20 Eylül 2023

Cumhurbaşkanı'na gerçekleri söylememişler!

Cumhurbaşkanı'na bu yanlış bilgileri kim veriyor bilmiyorum ama onu yabancı gazeteciler karşısında zor durumda bırakmayı hedefleyen bir kumpasın kokusunu alır gibiyim

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Amerika'da PBS televizyonunun sunucusuna, sorduğu soru nedeniyle çok kızdı.

Bu normal sayılır, çünkü karşısına çıkarılan gazeteci süsü verilmiş tiplerin, yazılıp, ellerine verilmiş soruları sormasına alışkın.

Bir gazeteci, gazeteci gibi sorunca sinir bozuyor haliyle.

PBS sunucusu Amna Nawaz'ın, Cumhurbaşkanı'nı kızdıran sorusu, Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Sedef Kabaş gibi kişileri "susturmaya mı çalışıyorsunuz" oldu.

Erdoğan, "hukuk devletinde bu kararları yargı verir" dedi ama nasıl olup da aynı hukuk devletinin, Anayasa'da yazmasına rağmen AİHM kararlarını uygulamadığı bahsine girmedi.

Cumhurbaşkanı'nın bu söyleşisi ile ilgili haberleri okurken, bazı konularda bilgilendirilmediğini düşündüm.

Birincisi "hukuk devleti" meselesi ki Cumhurbaşkanı'nın Türkiye'yi hâlâ bir hukuk devleti zannediyor olması, hoş olmadı.

İkinci konu Osman Kavala ile ilgili: Cumhurbaşkanı Osman Kavala için "bahsettiğiniz bu kişi gösterilerin finansörüydü" dedi.

Hem Türkiye'nin hukuk devleti olduğunu söylemek hem de hapiste esir tutulan bir kişi için "gösterilerin finansörüydü" demek, kusura bakmasınlar ama oksimoron.

Bu ikisi bir arada olamayacak şeyler.

Türkiye gibi bir "hukuk devletinde" vatandaşların protesto gösterileri yapmaları suç olmaz çünkü bu Anayasal bir hak. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni de buna eklemek gerek.

Gösteri yapmak suç olmayınca da gösterilere finansman sağlamak gibi bir suç da olmaz.

Öte yandan Cumhurbaşkanı yanlış biliyor çünkü Kavala'nın, bu gösterileri finanse ettiğine ilişkin herhangi bir delil yok.

Mahkemenin kararı ortada duruyor.

Gösterilerin finansmanı ile ilgili bir tek belge, bilgi, bir kör kuruşun Osman Kavala'dan çıkıp, Gezi Parkı'nın ortasına düştüğüne ilişkin bir duyum bile yok.

Cumhurbaşkanı'na bu yanlış bilgileri kim veriyor bilmiyorum ama onu yabancı gazeteciler karşısında zor durumda bırakmayı hedefleyen bir kumpasın kokusunu alır gibiyim.

İbrahim Kalın Bey, bu işlere bir baksın bakalım, Cumhurbaşkanı'nı yanlış bilgilerle doldurup, oraya kim çıkarttı?

* * *

Bir esiyor, bir esmiyor!

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD'ye giderken çok sertti.

"Gerekirse AB ile yolları ayırırız" bile dedi.

Sonra uçağına bindi, az gitti, uz gitti, New York'a vardı ve bir "yuvarlak masa" toplantısına katıldı.

Orada da "Türkiye'nin AB'ye katılım sürecinin canlandırılmasının önemini vurgulamaya devam ediyoruz" dedi.

Hangisi gerçek Erdoğan diye merak etmeyin, ikisi de gerçek aslında.

Batı'dan gelecek parayı beklerken, Batı'yla kavga etmeye çalışmanın zorlukları ortada.

Keşke kendisini bir ara iktisatçı zannetmeseydi, bugün böyle durumlarda eli daha rahat olurdu.

Öte yandan ucunda para filan olmasa Avrupa Birliği'nden filan da hoşlanacak bir karakter de değil kendisi.

İdeolojik olarak, Türkiye'nin Batı'dan mümkün olduğunca uzaklaşması ona ferahlık verecek bir durum.

Ama gel gör ki Türkiye'nin en büyük ihracat pazarı da Avrupa'da.

Onun için Türkiye'deyken "esiyor", Batı'ya gittiğinde "yumuşuyor"!

Buradakilerin oyu lazım, oradakilerin parası!

* * *

Kahramanlık değil, eğitimsizlik

İstanbul'da "muhtar" olduğunu söyleyen bir kişi, yolda tartıştığı vatandaşı silahla tehdit etti. Durumu gören bir trafik polisi, yoldan çevirdiği motosikletli ile zanlıyı takip edip önünü keserek yakaladı.

Bunun üzerine İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, "bu sahne bir sinema filminde değil İstanbul Ataşehir'de yaşandı" diyerek polis memurunu tebrik etti.

Bu olayı bir kişi de videoya kaydetmiş, sosyal medyada izledim.

İçişleri Bakanı, bakanlık bürokrasisinden geliyor, polislik yapmamış ve sanırım bu yüzden olsa gerek bir polis operasyonunun nasıl yürütülmesi gerektiği ile ilgili fikri yok.

Söz konusu polis memuru, silahlı bir zanlıyı takip ederken hiçbir güvenlik tedbiri almıyor.

Kendini silahlı adamın kullandığı aracın önüne tedbirsiz bir şekilde atıyor, zanlı ile bağırış çığırış laf yarıştırıyor.

Sadece kendisinin değil, motosikletine bindiği vatandaşın da yaşamını tehlikeye atıyor.

Oysa her şeyin başı can güvenliğidir; polis memurları da canlarını sokakta bulmadılar.

Bana kahramanlıktan daha çok eğitimsizlik gibi geldi.

Silahlı bir zanlıya nasıl müdahale edilmesi gerektiği ile ilgili bir eğitim görmüş müydü, ona böyle bir duruma nasıl müdahale edilmesi gerektiği anlatılmış mıydı; bilmiyorum.

Ama bu Bakan'ın dediğinin aksine bir sinema filmi olsaydı, bugün "polisimiz şehit oldu" diye gözyaşı da döküyor olabilirdik.

Bakan elbette böyle görev aşkıyla dolu memurları ödüllendirsin ama bu memurlara gerekli eğitimi vermeyen, veremeyen amirlerini cezalandırmayı da ihmal etmesin ki gelecekte gözyaşı dökmek zorunda kalmasın.

 

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Hükümete darbe mi, Bakan'a komplo mu?

Ayhan Bora Kaplan suç çetesi soruşturmasının vardığı yer burası: Devletin iki kurumu, adliye ve polis, siyasi rekabetin oyuncağı oluyor!

Cumhurbaşkanı Erdoğan gözünü dört açmalı

Otoriter liderler için en büyük tehlike her zaman "Saray'ın içindedir"! Bakalım, bu iktidar mücadelesinden kim galip çıkacak. Hislerim Süleyman Soylu ve ekibinin bu stratejik hamleyle bir adım öne çıktığını söylüyor

Çürümenin vardığı yer

Devletin kurumlarının ne hale geldiğini görüyor musunuz? Suç örgütleri, polisin içinde neredeyse cirit atıyor. Polisler tarikatlarına bağlılık derecesine göre terfi ediyor, akıl almayacak paralar havada uçuşuyor. Öte yandan savcılar katilleri koruyor, siyasal bir cinayetin derinlemesine araştırılmasının önüne geçiliyor