05 Ocak 2025

Komedi filmi tavsiyelerim III

Dünyaya ne kadar uygar olduğumuzu göstermek için bundan sonra herkes İsveççe konuşacak ve iç çamaşırlarını yarım saatte bir değiştirecektir! Kontrol edebilmemiz için iç çamaşırlar elbiselerin üzerine giyilecektir!

Niçin komedi filmi izlemeliyiz?

Komedi filmleri izlemek stresle mücadele için çok etkili bir araçtır. Gülmek ve kahkaha atmak vücudun stres hormonu olan kortizol düzeyini düşürür, endorfin hormonu salgılayarak mutluluk duygusu yaratır ve kafayı rahatlatır.

Komedi filmleri izlemek olumlu düşünmeyi teşvik eder, olaylara daha pozitif bir açıdan bakmamıza ve günlük hayattaki sorunlara karşı daha esnek bir yaklaşım geliştirmemize yardımcı olur.

Komik filmler olaylara alışılmışın dışında bir bakış açısıyla yaklaşır. Bu durum izleyicilerin hayal gücünü tetikleyebilir ve yaratıcı düşünme becerilerini geliştirebilir. Absürt bir mizah anlayışı beynin farklı bağlantılar kurmasını sağlayarak yaratıcılığa ilham verebilir.

Ayrıca film izlemek sosyal bir okazyondur ve aile ve arkadaşlar arasında bağ kurmayı güçlendirir. Zor zamanlarda sevdiklerinizle birlikte bir komedi filmi izlemek moral yükseltmenin ve birlikte kaliteli vakit geçirmenin harika bir yoludur.

Araştırmalar kahkaha atmanın kalp sağlığına iyi geldiğini, bağışıklık sistemini güçlendirdiğini ve hatta ağrıyı hafifletici bir etkisi olduğunu göstermiştir.

Onun için Mehmet Ali hocanın size tavsiyesi bu kötü dünyanın dayattığı sahte gündemi umurunda olanlara bırakıp kısa bir süre için de olsa başkalarıyla ve kendinizle dalga geçmektir.

Bananas - Muz Cumhuriyeti (1971)

Woody Allen’ın 1971 yılında yönettiği ve başrolünü de üstlendiği Bananas absürt komedi türünün çarpıcı örneklerinden biri olarak sinema tarihinde önemli bir yer alır. Film Allen’ın dahi seviyesindeki mizah anlayışı ve yarattığı unutulmaz karakterlerle izleyiciyi etkiler.

Bananas Woody Allen’ın erken dönem yapıtlarından biri olmasına rağmen hikâye anlatımındaki ustalığını gözler önüne serer. New York’un sade bir vatandaşı olan Fielding Mellish’in (Woody Allen) absürt olaylarla dolu serüveni izleyiciyi güldürür ve düşündürür.

Woody Allen’ın yazım tarzının ve zekâsının izlerini taşıyan Bananas politik satirden fiziksel komediye kadar çeşitli mizah unsurlarını ustaca birleştirir ve izleyiciye sadece bir komedi filmi değil aynı zamanda zeki bir eleştiri de sunar.

Woody Allen’ın Fielding Mellish rolündeki performansı karakterin tüm naifliğini ve absürt durumlar içindeki çaresizliğini en komik şekilde yansıtır. Louise Lasser’ın Nancy karakterindeki doğal ve etkileyici performansı da filme ayrı bir derinlik katar. Yardımcı rollerdeki oyuncular ise hikâyenin absürtlüğünü daha da yükseltir.

Filmde beni en çok güldüren ve düşündüren sahne Latin Amerika’da halkın özgürlüğü için darbe yapıp başkan olan gerilla liderinin anında baskıcı bir diktatöre dönüşüp verdiği saçma sapan emirler oldu: Dünyaya ne kadar uygar olduğumuzu göstermek için bundan sonra herkes İsveççe konuşacak ve iç çamaşırlarını yarım saatte bir değiştirecektir! Kontrol edebilmemiz için iç çamaşırlar elbiselerin üzerine giyilecektir!

Sleeper - Uykucu (1973)

Woody Allen’ın 1973 yapımı Sleeper bilimkurgu ve komedi türlerini ustalıkla harmanlayarak izleyiciye benzersiz bir sinema deneyimi yaşatır. Distopik bir gelecekte geçen bu absürt ve esprili hikaye Allen’ın yaratıcı zekasını ve sinema tarihine olan derin sevgisini yansıtan ve zamanın ötesine taşıyan bir başyapıttır.

Film 1970’lerde kriyojenik olarak dondurulan Miles Monroe’nun 200 yıl sonra otoriter bir rejimde uyanmasıyla başlar. Miles kendi iradesi dışında bu yeni dünyada bir direnişin parçası olur ve hem kaçmaya hem de bu geleceği anlamaya çalışırken izleyiciye bir komedi şöleni sunar. Allen geleceğin teknolojisi ve sosyal yapısı üzerine mizahi bir yorum getirir ve toplumsal eleştiriyle komediyi harmanlar.

Woody Allen’ın başrol performansı Sleeper'ın en güçlü unsurudur. Allen kendine özgü sinirli, çabuk konuşan ve şaşkın karakteriyle bu distopik dünyada sudan çıkmış bir balık hissini verir. Fiziksel komediye olan hakimiyeti ve doğaçlama yeteneğiyle sahneleri unutulmaz kılar. Buster Keaton ve Charlie Chaplin gibi sessiz film yıldızlarına yaptığı göndermelerle sinemanın köklerine duyduğu saygıyı gösterir.

Allen, Sleeper’da sadece güldürmekle kalmaz, aynı zamanda insanlığın teknolojik ilerlemeye olan saplantısını, otoriter rejimleri ve bireysel özgürlüklerin önemini zekice eleştirir. Film hem geçmişin hem de geleceğin çılgınlıklarına dair alaycı bir bakış sunar. Allen’ın keskin zekası bu eleştiriyi asla ağırlaştırmadan her zaman mizahla yoğrulmuş bir şekilde izleyiciye ulaştırır.

Diane Keaton, Luna Schlosser rolüyle Allen’a mükemmel bir partner olur. Keaton’ın enerjik performansı Allen’ın mizah anlayışıyla kusursuz bir uyum içerisindedir. İkili arasındaki kimya filmin duygusal boyutunu güçlendirirken komik anları daha da etkileyici kılar.

Sleeper dönemin bilimkurgu estetiğini absürt bir mizahla yeniden yorumlayan ve görsel olarak yaratıcı bir filmdir. Stanley Kubrick’in 2001: A Space Odyssey’i gibi ciddi bilimkurgu filmlerine yapılan esprili göndermeler Allen’ın sinematik zekasını gözler önüne serer. Geleceğin teknoloji ve tasarımları üzerindeki hiciv filmi yalnızca eğlenceli değil, aynı zamanda görsel olarak çarpıcı kılar.

The Rocky Horror Picture Show - Rocky Korku Filmi Gösterisi (1975)

The Rocky Horror Picture Show yalnızca bir film değil, bir fenomen, bir topluluk ritüeli ve sinema tarihinin en etkileyici kült klasiklerinden biridir. Richard O’Brien’ın yazdığı ve Jim Sharman’ın yönettiği bu çılgın müzikal sınır tanımayan anlatımı ve unutulmaz şarkılarıyla izleyenleri büyüleyen sıra dışı bir başyapıttır.

Film Brad ve Janet (Barry Bostwick ve Susan Sarandon) adlı nişanlı bir çiftin arabalarının bozulmasıyla başlar. Yardım aramak için gittikleri Dr. Frank-N-Furter’ın gotik şatosunda bilimkurgu, gotik korku ve cinsellik temalarının benzersiz bir karışımıyla karşılaşırlar. Film cinsiyet kimlikleri, toplumsal normlar ve özgürlük üzerine cesur bir şekilde kafa yorarken bunu zeki bir mizah ve coşkulu bir müzikal atmosferle süsler.

Dr. Frank-N-Furter rolünde Tim Curry sinema tarihinin en ikonik karakterlerinden birine hayat verir. Curry’nin karizmatik, baştan çıkarıcı ve cesur performansı filmi izleyenleri etkiler. Onun Sweet Transvestite sahnesi yalnızca bir müzikali değil, aynı zamanda bir kültürel devrimi simgeler.

Filmdeki şarkılar hikayenin ruhunu mükemmel bir şekilde yansıtır. Time Warp gibi enerjik parçalar izleyiciyi harekete geçirirken, Touch-a, Touch-a, Touch Me gibi şarkılar karakterlerin duygu dünyasını derinleştirir. Bu müzikal parçalar yıllar boyunca izleyici katılımını teşvik eden ritüellerin ve partilerin vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Müzikler hikayeyle birleşerek izleyiciyi tamamen içine çeker.

The Rocky Horror Picture Show toplumsal normları sorgulamaktan asla çekinmez. Cinsellik, bireysellik ve özgürlük temalarını işlerken herkesin kendisini olduğu gibi kabul etmesi gerektiği mesajını cesurca verir. Film farklılıkları kutlayan, herkesi kapsayan bir dünya görüşü sunar ve bu nedenle LGBT+ topluluğu için özel bir yere sahiptir.

The Rocky Horror Picture Show klasik bir sinema deneyiminden çok daha fazlasıdır. Filmin hayranları, dünya çapında düzenlenen özel gösterimlerde kostümler giyip sahneleri yeniden canlandırarak bir topluluk etkinliği yaratırlar. Filmi izlemek yalnızca bir bireysel deneyim değil, aynı zamanda bir kolektif kutlama haline gelmiştir.

The Rocky Horror Picture Show sinemanın ve cinselliğin sınırlarını zorlayan, müzikle hikaye anlatımını birleştiren ve farklı olmanın güzelliğini kutlayan eşsiz bir eserdir. Filmin cesur, enerjik ve unutulmaz anlatımı izleyen herkesi hem eğlendirir hem de düşündürür.

Disney Plus aboneliğiniz varsa bu filmi hemen izleyebilirsiniz. Meraklı müzikseverler için The Rocky Horror Picture Show soundtrack'ı sunuyorum. Amerikalılar Cadılar Bayramında hep bu müziği çalarlar.

Animal House - Hayvan Evi (1978)

John Landis’in yönettiği ve National Lampoon dergisinden esinlenilerek hayata geçirilen Animal House Amerikan sinemasında gençlik komedisinin temel taşlarından biri olarak kabul edilir. Hem mizahi yapısıyla hem de dönemin sosyal dinamiklerini hicvetmesiyle 1970'lerin sonlarında büyük bir etki yaratan film üniversite hayatını ve kampüs yaşamını abartılı bir şekilde resmeder.

Animal House 1962 yılında kurgusal bir üniversite olan Faber College'da geçer ve kampüsteki iki ana kardeşlik grubu arasındaki çatışmayı anlatır. Delta Tau Chi (Delta) kardeşliği disiplinsizliği, çılgın partileri ve anarşik yaşam tarzıyla tanınırken Omega Theta Pi (Omega) kardeşliği ise elit, kurallara bağlı ve otoriter yapısıyla öne çıkar.

Dekanın Delta kardeşliğini kapatma girişimleriyle başlayan hikâye bir dizi absürt olayla ve unutulmaz komedi anlarıyla devam eder. Delta kardeşliği kuralların dışına çıkarak hem kampüste hem de Dekan Wormer’a karşı direnişini sürdürür.

Film gençlik komedisi türünün sınırlarını zorlayarak hem fiziksel hem de sözlü abartılı mizaha sıkça başvurur. Delta kardeşliğinin kaotik enerjisi ve özellikle John Belushi’nin canlandırdığı Bluto karakterinin çılgınlıkları bu mizahın en önemli kaynaklarıdır.

Bluto sinema tarihinin en unutulmaz komedi karakterlerinden biridir. Abartılı hareketleri, alaycı tavırları ve çılgın enerjisiyle filmi sırtlar. Ayrıca Delta kardeşliğindeki diğer üyelerin kendine has özellikleri, mizahı zenginleştirir.

Animal House toplumsal bir hicivdir ve dönemin sosyal ve politik yapılarına göndermelerde bulunur. Üniversite hayatındaki kast sistemi, otoriteye başkaldırı ve özgürlük teması hem eğlendirici hem de düşündürücü bir şekilde ele alınır.

Film düşük bütçesine rağmen büyük bir gişe başarısı elde etti ve Universal Studios’un en çok kâr getiren filmlerinden biri oldu. Gençlik komedisinin popülerleşmesinde önemli bir rol oynadı ve sonraki birçok benzer film için bir şablon oluşturdu. "Toga! Toga!" gibi sahneleri, popüler kültürde ikonik hale geldi. Film, 2001 yılında Amerikan Film Enstitüsü tarafından 100 Yıl… 100 Komedi listesinde yer aldı.

Animal House yalnızca bir film değil, aynı zamanda gençliğin, özgürlüğün ve eğlencenin kutlamasıdır. Kaosun ortasındaki düzeni, bireylerin özgürlüğünü ve otoriteye meydan okumayı savunan film izleyenlere hayatı biraz daha hafife almayı ve anın tadını çıkarmayı hatırlatır.

The Truman Show - Truman Gösterisi (1998)

The Truman Show yalnızca bir sinema filmi değil, aynı zamanda insan doğasını, özgür iradeyi ve modern toplumun gerçeklik algısını sorgulayan bir düşünce egzersizidir. Peter Weir’in yönetmenliğinde ve Jim Carrey’nin kariyerindeki en unutulmaz performanslardan birini sergilediği film izleyicilere düşündürücü ve bir o kadar da duygusal bir hikâye sunar.

Truman Burbank doğduğu andan itibaren bir televizyon şovu için yaratılmış yapay bir dünyada yaşamaktadır. Herkesin farkında olduğu ama Truman’ın bilmediği bu gerçek izleyiciye modern medyanın ve toplumun mahremiyeti nasıl istismar edebileceğini sert bir şekilde gösterir. Truman’ın yavaş yavaş çevresindeki dünyanın bir yalandan ibaret olduğunu keşfetmesi izleyiciyi kendi hayatlarını ve maruz kaldıkları medya manipülasyonunu sorgulamaya iter.

Film insan ruhunun özgürlüğe olan vazgeçilmez arzusunu ve hayal gücünün sınırsız gücünü vurgular. Truman’ın her türlü engele rağmen gerçek dünyaya ulaşma çabası bireyin kendi kaderini belirleme hakkına duyduğu inancın bir temsilidir.

Jim Carrey’nin komediyle özdeşleşmiş bir oyuncu olarak bu kadar derin bir karaktere hayat vermesi filmi eşsiz kılan unsurlardan biridir. Carrey Truman’ın masumiyetini, merakını ve sonunda gelen cesaretini öyle samimi bir şekilde yansıtır ki izleyici onunla birlikte aynı duygusal yolculuğa çıkar.

The Truman Show'un başarısının bir diğer önemli nedeni temalarının zamansızlığıdır. Film büyük bir göz tarafından izlenme korkusunu işlerken aynı zamanda medyanın insan hayatını şekillendirme gücünü eleştirir. Teknoloji çağında daha da anlam kazanan bu temalar filmi yalnızca bir 90’lar klasiği değil, aynı zamanda bugünün dünyasına da ayna tutan bir eser haline getirmiştir.

The Truman Show hayatı, özgürlüğü ve gerçekliği yeniden düşünmemizi sağlayan bir sinema başyapıtıdır. Hem eğlenceli hem de felsefi derinliği olan film izleyen herkese kendi hayatının bir parçasını sorgulama fırsatı sunar. Truman’ın denize açılıp bilinmeze doğru yaptığı o yolculuk bir filmden çok daha fazlasıdır ve insan olmanın özüne dair bir kutlamadır.

Ne kadar ilginçtir ki 90'lı yıllarda çevrilmiş olan bu film günümüzdekilerden daha çağdaş olabilmektedir. Bugün herkesin içinde boğulduğu Tiktok'lu, Instagram'lı, Face'li sosyal medya o zamanlar yoktu. Bence film bireylerin nasıl modern kapitalizmin birer ürününe dönüştüğünü belgeliyor. Hiçbir şey gerçek değil ve hepimiz kendi fantezi baloncuğumuzun içinde yaşıyoruz.

Truman’ın hikâyesi sizin kendi hikâyenizle sandığınızdan çok daha fazla örtüşebilir. Tabii Elvis büyükbabanızın zamanında dünya bir tiyatro ve hepimiz üstümüze düşen rolü oynuyoruz demişti.

School of Rock - Rock Okulu (2003)

School of Rock müziğin birleştirici gücünü, gençliğin enerjisini ve bireysel yeteneklerin keşfedilmesini anlatan sıcacık bir hikaye sunar. Yönetmen Richard Linklater’ın özenli dokunuşu ve Jack Black’in karizmatik performansıyla hayat bulan bu film yalnızca bir komedi değil aynı zamanda öğretmenler ve müzisyenler için bir ilham kaynağıdır. Eğlenceli, coşkulu ve samimi bir yapım olan School of Rock her yaştan izleyiciye hitap eden bir modern klasiktir.

Jack Black, Dewey Finn karakteriyle adeta bir enerji patlaması yaşatır. Onun doğuştan gelen sahne hakimiyeti, fiziksel komedi yeteneği ve içten gelen müzik tutkusu karakterini unutulmaz kılar. Dewey’nin sınıfta rock müzik sevgisini aşılaması, öğrencilerini keşfetmedikleri yeteneklerle tanıştırması ve onların potansiyelini ortaya çıkarması filmi özel kılan en önemli unsurlardan biridir. Black’in performansı izleyiciyi hem güldürür hem de duygulandırır.

Film müziğin yalnızca bir eğlence aracı olmadığını, aynı zamanda insanları bir araya getiren ve duygulara tercüman olan güçlü bir araç olduğunu gösterir. Dewey müzik sayesinde kendisini bulamayan bir grup çocuğa özgüven, cesaret ve yaratıcılık aşılar. Onların bir grup olarak sahneye çıkış hikayesi izleyiciye azmin ve takım ruhunun önemini hatırlatır.

School of Rock klasik rock müziğine bir saygı duruşudur. Led Zeppelin, AC/DC, the Who gibi efsane gruplara yapılan göndermeler ve film boyunca çalan unutulmaz şarkılar, müzikseverler için büyük bir ziyafet sunar. Bu yönüyle film yalnızca bir komedi değil aynı zamanda rock kültürünün bir kutlamasıdır.

Filmdeki çocuk oyuncular yalnızca karakterleriyle değil aynı zamanda gerçek müzikal yetenekleriyle de dikkat çeker. Her biri kendi enstrümanını çalarak filme otantik bir hava katar. Dewey’nin onlara liderlik etmesi ve onların gelişimini izlemek izleyiciyi hem güldürür hem de duygusal olarak etkiler.

School of Rock müzikseverler ve ilham verici hikayelerden hoşlananlar için süper bir deneyim sunar. Bu film bireysel farklılıkları ve yetenekleri kucaklamanın, tutku ve azimle engellerin üstesinden gelmenin güçlü bir örneğidir.

Dewey Finn’in de dediği gibi: “Rock yapmak, kural tanımamaktır!

Borat (2006)

Borat: Cultural Learnings of America for Make Benefit Glorious Nation of Kazakhstan (Yüce Kazak milletinin yararı için Amerikan kültürü dersleri) yalnızca bir komedi filmi değil, aynı zamanda modern toplumun çelişkilerini ve insan doğasının karmaşıklığını gözler önüne seren bir sosyal deneydir. Larry Charles’ın yönetmenliğinde ve Sacha Baron Cohen’in eşsiz performansıyla hayata geçen bu film cesur anlatımıyla hem güldüren hem de düşündüren bir başyapıt olarak sinema tarihinde yerini almıştır.

Film Kazak gazeteci Borat Sagdiyev’in Amerika’ya yaptığı bir yolculuğu konu alır. Borat’ın amacı Kazak halkına Amerikan kültürünü tanıtmaktır. Ancak bu yolculuk aynı zamanda Amerikan toplumunun değerlerini, önyargılarını ve ikiyüzlülüklerini mizahi bir dille ortaya koyar. Sacha Baron Cohen rahatsız edici ve kışkırtıcı sahnelerle izleyiciyi konfor alanından çıkarmaktan çekinmez. Bu cesur yaklaşım filmin hem eğlenceli hem de sarsıcı bir etkisi olmasını sağlar.

Sacha Baron Cohen’in Borat karakteri sıradan bir komedi performansının ötesindedir. Cohen, Borat olarak bireylerin ve toplulukların gerçek yüzünü ortaya çıkaran bir ayna görevi görür. Doğaçlama yeteneği ve karakterine olan bağlılığı filmin her sahnesine gerçeklik hissi katar. Cohen sadece komik olmakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal sorunlara ışık tutar.

Borat yüzeyde absürt bir komedi gibi görünse de derinliklerinde güçlü bir toplumsal eleştiri barındırır. Film ırkçılık, cinsiyetçilik, kültürel önyargılar ve Amerikan rüyasının karanlık yönlerini cesurca ele alır. Borat’ın masum ve naif görünümlü karakteri toplumun karanlık yüzünü mizahi bir filtreyle gözler önüne serer.

Filmin en etkileyici yanlarından biri birçok sahnenin gerçek insanlarla doğaçlama olarak çekilmiş olmasıdır. Borat çeşitli durumlarda gerçek Amerikalılarla etkileşime girerek onların tepkilerini kaydeder. Bu yaklaşım filmin yalnızca bir hikâye anlatmakla kalmayıp aynı zamanda bir toplumsal deney niteliği taşımasını sağlar. İzleyiciyi hem eğlendirir hem de toplumun bilinçaltını açığa çıkarır.

Borat mizahın yalnızca eğlence değil aynı zamanda güçlü bir eleştiri aracı olduğunu kanıtlar. Filmin cesur anlatımı, sınırları zorlayan espri anlayışı ve Sacha Baron Cohen’in yaratıcı dehası onu komedi türünün ötesine taşır. Mizah filmde rahatsız edici gerçekleri dile getirmenin ve toplumun önyargılarını sorgulatmanın etkili bir yolu olarak kullanılır.

DisneyPlus’ta izleyebilirsiniz.

Mehmet Ali Çiçekdağ kimdir?

Prof. Dr. Mehmet Ali Çiçekdağ İstanbul'da doğdu. Sankt Georg Avusturya Lisesini ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdi. İki yıl Ege Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesinde asistanlık yaptıktan sonra burslu olarak ABD'ye gitti. California Üniversitesi'nin Santa Barbara kampüsünde siyaset bilimi dalında yüksek lisans ve doktora yaptı. 40 yıldan fazla ABD'de kalan Çiçekdağ çeşitli üniversitelerde Amerikan politikası, uluslararası ilişkiler ve mukayeseli devletler dersleri verdi.

Çiçekdağ'ın ikinci uzmanlık alanı Yabancı Dil Eğitimi ve Dilbilimidir. Monterey Institute of International Studies'ten eğitim dalında ikinci bir M.A. aldı. Defense Language Institute'te Akademik Eğitim ve Geliştirme bölümünün başkanlığını ve Türkçe Bölümünün başkanlığını yaptı.

1980'lerde Boğaziçi Üniversitesinde Siyaset ve Uluslararası İlişkiler bölümünde tam zamanlı öğretim üyeliği yapmış olan Çiçekdağ, bugünlerde aynı bölümde yarı zamanlı olarak Amerikan Politikası dersleri veriyor. T24'te siyaset ve müzik yazıları yazmayı seviyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Amerika'nın köktendinci İslamcı örgütlerle imtihanı

Beni bir kere aldatırsan kabahat senin, iki kere aldatırsan kabahat benimdir. Düşmanının düşmanı her zaman senin dostun değildir. Tüm savaşların kazananları silah tüccarlarıdır

Komedi filmi tavsiyelerim II

Yapımcılar (1967); Uçak (1980); Hayalet Avcıları (1984); Wanda Adında Bir Balık (1988); Büyük Lebowski (1998); Nerdesin Be Birader? (2000); Büyük Budapeşte Oteli (2014)

Güney Kore'deki kısa ömürlü başkan darbesinin perde arkası

Askeri sokağa bir Dior çanta mı indirdi? Muhalefete çamur: Devlet karşıtı ve Kuzey Kore yanlısı

"
"