13 Kasım 2024

Muhalif gazetecileri hapse tıkma hazırlığı

"Devletin iç ve dış siyasal yararları" gibi herkesin kendine göre tanımlayabileceği, son derece muğlak ve her yöne çekilecek bir gerekçeyle, basına sansür getiriliyor

Türk Ceza Kanunu’nda “casusluk” suçunun kapsamını genişleten düzenleme, Noterlik Yasası teklifinin içine konuldu.

Kamuoyunda “etki ajanlığı” adı verilen yeni bir suç icat ediliyor.

TCK’nın “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” bölümüne, “Devletin güvenliği veya siyasal yararları aleyhine suç işleme” başlığı altında eklenecek hükümle “Devletin güvenliği veya iç ya da dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatları doğrultusunda suç işleyenler” cezalandırılacak.

AKP’liler bu yeni düzenlemeye neden ihtiyaç duyulduğunu teknolojik gelişmeler karşısında ceza kanununun yetersiz kalması gerekçesiyle açıklıyor.

Doğal olarak böyle bir gerekçe bulacaklardı.

“Canımızın istediği gazeteciyi hapse tıkmak için bu maddeyi kanuna ekliyoruz” demelerini sanırım kimse beklemiyordur zaten.

Ancak açıkça böyle söylemeseler de böyle teknolojik gerekçeler uydursalar da tablo bu: Rejimin beğenmediği, konuşulmasından hoşlanmadığı konuları yazanlar casus diye hapse tıkılacak!

“Devletin iç ve dış siyasal yararları” gibi herkesin kendine göre tanımlayabileceği, son derece muğlak ve her yöne çekilecek bir gerekçeyle, basına sansür getiriliyor.

Mesela S 400’ler ile ilgili bir haber yazacak olsam, eğer bu yazdığım rejimin hoşuna gitmeyen bir şeyse “devletin dış siyasal yararlarını zedelediğim için” casus muamelesi görebilirim. Türk adliyesinin Erdoğan rejiminde ulaştığı noktada bir savcının bu iddiayla bir gazeteciyi tutuklamak istemesi ve bir hâkimin gönül huzuru içinde bu kararı verebilmesi son derece kolay.

Çünkü artık bırakın hukukun evrensel kurallarına uyumdan söz etmeyi, sıradan bir insani vicdan duygusundan bile söz edemeyeceğimiz durumlarla karşılaşıyoruz.

İşte 10 Haber muhabiri Furkan Karabay’ın başına gelenler ortada.

Uydurulmuş bir suçlamayla tutuklanıp, hapse kondu.

Bu kanun çıkarsa artık suç uydurmalarına bile gerek kalmayacak.

Parti devletine dönüşmüş bir ülkede yaşıyoruz.

Neyin “devletin iç ve dış siyasi yararı” olduğuna karar verecek olan da o tek parti devleti olacak.

* * *

Filmden silsen de tarihten silemezsin

Aynı filmi Devlet Bahçeli ya da Recep Tayyip Erdoğan da yaptırsaydı, büyük olasılıkla Orhan Pamuk yine karede yer almazdı
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Nobel Edebiyat Ödüllü yazar Orhan Pamuk

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yapay zekâ kullanarak yaptırdığı Atatürk’ü anma videosundaki sahnelerden birinde, Atatürk “Nobel ödüllü bilim insanlarımızla” buluşuyor.

Niye “Nobel ödüllü insanlarımızla” değil de sadece “Nobel ödüllü bilim insanlarımızla” buluşuyor? Sonuç olarak bu memlekette her sene birkaç Nobel ödülü kazanılmıyor.

"Sen Hep Yanımızdasın" başlıklı anma videosundan bir kare

1895 yılından bu yana verilen ödüllerden sadece üçünü kazanabilmişiz.

Atatürk, İmamoğlu’nun filminde eğer “Nobel Ödüllü insanlarımızla” buluşmuş olsaydı, o sahnedeki fotoğrafta Atatürk, Aziz Sancar ve Daron Acemoğlu’nun yanı sıra Orhan Pamuk da olacaktı.

Buradan yola çıkarak İmamoğlu’nun filmini hazırlayan ekibin Atatürk’ü neden sadece “Nobelli bilim insanlarımızla” buluşturduğunu da anlayabiliyoruz.

Belli ki belediyede bu işleri yapanlar İmamoğlu ile Orhan Pamuk’u, yapay zekânın kullanıldığı bir film vesilesiyle bile bir araya getirmek istememişler.

Memleketimizin siyaset erbabının ister sağcı olsun ister solcu ister futbolcu, aralarında o kadar da fark olmadığını gösteren bir örnek diye düşündüm filmi izlerken.

Aynı filmi Devlet Bahçeli ya da Recep Tayyip Erdoğan da yaptırsaydı, büyük olasılıkla Orhan Pamuk yine karede yer almazdı.

Nedenini tahmin edebiliyoruz: Orhan Pamuk’un fikirlerinden hoşlanmıyorlar. Onu fotoğraftan çıkararak yok sayıyorlar.

Böyle şeylere eskiden Sovyetler Birliği’nde rastlanırdı. Politik olarak makbul insanken fotoğraflarda yer alan kişilerin, muhalif konuma düştüklerinde fotoğraflardan silindiklerinin çok örneği var.

Düşünün ki Troçki’siz devrim tarihi bile yazdılar, fotoğraflardan çıkardılar. Bu film de biraz onlara benziyor.

Elbette herkes Orhan Pamuk’u sevmek, yazdıklarını beğenmek, fikirlerini paylaşmak zorunda değil.

Sevmeyebilirsiniz ama yok sayamazsınız.

Çünkü var, Türkçe yazdı, Türk kültürüne bildiğimiz bütün siyaset erbabından daha çok katkıda bulundu; sevmeseniz de saygı göstermelisiniz.

İmamoğlu, ülkemizin önde gelen, sevilen bir politikacısı olarak olası Cumhurbaşkanı adaylarının en önemlilerinden biri.

Kendisinin de bu konuda istekli olduğunu gösteren çok işaret var.

Daha yola çıkmadan Erdoğan gibi “bizden olanlar, ötekiler” ayrımlarını yapmamasında, daha kapsayıcı olmasında yarar var.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürütmektedir.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucusu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"