05 Şubat 2023
Geçenlerde seçimi kaybettikten sonra Amerika’ya kaçan eski Brezilya Başkanı Jair Bolsonaro’nun lakapları her nedense hep ‘Trump’ sözcüğünü içeriyor. Gerçekten asıl Trump ile Bolsonaro arasında pek çok benzerlik var. Her ikisi de faşist denecek kadar sağcı ve kapitalist, çevre ve kadın düşmanı ve ırkçı söylemleriyle bilinen kişiler. İkisi de üçer kez evlenmiş ve güzel eşleri var. Akraba, eş-dost ve yandaşlarını kollayıp zenginleştirdikleri iddia ediliyor. Örneğin Jair Bolsonaro para kazandıracak promosyonları eşi Michelle’e yöneltti, onun maaşını üç misli artırdı ve bunlar Brezilya Yüksek Mahkemesini nepotizmin, yani akraba ve eş-dost kayırmanın yasadışı olduğunu belirten bir açıklama yapmaya yöneltti. Bolsonaro’nun cevabı “metresler de buna dahil mi?” diye sormak oldu. Donald Trump’ın kızı Ivanka’yı ve damadı Jared’i Beyaz Saray’da çok önemli pozisyonlara getirdiği, Ivanka’nın ayakkabı ve çanta firmasından iyi para kazandığı bilinir.
Bolsonaro Alman ve İtalyan kökenli bir ailenin çocuğu. Dedesinin Hitler’in askeri olduğu söylenir. O da meslek olarak askerliği seçmiş, o dönemki üstleri kendisi hakkında “agresif” ve “ekonomik ve finansal fayda elde etmek için aşırı hırslı” demişlerdi. Bu değerlendirme, Bolsonaro’nun Bahia eyaletinde bir madenden altın çıkarmaya çalışmasına dayanıyordu.
Bolsonaro Ekim 1987’de başkent Rio’daki askeri birliklere bomba yerleştirmeyi planlarken kendi çizdiği planlarla yakalandı. Askeriyedeki idari kurulun soruşturması sonucunda 32 yaşındaki yüzbaşı suçlu bulundu. Kurulun değerlendirmesine göre Bolsonaro’nun “ciddi kişilik sapması” ve “mesleki bozulması” bulunuyordu. Bunun yanında “orduyu terk etmek için gerekli ahlaki cesaretten yoksun” olduğu söylendi.
Olayın ardından Bolsonaro ordudan ayrıldı ve Brezilya’nın devlet başkanlığına kadar uzanacak siyasi kariyerine atıldı. Uzun süre yerel yönetimlerin arka sıralarında pinekledi. Tek derdi emekli subayların maaşını artırmaktı. 2018’de yüksek suç oranları ile boğuşan Brezilya’da güvenliği restore etme sözüyle ciddi bir popülarite yakaladı ve ülke tarihinde en fazla bağış toplayan aday oldu. Aynı yıl İşçi Partisi’nin adayı eski Devlet Başkanı Lula’nın yolsuzluk suçlamaları ile tutuklanmasının ardından Bolsonaro anketlerin favorisi haline geldi ve Başkanlık seçimlerini kazandı.
Bence Trump ve Bolsonaro’nun en fazla sorun yaratan benzerlikleri hiç saklamadıkları ırkçılıklarıdır. Bolsonaro ülkesinin yerli nüfusunu her fırsatta aşağıladı, ırkçı nefret söylemi kullandı. Trump ise siyahilerin çoğunlukta olduğu bir seçim bölgesi için “sıçan ve fare yuvası bir mezbele” deyimini kullandı. Daha önce de Meksikalılar için “hırsız tecavüzcüler, belki aralarında birkaç tane iyi adam vardır” demişti. Her iki lidere karşı yapılan suçlamaların genellikle hiç dikkate alınmadığını, bu yüzden onlara “teflon başkan” dendiğini de belirtmek isterim.
Her iki liderin de ülkelerindeki eski rejimleri bir nostalji sabununda yıkayıp idealize ettikleri, kötüleşen ekonomik ve sosyal koşullar altında ezilen milyonların sıkıntılarını seçim amaçlı kullandıkları ve ancak kendilerinin o ideal düzeni bir mucize sonucu geri getirecekleri sözünü verdikleri bilinir.
ABD’de uzun zamandır orta sınıfın çoğunun erişebildiği “Amerikan rüyası” dış rekabet ve kötü yönetim yüzünden artık çoğunluk için bir hayal oldu. İyi para kazandıran sanayi işleri global kapitalizm ve hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi yönetimlerin izlediği neoliberal politikalar sonucunda başka ülkelere gitti. Trump bu yüzden ‘Amerika’yı tekrar büyük yap” sloganını kullandı ve mitinglerinde taraftarlarına üstünde ‘MAGA, Make America Great Again’ yazılı binlerce kırmızı beysbol şapkası dağıttı. Tabii Trump’ın tarih anlayışı çok seçiciydi ve onun kafasındaki büyüklük Amerikan yerlilerinin toplu katliamı, kölelik, kadınlara, azınlıklara ve göçmenlere yönelik ayrımcılık gibi detayları içermiyordu.
Her iki lider de ülkelerinin sorunlarının sebebi olarak dış mihrakları ve içerde beğenmedikleri günah keçilerini suçluyorlardı. Hitler nasıl Versailles zincirlerini ve Yahudileri kullanarak oy toplamışsa Trump’ın favori hedeflerinin başında toplumun çeperindeki en kırılganlar, yani yeni göçmenler vardı. Meksikalılara “tecavüzcü”, Müslümanlara “terörist” diyerek temel kitlesini sağlamlaştırdı. Tabii ki tüm kabahat başkasına aitti. Kötü durumdan devletin parasını çalışmadan yiyen çok çocuk sahibi siyahiler, Hillary Clinton ve Barack Obama gibi Demokrat liderler sorumluydu.
Brezilya’daki durum çok daha ciddiydi. Ülke özellikle yoksul kesimleri vuran ağır bir ekonomik kriz içindeydi, yolsuzluk skandalları ve boyutları kamuoyunda artık alışkanlık yaratmıştı. Aynen Amerika’da olduğu gibi gelir dağılımdaki eşitsizlikten ve geleneksel sosyal demokratların hatalarından yararlanan aşırı sağcı bir aday bu yeni siyasi boşluğu doldurdu.
Trump gibi Bolsonaro’nun da oldukça uzun bir halk ve devlet düşmanı bölücüler listesi vardı. Bunların başında İşçi Partisi, komünistler, Brezilya yerlileri, Afrikalı kölelerin torunları siyahiler, LGBT hareketi, çevreciler, tüm insan hakları taraftarı eylemciler ve CNN ve New York Times gibi sorgulayıp eleştiren basın geliyordu.
Her iki maço liderin bir diğer ortak özelliği aşırı misojinizm, yani kadın düşmanlığı, onları aşağılayan ve şiddet görmeleri ihtimalini artıran ortamlar yaratmalarıydı.
Jair Bolsonaro, 2015'te Zero Hora'ya verdiği röportajda kadınların erkeklerle aynı maaşı almamaları gerektiğini, çünkü kadınların hamile kaldığını, bu durumun da iş üretkenliğine zarar verdiğini söylemişti. Bolsonaro ayrıca fakirler için doğum kontrolünü de savundu.
Jair Bolsonaro aynı zamanda homofobik söylemleri ile de çok eleştirildi. Oğlunun eşcinsel olması yerine kazada ölmüş olmasını tercih edeceğini söyleyen Başkan, eşcinsellerin yakınındaki bir evin piyasa değerinin düşeceğini ifade etti. "Hiçbir baba eşcinsel evladıyla gurur duymaz" diyen şanlı lider eşcinsel çocukları döverek davranışlarının değiştirilebileceğini ileri sürdü.
Bolsonaro görev başındayken en büyük vaatlerinden birini yerine getirdi ve silah bulundurma ve taşıma özgürlüğünü genişletti. Dört yıl içinde ülkedeki silah sayısı iki misli arttı ve iki milyonu buldu. Şüphesiz silah sayı ve kalitesindeki bu patlama suç oranının çok yüksek, gelir dağılımının adaletsiz ve kurumların çoğunun güvenilmez olduğu Brezilya için çok tehlikeliydi.
Jair Bolsonaro Brezilya'nın askeri diktatörlükle yönetildiği 1964-85 yıllarını "görkemli bir dönem" olarak nitelendirdi ve askeri diktatörlük altında ülkenin 20 yıllık bir düzen ve ilerleme kaydettiğini söyledi. Ayrıca Bolsonaro Peru'yu baskıcı bir idare ile yöneten, insan hakları ihlallerinde bulunan ve solcu hareketlere karşı yargısız infazlar gerçekleştiren Alberto Fujimori'yi rol model olarak övdü, Şili'de cunta yönetiminin başkanı çok sayıda insanı öldürtmekle suçlanan diktatör Pinochet için bunun gerekli olduğunu söyledi.
Her iki aday da seçildikten sonra verdikleri sosyal adalet sözlerinden çark etti ve her iki ülke de tarihlerindeki en sermaye dostu yönetimlerle tanıştı. Zengin işverenler kayırıldı, orta sınıf çökertildi, işçi sınıfı her an kapının önüne konulma tehdidi altında haklarından vazgeçti. Brezilya’da ekonomi dışında nasıl yaşadıkları pek belli olmayan, neredeyse hepsi gecekondularda yaşayan milyonları hesaba bile katmıyorum.
Trump ABD’de petrol ve kömür şirketleri ne isterse yapıyordu, buna karşın Bolsonaro Brezilya’da muhafazakâr tarım şirketlerinin etkisi altındaydı.
Ama bence Bolsonaro’nun ülkesine ve tüm dünyaya yaptığı en büyük kötülük dünyanın ciğerleri olarak adlandırılan Amazon ormanlarına karşı giriştiği inanılmaz tahribat oldu. Gevşetilen kurallar sayesinde Bolsonaro’nun yandaşları özel şirketlere imtiyazlar verildi ve sonuçta ormanlardaki pek çok asırlık ağaç kereste yapıldı, arazi madenciliğe, yapılaşmaya ve tarıma açıldı. Bu durumdan en çok zarar görenlerin başında Amazon yerlileri geliyordu. Yoksul yerliler ve durumdan görev çıkaran birkaç çevreci tabii ki devletin ve özel şirketlerin silahlı kolluk güçleriyle başa çıkamadı ve dünyanın belki de en büyük çevre felaketi burnumuzun dibinde gerçekleşti. Bolsonaro’nun görev süresinin ilk yılında 10 New York şehri arazisi kadar, sonra da bir Türkiye kadar alandaki tüm ormanlar kesildi ya da çıkarılan yangınlarla yok edildi. Her gün 1000 yangının çıktığı ve çoğunun söndürülemediği rapor edildi. Bütün bunların çevreye, orada oturan yerlilere, hayvanlara ve tüm dünyaya verdiği zararın boyutlarını ölçmek imkânsız. Üstelik bu zararın etkilerinin asırlarca süreceği bekleniyor.
Yerlilerin yaşadığı bölgelerin sınırlarını çizme görevini bu alanda kurulmuş devlet kurumundan alan Bolsonaro, söz konusu bölgelerde çok küçük ve izole popülasyonlar olduğunu söyledi ve bu grupları Brezilya’nın geri kalanına entegre etmeyi önerdi. Ülke çapında eleştirilerin odağı haline gelen Bolsonaro, kültürel asimilasyona yeltenmekle suçlandı.
2020 yılında pandemi yüzünden milyarca insan evlerinde kaldı ve dünyadaki karbon salınım oranı %7 düştü, ama Brezilya’da yakılan ormanlar yüzünden karbon salınımı yüzde 10 arttı. Bolsonaro ve yandaşları Amazon yangınları için dış mihrakları ve özellikle Amerikalı aktör Leonardo di Caprio’yu sorumlu tuttu ve kundakçılıkla suçladı. Tabii ki bu Bolsonaro’nun tüm dünyadaki komedyenlere altın tepsi üzerinde sunduğu değerli bir malzemeydi. John Oliver, şişesi çoğumuzun aylık kirasından daha pahalı olan şaraplar içen di Caprio’nun yoğun aşk hayatından ve milyonlar kazandıran filmler çevirmekten Amazon’la uğraşacak vaktinin olmadığı kanısında.
Bolsonaro’nun büyük ölçüde sorumlu olduğu başka bir felaket pandeminin boyutlarını ve önemini ciddiye almaması ve bu yüzden 34 milyon covid vakasına ve 685.000 ölüme sebep olmasıydı. Virüsün gripten daha tehlikeli olmadığını iddia eden aşırı sağcı lider, ekonomik toparlanmayı sağlık krizinin önüne koyacağını belirtti. Bolsonaro siyasi rakiplerini defalarca medya tarafından yaratılan bir “fanteziyi” abartmakla suçladı. 2020’nin sonuna gelinirken koronavirüs aşısı yaptırmayacağını söyledi. Pandemi sırasında kendisiyle ters düşen iki sağlık bakanını da görevden alan Bolsonaro hakkında halk sağlığını tehlikeye atma suçlamasıyla soruşturma açıldı. İnsanları maske kullanmamaya ve aşı olmamaya teşvik eden lider, aşı olanların AIDS kapacağı gibi yanlış bilgilerle de dezenformasyon yaydı.
Bolsonaro, “Hepimiz bir gün öleceğiz. Bu salondaki herkes bir gün ölecek. Biz korkakların ülkesi değiliz. Onun için bu pandemi işini fazla büyütmemek gerek” diye konuştu. Bu kadarla kalmadı, iş yeri kapatmayı ve sosyal mesafeyi savunan valilere ve yerel yönetimlere saldırdı. Bolsonaro hükümeti çok uzun süre aşı sipariş etmedi ve uygulamadı. Pfizer’in 81 kez Bolsonaro hükümetine aşı tedariki için başvurduğu ancak cevap alamadığı rapor edildi. Buna karşın Hintli Bharat Biotech firmasından etkinliği kanıtlanmamış Covaxin aşısı piyasanın on misli bir fiyat ödenerek ithal edildi ve bir aşı-gate skandalı patlak verdi. Yönetimin aksine ülkenin halkında aşı karşıtlığı yok gibiydi ve nihayet uygulanmaya başlandıktan sonra büyük kentlerde oturanların neredeyse tamamı aşı oldu.
Pandemiyle savaşacak kimse kalmayınca uyuşturucu çeteleri görevi üstlendi, kepenkleri kapattırıp evlerdeki partileri yasakladı. Yani pandemiyle savaşta uyuşturucu çetelerinin rolü devletinkinden çok daha fazla oldu.
Bolsonaro ve yandaşlarının ülkeye yaptığı kötülükler bu kadarla kalmadı. Dört yıl önce yolsuzluk karşıtı bir söylemle iktidara gelen Bolsonaro ve yandaşlarının adı mahkemelerde çok sayıda suça karıştı.
Bolsonaro’nun hakkındaki suçlamalara verdiği yanıtın bazen ondan beklenenleri bile aştığı anlar oldu. Ona hakkındaki yolsuzluk iddiaları hakkında soru soran bir gazeteciye “şu an senin suratına bir yumruk atmak istiyorum” dedi. Son Amerikan başkanlık seçimleri için de “son derece güvenilmez bir sistem, aynı kişiler 3-4 kez oy kullandı, ölüler oy kullandı” diye konuştu. Bolsonaro Brezilya seçimlerinde kullanılan oy kullanma ve sayma makinelerine de hiç güvenmediğini de defalarca söyledi. Oysa bu aygıtlar internete bağlı değildi ve dışarıdan müdahale olanağı yoktu. Ancak Bolsonaro’nun gerçekleri başkaydı ve Trump’ın gerçek-ötesi (post-truth) söylemine çok benziyordu. 200 yabancı diplomatı bir önceki kendi kazandığı seçime Lula’nın hile karıştırdığını kanıtlamak için çok uzun bir PowerPoint sunumu yaptı. Bir de diplomatlığın zevkli bir meslek olduğu söylenir. “PowerPoint ile ölüm” çekenlerin bildiği korkunç bir işkencedir.
Brezilyalı lider, 2020 yılının Organize Suç ve Yolsuzluk Raporlama Projesi’nde “Yılın Yolsuzu” seçildi. Dünya çapında itibara sahip kurum, Bolsonaro’ya bu ödülü “etrafını yolsuz figürler ile sardığı, popülist gündemini kabul ettirmek için propagandayı kullandığı, adalet sisteminin altını oyduğu, ülkenin en kötü toprak sahiplerini zenginleştirecek şekilde Amazon Ormanları’na yıkıcı bir savaş açtığı” gerekçesiyle verdi.
Son seçimlerde Bolsonaro’nun rakibi Lula de Silva seçimleri az bir farkla kazandı. Bu Lula’nın üçüncü kez başkanlığa seçilişiydi. Son sefer görevdeyken çok popülerdi ama son zamanlarda adı Oto Yıkama Operasyonu diye nitelenen uluslararası bir yolsuzluk skandalına karıştı ve hatta bir süre bu yüzden hapiste yattı. Onun için üçüncü kez küllerinden yeniden doğması bir mucizeydi. Yine de Lula’dan kaynakları tüketilmiş ve ekonomisi çökmüş ülkeyi kalkındırıp sosyal sorunlarını halletmesini beklemek insafsızlıktır. Bir Brezilyalı “Lula bize cennetin kapılarını açmadı, ama cehennemin kapılarını kapattı” dedi.
Seçimlerden önce Bolsonaro’nun kaybettiği takdirde seçim sonuçlarını tanımayacağı ve hatta taraftarlarının Trump taraftarlarının yaptığı gibi parlamentoyu ve başkanlık sarayını basacakları söylenmişti. Aynen de böyle oldu. Tek fark devir teslim töreninden iki gün önce Bolsonaro’nun ABD’nin Florida eyaletine kaçmasıydı. Ülkeden ayrılmadan önce Bolsonaro taraftarlarına “önümde üç alternatif var” dedi, “tutuklanmak, öldürülmek ve bir zafer kazanmak. Hapse girmeye niyetim yok”.
Aziz milletimin amatör başbakanlarının ve klavye şövalyelerinin Bolsonaro hakkında ne düşündüğünü öğrenmek için yine Ekşi Sözlük' başvurdum:
Brezilyalı aşırı sağ görüşlü, asker kökenli lider. Bireysel silahlanmanın yasallaştırılması, tecavüzcülerin hadım edilmesi gibi radikal projeleri var. Karşıt görüşlüler tarafından homofobik ve faşist olmakla suçlanıyor.
Demokrat Parti bu gladyo kuklası, insan, hayvan ve doğa düşmanı otokratı ABD’de istemiyor. Yine diktatör üretme merkezi Cumhuriyetçilerin himayesinde tabii ki.
Bütün sağcı muhafazakarların özetidir kendisi. Bizimkiler neyse bu adam odur. Ülkesinin ekonomisinin içinden geçti, Amazonlara büyük zarar verdi, doğayı, insanları sefalete sürükledi ve defolup gitti. Her daim çok destekçisi oldu. Bizdeki çomar futbolcular gibi Neymar gibi adamlar seçim kampanyasına destek verdiler. Bizde yetmez ama evet diyen çomarları hatırlayın, aynısı. Brezilya dediğimiz ülke de aslında bir Türkiye modeli. Yaşadıklarımız benzer şeyler.
Alçakların son sığınağı vatanseverliktir, sonra Amerika Birleşik Devletleri... Bir gün devran dönerse buradan da çok kaçış göreceğiz. Kader bu, belki de Pennsylvania’ya direk uçuşlar bile başlar.
Kendisi olmadığı için yeni Başkan Lula görevi bir sokak temizlikçisinden almış. Kral hareket.
Tabii ki Bolsonaro’ya savunma hakkı vermeden onu yargılamak doğru değil. Son sözleri onu biraz daha iyi tanımamız amacıyla kendisine vermek isterim. Lütfen bu veciz sözleri okurken “bu adam nasıl oldu da Brezilya’nın başkanı olabildi” diye düşünün.
"Pinochet (eski Şili diktatörü) daha fazla insan öldürmeliydi."
"Beş çocuğum var. Dördü erkek. Sonuncuda zayıf kaldım, kızım oldu."
"Mümkün olduğunca vergilerimde hile yaparım. Size de tavsiye ederim."
"Eğer oğlunuz biraz değişik davranıyorsa, gay gibi, dövün düzelir."
"İşkence taraftarıyım, bunu herkes bilir."
Siyahi bir gazetecinin "oğullarınızdan birisi siyah bir kadın ile birlikte olursa ne yaparsınız?" sorusuna: "Benim oğullarım eğitimlidir ve sizin oturduğunuz mahallelerde yaşamadılar"
"Oy ile bir şey değiştiremezsiniz. İç savaşla mümkün olur bu."
"Diktatörler daha fazla insan öldürseydi bugün ülkece daha iyi bir durumda olurduk."
"Karımı hiç dövmedim ama sık sık silahla vurmayı düşündüm."
"Tanrı her şeyin üstündedir. Laik devlet diye bir şey olmaz. Devlet Hristiyan’dır ve azınlıklar da buna uymalıdır."
"Ayrımcılık yapmayacağım ama eğer iki erkeği sokakta öpüşürken görürsem onları orada döverim."
"Sana asla tecavüz etmem çünkü hak etmiyorsun."
Kamuda nepotizmin kanunla yasaklanması üzerine: "Metresler? Onlar da mı yasak?"
"Çocuğum gay olursa onu sevmem. Çocuğum gay bıyık bırakacağına kazada ölse daha iyi."
Böylesine faşist, geri kafalı, anti-demokratik, kadın ve gay düşmanı sözleri çekinmeden söyleyen biri nasıl oldu da ülkenin başkanı olabildi? Aklıma gelen ilk üç neden şunlar:
Peki nasıl oldu da Bolsonaro son seçimi sosyalist Lula’ya karşı kaybetti? Bana göre tembel Bolsonaro diktatörlerin el kitabının hepsini okumamış ve okulda kız kovalarken “mahkemeleri ve orduyu tamamen ele geçir” bölümünü atlamıştı. Ama daha yaşı genç. Lula’nın ekonomisi ve kurumları neredeyse tamamen çökmüş Brezilya’yı nasıl kurtaracağı hala bilinmiyor. Hakkındaki tüm olumsuz gelişmelere ve davalara rağmen Trump bile ABD’de geri gelmeyi planlıyor. Lula üç kez geri geldi. Bence Bolsonaro’yu defterden silmek için çok erken. Florida’da bol vakti var. Hele Amerikalı siyaset mühendislerinin ve gizli servisinin rahle-i tedrisatından geçerse onu yakında tekrar Brezilya siyaset sahnesinde gay’lere, kadınlara ve solculara parmak sallarken görebiliriz.
Ekonomi: C+, Sosyal politika: F, Siyasi liderlik: B, Uluslararası ilişkiler: B, Çevre ve enerji politikaları: D. Bir Hitler değil ama kendi bindiği dalı kesen artist Mussolini
Bob Dylan, Beatles, Van Morrison, Grateful Dead, Who, Rolling Stones ve Pink Floyd… Cahiller bari iyi müzik dinlesinler!
Sokaklar göçmenlerle doldu. Kulağa gelen dil ve müzik, restoranlardan ve siyasetten gelen kokular değişti. Öğrenciler kopya çekmeye başladı. Yargı siyasallaştı. Siyaset kutuplaştı. İnsanlar daha karamsar oldu. Ne olacak bu Amerika'nın hali?
© Tüm hakları saklıdır.