16 Şubat 2025
Hepimizin Yaşadığı Sorun
Lisede münazara kulübünde tartıştığımız konulardan biri sanatın sanat için mi, yoksa toplum için mi olduğuydu. Her iki argüman için sayısız örnek verilebilir. Ancak erişebilirliği ve her kesimden halkın gündelik sorunlarını duygusal bir biçimde yansıttığı nedeniyle benim aklıma gelen bir numaralı halk sanatçısı Amerikalı Norman Rockwell'dir (1894-1978).
Rockwell Amerikalıların gündelik hayatı hakkındaki sevimli, mizahi ve sıcak resimleriyle kırk yıldan fazla The Saturday Evening Post dergisinin kapaklarını süsledi ve Amerikan popüler kültürüne damgasını vurdu. Sanat hayatı boyunca 4000 civarında eser yaratan çok üretken bir ressamdı.
Rockwell'in resimleri yaşamı boyunca sanat eleştirmenleri tarafından fazla ciddiye alınmadı ve fazla pop ve avam bulundu. Lolita'nın yazarı Vladimir Nabokov Rockwell'in olağanüstü tekniğinin sıradan bir işe koşulduğunu söyler ve Pnin adlı kitabında "Dali aslında Norman Rockwell'in bebekken çingeneler tarafından kaçırılmış ikiz kardeşidir" der.
Norman Rockwell genellikle Amerikan yaşam tarzını idealize eden eserleriyle tanınır. Ancak profesyonel hayatının son yıllarında siyasetle daha fazla ilgilenmeye başladı. The Saturday Evening Post dergisinden kendisine yeteri kadar siyasal özgürlük tanımadığı gerekçesiyle ayrıldı. 1964'te Look dergisi için yaptığı Hepimizin Yaşadığı Sorun (The Problem We All Live With) adlı tablo sanatçının sosyal adalet ve ırk eşitliği konularındaki güçlü duruşunu yansıtan en çarpıcı eserlerinden biri olarak öne çıkar.
Tablo Amerika'da medeni haklar hareketinin en önemli olaylarından biri olan 1960 yılında Ruby Bridges adlı siyahi bir kız çocuğunun ırk ayrımcılığına son veren yasaların ardından yalnızca beyaz öğrencilerin gittiği bir okuldaki ilk gününü günü konu alır.
Ruby New Orleans’taki William Frantz ilkokuluna başladığı gün beyazlardan oluşan büyük bir kalabalık ona karşı protesto gösterileri düzenledi, ailesi tehditler aldı ve okul arkadaşlarının büyük çoğunluğu okuldan ayrıldı. Küçük Ruby Amerikan federal hükümeti tarafından gönderilen dört güvenlik görevlisi tarafından korunarak okula götürülüp getirildi.
Rockwell’in eseri tam da bu anı resmeder. Beyaz elbisesiyle yürüyen Ruby Bridges yanında korumalarıyla birlikte kararlı bir şekilde yürümektedir. Arkasındaki duvarda ise sevgili okuyuculara asla kullanmamalarını önerdiğim “nigger" diye ırkçı bir küfür ve izi kalan çürük bir domates görülür. Bu detaylar dönemin Amerika’sındaki ayrımcılığı ve ırkçılığı güçlü bir şekilde hissettirir.
Rockwell her zamanki gibi detaylara büyük önem vererek basit ama etkileyici bir kompozisyon oluşturmuştur. Ruby’nin beyaz elbisesi saflığı ve masumiyeti temsil ederken duvardaki izler ve lekeler karşılaştığı şiddeti ve düşmanlığı simgeler. Ona eşlik eden dört federal ajan ise yüzleri gösterilmeden sadece yürüyen vücutlarıyla betimlenir. Bu da resmin odağını Ruby Bridges’in üzerine yoğunlaştırır ve izleyicinin empati kurmasını sağlar.
Rockwell’in gerçekçi tarzı ve güçlü anlatımı izleyiciyi tablonun içine çeker. Küçük bir çocuğun tek başına koca bir sisteme karşı duruşunu ve cesaretini gösteren sahne etkileyicidir.
Norman Rockwell’in kariyeri boyunca The Saturday Evening Post gibi dergiler için yaptığı neşeli, geleneksel ve nostaljik Amerikan yaşam tarzını betimleyen resimlerinden farklı olarak yarattığı Hepimizin Yaşadığı Sorun onun sanat hayatındaki bir dönüm noktasıdır. Irkçılığa karşı net bir tavır alan Rockwell sanatın sosyal adalet için nasıl güçlü bir araç olabileceğini de göstermiştir.
Bu tablo sadece 1960’ların Amerika’sına değil, günümüz dünyasına da güçlü bir mesaj verir. Toplumsal eşitlik ve adalet mücadelesi hala devam etmektedir. Bugün bile müzelerde, kitaplarda ve çeşitli medya platformlarında yer alan bu eser insan hakları mücadelesinin sanat aracılığıyla nasıl aktarılabileceğinin en iyi örneklerinden biridir. Başkan Obama orijinal tabloyu Beyaz Saray'ın duvarına asmıştır.
Bu tablo yayınlandıktan sonra Rockwell çoğunlukla güneyli ırkçılardan çuvallar dolusu nefret mektubu aldı ve kendi ırkına ihanet etmekle suçlandı. Onun doğru yolda olduğu artık kanıtlanmıştı.
1941 yılında ABD Başkanı Roosevelt Kongre'de Dört Özgürlük başlıklı tarihi bir konuşma yaptı. Bunlar İfade özgürlüğü, İbadet özgürlüğü, Yoksulluktan kurtulma özgürlüğü ve Korkudan kurtulma özgürlüğüydü.
Nazım Hikmet Abidin Dino'dan mutluluğun resmini çizmesini istemişti. Norman Rockwell de Roosevelt'in konuşmasından esinlenerek özgürlükleri betimleyen dört resimlik bir seri üretti.
Bunlardan ilki 1943 yılında yaptığı İfade Özgürlüğü (Freedom of Speech) tablosu Amerikan toplumunun temel değerlerinden biri olan konuşma özgürlüğünü yücelten ve demokrasiye güçlü bir vurgu yapan en önemli eserlerinden biridir.
Tablo bir halk toplantısında ayağa kalkarak fikrini cesurca ifade eden sıradan bir adamı tasvir eder. Adam mütevazı ve işçi sınıfından bir birey olduğunu belli eden eski koyu renk bir ceket ve kareli bir gömlek giymiştir. Önündeki sırayı sıkıca tutan elleri yıpranmıştır. Yaşını tahmin etmek zordur.
Cebindeki kağıt onun topluluk önünde söz almak için hazırlanmış olabileceği izlenimini verir. Fazla eğitimli biri olmadığı bellidir. Yüzünde kararlı, cesur ve inançlı bir ifade vardır. O her şeyi sorgusuz sualsiz kabullenen bir kul değil, kendi görüşünü ve dileklerini dile getiren, hesap soran bir vatandaştır.
Etrafındaki insanlar dikkatle ve saygıyla onu dinlemektedir. Özellikle sağında oturan takım elbiseli adam konuşmacıyı ilgiyle izlerken toplantının yapıcı ve demokratik bir ortamda gerçekleştiğini gösterir. Burada Rockwell demokrasisin temel taşlarından biri olan konuşma özgürlüğünü ve toplumsal hoşgörüyü yüceltir.
Rockwell eserinde aydınlık ve sıcak renk tonlarını kullanarak izleyiciye olumlu bir duygu verir. Konuşan adam tabloda ışığın en çok vurduğu elemandır. Bu da onun fikirlerini cesaretle ifade eden biri olarak öne çıkmasını sağlar. Gözleri parlak ve kendinden emin, duruşu dik ve gururludur.
Rockwell resimdeki tüm karakterleri detaylı ve gerçekçi bir şekilde çizerek sahneyi fotografik bir gerçeklik içinde yansıtmıştır. Resimdeki bireylerin yüz ifadeleri ve beden dilleri onların demokratik bir diyalog ortamında olduklarını vurgular. Bu detaylar Rockwell’in eserlerinde sık görülen insani sıcaklığı ve empatiyi yansıtır.
Rockwell’in çizimleri ABD hükümeti tarafından II. Dünya Savaşı’nda savaş tahvili satışı için kullanılan bir propaganda aracı olarak değerlendirildi.
Norman Rockwell’in en ünlü ve en sevilen eserlerinden biri olan Kaçak (Runaway) 1958 yılında The Saturday Evening Post dergisinin kapağı için çizdiği nostaljik ve sıcak bir sahnedir. Rockwell’in klasik Amerikan yaşam tarzını yansıttığı en önemli eserlerden biri olarak kabul edilen bu tablo çocukluk masumiyetini, toplumsal güveni ve şefkati güçlü bir şekilde yansıtır.
Eserde bir kafede küçük bir çocuk yanında oturan bir polis memuru ile konuşmaktadır. Çocuk küçük bir bohça ile seyahate çıkmış gibi görünür. Tezgahın diğer tarafında ise bir garson gülümseyerek bu sahneye tanıklık etmektedir.
Sahne küçük bir çocuğun evden kaçış girişimini konu alırken toplumun ona gösterdiği ilgi, şefkat ve güvenli ortam ön plana çıkar. Polis memuru otoriter bir figür yerine babacan ve koruyucu bir tavırla çocuğu dinlemektedir. Çocuğun yaşadığı toplumun ona sahip çıktığı, yol göstermeye çalıştığı duygusu eserde güçlü bir şekilde işlenmiştir.
Rockwell’in bu tabloyu yaratırken bir zamanlar gerçekten kaçmaya çalışan bir çocuğun hikayesinden ilham aldığı söylenir. Sanatçı kaçma fikri olan bir çocuğun nasıl korunması ve ona nasıl rehberlik edilmesi gerektiğini vurgulamak istemiştir.
Rockwell’in fotoğraf gerçekçiliği tekniğiyle oluşturduğu bu eser izleyiciye tanıdık ve duygusal bir sahne sunar. Sıcak renk tonları, sade fakat etkileyici kompozisyon ve karakterlerin detaylı betimlenişi izleyiciyi bu sahnenin içine çeker.
Küçük çocuk heyecanlı ve masum bir şekilde polis memurunu dinlemektedir. Gözlerinde biraz merak ve biraz da korku vardır. Oturuş şekli onun hala çocuk olduğunu ve yetişkinlerin dünyasında yalnız kalamayacağını hissettirir.
Polis korkulacak biri olarak değil, şefkatli ve güvenilir bir yetişkin olarak resmedilmiştir. Eğilerek çocuğun göz hizasına gelmesi onunla bir otorite figürü olarak değil, bir rehber olarak konuştuğunu gösterir.
Garson bu sıcak etkileşimi gözlemlerken gülümseyerek sahneye katkı sağlar. Bu detay toplumun çocukları koruma görevinin sadece polise değil, herkese ait bir sorumluluk olduğunu yansıtır.
Rockwell’in bu eseri 1950’lerin Amerika’sındaki güçlü topluluk duygusunu ve güven ortamını yansıtır. O dönemde polis topluma hizmet eden ve çocuklara rehberlik eden bir figür olarak kabul edilirdi. Bu tablo bize günümüz dünyasında eksikliğini hissettiğimiz toplumsal dayanışma ve güven duygusunu hatırlatır.
Çağımızda çocukların güvenliği konusunda artan endişeler toplumun ne kadar değiştiğini ve çocukları koruma anlayışının nasıl farklılaştığını gösterir. Ancak Rockwell’in mesajı hala geçerlidir. Toplumun en savunmasız bireyleri olan çocukları korumak ve onlara doğru yolu göstermek hepimizin sorumluluğudur.
Amerikan yaşamının çeşitli yönlerini ustalıkla betimleyen Norman Rockwell'in 1948 yılında tamamladığı Seçim Günü (Election Day) adlı eseri Amerikan demokrasisinin temel taşlarından biri olan seçim sürecini ve bu sürecin toplum üzerindeki etkilerini gözler önüne serer.
Eserde bir çiftin mutfak masasında otururken ellerinde tuttukları gazeteler aracılığıyla siyasi bir tartışma yaşadıkları görülür. Erkek Cumhuriyetçi aday Thomas Dewey'i desteklerken kadın Demokrat aday ve mevcut başkan Harry Truman'ı desteklemektedir. Rockwell’in bu eseri seçimlerin toplum üzerindeki etkilerini ve bireylerin siyasi katılımının önemini vurgular.
Rockwell bu tabloyla Amerikan toplumundaki siyasi kutuplaşmayı ve seçimlerin bireyler arasındaki ilişkileri nasıl şekillendirdiğini anlatır. Aynı zamanda farklı görüşlere sahip olmanın aile içindeki bağları koparmadığını, aksine demokrasinin zenginliğini ve çeşitliliğini yansıttığını gösterir.
Rockwell’in detaylara verdiği önem eserin duygusal derinliğini artırır. Çiftin yüz ifadeleri, beden dilleri, ağlayan çocuk ve şaşkın köpek gibi çevresel ögeler izleyiciye sahnenin atmosferini hissettirir. Adamın agresif tavrı ve kadının daha sakin duruşu tartışmanın dinamiklerini ortaya koyar.
1948 yılı Amerikan siyasi tarihinde önemli bir dönemeçti. Truman'ın anketlerde geride olduğu düşünülürken seçimleri kazanması büyük bir sürpriz olarak kabul edilir.
Ayrıca tablo o dönemdeki cinsiyet rollerini ve toplumsal normları da yansıtır. Erkeğin daha baskın, kadının ise daha pasif bir rolde gösterilmesi dönemin toplumsal cinsiyet algılarına ışık tutar.
Seçim Günü sadece bir seçim gününü değil, aynı zamanda demokrasinin bireyler üzerindeki etkisini, siyasi farklılıkların toplumsal ilişkileri nasıl şekillendirdiğini ve seçimlerin toplumun her kesiminde nasıl bir yankı bulduğunu anlatır.
Norman Rockwell 1959 yılında The Saturday Evening Post dergisinin kapağında yer alan Karşı Duran (The Holdout) adlı eseri jüri odasında geçen bir sahneyi konu alır ve toplumsal cinsiyet rolleri ile adalet sistemi üzerine derin bir bakış sunar.
Eserde bir jüri odasında toplanmış on iki jüri üyesi görülür. Merkezde genç bir kadın jüri üyesi sandalyede otururken etrafındaki on erkek jüri üyesi ayakta veya eğilmiş pozisyonda ona doğru yönelmiş, onu ikna etmeye çalışmakta, biri de uyuklamaktadır. Kadının kararlı duruşu ve erkeklerin çeşitli ifadeleri odadaki gerilimi ve tartışmayı açıkça yansıtır.
Bu tablo kadınların jüri üyeliği konusundaki tartışmaların sürdüğü bir dönemde bir kadının inançlarına sadık kalarak çoğunluğa karşı duruşunu simgeler. Rockwell bu eseriyle kadınların adalet sistemindeki rollerini ve toplumsal cinsiyet eşitliğini kanıtlayan bir mesaj iletmektedir.
Rockwell’in detaylara verdiği önem eserin duygusal etkisini artırır. Kadının dik duruşu ve kararlı bakışları onun inatçılığını ve prensiplerine bağlılığını gösterirken erkeklerin yüz ifadeleri ve beden dilleri sabırsızlıklarını, hayal kırıklığını ve ikna çabalarını yansıtır. Odadaki yoğun sigara dumanı ve yerdeki buruşturulmuş kâğıtlar tartışmanın uzun sürdüğünü ve atmosferin gerginliğini belirtir.
Rockwell ışık ve gölge oyunlarıyla karakterlerin duygusal hallerini vurgular. Kadının yüzüne düşen ışık onun masumiyetini ve doğruluğunu simgelerken erkeklerin gölgede kalan yüzleri onların baskıcı tavırlarını ima eder.
1950'lerin sonlarında Amerika Birleşik Devletleri'nde kadınların jüri üyeliği hâlâ tartışmalı bir konuydu. Birçok eyalette kadınlar jüri hizmetinden muaf tutuluyor veya sınırlı sayıda kabul ediliyordu.
1957 yılında gösterime giren 12 Kızgın Adam filmi benzer bir temayı işler ve bir jüri üyesinin diğer on bir üyeyi ikna etme çabası anlatılır. Rockwell bu filmden esinlenmiş olabilir.
Karşı Duran sadece bir jüri odasındaki tartışmayı değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitliği, bireysel inançlara sadakat ve adalet sisteminin işleyişi gibi derin konuları da ele alır. Rockwell bu eseriyle izleyiciyi düşünmeye ve toplumsal normları sorgulamaya davet eder.
Norman Rockwell'in 1944 yılında The Saturday Evening Post dergisinin kapağında yer alan Koltuk Generali (Armchair General) adlı eseri II. Dünya Savaşı sırasında evlerinde savaş stratejileri üzerine kafa yoran sivilleri mizahi bir biçimde tanımlar.
Eserde orta yaş üstü bir adam evinde bir sandalyede oturmuş, önündeki haritalar ve not defterleriyle savaş durumunu incelerken görülür. Duvarında asılı olan Avrupa haritası ve masasındaki radyo onun savaş haberlerini yakından takip ettiğini gösterir. Adamın ciddi ifadesi ve odaklanmış bakışları kendisini adeta bir savaş kurmayı gibi hissettiği izlenimini verir.
Rockwell bu tabloyla savaşın sadece cephede değil, evlerde de yaşandığını ve sıradan insanların bile savaşın gidişatıyla ne kadar ilgilendiğini mizahi bir şekilde vurgular. Koltuk generali terimi savaş hakkında derinlemesine bilgi sahibi olmadan stratejiler üzerine yorum yapan kişileri tanımlamak için kullanılır ve Rockwell bu kavramı görselleştirir.
Rockwell’in detaylara verdiği önem eserin duygusal derinliğini artırır. Adamın yüzündeki kırışıklıklar, gözlükleri ve saç stili onun yaşını ve karakterini yansıtır. Etrafındaki haritalar, notlar ve radyo gibi objeler onun savaşla ne kadar ilgili olduğunu gösterir. Arka plandaki dünya haritası savaşın küresel boyutunu hatırlatırken adamın evindeki rahat ortam savaşın evlere nasıl yansıdığını simgeler. Duvara yapıştırılmış üç genç askerin resimleri ailenin üç oğlunu savaşa gönderdiği mesajını verir.
Rockwell renk paleti ve kompozisyonuyla izleyiciye hem görsel bir şölen sunar hem de derin bir düşünceye sevk eder. Adamın ciddi ifadesi ve yoğunlaşmış bakışları izleyicide hem bir tebessüm hem de bir empati duygusu uyandırır.
1944 yılı II. Dünya Savaşı'nın en yoğun dönemlerinden biriydi. Amerikan halkı savaşın gidişatını yakından takip ediyor ve cephedeki askerlerle yakın bir bağlantı hissediyordu. Rockwell’in bu eseri savaşın sadece cephede değil, evlerde de yaşandığını ve sıradan insanların bile savaşın gidişatıyla ne kadar ilgilendiğini gösterir.
Ayrıca bu tablo medyanın ve radyonun savaş haberlerini yaymadaki rolünü ve insanların bu bilgilere olan açlığını da yansıtır. Adamın radyoyu dikkatle dinlemesi o dönemde radyonun ana bilgi kaynağı olduğunu hatırlatır.
Norman Rockwell Amerikan yaşamının sıcak ve insancıl yönlerini resmeden eserleriyle tanınan bir sanatçıdır. Ancak 1957 tarihli Gözlerini Yukarı Kaldır (Lift Up Thine Eyes) adlı eseri onun alışılagelmiş neşeli ve idealize edilmiş sahnelerinden farklı olarak modern toplumun kayıtsızlığına ve ruhsal körlüğüne dikkat çeken güçlü bir mesaj verir.
Eserde New York’taki büyük bir kilisenin ön cephesi resmedilmiştir. Kilisenin girişindeki devasa kapının üst kısmında İncil’den alınan Gözlerini yukarı kaldır yazısı yer almaktadır. Ancak bu kutsal mesajın hemen altında günlük hayatın koşuşturmasına kapılmış insanlar başlarını eğmiş bir şekilde yürümektedir. Yukarı bakan ve ulvi mesajı fark eden hiç kimse yoktur.
Rockwell burada modern insanın manevi değerlerden nasıl uzaklaştığını, rutinlerin içinde kaybolduğunu ve ruhsuz bir şekilde yaşamaya devam ettiğini eleştirel bir bakış açısıyla anlatır. Büyük şehir hayatının insanları nasıl içine çektiğini ve onları düşünmeye bile fırsat bulamayacak kadar meşgul ettiğini vurgular.
Rockwell’in fotoğraf gerçekçiliğine yakın detaycılığı bu tablonun etkisini artırır. Yürüyenlerin yüz ifadeleri, kıyafetleri ve yürüyüş biçimleri günlük şehir hayatının sıradan ama derinlikli bir kesitini sunar. Herkesin bakışları yere dönüktür, kimse başını kaldırıp ilahi mesajı görmez.
Sanatçının renk paleti soğuk ve gri tonları içerir. Bu tabloya melankolik ve kasvetli bir hava katar. Kiliseye asılı mesaj parlak bir şekilde görünmesine rağmen kimse onu fark etmez.
Tablodaki insan kalabalığı birbirine benzer bir şekilde resmedilmiştir. Bu da bireyselliğin kayboluşunu ve herkesin aynı mekanik hareketler içinde sıkışıp kaldığını simgeler. Bu noktada Rockwell’in ironik üslubu devreye girer. Manevi bir uyanış çağrısı yapan bir mesajın altında insanlar tam tersine ruhsal olarak kayıtsız kalmaktadır.
Rockwell’in bu eseri 1950’lerin Amerika’sındaki modernleşme, kentleşme ve bireyselliğin kaybı gibi konulara ışık tutar. Tüketim toplumu, teknolojik ilerleme ve yoğun iş hayatı insanların manevi yönlerini göz ardı etmelerine neden olmuştur.
Bu eser günümüzde de hala modern insanın yoğunluk içinde kayboluşuna işaret eden bir metafor olarak yorumlanabilir. Rockwell’in mesajı sürekli meşguliyet içinde olduğumuz ve başımızı kaldırıp büyük resme bakamadığımız bir dünya eleştirisi olarak zamansızdır.
Rockwell bu tabloyla sanatın gücünü kullanarak modern dünyanın eksik yanlarını gözler önüne serer. İnsanlara sadece yere bakmamalarını, yaşamın anlamını sorgulamalarını ve başlarını kaldırıp daha büyük bir gerçekliği görmelerini önerir.
Bu tablo günümüz dünyasında da geçerliliğini korumaktadır. Sadece yolda yürüyenlerin eline birer cep telefonu verin. Doksan yıl sonra hiçbir şeyin değişmemesi acıdır. Rockwell geleceği gören bir müneccimdir.
Mehmet Ali Çiçekdağ kimdir?Prof. Dr. Mehmet Ali Çiçekdağ İstanbul'da doğdu. Sankt Georg Avusturya Lisesini ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdi. İki yıl Ege Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesinde asistanlık yaptıktan sonra burslu olarak ABD'ye gitti. California Üniversitesi'nin Santa Barbara kampüsünde siyaset bilimi dalında yüksek lisans ve doktora yaptı. 40 yıldan fazla ABD'de kalan Çiçekdağ çeşitli üniversitelerde Amerikan politikası, uluslararası ilişkiler ve mukayeseli devletler dersleri verdi. Çiçekdağ'ın ikinci uzmanlık alanı Yabancı Dil Eğitimi ve Dilbilimidir. Monterey Institute of International Studies'ten eğitim dalında ikinci bir M.A. aldı. Defense Language Institute'te Akademik Eğitim ve Geliştirme bölümünün başkanlığını ve Türkçe Bölümünün başkanlığını yaptı. 1980'lerde Boğaziçi Üniversitesinde Siyaset ve Uluslararası İlişkiler bölümünde tam zamanlı öğretim üyeliği yapmış olan Çiçekdağ, bugünlerde aynı bölümde yarı zamanlı olarak Amerikan Politikası dersleri veriyor. T24'te siyaset ve müzik yazıları yazmayı seviyor. |
Çakma Napolyon Trump: Ülkesini kurtaran kişi yasaları çiğnemez. Watergate'ten sonra en büyük anayasal kriz geliyor. Amerikan halkı derdini mübaşire anlatsın. Gaddar Hitler mi, palavracı Mussolini mi?
Dünyada en az çalışan millet Norveçlilerdir. 5,5 milyonluk küçük Norveç'in ekonomik ayak izi kocamandır. Başarının sırrı doğal kaynakları özel şirketlere kaptırmamaktır. Şeffaflık kuvvettir. Obur Trump Norveç pastasının kokusunu almıştır...
Daha önce hiç kimsenin gitmediği yerlere cesurca gitmek. Yeni dünyaları, kültürleri, fikirleri ve yaşam biçimlerini keşfetmek. Rasyonel, bilge ve olumlu bir takım üyesi olmak…
© Tüm hakları saklıdır.