10 Mart 2024

Entelektüellikten zorbalığa: Ayetullah Ali Hamaney

Şah'a, Amerikan emperyalizmine ve İsrail yayılmacılığına karşı savaşan bir özgürlük kahramanı mı, yeni bir sarıklı ve sakallı ceberut molla şah mı?

Entelektüellikten zorbalığa

Geçenlerde Independent gazetesi "Entelektüellikten Zorbalığa: Ali Hamaney" diye bir manşet attı. Gerçekten bu başlık 1989'dan beri İran'da hüküm süren 84 yaşındaki otokrat Hamaney’in sıkıntılı olaylarla dolu hayatını ve onun bunlarla başa çıkma yöntemlerini çok güzel tarif ediyordu.

Hamaney'in babası Horasan'ın merkezi Meşhed'e göç eden bir Azeri Türküydü. Horasan İran entelektüel hayatının ve Farsça dilinin merkeziydi ve ayakkabı boyacılarından bile veciz dolu şiirler dinleyebileceğiniz bir yerdi. Hamaney hem laik hem de muhafazakar aydınlarla eğitim gördü, Şah döneminde devrimci eylemleri nedeniyle uzun süre hapis yattı.

Hameney Cumhurbaşkanı olduktan sonra adı 5 bin mahkumun infazına, Arjantin'de bombalama sonucu Yahudi kökenli 85 kişinin ölümüne, İran'ın içindeki ve dışındaki siyasi suikastlara ve barışçıl protestoların çok sert yöntemlerle bastırılması olaylarına karıştı. Onu yakından tanıyanlara göre 'neşeli ve konuşkan' bir entelektüelden 'eli kanlı bir tirana' dönüştü. Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi Hameney'i 'ifade özgürlüğünün 10 düşmanından biri' olarak niteledi, Sınır Tanımayan Gazeteciler Derneği onu 'dünyada basın özgürlüğünü kısıtlayanlar' listesine koydu. Freedom House örgütü İran'ı 2024'te 100 üzerinden 11 puan ile özgür olmayan ülkeler kategorisine yerleştirdi.

Sarıklı sakallı yeni şah

Sürgündeki İranlı yönetmen Muhsin Mahmelbaf, Hamaney'i 'sarıklı sakallı yeni şah' olarak nitelendiriyor. Onun “Hamaney’in Gizli Hayatı” adlı belgesel filminde Hamaney'in yaşadığı lüks hayat anlatılıyor. Filme göre Hamaney İran basınında anlatılanların aksine en güzel yiyecekleri yiyor, atlar ve değerli taşlarla süslenmiş her türlü yüzükler için milyonlar harcıyor ve insanlar karşısında ruhani bir havaya bürünmek için çilekeş ve alçakgönüllü gösteriliyor.

Eylül 2022'de saçını rejimin istediği ölçüde kapatmayan 22 yaşındaki Mahsa Amini'nin vahşice katledilmesinden sonra tüm ülkede çoğunlukla gençlerin katıldığı "Kadın, Hayat, Özgürlük" temalı, demokrasi ve daha açık bir toplum talep eden protesto gösterileri patlak verdi. Gösteriler ve bunlara hükümetin verdiği tepki yer yer o kadar şiddetliydi ki bazı dış analistler İslam Cumhuriyetinin Sovyetler Birliği gibi dağılıvereceğini öngördüler ve yanıldılar. Rejim binlerce kişiyi tutukladı, yüzlercesini öldürdü. Bunların bazıları ibret olsun diye yapılan açık infazlardı.

Amini'nin Ahlak Polisi tarafından gözaltına alındıktan sonra ölmesiyle İran'da kadınların önderliğinde yaygın rejim karşıtı protestolar başladı

2014 yılında prostat kanseri tedavisi gören Hamaney şu an için sağlıklı. Günün birinde görevinden ayrılmak zorunda kalırsa İran anayasasına göre halefini 88 üyeli Uzmanlar Meclisi seçecek. Ancak bunun uygulamada derin uçurumlarla bölünmüş İran siyasetinde hiç de kolay olmayacağını tahmin etmek için yakın tarihe bakmak yeterli. Uzmanlar Meclisi'nin üyelerinin yüzde 60'ı 70 yaşının üstünde ve devamlı şiddetli anlaşmazlık ve rekabet içindeler. En belirgin iki fraksiyon ılımlılar ve katı muhafazakarlar arasındaki güvensizlik ve düşmanlık göz önüne alınırsa Hamaney'in halefi olma mücadelesinin çok sert geçeceğini ve onu 1989'da iktidara getiren uzun mücadeleye benzeyeceğini öngörmek mümkün.

Hafif siklet marjinal bir molla nasıl mutlak lider oldu

1989'da çok az kişi Hamaney'in İran'ın mutlak dini lideri olarak Ayetullah Humeyni'nin yerini alacağını tahmin edebilirdi. O zamanlar orta sınıf bir din adamıydı ve mutlak lider olmak için gerekli anayasal niteliklere sahip değildi. Humeyni'nin kendisi 1988'de tüm müminlere açık bir mektup yazdı ve Hamaney'in görüşlerinin kendi fetvalarına aykırı olduğunu ve onun dini bir liderin sahip olması gereken dini donanıma ve anlayışa sahip olmadığını iddia etti.

Ancak Hamaney'in de güçlü yandaşları vardı. Ayrıca 1981 ve 1985 yıllarında iki kez cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanarak ön plana geçmişti. O zamanlar başkanlık büyük ölçüde herhangi bir gerçek otoriteden yoksun, törensel bir makamdı.

İran'ın engebelerle ve mayınlarla dolu siyaset hayatında Hamaney'in sadece birkaç yıl içinde nasıl marjinal bir aktör olmaktan çıkıp zirveye çıkmayı başardığı ve ülkenin tartışılmaz patronuna dönüştüğü konusu ilginçtir. Humeyni'nin ölümünden iki ay önce sol mollalar onun resmen belirlenmiş halefi Montazeri'yi görevden almak için başarılı bir kampanya yürüttüler ve anayasal bir boşluk yarattılar. Uzmanlar Meclisi önde gelen tüm isimleri reddetti, Hamaney de mucizevi bir şekilde aradan sıyrıldı ve postu kaptı.

Hamaney seçildikten hemen sonra özel bir konsey ona benzeri görülmemiş mutlak yönetim yetkileri vermek için İran anayasasını yeniledi ve taslak tartışmalı bir referandum sonucu onaylandı. Hamaney liderliğinin ilk üç yılında solcuları tüm kilit pozisyonlardan kovdu, yeni bir baş yargıç atadı ve Devrim Muhafızlarının uyumsuz komutanlarını görevden aldı, hatta bazılarını hapse attı.

Düzensizlik düzeni

İran İslam Cumhuriyeti Sovyetler Birliği, Çin, Vietnam gibi diğer devrimci rejimler gibi tüm sosyal ilişkileri yönetecek komünist parti benzeri bir siyasal parti kurmayı başaramadı. Devrim sonrası en önemli iki parti, İslam Cumhuriyeti Partisi ve İslam Devrimi Mücahitler Örgütü, iç anlaşmazlıklar nedeniyle dağıldı. Bugün ülkede kağıt üzerinde 120 siyasi parti var, ancak bunlar İranlı elitlerin çoğunu temsil etmiyor. Devlet kurumlarının çoğu birbirleriyle rekabet ve güç savaşı içindeler. Örneğin son 20 yıldır Dışişleri Bakanlığı ve Devrim Muhafızları ülkenin dış ilişkilerini kimin idare edeceği konusunda derin bir anlaşmazlık içinde. Öte yandan yolsuzluk kültürü ülkenin tüm kurumları arasında çok yaygın.

Benim mollam senin mollandan daha saygın

İran'da seçkinlerin gayrı resmi gücü her zaman resmi bürokratik örgütlerinkinden daha etkili olmuştur ve dolayısıyla kişiler arası anlaşmazlıklar kurumsal çatışmaların önüne geçmiştir. Bu kişisel kavgalar nadiren politika uyuşmazlıkları ya da ideolojik nedenlerle ilgilidir. Seçkinler arasındaki çatışmaların arkasında genellikle kamu kaynakları ve ekonomik rantlar üzerinde güç ve kontrol elde etmeye yönelik kişisel hırslar yatmaktadır. Bazen bu çatışmalar bir kan davası boyutuna ulaşır, elitlerin ve hiziplerin gözü döner ve kendi ayaklarına sıkmaya başlarlar.

Bu eğilim özellikle 2021 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde belirgindi. Önemli reformist liderler seçimi boykot etti. Ancak asıl mücadele muhafazakar kanadın içindeydi. Önde gelen aday Reisi yandaşı ve karşıtı gruplar rakiplerine her türlü iftirayı atmaktan çekinmediler. Bu muhafazakar ve kapalı toplumda her türlü kaset ortaya çıktı. Bazen gerçekler fantezilerden daha etkili olabiliyor.

Adil olmayan bir oyun alanı

2021 seçimlerinde aday seçiminde son sözü söyleyen Uzmanlar Meclisi nihai listeyi yayınladığı zaman İranlılar sosyal medyayı Sacha Baron Cohen'in Orta Doğulu bir tiranı canlandırdığı bir film olan Diktatör'den kliplerle doldurdu. Bir sahnede diktatör tabancasını havaya ateşleyerek kendisinin de yer aldığı yarışı başlatır, sonra diğer yarışçıları pistte birer birer vurup öldürür, ipi göğüsler ve şampiyon olur. 

İran'da seçmenler her zaman önceden seçilmiş adaylardan oluşan sınırlı bir listeden seçim yapmak zorundadırlar. Seçimlere katılım oranı önemli değişmeler gösterir. 2021 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde katılım yüzde 40 gibi düşük bir oranda kaldı. Uzmanlar Meclisi'nin gittikçe daha agresif hale gelen diskalifiye uygulamaları ve sertlik yanlılarının önemli reformları inatla engellemesi yaygın bir siyasi soğuma ve ilgisizlikle sonuçlandı.

1 Mart 2024'te yapılan parlamento seçimlerine ulusal katılım resmi olmayan sonuçlara göre yüzde 41 gibi oldukça düşük bir oranda kaldı. Başkent Tahran'da bu oran yalnızca yüzde 25'ti. Bu da seçimlere yapılan boykotun geniş kitlelerce desteklendiğini gösteriyor. Seçimlerde her zamanki gibi önceden belirlenmiş muhafazakar adaylar kazandı.

Yangının çıkmasını bekleyen bir itfaiye

Tabii ki İran siyasetindeki kaos Hamaney öncesine dayanır. Hamaney de bu bozuk sistemi düzeltmek için hiçbir şey yapmadı. Oysa seçkinlerin çatışmalarına aracılık edebilecek ve farklı çıkarlarını bir araya getirebilecek bir konuma sahipti. Bunun yerine kişiselci bir yönetim tarzını tercih etti ve yangının çıkmasına kadar bekleyen ve sonra müdahale eden bir itfaiye rolünü üstlendi. Bu da sistemi güvencesiz hale getirdi ve sürekli karmaşaya yol açtı. Bu coğrafyada çoğu seçkinler devlet kurumlarını örgütlü siyasi vizyonları gerçekleştirme mekanları olarak değil, kamu kaynaklarını sömürebilecekleri ve kişisel amaçlarını gerçekleştirebilecekleri arpalıklar olarak düşünürler.

Tüm diktatörler gibi Hamaney de kendisine rakip olabilecek herkesi bir şekilde harcamasıyla bilinir. Makyavelli "Bir başkasının güçlenmesine neden olan kendi kuyusunu kazar" demiş. Bir zamanların ünlü devrimci savcısı Abbas Jafari şimdi Tahran sokaklarında taksi şoförlüğü yapıyor.

Bu istikrarsız ve kaotik ortamın Hamaney'in halefinin seçilme sürecini de etkilemesi kaçınılmazdır. Şu an favori gözüken adaylar Reisi ve Hamaney'in oğlu Mücteba'dır, ancak onlar da her an gözden düşüp harcanabilir. Mevcut siyasi düzen tarafından dışlanan seçkinler Humeyni öldükten sonraki en büyük güç boşluğundan yararlanmak için harekete geçeceği de kesindir. Ancak çağdaş seçkinler hiçbir yeni olay için hazırlıklı değildir ve bir kriz anında doğaçlama yaparlar. Geçen yıl patlayan protestolara verdikleri yavaş, değişen ve duraksayan, ardından da çok şiddetlenen tepki bunun bir örneğidir. Protestocuların ailelerine ve işverenlerine kadar tehdit uygulandı.

Zorunlu başörtüsüne hayır

Geçen yıl aşağı yukarı beş ay boyunca gittikçe şiddetlenen bir protesto dalgası İran'ı sarstı. Zorunlu başörtüsüne son verilmesi çağrısında bulunan genç kadınlara bireysel haklar, siyasi reform ve hatta İslam Cumhuriyetinin sona ermesini talep eden öğrenciler, işçiler ve memurlar katıldı. Bu gösteriler Şah'ın devrildiği 1979'dan bu yana İran hükümetine yönelik en önemli tehdidi oluşturdu ve bugünün teokratik rejiminin dünün monarşisinin yolundan gidebileceği ümidini körükledi. Protestocular arasındaki liderlik ve koordinasyon eksikliği ve rejimin güvenlik güçlerinin çok sert davranması isyanı şimdilik bastırdı. Ancak halkın öfkesi hala geçmiş değil ve yaptırımların daha da kötüleştirdiği ekonomik koşullar gelecekteki potansiyel huzursuzluğu kaçınılmaz hale getiriyor.

Rejimin istikrarsızlığının bir kanıtı protestolar sırasında içeriden pek çok kişinin hükümetin çizgisinden kopmasıydı. Necef ve Kum'daki büyük Ayetullah'lar, eski üst düzey devlet yetkilileri ve Devrim Muhafızlarının eski komutanları hükümetin protestolara tepkisini eleştirdi ve Reisi'yi ekonomiyi kötü yönettiği için açıkça suçladı.

Ancak mutlak dini lider Hamaney'in protestoları, endişeli aydınları ve nemalanma kaynakları kesilmiş diğer mollaları dinlediğine dair bir kanıt yok. Krizin başlangıcından bu yana sertlik yanlıları dizginleri daha da sıkılaştırdılar. Sertlik yanlısı hizip batı ile ilişkiye karşı çıkıyor ve 2015 nükleer anlaşmasına geri dönmek istemiyor. Ülkeyi dış etkilerden izole etmeyi ve sosyal ve siyasi hayatın sıkı kontrolünü destekliyor. İsrail'e karşı saldırgan politikalardan ve Rusya ile iş birliğinin artırılmasından yana.

İran'ın sert batı karşıtlığının arkasında dini motiflerin aranması yersiz olur. Hamaney gösterilerin başlamasından sonra sadece dış müdahalelere odaklandı, dini konular hakkında neredeyse hiçbir şey söylemedi. Ona göre protestolar tabii ki İslam Cumhuriyetini devirmek için İsrail ve Suudi Arabistan ile hazırlanmış bir Amerikan komplosunun ürünüydü. Güvenlik yetkilileri Avrupa kaynaklı uydu TV kanallarını ve sosyal medya kampanyalarını suçladılar. İran'ın Beluşi ve Kürt bölgelerindeki karışıklıkların da arkasında kesinlikle dış mihraklar vardı.

Eylül 2022'de patlak veren ve geçen yılın çoğunda devam eden gösteriler Batı ile yapılan 2015 nükleer silah anlaşmasını yeniden hayata geçirmek ihtimalini de azalttı. Tahran'daki muhafazakarlar Batı'nın tepkisinden çekinmediler ve genç protestocuları idam ederek daha fazla yaptırıma davet çıkardılar. Tahran'ın nükleer anlaşmayı ihlalleri ve birkaç nükleer silah için yeterli uranyum biriktirmesi İran'a karşı en hoşgörülü olan Avrupa ülkelerini bile alarma geçirdi. Öte yandan ABD başkanı Biden defalarca İran'ın nükleer bir güç haline gelmesine müsamaha göstermeyeceklerini söyledi. Bence çok sayıda İranlı bilim adamına suikast düzenlemiş ve silah üretim tesislerini bombalamış olan İsrail'in genelde iç politika nedenleriyle Gazze savaşını genişletip İran'a saldırması hiç de olanak dışı değildir.

"Büyük şeytan" Amerika ile ilişkiler

ABD uzun yıllar İran'daki Pehlevi rejimini destekledi. 1951'de milliyetçi Musaddık başbakan seçildikten sonra İngiliz-İran Petrol Şirketinin tekelindeki petrolü millileştirdi. İki yıl sonra da CIA ve MI6 Ajax adını verdikleri bir operasyon ile Musaddık rejimini devirip ülkeden kaçan Şah Rıza Pehlevi'yi geri getirdi. ABD Başkanı Teddy Roosevelt'in yeğeni CIA ajanı Kermit Roosevelt sonradan ekonomik yaptırımlar ve ambargo altında fakirleşmiş ülkede gösteri ve darbe yapmak için adam kiralamanın çok ucuz olduğunu ve kendisine verilen paranın yarısını harcayamadığını yazdı.

Amerika-İran ilişkilerinin en önemli kilit taşlarından biri 1979'da Tahran'daki ABD Büyükelçiliğinin öfkeli gençler tarafından basılması ve elçilik çalışanlarının ve binayı koruyan askerlerin rehin alınmasıydı. Humeyni hükümeti uluslararası hukukun bu açık ihlaline seyirci kaldı, üstelik çanak tutup yardımcı oldu. ABD'de Başkan Carter'in ikinci dönem seçimi kazanmasını engelleyen rehineler 444 gün sonra yeni seçilen Başkan Reagan'ın yemin etme töreni sırasında salıverildi.

Reagan başkan seçilmesini kolaylaştıran İran'lı mollalara 1986'da Ulusal Güvenlik Danışmanı McFarlane'in eşliğinde uçaklar dolusu silah, mühimmat, ilişkilerin düzelmesini simgeleyen anahtar şeklinde bir pasta, kendisi tarafından imzalanmış bir İncil ve kodaman mollalar için hediye klasik Amerikan Colt tabancaları göndererek teşekkür etti. İran o sıralar ABD'nin desteklediği Irak'a karşı şiddetli bir savaş içindeydi ve bu silahlara çok ihtiyacı vardı.

İşin ilginç tarafı bu silah satışının tamamen yasadışı olduğuydu. ABD'de rehine krizinden sonra kabul edilen yasalar İran ile tüm ilişkileri yasaklıyordu. Üstelik ulusal gururu incinmiş Amerikan kamuoyuna İran'a yapılan bu kıyağı açıklamak imkansızdı. Bu yüzden Amerikalı heyet için sahte İrlanda pasaportları düzenlendi. Olayın duyulması üzerine Başkan Reagan televizyona çıktı ve İran'a silah satışının kesinlikle gerçek olmadığını söyledi.

İran-Kontra skandalı ya da Irangate olarak bilinen skandal Kasım 1986'da ortaya çıktı. Skandal, ABD'nin İran'a karaborsa fiyatına silah satmasını ve elde edilen gelirlerin yasadışı bir şekilde Nikaragua'da dönemin solcu Sandinista rejimini devirmeye çalışan anti-komünist Kontraları desteklemek için kullanıldığını içerir. Reagan yönetimi skandalla ilişkili önemli miktarda belgeyi imha etti, sonra tüm suçu Beyaz Saray'da çalışan güvenlik uzmanı Yarbay Oliver North'a attı.

Portakal saçlı ve fondötenli reis Trump iş başına gelince yaptığı ilk şeylerden biri Başkan Obama'nın İran'la imzaladığı nükleer anlaşmayı feshetmek ve yaptırımları tekrar uygulamak oldu. Trump tekrar iktidara gelirse en iyi dostu İsrail'in peşine takılıp İran'ın üzerine yürümesi olasıdır. Onu belki diğer iyi dostu Putin frenleyebilir.

Rusya: Düşmanımın düşmanı dostumdur

İran derinleşen uluslararası izolasyona Rusya'ya yakınlaşarak karşılık verdi. Hamaney ve Devrim Muhafızları uzun zamandır Rusya'yı hayati bir müttefik olarak görüyor ve Putin'le Batı konusunda aynı görüşü paylaşıyordu. Rusya'nın Ukrayna'daki savaşı Tahran ve Moskova'nın Amerika'ya karşı ortak düşmanlığını pekiştirdi ve sonuç Rusya'ya geniş çapta yapılan gelişmiş insansız hava araçları (İHA) satışı oldu. Geçenlerde İran Rusya'dan iki düzine SU-35 savaş uçağı ve bizim de yakından tanıdığımız S-400 hava savunma sistemini satın aldı. İran Rusya'nın yörüngesine sürüklendikçe ülkenin içindeki sertlik yanlılarının gücünün arttığı gözlemlenmektedir.

"25 yıl sonra İsrail diye bir ülke olmayacak"

Hamaney 2000 yılında İsrail'i "bölgeden kesilip atılması gereken bir kanser tümörü" olarak nitelendirdi. 2013'te İsrail'e "kuduz köpek" dedi. 2015'te, batı ile yaptığı nükleer anlaşmadan sonra yaptığı bir konuşmada "25 yıl sonra İsrail var olmayacaktır" dedi. Yine birkaç kez Yahudi soykırımının gerçek olup olmadığı konusunda şüpheleri olduğunu belirtti.

Hamaney rejiminin bölgedeki tüm İsrail karşıtı ülkeleri ve grupları silah ve parayla desteklediği biliniyor. Bunların arasında Gazze'deki Hamas, Batı Yakasındaki Hizbullah örgütleri ve Yemen'deki Husiler var.

Bence Gazze savaşının bölgedeki diğer ülkelere sıçrayıp sıçramayacağına Kudüs'teki ve Tahran'daki sertlik yanlıları ağırlıklı olarak dış politika nedenleriyle değil, iç politika nedenleriyle karar vereceklerdir. Sınırın hangi tarafında olursa olsun tüm politikacıların önde gelen amacının koltuklarını korumak olduğunu unutmayalım.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Sevdiğim caz albümleri I

Büyüleyici, uçurucu, duygulandırıcı, aşk depreştirici, özlettirici, iç titretici, oynatıcı, hüzünlendirici, sorgulayıcı, düşündürücü, iç çektirici, boş verdirici, içirici…

Siyasi film tavsiyelerim III

Politik manipülasyon, adalet arayışı, vicdan, empati, baskıcı rejimlere direniş, eşitlik mücadelesi, sivil haklar, gücün istismarı, etik sorunlar, basın özgürlüğü, şeffaflık, işbirlikçilik, hainlik

Binyamin -Bibi- Netanyahu

Hacıyatmaz teflon İsrail başbakanı, savaş suçlusu, yolsuzluk suçlusu, varoluşsal tehdit borazancısı, savaş çığırtkanı, işgalci, rüşvetçi, çapkın, artist, Amerikalıların sevmediği yine de desteklediği siyasetçi

"
"