Başkanlık konutu
Suriye diktatörü de sonunda devrildi ve memleketini terk etmek zorunda kaldı.
Tıpkı rahmetli Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in dediği gibi gerçekleşti:
“Orta Doğu’da diktatörler devrileceklerini beş dakika önce anlarlar!”
Esad rejiminin devrilmesinin ardından Suriye’de hayatın kısa sürede normale dönmesini beklememek gerek.
Esad rejiminin ordusu yenildi ve diktatör kaçtı ama ülkede bu zaferden kendisine pay çıkarmak isteyen çok sayıda silahlı grup var.
İç savaş sonrası nasıl bir Suriye inşa edileceği, bu silahlı grupların kendi aralarındaki güç mücadelesinin sonunda ortaya çıkacak ve dileyelim ki bu mücadele silahla değil, siyasetle yürütülebilsin.
Ancak bunun bir “iyi dilekten” daha fazla bir anlam ifade etmeyeceğini söyleyebilirim.
Unutmayalım ki bu gruplar bulundukları pozisyonu savaşarak elde ettiler ve o pozisyonu koruyabilmek için gerekli görürlerse yine savaşırlar çünkü en iyi bildikleri şey de bu.
Demokratik kurumları ve gelenekleri hiç gelişmemiş, 61 yıldır BAAS rejiminde, bunun da son 53 yılını Esad ailesinin diktatörlüğünde geçirmiş bir ülkeden söz ediyoruz.
Ayaklanmanın başlamasıyla birlikte Esad rejimine muhalif grupların oluşturduğu farklı isimlerdeki koalisyonların ve konseylerin de iç savaş sırasında aynı politik hedefte bir türlü ortaklaşamamış olmalarının nedeni, uzlaşma kültürünün eksikliğinde ve neredeyse hiç gelişmemiş olmasında aranmalı.
Öte yandan ülkeye hâkim olan silahlı üç ana güç de bu konuda iyi bir sicile sahip değil.
PYD’nin kontrol ettiği bölgede etnik temizlik yaptığı, sadece Kürt olmayan unsurlara karşı değil, bazı muhalif Kürtlere de yaşam hakkı vermediğini biliyoruz.
HTŞ ise zaten bütün dünyanın “terör örgütü” olarak tanımladığı bir örgüt. Kendi içinde homojen olmadığını, daha aşırılıkçı bazı silahlı grupları da içinde barındırdığını biliyoruz.
HTŞ lideri Colani’nin “değiştik, eskisinden farklıyız” iddiasını ortaya koyabilecek fırsatı bulabilip bulamayacağı da şu an için belirsiz.
Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu’nun içinde yer alan grupların da “demokrasi aşkıyla” yanıp tutuşmadıklarını söyleyebiliriz.
Yani Suriye’de taşların yerine oturması için önümüzde çok zaman var.
Yeter ki bu zaman politik uzlaşma için kullanılsın, silahlı gücüne ya da uluslararası güçlere dayanarak hakimiyet oluşturmak için değil.
***
Suriyeli sığınmacılar geri döner mi?
Artık Suriye’de bambaşka bir siyasi iklim var ve Türkiye’de bir iş kurup, nispeten rahat bir hayata kavuşamamış olanların geri dönmeye istekli olacaklarını söylemek mümkün. Yalnız Hakan Fidan’ın, Esad’ın kaçmasının üzerinden 24 saat bile geçmeden “bu konuda çalışmalara başladık” iddiası biraz komik kaçıyor
|
Türkiye'deki Suriyeliler, Fatih'te kutlama yaptı | Fotoğraf: Candan Yıldız/T24
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Esad’ın kaçmasının ardından düzenlediği basın toplantısında şunu söyledi:
“Suriyeli mültecilerin ülkelerine dönmesi bizim için önemli. Bu konuda çalışmaya başladık.”
Türkiye’deki Suriyeli geçici sığınmacıların sayısı 30 Kasım 2024 itibariyle 3 milyon kişinin altına inmişti. İçişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre Suriyeli geçici sığınmacılar 2 milyon 936 bin kişi.
Suriyeli geçici sığınmacı sayısının zirvesi 2021 yılındaki 3 milyon 738 bin kişiydi.
2024 yılında 114 bin 83 kişinin Suriye’ye geri döndüğünü resmî açıklamalardan biliyoruz.
Kuşkusuz ki Esad’ın devrilmesinin ardından memleketlerine geri dönmek isteyecek Suriyelilerin sayısında artış olacaktır.
Bundan önceki araştırmalar Suriyeli geçici sığınmacıların yüzde 70 kadarının memleketlerine geri dönmeyi düşünmediklerini gösteriyordu.
Ancak unutmayalım ki bu araştırmalar yapıldığında iç savaş sürüyordu ve Esad’ın ülkeyi terk edebileceğine dair bir işaret yoktu.
Sığınmacılar, Esad’ın yönettiği bir ülkeye geri dönmek konusunda isteksizdi.
Suriye ile Lübnan arasında yapılan “gönüllü geri dönüş anlaşması” da bu isteksizlik nedeniyle yürümemişti.
Onun için eski araştırmalara bakıp, bu konuda fikir yürütmek doğru değil.
Artık Suriye’de bambaşka bir siyasi iklim var ve Türkiye’de bir iş kurup, nispeten rahat bir hayata kavuşamamış olanların geri dönmeye istekli olacaklarını söylemek mümkün.
Yalnız Hakan Fidan’ın, Esad’ın kaçmasının üzerinden 24 saat bile geçmeden “bu konuda çalışmalara başladık” iddiası biraz komik kaçıyor.
Nasıl bir çalışma ve program izlenecek bilmiyoruz ama Suriye’de her şey sakinleşmeden büyük bir geri dönüş dalgası yaşanmayacağını tahmin edebiliriz.
Öte yandan şeriatçı grupların hâkimiyeti altında yaşamak istemeyecek Suriyelilerin yaratacağı bir göç dalgasına da hazırlıklı olmak gerek.
Esad rejimiyle doğrudan ilişkili ve sorumlu kişilerin göç için Türkiye’yi tercih etmeyeceklerini söyleyebiliriz elbette ancak HTŞ gibi bir örgütün yönetimi altında yaşamak istemeyecek sivil sayısını bugünden tahmin etmek zor.
Erdoğan yönetiminin “ensar – muhacir” muhabbetine o vakit de devam edip etmeyeceğini göreceğiz.
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?
Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu
Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürütmektedir.
12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı
Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu
1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.
Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucusu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.
1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.
2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.
2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.
Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı.
"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.
|