24 Ocak 2025

İhmalden değil, düzenden

Çıkmaz ama diyelim ki bir savcı çıktı ve bu gerçeklere işaret ederek sorumlu olması olası memurlar için soruşturma izni istedi: Bu izni alamaz. Türkiye’nin düzeni, kurbanların hakkını aramaya izin vermez; zengini ve o zenginlikten pay kapmaya çalışan siyaseti korur

Yangın nedeniyle resmi verilere göre 78 kişinin hayatını kaybettiği Grand Kartal Otel

Sosyal medya paylaşımları görüyorum: Kartalkaya’daki Grand Kartal Otel’de ölenlerin ardından yas tutanların önemli bölümü “ihmal” üzerinde duruyor.

Hayır, bu ölümler bir ihmalin sonucu değil.

İş hukuka kaldığında mahkeme bilinçli ya da bilinçsiz taksire hükmedebilir belki ama bilmeliyiz ki bu kadar insanın ölmesi bir hata değil, ihmal değil.

Bir “ihmal” varsa belki de kurbanlar açısından söz konusu olabilir: Türkiye’de yaşadıkları gerçeğini ihmal ettikleri için!

Yaşadığımız katliam, Türkiye’nin düzeninin bir sonucudur.

Parası olanın işini istediği gibi yürütebildiği, kendisini hiçbir ahlaki ve kanuni kuralla kısıtlı bulmadığı, bürokrasinin ve siyasetin bu tiplerin emrinde olduğu düzeninin normal bir sunucudur.

Otelin bulunduğu bölgede İl Özel İdaresi yetkili. Vali işin başında yani.

Kim bilir kaç kere o otele gitmiştir. Belki bir kahve içmeye, belki yemeğe. Belki de orada kalan bir siyaset büyüğü için şaperonluk yapmaya.

Bir kere bile aklından geçmemiştir: Buralar bizden sorulacak, bunun yangın merdiveni var mı, önlemleri yeterli mi? Aklından geçtiyse de sormamıştır, yakışık almaz diye.

Otelin sahibiyle ya kendisi ahbap olmuştur çünkü ya da onun da önünde ceketini iliklediği bir politikacı.

Böylelerine bulaşmamayı bilirler.

Bilmiyorum farkında mısınız?

Anadolu ve Trakya’da, valiler, kaymakamlar, emniyet müdürleri, jandarma komutanları, ağır ceza reisleri, savcılar, rektörler filan hep bulundukları kentin, kasabanın “önde gelenleriyle” ahbaplık ederler.

Hepsi için “arkadaş olurlar” diyemeyiz ama aynı sofraya oturmaları, bazen “ricacı” bazen “rica edilen” olmaları sıradan bir durumdur.

Hiçbirinin mesela bir tane sendikacı ahbabı yoktur. Solculardan uzak dururlar, kimisi içgüdüsel olarak, kimisi bilinçli olarak.

Çünkü solcular “kıllık” yapabilirler.

Bilmem hangi otelde oturup bir acı kahve içerken akıllarına abuk sorular gelebilir, bu da ev sahibine karşı mahcup olmayı istemeyen büyük adamları kızdırır.

Şimdi tartışılıyor, o mu yetkili, bu mu yetkili?

Biliyoruz ki bu düzen, bu olaylardaki gerçek sorumluları ortaya çıkarmayacak.

Ruhsatı veren Turizm Bakanlığı, otelin bulunduğu yer İl Özel İdaresi’nin yetki alanı içinde.

Çıkmaz ama diyelim ki bir savcı çıktı ve bu gerçeklere işaret ederek sorumlu olması olası memurlar için soruşturma izni istedi: Bu izni alamaz.

Böyle bir izin alana kadar zaten bunun gibi birkaç yangın daha çıkar, bina yıkılır, köprü çöker vs. ve biz gazeteciler bile Grand Kartal Oteli’ni unutur gideriz.

Bizde suç işleyen, görevinin gereklerini yerine getirmeyen memurun amiri tarafından korunması bir kamu yönetimi geleneğidir.

Hatırlıyor musunuz, Kastamonu’daki sel felaketini?

Sel 11 Ağustos 2021 günü geldi. 80 kişi sel sularına kapılarak öldü.

Kastamonu Valiliği, selde kusurları olduğu iddia edilen kamu görevlileri hakkında “herhangi bir kusur ve suçlarının bulunmadığı” gerekçesiyle soruşturma izni vermedi. Tarih: 23 Temmuz 2024. Selden tam üç yıl sonra!

Biz istediğimiz kadar yazalım, çizelim, Kartalkaya’daki yangın için de benzeri süreçler işleyecek.

Çünkü gerçek soruşturma yürütülürse iş eninde sonunda otelin sahibine ve siyasette yüksek bir yerlere dokunur.

Oraya kadar gelmesin diye unutturmak isterler, soruşturma uzadıkça uzar.

Tıpkı bundan önceki felaketlerde yaşadıklarımız gibi!

Türkiye’nin düzeni, kurbanların hakkını aramaya izin vermez; zengini ve o zenginlikten pay kapmaya çalışan siyaseti korur.

* * *

Dini duyguları istismar suç muymuş?

Adam çıkmış, "Öldükten sonra mezarınıza kabir azabı için gelen zebanilere, 'en falanca mezhebin, falanca tarikatının şu kolundanım' derseniz sizi özür dileyip bırakırlar” diye anlatıyor, buna inanıyorsunuz. Diğeri bir küçük evde yaşayıp, kendi halinde muska filan yazıyor, onu hapse tıkmak istiyorsunuz. Yazdığı muskalar işe yaramadı diye mi?

Bursa’da bir kadın polis tarafından yapılan bir operasyonla göz altına alındı.

Gönül Derman Aytimur’un, “dini duyguları istismar ederek dolandırıcılık yaptığı” iddia ediliyor.

Gönül Derman Aytimur’un, 677 sayılı Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması Kanunu’na muhalefet suçu işlediğinden şüpheleniliyor.

Ayrıca müritlerinden “manevi danışman kisvesiyle” para toplayarak “dolandırıcılık yaptığı” da iddia ediliyor.

Gönül Derman Aytimur

Türkiye ilginç bir ülke.

T24’teki haberde Aytimur Hanım'ın fotoğrafı da vardı. Yüzü görünmüyor, kara çarşafa bürünmüş bir kadın.

Ve sanırım bence asıl suçu kadın olması.

Çünkü bildiğimiz kadarıyla Türkiye’de dini duyguları istismar suç olmaktan çıktı.

Hatta devlet yönetiminin teşvik ettiği bir eylem bile denilebilir.

Dini duyguları kullanarak para toplamak suç ise Menzil tarikatında biriken ve miras yoluyla çocuklara intikal edecek iken miras kavgasına neden olan 17 milyar lira için böyle bir suçlama yapılmadı.

Neden? Aralarında ne fark var?

Birisi bir el hareketiyle depremi bilmem kaç kilometre doğuya gönderdiğini anlatıyor, buna inanıyor ve para toplamasını makul buluyorsunuz.

Öbürü “manevi danışmanlık ücreti” adı altında para topluyor, onun yaptığına suç diyorsunuz.

Türkiye’nin en örgütlü tarikatı, ona 667 sayılı Kanun işlemiyor. Niye? Hocasının nefesi daha kuvvetli diye mi?

Diğeri bir küçük evde yaşayıp, kendi halinde muska filan yazıyor, onu hapse tıkmak istiyorsunuz. Yazdığı muskalar işe yaramadı diye mi?

İşe yaramayan muska yazmak suç ise “yanmaz kefen” satan hoca şarlatan mı, din alimi mi?

Bakıyorum ona dokunan olmadığı gibi el üstünde tutuluyor.

Adam çıkmış, "Öldükten sonra mezarınıza kabir azabı için gelen zebanilere, 'ben falanca mezhebin, falanca tarikatının şu kolundanım' derseniz sizi özür dileyip bırakırlar” diye anlatıyor, buna inanıyorsunuz.

Koca koca polis müdürleri, baş hekimler adamın dizinin dibinden ayrılmıyor.

Bursa’da bir kadın muska yazdı diye hapse atmak istiyorsunuz.

Cumhurbaşkanı’nın elinde Kur’an-ı Kerim ile miting yapması dini duyguları istismar sayılmıyor da bu kadına mı gücünüz yetiyor?

Türkiye gerçekten acayip bir ülke.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürütmektedir.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucusu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kötü yönetim ve yolsuzluk ekonomisinin sonucu

Yayın yasakları ve erişim engellemeleri ile ilgili kararların ışık hızıyla alınabildiği bir sansür mekanizması işliyor. Hemen her büyük olayın ardından ilk öğrendiğimiz şey yayın yasağının getirildiği, çünkü bu tür büyük dramlara yol açan olayların temel bir nedeni var: Kötü yönetim!

Mehmet Akif’in ruhu rahmet istedi

Belli ki Cumhurbaşkanı Abdülhamit’i çok seviyor, çalışma odasına bir tablosunu astırmış; görünce aklıma Mehmet Akif Ersoy geldi. Abdülhamit’ten iğrenme derecesinde nefret eden ve bunu dile getirmekten çekinmeyen Ersoy'un Ümit Özdağ gibi polis nezaretinde ifade vermeye götürüldüğüne dair bir bilgi yok

Son hızla “Rusya gibi” olmaya gidiyoruz

Türkiye, son hızla bir diktatörlük rejimine doğru gidiyor. Erdoğan rejimi, kaybedeceğini gördüğü gelecek seçim için yol temizliğine bir ucundan başlamış görünüyor. Tıpkı Rusya ya da İran’da olduğu gibi “rejimin kabul gördüğü adayların” seçime girebileceği, uygun görmediklerinin giremeyeceği, girmeyi başarıp kazansalar da görev yaptırılmayacağı bir düzene doğru gidiyoruz

"
"