21 Mart 2024

Dünya Kukla Günü kutlu olsun: Koleksiyoncunun kaleminden "kuklanın tarihi"

Kukla, hareketli hikâye anlatımında eğlenceli olduğu kadar kendini ifade etmenin de bilinen en eski sanatsal gösterim biçimlerinden biri

Yapılan arkeolojik çalışmalarda neredeyse dünyanın her bölgesinde hatta birbirleriyle kültürel etkileşimi olmayan coğrafyalarda bile çok eski yıllara ait kuklalar bulunmuş. Yapılan arkeolojik araştırmalarda Afrika, Asya, Hindistan, Yeni Zelanda, Kuzey Amerika ve Meksika'da erken dönem kuklalarına rastlanmış.

Tarihsel süreç içinde kuklaların hareketli ipler, çubuklar veya el hareketleri aracılığıyla kontrol edilmesi yanında yansıtılan gölgeler üzerinden de kurgulandığı olmuş. Bu sanat formu binlerce yıldır her yaştan insanı eğlendirmek, eğitmek, düşündürmek, eleştirmek, aydınlatmak yanında politik yorum biçimi olarak da kullanılmış. 

Kuklanın tarihi konusunda ortaya atılan teorilerde, kuklacılığın köklerinin çok eski çağlarda oyuncak bebeklere dayandığı öne sürülmüş; binlerce yıl önce bebek şeklinde kuklalar genellikle insan veya tanrı şeklinde tasarlanıyor, hareket verilerek oynatılıyormuş. Tarih öncesinde insanların kukla oynatımını sadece eğlence olarak görmedikleri konusunda fikir birliğine varan araştırmacılar, bölgesel farklılıklar içinde farklı yorumlanış biçimlerinin de olabileceğini belirtmişler. 

Kukla Buzul Çağı'ndan beri var

Kuklanın ilk kullanıldığı zaman dilimi hakkında ortaya atılan farklı savlar içinde binlerce yıl öncesine dayandığı konusunda ortak bir görüşe varılıyor olsa da kökeni konusunda kaynaklar Çin, Hint, Mısır hatta Kolomb öncesi Meksika yerlilerine kadar farklı yorumlarda bulunmuşlar.

Kökeni konusunda yapılan yorumların tamamı farklı savlar şeklinde olup ortak bir zeminde buluşmasa da mağara devri insanının yaktığı ateşin duvara yansıyan gölgelerinde birlikte yaşama renk katan çıkarımlarda bulunarak hayal gücünü kullandığı ve gölgeler üzerinden kendini ifade ettiği düşüncesi çok yerde ağırlık kazanıyor.

Yakın yıllara kadar yapılan çalışmalarda arkeologların çoğu antik mağara resimlerinde görülen çöp adamların günümüz kuklacılığına kadar gelen süreçte baz alınacak ilk basamak olduğunu söylemişler, yıllar içinde birbirine benzer şekillerde değiştirilerek farklı kültürel dokularla kaynaştığını, tasvir şekillerinin ayrıldığını yazmışlar.

Bilimsel araştırmaların ispat edilen veriler eşliğinde her zaman bilinenleri değiştirebileceği gerçeği içinde öyle bir buluntu çıkmış ki, kuklanın tarihine binlerce, on binlerce yıl daha katmış; "kukla" ile insan yaşamının çok eski devirlerindeki karanlıklara kapı açılmış.

Geçtiğimiz yıllarda Çek Cumhuriyeti'nde bulunan ve Buzul Çağı'na tarihlenen bir mezardan çıkarılan kafası, gövdesi ve bir kolu omuz üzerinde -az da olsa- hareket kabiliyeti olan aksiyonlu figürlerin bugüne kadar bulunan kuklaların en eski atası olarak yorumlanmış. 26 bin yaşında olduğu tahmin edilen bu figür bilinen en eski mafsallı insan figürü olarak toplumsal yaşamın kuklalı yolculuğu konusunda sanat tarihçilerini çok gerilere götürmüş.

Eski Mısır'da kukla

Toplumsal yaşamda yaygın olarak kukla kullanılmasının kökeni 4000 yıl olarak belirlense de ilk kuklanın gerçek doğum yeri konusunda tarihçiler arasında Eski Mısır ile Eski Hindistan medeniyetleri konusunda açık bir tartışma devam ediyormuş.

Kazılardan elde edilen veriler ışığında hareket kabiliyetine sahip olarak 3900 yıl önce Mısır'da bir papirüs tomarı üzerindeki hazırlanmış kukla çizimleri, kuklanın tarihi hakkındaki çalışmalara kaynak oluşturmuş; hareketli heykellerin kullanımını anlatan hiyeroglifler keşfedilmiş.

Mısır'da bulunan 3900 yıllık kukla çizimleri kuklanın tarihine ışık tutuyor.

Gün ışığına çıkarılan veriler, o güne kadar kuklacılığın kökenini Antik Yunan'da olduğunu belirten tezlere yeni bir sayfa açmış; Eski Mısır mezarlarından çıkarılan fildişi ve kil kuklaların keşfi, bunların yıllar içinde Yunan uygarlığı tarafından da benimsendiğini düşündürtmüş.

Antik Mısır halkı pişmiş topraktan eklemli kuklalar yapmış, değer verdiği yakınlarını bu kukla figürlerle birlikte gömmüş. Bazı tarihçiler, eski Mısır'da kuklaların sihirbazlık numaraları yapmak için kullanılmış olabileceğini de yazmış.

Commedia dell'Arte Tiyatrosunun "Pulliciniello" karakteri 1622 yılında basılmış.

Çin'de kukla

Çin'de en az 3000 yıl öncesine dayanan bir tarihsel süreç içinde "gölge oyunu" olarak ortaya çıkan eğlence biçiminde üç boyutlu kuklalar kullanılmış; deri veya kartondan yapılmış figürlerin perdeye yansıması için araya bir ışık kaynağı tutulmuş.

Çin kültüründe gerilmiş, kurutulmuş koyun, manda, domuz derilerinden kuklalar yapıldığı gibi özel işlemlerden geçirilen balıklardan da gölge oyununa özgü kuklalar tasarlanmış. Kuklalar bu kadim medeniyette çok uzun yıllar boyunca yalnızca kraliyet ailesi fertleri için oynatılmış. 

Renklendirilen ve yarı saydam olarak tasarlanan figürlerin içinden geçen ışık huzmeleri perdede izleyicilere net bir şekilde göründüğü için kuklacı genellikle onlara bağlı çubuklar ve ipler eşliğinde oyun kurmuş; kuklacı bir elini boynuna taktığı çubuğu kontrol etmek için, diğer elini ise bileklerindeki ipleri yönetmek için kullanmış.

Haymarket Tiyatrosu'nun "kukla gösterisi" 15 Şubat 1773 tarihinde The Makaroni and Theatrical Magazine Dergisinde yayınlanmış.

Hindistan'da kukla

Kuklacılık Hindistan'da çok geniş bir coğrafyada hikâye anlatmanın en yaratıcı yollarından biri olarak toplumun en zengin miraslarından biri haline gelmiş; insanı olduğu kadar hayvanı, nesneyi veya fikri temsil eden kuklalar yardımıyla ifade yollarını içine alan bir anlatı sanatı biçimine dönüşmüş. Hint kukla gösterilerinde genellikle ipli kuklalar yer almış.

Hint kuklacılığın kökeni tam olarak tarihlendirilemese de MÖ 9 ila MÖ 2. yüzyıllar arasındaki Hint mitolojisinde bu sanatın önemine tanıklık eden farklı anlatılar yer almış.

Bir efsaneye göre yaratıcı Brahma, "Adi" isimli kutsal varlığa hayat vermiş ve karısı Saraswati'nin eğlenmesi için ilk kuklayı yaratmış. Sonra da yaptığı işten memnun olmayan Brahma, kuklacıları sürgüne göndermiş.

İlahi güçler tarafından iplerle kontrol edilen Hint kukla tasarımı 

Bir başka Hint halk öyküsünde kuklacılığın koruyucusu tanrısı olarak Shiva ile hayat arkadaşı Parvati yer almış. Efsaneye göre, bir kukla zanaatkârı, Parvati'nin dikkatini çeken iki ahşap oyuncak bebek yapmış. Shiva ve onun ilahi arkadaşı da bu kukla bebeklerle şaheser bir dansa tutulmuşlar; dans esnasında kukla bebekler bir anda canlı hale gelmişler. Güçleri tükenen Shiva ile Parvati'nin yorulmaları sonrasında cansız – hareketsiz kalan bebeklerin tekrar hareket etmesi için zanaatkâr, tanrıların da yardımıyla ve lütuflarıyla onları hareket ettirecek bir ip sistemi icat etmiş. Denilen o ki, bu yolla da Hindistan'da kuklacılık doğmuş.

Günümüzde de Hindistan'ın her bölgesinde ve Hindu kültürünün yaşadığı farklı coğrafyalarda devam eden geleneksel kukla gösterimi genelde kırsal kesime özgü bir halk sanatı olarak görülmeye devam ediyor.

Hint Kukla Tiyatrosu zengin tarihiyle yaşamaya devam ediyor.

Hindistan'da kuklacılık geçmişte kentli seçkinler ve soylular arasında büyük önem taşımış; en yüksek kasta ait olan aileler, soyadı olarak kukla anlamına gelen "gombe" kelimesini kullanmışlar.

Hint kültüründe kuklacılık gösteri sanatlarına o kadar hakim olmuş ki, Sanskritçede oyun yönetmenini ve ana hikaye anlatıcısını belirten "sutradhara" kelimesi "ip tutucu" anlamına gelmekteymiş.

1800'lü yılların başında kullanılmış "Punch Kafası" İngiltere'de sergileniyor.

Halka açık ilk kukla gösterisi M.Ö. 5. yüzyılda Yunanistan'da

Yunan kukla gösterileri muhtemelen bugün gördüğümüz gösterilerden oldukça farklı olsa da modern kuklacılığın gelişimi bu dönemde olmuş.

Kuklaların tiyatro ortamında kaydedilen ilk kullanımının MÖ 5. yüzyılda Antik Yunan medeniyetinde yaşandığı bu konudaki çalışmalarda yer almış. Her ne kadar bu ilk dönem Yunan kukla gösterileri muhtemelen bugün gördüğümüz gösterilerden oldukça farklı olsa da modern kuklacılığın günümüze varan gelişimi içinde temel oluşturduğu savının altı çizilmiş.

Tarih boyunca tiyatroda pek çok kukla türü görülmüş, bir veya birkaç kişinin içine girerek hareketlendikleri kuklalar yanında tüm vücudu kaplayan bir giysi şeklinde de kukla tasarımlandığı olmuş. 

Victoria döneminin ünlü "Tiller" kuklaları Londra'da Victoria ve Albert Müzesinde sergileniyor.

Mezarlardan çıkarılan hareketli kukla örnekleri

Hareket edebilecek şekilde tasarlanmış antik dönemlere ait kukla figür örnekleri Kolomb öncesine tarihlenen Meksika'daki gömütlerde de bulunmuş. Amerikalı yerli halkı Kızılderililer mısır hasat festivallerinde ve tören danslarında farklı kukla tipleri kullanmışlar.

Günümüze ulaşan en eski kuklaların çoğu MÖ 5. yüzyılda Antik Yunan'da ve sonrasında da Roma'dan gelmekte. Kuklalar bu medeniyetler zamanında halka açık törenlerde de kullanılmış, her konuda halka kuklalı hiciv yapılmış.

Eklemli kilden yapılmış kukla figürleri Antik Yunan ve Roma dönemlerine ait çocuk mezarlarında da bulunmuş; bunlar o dönemlerde genellikle oyuncak olarak kullanılıyormuş.

Bazı tarihçiler teatral anlamda kullanılan kuklaların oyunculardan önce çıktığına, yani tiyatrocuların kuklacılığı taklit ettiğini söylese de buna dair ciddi bir kanıt bulunamamış.

Antik dönem kukla gösterileri eğlence içeriyormuş, kuklacılık eğlence amaçlı olarak sunulan gösterilerin, düzenlenen karnavalların farklı performansların ritüelik anlamda ayrılmaz bir parçasıymış.

Kukla performansına Yunanca "tüm" ve "taklitçi davranış" anlamına gelen "mimesis" sözcüklerinden gelen "pantomim" adı verilmiş. Bu gösteriler genellikle mizahi veya hiciv niteliğindeymiş; sıklıkla güncel olaylar veya siyasi kişilikler hakkında yorumlar yapılıyormuş.

16. yüzyıl İngilizcesindeki popet kelimesi zaman içinde "puppe" olarak değişirken Orta Çağ Fransızcasındaki "popette" kelimesi günümüze "poupée" olarak geçmiş. Her ikisi de Latince "küçük kız" anlamına gelen "puppis" kelimesinden türemiş.

Afrika kuklaları

Afrika'da kuklacılığın gelişimi konusunda elde çok az belge ve bilgi olsa da Eski Mısır'dan Sahra'ya oradan da kıtanın iç bölgelerine yayıldığı savı ağırlık kazanmış.

Eskiye ait bazı Afrika kuklalarının ayaklarında veya tabanlarında yürüyormuş gibi görünmelerini sağlamak için bir dizi çubuk veya ipe bağlanan delikler bulunmuş.

Başka bir basit Afrika kukla türünde de ayakları bir sapa tutturulmuş veya tek parça ağaçtan oyulmuş figürlere ayak eklenmiş. 

Afrika kültüründe "maske" tören aracı olarak kullanılmış; farklı ritüellerle her türlü kutlama, anma, kutsama ve doğadan beklentiler yüze takılan ya da ilahi güçlerin görmesine dönük olarak başın üstüne konan maskeler yoluyla ifade edilmiş.

Gerek sosyal paylaşımlarda gerekse de dini törenlerde kullanılan kukla tipleri arasında menteşeli çeneli veya eklemli kafataslı kabile ayin maskeleri tasarlanmış. Afrika'da maske tipli sınırlı hareket edebilen kukla tasarımları zaman içinde farklı uzuvlarıyla hareket kabiliyeti yüksek olan oyuncak bebek benzeri figürlere dönüşmüş.

Afrika'nın geleneksel bebek kuklalarının dünyanın her yerinde meraklısı var.

Filozofların kukla tutkusu

Kukla tiyatrosundan M.Ö. 4. yüzyılda önce Aristoteles'in sonra da Platon'un yazılarında bahsedilmiş ama ikisinde de kukla sanatına ilişkin özel bir ayrıntıya yer verilmemiş.

Herodot, doğanın yenileyicisi, yaşamın simgesi olan şarap, coşku ve sefahat kutsal varlığı olan Dionysus (Dionisos) için düzenlenen MÖ 445 yılında bir festivalde sunulan kukla gösterisini anlatmış. 

Dionysus festivalleri Yunanlılar yanında Mısırlılar tarafından da düzenlenmiş. Her ikisinde de erkek kuklaların cinsel organları iplerle hareket ettirilen şekilde ve vücudun geri kalanı kadar büyük olacak şekilde tasarlanmış.

Orta Çağ Avrupa'sında kukla

Avrupa'da bilinen en eski kukla çizimi Strazburg'da Harrad von Landsberg'in "Zevkler Bahçesi" isimli tablosunda yer almış ama sanatçı kuklacılığı anlamsız ve boş bir uğraş olarak tasvir etmiş.

Orta Çağ Avrupa'sında kuklalar eğlenmek ve dini hikâyeler anlatmak için kullanılmış; kukla gösterileri köyden köye dolaşan zanaatkârlar tarafından toplumun tüm kesimlerine taşınmış.

Orta Çağ'ın kilise baskısı içinde kuklacılara genellikle şüphe ve korkuyla yaklaşılmış; din adamları kuklacılığın kara büyü ve şeytana tapınmayla ilişkili olduğunu söylemiş. Çok kere kuklacılar dini otoriteler tarafından zulme uğramış; kilise, kuklaların öğretileri için uygun olmadığını uzun yıllar boyunca düşünmüş.

Fakat içten içe süren ve halk tarafından benimsenen kukla oynatıcılığını tamamen ortadan kaldıramayan Hıristiyan Kilisesi de zaman zaman dini doktrinini yaymak için kukla kullanmış; keşişler ve rahipler İsa'nın doğuşunun öyküsünü kukla oyunuyla anlatmışlar. Kilisenin bu oynatımında tüm kötülüklerin sorumlusu olarak şeytani şekilde tasarlanmış kukla kullanılmış; kukla ile halka dini öğütler verilmiş.

Osmanlı'da kukla

Türk kuklacılığının kökenini Orta Asya'ya ve Çin kültürüne dayandıran çalışmalar içinde Anadolu bazı köylerinde bebek oyunları varlığını korumaya devam etmiş.

Değerli koleksiyoner, araştırmacı yazar merhum Metin And Hocamızın yazdıklarına göre, Anadolu'da yağmur yağdırmak için bebek, çaput adamı, kepçe kadın, çomça gelin, çullu kadın, kepçecik, bodi bostan, gelin gok, kepçe başı, su gelini, kodu gelin, çadır hayal, kol korçak vb. adlar altında ilkel bebekler, farklı kukla tasarımları kullanılmış. Yıllarca çeşitli gösterilerde yer alan bu kuklalar günümüzde de yer yer –çoğunlukla- eğlence amaçlı olarak kullanılmaya devam etmekteymiş.

Anadolu'nun kimi köylerinde ilkel yöntemlerle yapılmış çeşitli hayvan figürlerinin de seyirlik oyunlarda kullanıldığına rastlanmış; deve, tilki, domuz, ayı, keçi, fare, katır karakterlerine bürünülerek sunulan oyunlarda bu karakterler başlı başına farklı bir mizansen şeklinde ortaya çıkmış. Oyun sırasında figürlerin insanlara saldırması ve ısırması üzerinde bir kurgu tercih edilmiş.

İki kişi tarafından hareket ivmesi verilen geleneksel "Çin Aslanı" gösterileri ilgiyle izleniyor.

Hepimizin yakından bildiği Karagöz oyunları tasvir yapımı ve oynatımındaki benzerliklerden ötürü, Hindistan, Endonezya ve Çin'deki gölge tiyatroları ile beraber sınıflandırılsa da ülkemize özgü oynatımı zaman süreci içinde kavram bakımından farklılıkları da içinde barındırmış ama görülen o ki, Karagöz – Hacivat oyunları Anadolu içlerine çok fazla etki edememiş.

Osmanlıda geleneksel yöntemlerle çoğunlukla deriden yapılan kuklaların kullanıldığı bu sanat dalında Karagöz oyunları tasavvufi yanlarıyla bir dönem yalnız saray eğlencesi olsa da sonrasında halka hitap edecek, toplumsal ve politik olayları hicvederek irdeleyecek hale gelmiş; topluma dair her şeyi yansıtmaya çalışmış.

Avrupa'da örnekleri görülen el kuklası 1800'lü yılların sonlarında ünlü İngiliz kuklacı Thomas Holden'in İstanbul'a gelip gösteri yapması sonrasında ilgi görmeye başlamış, "ibiş kuklası" şekliyle yapılan gösterilere el kuklası kaynak olmuş.

Geleneksel Türk gölge oyununun Karagöz ve Hacivat karakterleri yüzyıllar boyunca halkı düşündürmek ve eğlendirmek için kullanılmış. 

Kukla ile mizah

On dördüncü veya on beşinci yüzyılda kuklacılar dini konular dışındaki temaları da kullanmaya başlamışlar. Kukla gösterileri bu yıllarda genellikle İncil hikâyelerine ve Yunan – Roma mitolojik öykülerine dayansa da oynatım üzerinde güncel hayata dair "mizahi" yönü de ortaya çıkmaya başlamış.

Kuklanın meşru bir eğlence biçimi olarak perdeye çıkması için Rönesans dönemi beklenmiş.

Sanayi Devrimine yaklaşılırken "kukla tiyatrosu" yoksul işçilerin yaşadığı yoksul mahallelerde boy göstermeye başlamış. On altıncı yüzyıla gelindiğinde Avrupa'nın her yerinde kukla tiyatroları düzenli olarak perdelerini açıyormuş.

İngiliz halk tiyatrosu olan Punch ve Judy gösterilerinde el kuklaları yoğun olarak kullanılmış ama bu ülkede kukla gösterileri 1469'dan 1570'e kadar tamamen yasaklanmış.

Londra'da kaydedilen en eski kukla oyunlarından biri 1600 yılında Smithfield'daki Bartholomew Fuarı'nda gerçekleşmiş. Bu yıllarda İngiliz kuklacılar ülkenin her yerinde performans sergileyerek geçimlerini sağlıyorlarmış.

Shakspeare de kuklalardan bahsetmiş; 1770 yılında bir İtalyan kukla ekibi Londra'da kukla tiyatrosu kurmuş. Bu yıllarda İtalyan kuklacılardan oluşan gruplar üsten iple ve çubuklarla çalıştırılan kuklaları kullanarak İngiltere'yi baştanbaşa dolaşıyorlarmış.

18. yüzyılda kukla gösterileri en revaçta eğlence olarak doruktaymış; oyunlar güncel olaylara ilişkin eleştireler ve yorumlar içeriyormuş.

19. yüzyıla gelindiğinde düşük bütçeli gezici oynatıcılar eşliğinde kukla eğlencesi toplumun tüm satıhlarına yayılmış; en yaygın gösteri biçimlerinden biri olma halini korumuş.

20. yüzyılda kaybolmaya yüz tutmuş sanatları canlandırma ve geliştirme çabaları içinde İngiltere'de 1925 yılında Kukla ve Model Tiyatro Birliği kurulmuş. 1933 yılında Londra'daki Marionette Tiyatrosu, yeni yeni gelişen televizyonda, ilk kez kukla gösterisi yapmış. 

Tayvan'da, Endonezya'da, İspanya'da, İran'da, Meksika'da ve adını yazamadığım ülkelerde kukla sanatçıları ve sunumları halkla iç içe olmuş.

Kukla sanatı Endonezya'da yoğun ilgi görüyor.

21 Mart Dünya Kukla Günü

Dünya Kuklacılık Günü'nün kutlanması fikri İranlı kukla tiyatrosu sanatçısı Javad Zolfaghari'den 2000 yılında Magdeburg'da düzenlenen bir etkinlikte gelmiş. İki yıl sonra, Haziran 2002'de Atlanta'da düzenlenen bir toplantıda gün belirlenmiş; her yıl için ayrı bir tema belirlenmesi de karara bağlanmış. İlk kutlama da 2003 yılında gerçekleşmiş.

Tasarımlarına hareket katan, hayat veren kuklacılar tarihsel süreç içinde izleyicilerine güzel anlar yaşatmış, bu yolla aktarımlarda bulunmuş. Cansız bir şeye hareket vererek, onu can katan kukla sanatçısının ortaya çıkardığı kukla sanki ona ilahi bir güç de katmış; ortaya çıkan illüzyon her dönemde izleyicisini peşinden sürüklemiş.

Geçtiğimiz yüzyılın ortalarından başlayan bir süreç içinden günümüze gelinceye kadar kukla sanatı bilinen tüm geleneksel formlarının içine teknolojinin getirdiği tüm imkânları da katarak çoklu forma dönüşmüş, kukla ile oynatıcısı yer yer aynı sahnede yer almış.

Dünyanın en iyi kukla sanatçılarını ağırlayan "Uluslararası İzmir Kukla Günlerinin Direktörü Selçuk Dinçer'in sözleriyle açıklamak gerekirse, müzik gibi, dans gibi, farklı efektler gibi tiyatro sanatının kullandığı her türlü görsel malzemeyi multidisipliner bir yaklaşım içinde sahnesinde kullanan "kuklacılık" farklı sanat dallarını aynı perdede buluşturan bir ivme kazanmış.

Kukla biriktirmek koleksiyoncular için de peşinde koşulan önemli bir tema! Dünyanın her yerinde topladığı kuklaları meraklıları ile buluşturmaya çalışan müzeler kapılarını açıyor, geleneksel kukla figürleri müzayedelerde meraklılarını peşinden sürüklüyor.

Dünya Kukla gününde bu sanatı sürdürmeye çalışan tüm kukla sanatçılarını gönülden kutluyor, uğraşlarında onlara güç diliyorum.

Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.


https://pubbets.net/blogs/pubbets-puppetry-blog/a-brief-history-of-puppetry 

https://www.theaterseatstore.com/blog/history-of-puppetry

https://puppetnerd.com/the-origin-of-puppetry/

https://www.vam.ac.uk/articles/a-history-of-puppets-in-britain

https://www.stagewhispers.com.au/history/art-and-history-puppetry

https://blogs.loc.gov/folklife/2018/03/puppets-story-magical-actors/

https://thetheatretimes.com/theatre-puppets-through-the-ages/

http://www.sunniebunniezz.com/puppetry/puphisto.htm 

https://www.insightsonindia.com/indian-heritage-culture/puppetry/history-of-puppetry/

Hüseyin Aytuğ Çelik Dokuz Eylül Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi

İrfan Yalın kimdir?

Koleksiyoncu İrfan Yalın 1962 yılında İstanbul'da doğdu. 9 Eylül Üniversitesi, Aydın Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu mezunu. Objelerin – belgelerin peşinde "Popüler Tarih ve Kültür Yaşanmışlıkları araştırmacısı.

Bizimev TV'de yayınlanan "Koleksiyoncu" programı sunucusu - yapımcısı. Asya ve Afrika ülkelerinden tek tek topladığı el sanatlarını sergilediği Kadıköy'deki "Artemis"in kurucusu.

Koleksiyonculuğun özendirilmesi adına amatörce çalışan, sergi, sempozyum, sunu ve derleme çalışmaları içinde kültürel değerlere gönül bağımlısı…

 

Yazarın Diğer Yazıları

Koleksiyoncunun kaleminden: Eski gazetelerden kasım ayı gündemleri

Geçmişin gelecekle bağını kuran “eski gazete koleksiyonları” kültür hazinelerini sararmış sayfalarında saklıyor

Koleksiyoncunun kaleminden: Yumurtanın öyküsü

Yumurta, yüzbinlerce yıldır sofrada olmuş; tek başına yenilmesi yanında, çok şeyle birlikte de pişirilmiş

Koleksiyoncunun Kaleminden: “Kış saati” uygulamasının tarihi

Kış saati uygulaması -bizde kabul görmese de- 70’ten fazla ülkede enerji tasarrufu yapmak için uygulanıyor

"
"