsınız.

Nitekim Türkiye, bu konuda dış kapının mandalı olmaktan ileriye gidemiyor.

Kendi memleketinde istediğin kadar "ben dünya lideriyim" diye kasıl. Bu birçok kişide kuşkusuz ki sadece bir gülme duygusu yaratabiliyor.

Tarih, gevezeleri değil, iş yapanları, sonuç alabilenleri yazacak.

* * * 

"Maymuna bak" oyunu mu oynanacak?

Olay daha bu kadar yeni ve soruşturma daha ilk aşamasını bile tamamlamamışken saldırının bir komplonun parçası olması ihtimalinin akıllarına ilk gelen şey olması tuhaf değil mi?

 

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bıçaklı bir saldırıda yaralanan Fatih Camii imamına şifa diledi ve "saldırganın en ağır şekilde cezalandırılacağına ve karanlık bağlantılarının aydınlatacağına inanıyorum" dedi.

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş da Bahçeli'den bir gün önce "hunhar saldırıyı lanetlediğini" söyledikten sonra eklemişti: "Ümit ederiz ki, bu saldırı münferit bir saldırı olsun. Bu organize bir saldırıysa Türkiye buna geçit vermez."

Saldırganın ilk ifadeleri Hürriyet'te yayımlandı.

Dengesiz bir tip gibi görünüyor, bir arkadaşını boşandığı eşiyle ilişkisi olduğu gerekçesiyle yumruklayıp, soluğu Fatih Camii'nde almış.

İktidarın en güçlü iki politikacısının, bu olay karşısında verdikleri tepki gerçekten çok ilginç.

Biri "karanlık bağlantılardan" söz ediyor, ikincisi "organize saldırı" olasılığından.

Olay daha bu kadar yeni ve soruşturma daha ilk aşamasını bile tamamlamamışken saldırının bir komplonun parçası olması ihtimalinin akıllarına ilk gelen şey olması tuhaf değil mi?

Oysa Türkiye, bizzat Cumhurbaşkanı'nın da açıkladığı gibi Avrupa'nın en büyük polis ordusuna sahip.

Saldırının bir komplonun parçası olup olmadığını anlamak bir, bilemediniz iki gün sürecek bir iş.

Saldırganın temas ettiği kişiler, telefon trafiği, para hareketleri vs. derken varsa bir suç örgütünün ortaya çıkarılması çok kolay.

Bunu beklemeden ortaya böyle atılmak ne anlama geliyor?

Yoksa yine bir "maymuna bak oyunu" mu oynanacak?

* * *

Kurum, AKP'den istifa mı ediyor?

Kurum gerçekten kimseyi ötekileştirmeden kampanyasını yürütecekse, AKP bütün ezberlerini unutacak ve yepyeni bir kimlikle karşımıza çıkacak demektir.

Murat Kurum

Hayır böyle bir bilgiye ulaşmış değilim.

Ancak bir şüphemi sizlerle paylaşmam gerek.

AKP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Murat Kurum, adaylığının açıklanmasından saatler sonra şunu söyledi:

"Kimseyi ötekileştirmeyeceğiz!"

Kimseyi ötekileştirmeme eylemi ve AKP!

Bu bir oksimoron sayılır.

Kurum gerçekten böyle yapacak ve kimseyi ötekileştirmeden kampanyasını yürütecekse, AKP bütün ezberlerini unutacak ve yepyeni bir kimlikle karşımıza çıkacak demektir.

Olur mu?

Neden olmasın ki?

Mavi kar yağması ve pembe fillerin havada uçuşmaya başlaması kadar büyük bir olasılık bu!

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Türk Speedy Gonzales'ler iş başında!

İstanbul'da "speed dating" başlamış. "Hızlı flört" diye çevirmişler ama flört bu değil, buna olsa olsa "merhabalaşmak" diyebiliriz. Gerçi ben sanırım eski kafalıyım ama beş dakika içinde bir kadını ya da bir erkeği tanıyıp etkilenmek mümkün olabilir mi? Açıkçası bana yetmez...

AKP – MHP koalisyonu dağılmaz

AKP ile MHP arasında yapılıyor görünen bu bilek güreşinde şimdilik Erdoğan "dış gözlemci" gibi davranmayı tercih ediyor. Koltuğunu tehdit altında hissedene kadar da bu pozisyonunu muhafaza edeceğini düşünüyorum

Hükümete darbe mi, Bakan'a komplo mu?

Ayhan Bora Kaplan suç çetesi soruşturmasının vardığı yer burası: Devletin iki kurumu, adliye ve polis, siyasi rekabetin oyuncağı oluyor!