22 Şubat 2025
(Yazıma başlamadan günümüzde giderek önem kazanan bir hususa dikkat çekmek isterim. Bu yazıda Recep Tayyip Erdoğan sözünün ya da bahsinin geçtiği noktalarda muradımız AKP Genel Başkanı Sn. Erdoğan’dan bahsetmektir. Sn. Cumhurbaşkanını konu etmediğimizi, Tayyip Bey’in sadece AKP başkanı sıfatını kastettiğimizi not etmenizi rica ederim. Sn. Cumhurbaşkanı’nın konu edildiği (eğer olursa) yerlerde Sn. CUMHURBAŞKANI denilecektir.
Ben hiçbir sebep ile T.C. Cumhurbaşkanı’na hakaret etmem, edemem.
Ancak vergi veren ve oy kullanan bir vatandaş olarak siyasi parti iktidarını -belki bir işe yarar-diye kritik edebilirim, ederim…)
Birkaç aydır olanları normal vatandaş aklı ile anlayamazken, AKP Gurup Toplantısında, AKP Başkanı Erdoğan, öyle sözler etti ki, iyice tepe sersemi oldum.
“Türkiye'nin gerçek anlamdaki her demokrasi ve kalkınma hamlesi, açık söylüyorum, TÜSİAD zihniyetini daima rahatsız etmiştir. Nitekim bu kuruluşun darbeciler, cuntacılar, emperyalistler ve onların etki ajanlarının safında ülkemize ve milletimize karşı sergilediği üstenci, faşizan, nobran tavırlar toplumsal hafıza kayıtlarımızda mahfuzdur” diyor Sn.Başkan.
“Türkiye’nin Demokrasi ve kalkınma hamlesi” Bir NGO/STK (Hükümet dışı sivil toplum örgütü) olan TÜSİAD’ı niye rahatsız etsin? Hem siz bir “sağcı” siyasi görüş sahibi iktidar olarak hem ülkede hem dünyada TÜSİAD üyeleri benzeri kurum kuruluş ve kişi arayıp durmuyor musunuz? Sn. Şimşek turistik gezi mi yapıyor?
TÜSİAD, yatırımcı; yani sermaye ve bilgi koyup bunları çalıştırıp para kazanma niyetinde olanların kurduğu bir “dayanışma” derneği. Yabancı tabiri ile bir NGO/Non Governmental Organisation; yani STK; Sivil toplum kuruluşu.
Hani “kanarya sevenler dernekleri” var ya; kanaryacılar bir araya gelip “nasıl daha güzel ötücü kanarya yaratabiliriz” diye uğraşırlar; yahut “Sivaslılar; Sivas dayanışma dernekleri kurup, “Sivaslılar daha iyi günler görsün, yeni Sivaslılar da derneğimize katılsın” diye uğraşırlar ya; TÜBİTAK da ayni bunlar gibi, “ülke kalkınmasına nasıl katkıda bulunabiliriz de daha çok ürün satar para kazanırız!” Diye bir araya gelmiş şahıslar.
Bunlar niye “kalkınma” ya karşı olacaklar? Bunların faaliyetleri zaten “KALKINMA” demek? Öte yandan demokrasi olmadan Kalkınma olamadığını sağır sultan duydu? Bir tek AKP’liler mi farkında değil?
Yıllar önce ilk Sanayi Bakanımız Ali Coşkun ile “Devletin elektrikli otomobile katkısı” konusunu konuşurken; Sn. Bakan “Biz Serbest pazara inanan bir siyasi hareketiz; siz buyurun başlayın, bakarız, desteklenebilecekse destekleriz!!” demişti.
Yani, Devlet üretime karışmaz, diyorsunuz.
Devletin, Atatürk’ten bu yana üretim yapan fabrikalarını TÜSİAD üyeleri ve benzerlerine sattınız. Şimdi, TÜSİAD’ın ürettiği ürünler olmasa “serbest pazarda” ne satacaksınız?
Bu ülkede endüstri üretiminin yüzde 65’ini bu kimseler üretiyor. Hani sizin 2 yıldır fıldır fıldır aradığınız “döviz” var ya; Ülkeye girenin yarısı bu kimselerden geliyor...
“Darbeciler, cuntacıları” destekleyen birileri aklıma geliyor ama bunlar değil. Üstenci, faşizan, nobran birileri de aklıma geliyor; ancak, bu tavırlar hiç onlara benzemiyor. Hatta; bazıları yakın dostum; Ülke için fazla “kibar” bile bulurum...
Yani Ülkemize ve Milletimize takındıkları tavır hakkında benim hafıza kaydımda hiçbir olumsuzluk yok... Hele hele “Emperyalist etki ajanı!” tanımı manasız, hiç uymamış.
Hatırlatmak istediğiniz 1979 Ecevit-TÜSİAD olayında ise bu “tavırlar” ülkemize ya da milletimize karşı takınılmamıştır.
Ecevit müthiş bir kişilik sahibi Devlet adamı idi; ancak O da iyi bir politikacı olamadı. Ülke gerçekleri ile ülkesi için hayal ettiği romantik duygularını bağdaştıramadı.
Müthiş bir teorisyen; ancak o kadar da iyi olamayan bir “siyaset uygulamacısı!”
Öte yandan (tabii olarak) “serbest pazar yanlısı” yani temelde kapitalist düşüncede olan TÜSİAD ile geçinemedi. Ancak onlara polis filan yollamadı, fikir serdederek mücadele etmek istedi, olmadı. Sağcılık solculuk mücadelesi körüklendi.
Bu duyguyu anlayabilmek için siyasetçilerin genel manada vatandaşları, özel manada da “sivil kuruluşları ve sektörü” çok iyi anlamaları, tanımaları ve özellikle ekonomi başta olmak üzere her konuda, onların fikirlerini, hatta onaylarını almaları gerekir.
Solcu olabilirsiniz; ancak bunun “koyu devletçilik” noktasına kadar getirirseniz, insan yaradılışına aykırı olur. AKP için de herhalde son söylenecek vasıf solculuk olmalı!!.. Sağcılık içinde aynı şey geçerli. Hani “vahşi kapitalizm” deniliyor.
Demekki Yine Büyük Atatürk’ün gösterdiği yoldan milimetre ayrılmamak gerekir. Yani karma ekonomi ve istişare...
Bu benim kişisel fikrim değil; Avrupa Birliği kuruluş ve işleyiş felsefesi. Avrupa’yı Sivil toplum NGO/STK ile yönetiyorlar. En baştacı edilen şey bilgi.
Çini 20 yılda tepeye uçuran da bu politika... KARMA EKONOMİ!!
Ben 2002’de AKP müthiş vaatler ile seçim kazanınca, birçok “normal” vatandaş gibi heyecanlandım; Başarıları için katkıda bulunma gayretine girdim. İlk Hükümette yer alan ve Başbakan Yardımcısı olan Mehmet Ali Şahin ile görüştüm ve kendisine gerek çalıştığım Birleşmiş Milletler gerekse o zamanlardaki isimleri ile; (Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu, Avrupa Ekonomik Topluluğu vs.) gibi yabancı kuruluşlarda gördüğüm “yönetim” erkinin bizde nasıl olması gerektiğine dair uzun bir rapor verdim. Sivil toplumun ne olduğunu, ABD’deki Board’ları filan anlattım. Raporuma hiçbir cevap alamadım.
AKP iktidarının geliştiği yıllarda; başta (SAHİCİ) YERLİ OTOMOBİL ÜRETİMİ, ÜLKEDE NİHAİ ÜRÜN ÜRETİM METODLARI, DENİZİN HEM TEMİZ TUTULMASI HEM DE ÜRETKEN OLABİLMESİ, ÇEVREYE SAYGILI BALIK ÜRETİMİ, vs. vs. gibi raporlar yazdım... Bunlara da cevap alamadım... Bu konuları o dönemde gerek RADİKAL gerekse burada (T24) ve çeşitli TV programlarında yazdım ve söyledim. Tarım ve Sanayi bakanları ile yüz yüze görüştüm.
Önceleri “umursamıyorlar” diye düşünüyordum. Fakat son birkaç yıldır anlıyorum ki, Anlamıyorlar; ne yapacaklarını bilmiyorlar, hepsinin birer “metin yazarı” var, onlar yazıyor AKP’li siyasetçiler (büyük bölümü; hepsi diyemeyiz!) okuyor.
Sorumluluk taşıması gereken Bakanlar, boyuna değiştiriliyorlar; bir şeye yaramıyor... Tüm Uluslararası göstergeler Ülkenin gerilediğini gösteriyor. Vaktiniz almamak için rakamsal (35 inci, sonuncu gibi...) ve bilimsel veri vermek istemiyorum.
Ancak merak edenler bana yazarsa cevap veririm... Veya OECD raporlarını inceleyin...
TÜSİAD özetle; ekonomide, toplumda, iç ve dış politikada sorunlar çözülemiyor diyor.
Şimdi bu yanlış bilgi mi?
Sanayici çok zorlanıyor, ihracatçı kan ağlıyor, ithalat cazip hale geliyor, diyor. Bunlar “gerçeğe aykırı mı?” Bu kimselerin birebir kendi yaşadıkları konular, kendilerinden daha iyi kim bilebilir? Siyasilerin çektiği problemleri de en iyi siyasetçiler bilmez mi?
Bu kimselerin yaşamakta oldukları mı; yoksa bunları dile getirmeleri mi “kamu barışını bozar?” Derdini yıllarca dinlemeyen İktidara gayet kibar bir dil ile dertlerini Millet huzurunda “arz” etmek “Yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” mı oluyor.
Sizlere Avrupa Komisyonu (Avrupa Hükümeti) ve STK İlişkileri üzerine bir araştırma makalesi ve tercümesini sunuyorum. Yazdığım başlık ile EU Commision internet sayfasında tüm makaleyi bulabilirsiniz.
“Examining NGOs’ Role in Influencing Human Rights and Humanitarian Policies in the European Commission Through Expert Groups and Public Consultations”
Avrupa Komisyonu, Avrupa Birliği'nde mevzuatın tek başlatıcısı olarak görev yapmaktadır. Oluşturdukları politikaların vatandaşların ihtiyaçlarına uygun olmasını sağlamak için, yönlendirme ve geri bildirim sağlamak için sivil toplum kuruluşları (STK'lar) gibi uzmanlardan gelen dış girdilere güvenirler. Bu çalışma, bu STK'ların Avrupa Komisyonu'na erişim sağlayabildikleri iki kanalı ve insan hakları ve insani konuları ele alan politikaların şekillendirilmesindeki rollerini incelemeyi amaçlamaktadır.
Bizi AB’ye bir alsalar orayı da demokratikleştiririz ama Müslümanız diye almıyorlar!!!
Sn. Cumhurbaşkanı’nın ısrarla dediği gibi “TOGG” yerli ve milli olsa idi, soldan direksiyonları, sağa geçirmesini bilirlerdi. Hatta böylece bu otomobiller “soldan trafikli” ülkelere de pazarlanabilirdi…
Unutulmasın, CHP seçimden sonra muhtemelen bir koalisyon kuracaktır; onlar ile şimdiden görüş birliği, yani “âskari müşterekte anlaşma” gerekmektedir. Bu da yapıldıktan sonra; ortaya çıkacak iş tanımlarına göre kişilerin seçilmesi evresine geçilir...
Hayali olarak Bodrum, Marmaris, Fethiye gibi ilçelerimizden denizi kaldırsak ya da denizin kullanılamaz hale geldiğini düşünsek; geriye, turizm, yatçılık, balıkçılık vs. gibi deniz ilişkili endüstriler kalır mı?
© Tüm hakları saklıdır.