01 Mayıs 2023

İklimdeki Dunnig- Kruger etkisi

Keşke imkan olsa da bunu bizim ülkede de yapabilsek

Bu hafta uzun bir aradan sonra Avrupa Yerbilimleri Birliği’nin senelik toplantısına (EGU 2023) katıldım. Bir hafta süren toplantıdan pek çok yeni şey öğrendik, kendimizi geliştirme fırsatı bulduk, yaptıklarımızı anlattık, çoğunlukla "bunu biz de yapabiliriz" dedik, epeyce şeyde de "keşke imkan olsa da bunu bizim ülkede de yapabilsek" demek zorunda kaldık. İnşallah o noktaya da yakın bir zamanda ulaşırız. Ama bugün, bir konuşmada geçen bir kavram üzerine eğilmek istiyorum, İngilizcesi "epistemic humility" sanırım dilimize de "bilgi sahibi olmaktan doğan alçak gönüllülük" diye tercüme etmek mümkün. Ben filozof değilim, onun için bu kavramın kökleri, "tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir" türü bir konuşmaya girmeyeceğim. Onun yerine özellikle sosyal medyada sıkça karşılaştığımız bir durumla bağlantılı olarak bu kavramı değerlendirmeye çalışacağım. Yazacaklarım tamamen benim görüşümdür, tartışmaya da kesinlikle açıktır.

Öncelikle çoğumuzun bolca duyduğu Dunning - Kruger Etkisi’nden bahsetmek istiyorum. Gene teorisine fazlaca girmeden bu kavramı şöyle açıklamamız mümkün:

Konu hakkında hiçbir şey bilmediğimizde o konu hakkında fikir beyan edebilmek için kendimizi yetkin de görmüyoruz. Bu A noktasına karşılık geliyor. Birkaç YouTube videosu seyrettikten sonra bilgimiz artıyor bu konuda ve "Her şeyi ben bilirim" Tepesi’ne ulaşıyorsunuz. Bu tür arkadaşlara sıkça rastlıyoruz. Konunun uzmanlarına "benim gördüğüm videoda öyle demiyordu, sen bilgilerini bir kontrol et istersen" özgüvenine bu noktada kavuşuyor insanlar. Ama video seyretmekle kalmayıp biraz daha öğrenmeye başladıklarında öğrendiklerinin ne derece az olduğunu ve öğrenmek için daha ne çok şey olduğunu algılamaya başlıyorlar. C noktasından sonra zorlu bir öğrenme süreci başlıyor. Öğrendiğiniz her bilgi sizi Aydınlanma Yokuşu’nda biraz daha yukarıya taşıyor. Öğrenilebilecek her şeyi öğrenmek elbette mümkün değil ama yeni öğrendikleriniz tüm bildiklerinize daha az şey katmaya başladığında da artık o konuda uzman sayılıyorsunuz. Sürdürülebilir bilgi o noktada sadece yeniliklere açık olmak anlamına geliyor.

Şimdi gelelim iklim krizine: Öncelikle, herkes iklimi biliyor ve herkesin bu konuda bir fikri var. Bu neredeyse kimse tam olarak A noktasında değil anlamına geliyor. Ancak bize bilgiyi sağlayacak çoğu kaynak da Aydınlanma Yokuşu’nda daha başlangıç noktasında olduğundan arada pek çok yanlış bilgi doğru kanallardan bile yayılabiliyor. İklim konusunda kendi dilimizde fazla yayın üretmediğimiz için, çoğu zaman, özellikle haberler, yabancı kanallardan tercüme ediliyor. Bu tercüme haberlerde de işin bilimsel temeli çoğunlukla eksik kaldığından yanlış çıkarımlar olabiliyor. Mesela bu haftadan bir örnek: "İklim değişikliği nedeniyle son on yılda buzulların %2’si eridi." Gayet iyi niyetli bir haber ama gerçek kaynağına gittiğimizde eriyenin Grönland, Antarktika ya da Kuzey Buz Denizi buzulları değil; Himalayalar, Alpler, And Dağları ve Alaska gibi bölgelerde dağların üzerindeki buzullar olduğu anlaşılıyor. Bu da yeryüzündeki buzulların çok küçük bir kısmını temsil ediyor. Bu, aydınlanma yokuşunun başındaki bir haber kaynağının eksikliğinden kaynaklanıyor ve çok üzüleceğimiz bir hata değil.

Biraz daha kötü bir hata günümüzde iklim krizi popülerleşmeye başladığı için her bilim alanının kendi çalışmasını iklim krizi ile bağdaştırmasından oluşuyor. Gene bu haftadan bir örnek verelim: "İklim değişikliği depremlere yol açabilir." Evet, iklim değişikliği depremlere yol açabilir ve açacak da. Ama Grönland ve Antarktika üzerinden kilometrelerce kalınlığındaki buz tabakası tamamen eriyip o kara parçaları metrelerce yukarı yükseldiğinde bu olacak, yani yüzlerce ile binlerce yıl zaman aralığında. Daha da önemlisi, bizim ülkemizi pek de etkilemeyecek bu. Çok aşırı yağış alıp barajlar dolduğunda bu altımızdaki kaya tabakasına bir etki yapıyor mu? Elbette yapıyor ama bu tür bir değişikliğin üreteceği depremleri sismik aletler bile zor ölçüyor, yani çok ufak depremler. Ülkemizdeki dev depremleri tetikler mi? Kesinlikle hayır. Ama bir akademisyen haber peşinde koşan genç bir basın mensubu ile konuştuğunda dikkatli olmazsa "iklim değişikliği depremlere yol açıyor" haberi çıkabiliyor. Akademisyen kendi alanında D ile E noktası arasında deprem olabilir dediğinde konuştuğu kişinin A ile B noktası arasında bir yerlerde olduğunu unutursa bu haberin ulaşacağı çoğu kişiyi hızla B noktasına taşımaya yardımcı olabilir. Ne yazık ki özellikle serbest bilgi akışının olduğu sosyal medyada doğru olandansa ilginç olan daha hızlı yayılıyor. Bu da kişilerin önemli kısmının B noktasında kümelenmesine neden oluyor.

Şimdi gelelim ilk baştaki soruna. Ben kendimi D noktası civarında görüyorum. Her gün yeni şeyler öğrenerek E noktasına doğru sabırla tırmanıyorum. Bir gün karşıma B noktasında bir kişi çıkıyor ve diyor ki "senin bu dediklerin var ya, hepsi yanlış". Bu kişiye karşı nasıl davranmalı?

A noktasında hiçbir şey bilmeyen ve öğrenmeye istekli birine saatlerce anlatabilirim, hatta anlattım da. C noktası en sevdiğim yer çünkü orada gerçekten umutsuzca bilgiye aç kişiler var, birlikte öğrenmek en güzeli. D noktasına doğru tırmandıkça birlikte öğrenmenin zevki de artıyor. Orada zaten bilginin paylaşıldıkça arttığını içselleştirdiğiniz için Sokrat’ın izinden gitmeye başlıyorsunuz. Ama ah şu B Tepesi.

B Tepesi civarındakileri birkaç gruba ayırmak mümkün. Kısaca "ben zaten biliyorum, onun için laf etmeye değmez" diyerek susanlar ve konuşanlar diyebiliriz. Susanlarla gene bir sorunumuz yok da konuşanları iki gruba ayırmak mümkün: B Tepesi’ne doğru tırmananlar ve tepeden aşağıya doğru inmekte olanlar.

Tepeye doğru tırmananlar "dostum sen de hiçbir şey bilmiyorsun, iki tane video seyret de öğren ve o zaman anlarsın" grubunda oluyorlar genelde. İşte bu gruba karşı ne yazık ki bilgiden doğan alçak gönüllülük diye bir şey söz konusu olamıyor benim için. Bu tutum benim açımdan tamamen bilim karşıtı bir tutumdur ve buna nezaketle bir şeyler anlatmanın yolu yoktur. "Kardeşim senin bu cevabın yanlış, hatta saçma" demekte sakınca görmüyorum ama o tepede kendinden son derece emin arkadaşlar çok fazla alınıyorlar. Alınmaya da devam edebilirler bence çünkü insanlığın ne kadar fazlası o tepede toplanmaya devam ederse geleceğimiz de o denli karanlık olacak. O tepenin yanlış olduğunu şeker kaplamadan söylemek zorundayız ve bunu birlikte yapmalıyız. Yapmadığımız takdirde birileri bize Dünya’nın düz olduğunu, iklimin değişmediğini ve nice diğer bilim dışı şeyi anlatmaya devam edecek. Artık burada durmamız ve saçmaya hep birlikte "saçma" dememiz gerekiyor.

Bir de tepeden aşağıya doğru inmekte olanlar var. Onları koruyup kollamamız gerekiyor çünkü geleceği onlarla birlikte Aydınlanma Yokuşu’na tırmanarak kuracağız.

Sonuç olarak, bilgide alçak gönüllülük olur mu ya da olmalı mı? Başımıza ne geldiyse "Her şeyi ben bilirim" Tepesi’ne varmaya çalışanlara nazik davrandığımız için geldi. Geri kalanların hepsine kapımız açık, birlikte öğrenelim ve birlikte gelişelim ama cehalete dur dememin vakti geçiyor bile.

Levent Kurnaz kimdir?

Levent Kurnaz İstanbul'da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi'nden 1988 yılında Elektrik ve Elektronik Mühendisi olarak mezun oldu. Aynı üniversitede 1990 yılında Fizik lisans ve Elektronik Mühendisliği yüksek lisans programlarını tamamladı.

ABD'deki Pittsburgh Üniversitesi'nden 1991 yılında fizik yüksek lisans, 1994 yılında doktora derecelerini aldı. 

1992 yılında FCC lisansı alarak WPTS radyo istasyonunda program yapımcısı olarak çalışmaya da devam etti. 

1995 - 1997 yılları arasında New Orleans'daki Tulane Üniversitesi Kimya Bölümü'nde petrol sızıntılarının temizlenmesi üzerine doktora sonrası araştırmalar yaptıktan sonra Türkiye'ye döndü. 

1997 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü'nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. 2014 yılında kurucusu olduğu İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi'nin de halen müdürlüğü görevini yürütüyor.

Temel bilimlerin değişik alanlarında yayınları olan Levent Kurnaz'ın diğer kitaplarının yanı sıra iklim değişikliği alanında yazdığı "Son Buzul Erimeden" ve sürdürülebilirlik alanında Gülin Yücel ile birlikte kaleme aldığı "Yeni Gerçeğimiz Sürdürülebilirlik" kitaplarını raflarda bulmak mümkün. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Siyah kedi - beyaz kedi

Bizim için de önemli olan bütçemize uygun yenilenebilir enerji kaynaklarına ve elektrikli araçlara sahip olmaktır. Bunu kimin ürettiği ikincil problemdir

COP28'den neler bekliyoruz?

İklim krizinin en büyük sebebi insanların kömür, petrol ve doğal gaz yakmasıdır. Bu krizi durdurabilmenin tek yolu da kömür, petrol ve doğal gaz yakmayı bırakmaktır. COP28 toplantısının en büyük petrol ve doğal gaz ihracatçılarından biri olan Birleşik Arap Emirlikleri'nde yapılıyor olması da aslında bize bir sonuç çıkmayacağını gösteriyor