29 Nisan 2023

Dışişleri'nin 500. yılına en büyük hediye

500.yılında Dışişleri'ne verilecek en büyük hediye yerleşim sorununun çözülmesi olacaktır. Bu sorunu çözen de Dışişleri tarihinde unutulmayan bakanlar arasında yerini alır

Dışişleri Bakanlığı, 500.yılını kutlamaya hazırlanıyor. Bu çerçevede 13-14 Nisan tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilen, ”Cumhuriyetin 100. Yılında Türk Dışişleri: Asırların Diplomasi Birikimi” sempozyumundan sonra, bu hafta içerisinde de İstanbul’da Medeniyetler Üniversitesi’nin işbirliğiyle “Türk Diplomasisinde Edebiyatın İzleri” başlığı altında ikinci bir sempozyum düzenlendi. Doğru bir tema seçilmiş. Diplomatlığın olmazsa olmaz şartı iyi bir hitabete ve kuvvetle bir kaleme sahip olmaktır. Bu bakımdan da Türk diplomatlarının parlak bir sicili var. Yahya Kemal, Ruşen Eşref, Yakup Kadri, Enis Behiç Koryürek gibi edebiyatımızın devleri, aynı zamanda diplomat olarak da görev yapmışlar. Günümüzde büyükelçilerimizce kaleme alınan kitapların sayısı 500’e yaklaşıyor.

Dışişlerimizin, bakanlığın 500.yılı hesaplamasında Reis-ül-küttaplık müessesine ilk kez rastlanıldığı tarih olarak 1523’ü esas aldığı anlaşılıyor. Aslında bu konuda tarihçiler arasında fikir birliği yok. İlber Ortaylı hocamız somut bir tarih telaffuz etmenin zorluğundan söz ediyor. Arşiv çalışmaları ile diplomasi tarihimize büyük katkılarda bulunan Sinan Kuneralp’e göre de, hicri yılın miladi yıla çevrilmesi sırasında ufak tefek farklılıklar ortaya çıkabiliyor. Reis-ül-küttapların uzaktan yakından bir dışişleri bakanı görevini üstlenmesi ise ancak 18. yüzyıl başlarında olmuş. Kesin olarak bilinen Osmanlı'nın ilk hariciye vekaletinin ll.Mahmut zamanında 1835 yılında, Cumhuriyet'in Dışişleri Bakanlığı'nın ise 2 Mayıs 1920 tarihinde kurulmuş olduğu. Nereden bakarsanız bakın, Türk Dışişlerin'in asırlara uzanan çok zengin bir birikimi var.

Dışişleri'nin yerleşim sorunu

Dışişleri Bakanlığı yakın tarihimizde hep bir yerleşim sorunu yaşamıştır. Resmi kayıtlardan Dışişleri Bakanlığı'nın çalışmalarına çok küçük bir kadro ile İlk olarak Osmanlı döneminde düyun-i umumiye binası olarak kullanılan, Ulus’ta bugün Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü'nün bulunduğu yerdeki bir binada başladığı anlaşılıyor.

Dışişleri'nin ilk binası

Daha sonra 1928 yılında zamanın ünlü Türk mimarlarından Arif Hikmet Koyunoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı olarak tasarımını yaptığı binaya taşınılmış. Halen Kültür ve Turizm Bakanlığı ek binası olarak hizmet veren bu bina, 1952 yılında Gümrük ve Tekel Bakanlığına devredilmiş ve Dışişleri uzun yıllar kaldığı eski başbakanlığa bitişik binasına geçmiş. Bizlerin bakanlığa girdiği 70’li yıllardan itibaren tek bir bina yeterli gelmemeye başlayınca, önce Kavaklıdere kavşağında İhsan Doğramacı'nın sahibi olduğu, nedendir bilmem, diplomatlar arasında “Bengaldeş” olarak nitelenen ikinci bir bina, daha sonra da Meşrutiyet Caddesi ve Tandoğan Meydanı'ndaki apartman daireleri kiralandı.

Özal’ın başbakanlığının son yıllarında kamu iktisadi teşebbüslerinin inşa ettirdiği binalara bakanlıkların el koyma modası başladı. Adeta erken kalkan bakanlık, gözüne kestirdiği yeni inşa edilen bir binaya yerleşiyordu. Bugün Hazine Müsteşarlığı'nın işgal ettiği bina aslında Halkbank genel müdürlüğü tarafından yaptırılmıştır. Bu furyada Dışişleri de nasıl olduysa, Türkiye Yatırım ve Kalkınma Bankası'nın inşa ettirdiği genel müdürlük binasından nasiplendi. Ne kadar doğrudur bilemiyorum, bir rivayete göre, Dışişlerine teklif edilen bugünkü Türk Elektrik Kurumu binası, ileri görüşlü bazı büyüklerimiz tarafından, ”Bakanlığa fazla büyük gelir” diye ret edilmiş. Yeni binaya geçmekle, ümit edilen tüm birimlerin tek bir binada toplanmasıydı. Tabii ki beklenilen olmadı. 4-5 sene içerisinde yeniden yerleşim sorunu başladı. Önce yandaki arsaya ana binaya bitişik ikinci bir bina yaptırıldı. O da kısa sürede ihtiyacı karşılamaktan uzak kaldı. Bugün gelinen noktada kiralık olanlarla birlikte Dışişleri beş ayrı binada hizmet veriyor. Beş binaya rağmen Bakanlığa alınan yeni memurları oturtacak yer bulmak kabus haline gelmiş durumda. Merkezdeki büyükelçilere bakanlığa geldiklerinde paltolarını asacak bir oda dahi verilemiyor.

Yurt dışında dışişleri bakanlıkları binaları

Aslan yattığı yerden belli olurmuş. Maalesef bugünkü yerleşim düzeni Dışişleri'ne hiç mi hiç yakışmıyor. Dünya’nın her yerinde diplomasi geleneğine sahip ülkelerde dışişleri binaları ismen, ya da bulundukları adresle özdeşleşen tarihi binalardır. Fransa’da Quai d’orsay, İngiltere’de King Charles Street, Almanya’da Unter den Linden (1918’e kadar)/Wilhelmstrasse, Avusturya’da Ballhause Platz, Amerikada foggy bottom, Hindistan’da South Bloc denilince dışişleri bakanlığı anlaşılır. Londra'daki başbakanlık “10, Downing Street” diye bilinir. Beğenmediğimiz Yunanistan’ın Dışişleri Bakanı, şehrin göbeğindeki Parlamento'nun tam karşısında 1872 yılında yapılan ve İstanbul kökenli zengin bir işadamı Andreas Syngrou’nun mirasçıları tarafından münhasıran Dışişleri Bakanlığınca kullanılması kaydıyla devlete bağışlanan tarihi bir binada oturuyor. Maalesef Türk Dışişlerinin böyle bir binası yok. Balgat'taki mevcut ana binayı “Çukurambar” diye isimlendirmeye içim elvermiyor.

Dışişleri Bakanlığı, Genelkurmay'ın boşaltacağı binalara taşınmalı

Türkiye için de ufukta böyle bir imkan doğuyor. Genelkurmay başkanlığının kuvvet komutanlıklarıyla birlikte yakında Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından iki yıl önce 30 Ağustos’ta temeli atılan yeni yerleşkesine taşınması bekleniyor. Ay Yıldız adı verilen 12.6 milyon metre kare üzerine kurulu, 890 bin metre kare kapalı alana sahip yeni proje insana ABD’nin ünlü Pentagon’unu hatırlatıyor. Hatta internetteki fotoğraflardan Pentagon'dan daha da görkemli görünüyor. Genelkurmay Başkanlığımıza şimdiden hayırlı uğurlu olsun.

Mevcut Genelkurmay Başkanlığı binasının nasıl değerlendirileceğini bilmiyorum. 1930’lu yıllarda TBMM’nin bugünkü binası dahil Ankara’daki resmi binaların çoğunun mimarlığını yapan Avusturyalı Holzmeister tarafından tasarlanan bu binanın içeride yapılacak bazı değişiklik ve restorasyonlarla Dışişleri Bakanlığı'na tahsis edilmesi Hariciyemize çok yakışacaktır. 500.yılında Dışişleri'ne verilecek en büyük hediye yerleşim sorununun bu şekilde çözülmesi olacaktır. Bu sorunu çözen de Dışişleri tarihinde unutulmayan bakanlar arasında yerini alır.

Doğru zaman şimdi. Doğru insanı bekliyor.

Hasan Göğüş kimdir?

Hasan Göğüş, 1953 yılında Gaziantep'te doğdu. 1976'da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu.

Diplomatik kariyerine 28 Nisan 1977'de başladı. Yurtdışında sırasıyla Yeni Delhi Büyükelçiliği'nde ikinci kâtip, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği'nde başkâtip, Londra Büyükelçiliği'nde müsteşar, AGİT'te Daimi Temsilci Yardımcısı olarak çalıştı.

Dışişleri Bakanlığı merkezde; Müşterek Güvenlik İşleri, Savunma Anlaşmaları ve Uygulama dairelerinde ikinci kâtiplik, müsteşar özel kalem müdürlüğü, Bağımsız Devletler Topluluğu Genel Müdürlüğü'nde Orta Asya Daire Başkanlığı, AGİT Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür Yardımcılığı, Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü ve Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleriyle ikili ilişkilerden sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Merkezdeki son görevi sırasında Türkiye-Hollanda ilişkilerine katkılarından dolayı Hollanda Kraliçesi Beatrix tarafından "Oranje- Nassau" nişanı ile ödüllendirildi.

Büyükelçi olarak Türkiye'yi sırasıyla Yeni Delhi, Atina, Viyana ve Lizbon'da temsil etti. 23 Ekim 2018'de Dışişleri Bakanlığı'ndan emekliye ayrılan Hasan Göğüş, Uluslararası Kalkınma Hukuku Örgütü Danışma Kurulu ve Okan Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyeliklerini sürdürüyor, T24'te dış politika konusunda yazılar yazıyor.

Hasan Göğüş'ün ayrıca 42 yıllık meslek anılarını derlediği, Doğan Kitap'tan yayımlanmış "Zor Başkentlerde Diplomasi" isimli bir kitabı bulunmaktadır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Öfkeyle kalkan zararla oturur

Mısır-Türkiye ilişkilerinin bozuk gittiği 10 yıl boyunca iki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler olumsuz etkilenmemiş, hatta daha da gelişmiş. Ama siyasi açıdan kaybeden Türkiye oldu

Sınavıma dokunma

Yeni sınav yönetmeliğiyle galiba "Dışişleri'nin sıradanlaştırılma öyküsü"nde de sona yaklaşılıyor

Savcı hükümlüye karşı

Trump’ın avantajı ise basit cümlelerle herkesin anlayabileceği bir dilde geniş halk kesimlerine hitap edebilmesi. Çoğu zaman yalan söylemekten kaçınmayarak göbeğini kaşıyan Amerikalıların gururunu okşamayı iyi beceriyor.

"
"