03 Mart 2024

Hakikat, insan hikâyesidir: Kiske Kuşunun Peşinde, Katamizeler

Hakikati nerede bulacağız? Devletlerin çok amaçlı resmî anlatılarında değil elbette. Hakikat, insan hikâyesidir. Devreden değerler mirasındadır. Hayatın absürt gerçekliğini kavramak üzere yaratılmış sözlü tarihtedir

Paşaoğlu Hüseyin Efendi (Çürüksu 1.7.1872 - 1.1.1934 Ordu ), Ordu il merkezi Selimiye Mahallesi Taşocak Caddesi ile Erkoçak Sokağı'nın kesiştiği köşeye 1896 yılında Paşaoğlu Konağı'nı yaptırır. Ordu'da doğup büyümüş her çocuk için Paşaoğlu Konağı simgesel bir yapıdır. Karadeniz bölgesi sivil mimari örnekleri içinde yapı önemli bir yere sahiptir.

Ordu'da geçirdiğim öğrencilik yıllarımda öğretmenimiz sınıfı toplar 1982 yılında kamulaştırılıp 18 Kasım 1987 tarihinde Etnografya Müzesi'ne çevrilen Paşaoğlu Konağı'na götürürdü. "Etnografik Eserler Bölümü" olarak düzenlenen alanda bulunan silahlar, takılar, kadın ve erkek giysileri gibi eşyalar bize gösterilirdi de 1896'da konağı yaptıran Gürcü ailenin hikâyesini kimseler konuşmazdı. Dolayısıyla yapıyla bağ kuramazdık.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) sonrası Gürcistan'ın Batum şehrinden Ordu'ya gelen Katamize sülalesinden Gürcü Paşaoğlu Hüseyin Efendi gibi, anne tarafından büyük dedelerim Javanadzeler de aynı dönemde Ordu'ya geliyor. O dönem Ordu'ya gelen Gürcü aileler kendi arasında kız alıp verdiği için her aile arasında yakın akrabalık bağları görülür. Bu bağ kendine özgü bir saygı ve sevgiyi barındırır.

Gürcü Paşaoğlu
Hüseyin Efendi
Paşaoğlu Konağı

Batum (Kobuleti - ქობულეთი) Çürüksu'dan, Ata topraklarından 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) sonrası gelen Gürcüler, yaşanan göç ile terk edilen coğrafyaya ilişkin belleği ve kültürü ne yazık ki bugüne taşıyamadı.

Türkiye Cumhuriyeti bir ulus-devlet olarak kendini inşa ederken Türkler ve Müslümanlar dışındaki unsurlar, başta Rumlar ve Ermeniler savaş sürecinde büyük ölçüde tasfiye edilmişti. Geriye kalan sınırlı miktar ise azınlık statüsüyle bir süre daha idare ve tolere edildi. Ardından nihai bir toplumsal mühendislik projesi hayata geçirildi. 1930'lara gelindiğinde Çveneburilerin (Ordu bölgesindeki Gürcü muhacirlerin kendileri için "bizimkiler" anlamında kullandıkları terim) dili de göze batmaya başladı.

Türkçe dışındaki bütün diğer dillerle birlikte bu kez Türklüğe, Türkçeye asimilasyon sürecindeydi sıra: "Vatandaş Türkçe Konuş!..."  Suskun Ordu Gürcüleri bu süreçte anadillerini kaybetti.

Bugün Ordu'da yaşayan yüzlerce Gürcü ailesi kendisini bugüne taşıyabildiği tek kültür mirası olan yemek üzerinden ifade etmeye çalışıyor. Ayrıca Gürcülerin "aslen Kıpçak Türkü olduklarını!" ispat için türetilmiş yeni efsaneler eşliğinde kurmaca bir tarih inşasına şahit oluyoruz son yıllarda. Tarihsel bilgi alanını ideolojik-politik bir operasyon sahası olarak görmekten bir türlü kendini alamayan devletimizle devlet gibi düşünen ve tarihçilik adı altında kendilerince milli ve stratejik bilgi üreten kimi işgüzar akademisyenler bizzat ürettikleri fantezilere kendilerini fazlaca kaptırmış görünüyorlar. 

Tarihçi Oktay Özel diye başlamak pek içimden gelmiyor. Canım Oktay Hocam…. Yıllardır bitmek tükenmek bilmez sabrı, nezaketi ve bilgi birikimiyle dinliyor, dizginliyor, yeni yollar açarak adımlarımızı daha sağlam atmamızı sağlıyor.

Yolculuğuna, yazılışına tanık olduğum Kiske Kuşunun Peşinde Katamizeler (1835-1981) kitabı yüz elli yıllık bir mikro tarih çalışması. Kiske Kuşu'nun hikâyesi ise şöyle: Gürcü muhacirler kendilerine münasip araziler bulmak için geride bıraktıkları köylerine, arazilerine benzeyen ferah ve havası temiz yerler varsa, nerelerde su kaynağı, orman ve derin topraklı arazi varsa oraları kolaçan etmeye, Kiske kuşunun peşinden giderlermiş; su gözü, kaynağı bulmak için…

Peki niçin yaşandı bu göç? Oktay Hoca şunları söylüyor:  

"Türkçeye ve tarihsel kültürümüze '93 Harbi' olarak yerleşen savaşı Osmanlı kaybettiği için... Bu yenilgi üzerine savaşta Rus ordularının ele geçiremediği Osmanlı Gürcistan'ı, savaş tazminatının bir parçası olarak masa başında Rusya'ya terk edildi. Bölgedeki Gürcü halkının neredeyse tamamının Müslüman oluşu ise onların kitlesel göçünün temel gerekçesi ve sebebi oldu. Bu göçte iki imparatorluğun (Osmanlı ve Rusya) nüfus ve demografi mühendisliği içeren "yüksek" siyasetinin rolü de unutulmamalı tabii. Bilhassa Osmanlı göç siyasetinin... Müslüman ahaliye kalmayı değil, göçmeyi tavsiye eden, hatta bu doğrultuda teşvik, propaganda ve ajitasyona dahi başvuran Osmanlı göç siyasetinin... Halkın hâlâ konuştuğu dil olan Gürcüce ve yaşadığı özgün coğrafya ile iç içe geçmiş yerel kültür ise bu göçe engel teşkil etmedi, edemedi. Üstelik, muhacirlerden başka kimse bu melez kimliği dert etmedi; Gürcü muhacirler dinleriyle ve konuştukları dilleriyle göçtüler; Balkanlar'dan ve Kafkaslar'dan göçen diğer Müslüman halklar gibi... Esasen bir diller ve dinler mozaiği olan Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetimi de bir süredir Osmanlılığı Müslümanlık temelinde tanımlama gayretindeydi. Müslüman milliyetçiliğine olan bu eğilimden dolayı, Osmanlı yönetimini asıl ilgilendiren Gürcüce konuşan muhacirlerin Müslümanlığıydı, dilleri değil. Ayrıca muhacirlerin sağlayacağı askerî ve ekonomik katma değer de söz konusuydu tabii ki. Toprakları Rusya tarafında kalan Müslüman Gürcü nüfusun büyük kısmı kendilerine Berlin Antlaşması ve sonradan, 1879 Şubat'ında imzalanan İstanbul Protokolü'yle tanınan üç yıllık mühlet (Şubat 1879 - Şubat 1882) içinde Anadolu topraklarına göçmeyi tercih etti. Bu süreye sonradan iki yıl daha eklenecekti. (Şubat 1884'e kadar)."

1914-1918 yılları arasında sadece Harb-i Umumi yaşanmadı elbette. İnsanlık bu büyük savaşa şahit olurken dünyanın dört bir köşesinde irili ufaklı başka savaşlar, kolektif şiddet ve türlü toplumsal acılar da yaşandı bir yandan. Nice sıradan insanın başından sıra dışı olaylar geçti...

1915 Tehcir'i sonrası Katamizelerin hısım ve akrabaları olan diğer Gürcü aileleri gibi; Bacınoğulları, Çollar, Sağesenler ve Tokcanlar Ermeni yetimlere sahip çıktılar. Tabii ki süreçte farklı yollara sapan Gürcü aile mensupları da olmuş olabilir! Ama genel tablo Gürcü ailelerin onurlu bir duruş sergilediğini gösteriyor.

Ordu ili kaydını gösteren Başkanlık Cumhuriyet Arşivi'nde bulunan 1945 yılına ait belge; Ordu ilindeki Müslümanlaştırılmış Ermenilerin listesi, tek parti dönemine ait bir jurnal (İhbar) yani fişleme belgesi. Belgenin ikinci sayfasının alt kısmında: "… Yukarıda hüviyetleri yazılı bulunan Ermeni muhtedileri umumi harpte tehcire tabi tutulan Ermenilerin çocukları olup terk edilen ve en fazla Gürcü muhacirleri tarafından himaye ve büyütülen Ermenilerdendir. Bunların ihtida etmelerinde ekseri samimiyet görülmediği Ermeni cemaati ile vaki temas ve münasebetlerinden anlaşılmaktadır. Memleket için bunlardan menfaat beklemek zait bir keyfiyettir…"  deniyor.

Katamize-Özel ailesinin göç hikâyesi Çürüksu'da başlıyor ve Ordu'da, Burhanettin ve Eskiyurt'ta sonlanıyor. Katamize Rıza Efendi'nin 1920'lerin ortalarında Kızılhisar'ın eski bir Ermeni mahallesi olan Eskiyurt'ta başlayan hikâyesi torun Oktay Özelle birlikte bir kez daha dönüşerek bugüne taşınıyor. Bir yandan da hepimiz için zihnimizdeki yapbozun parçalarını birleştiriyor. 

Yazıyı Fatih Haziresi'nde mezartaşı kaybolan Çürüksulu Ali Paşa ile bitirmek istiyorum:  

"Mirliva Tavdgiritze Çürüksulu (Kobuleti) Ali Paşa 1857-1863 yıllarında Ordu, Giresun ve Bulancak kazalarından oluşan Ordu livasında Ordu kazası kaymakamlığı yapmıştı. 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi'nde (93 Harbi) Ordu ve civarına Batum'dan gelen Gürcü muhacirlerin yerleştirilmesinde büyük hizmetleri bulunan Çürüksulu Ali Paşa iskân memuru olarak merkezinde yer aldığı ve Ordu kazası İdare Meclisi ile iş birliği yaptığı bu sürecin sonunda muhacirlerin neredeyse tümü iskân edildi. Çürüksulu Ali Paşa Ordu'nun da bağlı olduğu Trabzon Vilayetinde dengeleri dahi değiştirebilecek güce ulaştığı 1884 senesinde II. Abdülhamid tarafından yaverlik rütbesi verilip kontrol altında tutulmak isteniyor ve Ordu'dan Payitaht'a zorunlu sürgüne yollanıyor. 1911'de İstanbul'da vefat eden Çürüksulu Ali Paşa'nın Fatih Camii haziresindeki mezar taşı kayıp! 2001'de hazirede yapılan toplu düzenleme ve restorasyon esnasında kaybolan mezartaşının peşine düştüğümde aldığım cevap bir depoya kaldırıldı oldu. Şimdi bulamıyorlar. Ordu eşrafından Bacınzade Ahmet Efendi'nin mezarı da Fatih Haziresi'nde bulunuyor. Çürüksulu Ali Paşa'nın mezarının kayıtlara 212 numarada isimsiz olarak geçirildiğini gördüm. Bu mezar Gürcü Çürüksulu Ali Paşa'nın mezarıdır. Ali Paşa'nın eski mezar taşının yerinin tespit edilmesi ve 212 numaralı isimsiz mezar kaydının Çürüksulu Ali Paşa olarak kayıt girilmesi gerekiyor."

 2001 yılında Çürüksulu Ali Paşa'nın Kabri ve mezartaşı "Ya Allah, Ümeray-ı askeriyeden, Çürüksulu Ali Paşa'nın Merkad-ı Münevveridir. Lillahi'l-Fatiha, Sene 1329 Muharrem"

  

Fatih Camii haziresindeki Çürüksulu Ali Paşa'nın mezarı "isimsiz" olarak kayıt edilmiş görünüyor.

Yazarın Diğer Yazıları

İki gözüm iki çeşme -Ordu’da Ermeni Çeşmeleri-

Kaderine terk edilen halklar, hayatlar, hikâyeler, sevdalar, yapılar… Her şey dert olur bana

Fânî

Tüm hayatı boyunca zamanın şartları gereğince okula gidemediği için üzüntü duyan Lütfi Filiz, tasavvuf felsefesini çok yalın bir dille anlattığı eserlerini şöyle ifade etmektedir: "Faniyâ bu sözleri sen değilsin söyleyen Nutk eden Hakk'ın dili, dilde tercüman benem"

Turuncunun hüznü

1942'de Ordu Varlık Vergisi listesinde Hamdi Evrensel (Agop Çilciyan) ismini görüp görüştüğümüzde artık ailenin hikâyesini not düşmenin zamanı geldiğini düşündüm