27 Şubat 2025
Ankara’nın haftalardır beklediği çağrı, İmralı’ya giden heyet aracılığıyla yapıldı. Elbette açıklama yapılmadan önce iktidarın, yapılacak açıklamadan, Abdullah Öcalan’ın hazırladığı metinden haberi vardı.
Nitekim İmralı’da görüşmeler devam ederken, kamuoyuna yansıyan görsellerden Öcalan’ın iki gün önce yazdığı anlaşılan metinle ilgili olarak, genel çerçeveyi özetleyen haberler de yapıldı. Açıklama ve açıklamanın okunduğu toplantıda söylenenler, sürecin başarıya ulaşması için çeşitli adımlar atılmasının da zorunlu olduğunu gösteriyor. O adımların atılıp atılmayacağı, Ankara’nın tutumu, Kandil’den çağrıya verilecek yanıtlara, gösterilecek tutuma bağlı. Ancak bu adımların ne olabileceğine bakmadan önce açıklamanın satırbaşlarını, açık ve örtülü anlamları yeniden okumakta fayda var.
***
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, “Öcalan’ın AİHM kararları uyarınca umut hakkından yararlandırılarak gerekirse TBMM’ye gelmesi ve burada örgütü feshettiğini açıklaması çağrısından bu yana Cumhur ittifakı ortaklarının mesajı netti. “Çözüm süreci” ifadesini kullanmayan, nihayet, “Terörsüz Türkiye” gibi bir kavram üzerinde uzlaşan ittifak ortakları AKP ve MHP’den gelen haberler, İmralı’dan lafı dolandırmadan örgütü feshettiğini açıklamasını istiyorlardı. “Fesih” kelimesi başlı başına önem taşıyordu.
***
Öcalan’ın açıklamasını ve açıklamanın iletildiği sırada yapılan konuşmaları bir arada düşünmek elzem.
Önce Öcalan’ın açıklamalarındaki satırbaşlarına ve anlamlarına bakmakta fayda var:
• “Teori, program, strateji ve taktik olarak yüzyılın reel-sosyalist sistem gerçeğinin ağır etkisinde kalmıştır. 1990’larda reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkarının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK’nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır.”
Öcalan, farklı açıklamalarında reel sosyalizmin çökmesinden dolayı çizgi değişikliği yaşandığını, farklı örgütlenme modellerine gidilmesi gerektiğini belirtti. 2000’lerin başından itibaren ekolojist, post-marksist akımlar dahil, birçok modeli örgüte yeni model olarak sundu. Ancak ilk kez PKK için “anlam yoksunluğu ve aşırı tekrar” ifadelerini açıktan kullandı. “Fesih” kelimesinin iki kez geçtiği açıklamada, bu bölümde örgütün feshinin neden gerekli olduğu bu ifadelerle açıklandı.
• “Günümüzde çok kırılgan hâl alan tarihsel ilişkiyi, kardeşlik ruhu içinde inançları da göz ardı etmeden yeniden düzenlemek esas görevdir. Demokratik toplum ihtiyacı kaçınılmazdır. Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi olan PKK’nin; güç ve taban bulması, demokratik siyaset kanallarının kapalı olmasından kaynaklanmıştır.”
Öcalan, Türk-Kürt ittifakının emperyalist saldırılara karşı yüzlerce yıldır sürdüğünü belirtirken, bu tarihsel ilişkinin artık “çok kırılgan” bir hal aldığını vurguladı. Yaşanan süreçte bölgedeki gelişmelerin, uluslararası aktörlerin de etkili olduğu, “çözün yoksa farklı çözülür” mesajları geldiği iddiaları düşünüldüğünde, kırılganlık vurgusu da ayrı bir önem taşıyordu. Daha önce sıkça “demokratik modernizm” kavramını kullanan ve bu kavram etrafında bölgedeki aktörlerin inşa sürecine girişmesi gerektiğini söyleyen Öcalan, bu kez Türkiye için doğrudan “demokratik toplum” ihtiyacının kaçınılmaz olduğunu vurgulayarak, beklentisini özetledi. PKK’nın demokratik siyaset kanallarının kapalı olmasından dolayı güç ve taban bulabildiğini ifade ederek, beklentinin ne olduğuna atıf yaptı.
• “Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür. Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir. Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur. Olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir. Barış ve demokratik toplum döneminin dili de gerçekliğe uygun geliştirilmek durumundadır.”
Öcalan, açıklamasının devamında da “demokratik toplum” ifadesini tanımladı. Kimliklerin demokratik anlamda örgütlenmelerine, böyle bir siyasal alanın mevcudiyetine işaret ederek, aslında bunların söz konusu olmadığını vurguladı. Dil vurgusu da bu bağlamda önem taşıyordu.
• “Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.”
Öcalan, farklı tarihlerde “ulus devlet”, “özerklik” modellerinden artık vazgeçilmesi gerektiğini açıkladı, bu konularda metinler, kitaplar yazdı. Ancak demokratik konfederalizm gibi yeni kavramlarla, örgütün önüne farklı modeller kurdu. Açıklamada, farklı bir model tarifi yapmadan, ulus devlet, federasyon, özerklik, kültüralist çözümlerin tamamını milliyetçi savruluş sayarak, mevcut devlet yapısı içerisinde demokratikleşme ile sınırlı bir çerçeve sunmakla yetindi. Çağrının bu bölümünün de özellikle Kürt gruplar arasında ayrı bir tartışma yaratacağı açık…
• “Sayın Devlet Bahçeli'nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanın ortaya koyduğu iradeyle diğer siyasi partilerin malum çağrıya dönük olumlu yaklaşımlarıyla oluşan bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihi sorumluluğunu üstleniyorum.”
Sürecin başından bu yana, Erdoğan’ın Bahçeli kadar konuyu sahiplenmediği iddiası tartışıldı. Cumhur ittifakı ortaklarının ters düştüğü iddiaları bile ortaya atıldı. Buna karşılık İmralı ile diyalog imkanının yaratılmasının, Erdoğan’ın da süreci sahiplendiğinin göstergesi olduğu, siyaseten farklı bir dil kullanıldığı savunuldu. Öcalan, silah bırakma çağrısı yaptığı bu bölümde, Bahçeli’nin çağrısı, Cumhurbaşkanı’nın ortaya koyduğu irade ifadesini kullanarak, iktidarın ortaklaştığına, sürecin bu yolla geliştiğine vurgu yaptı. En önemli ifadelerinden birisi de silah bırakma çağrısının tarihi sorumluluğunu üstlenmesiydi… Öcalan, örgüte açıkça, bu sürecin risklerini bildiği ve sorumluluk aldığı mesajını iletti.
• Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir. Ortak yaşama inanan ve çağrıma kulak veren tüm kesimlere selamlarımı iletirim.
Açıklamanın en önemli bölümü, “fesih” kelimesinin ikinci ve mutlak biçimde kullanıldığı son bölümdü. Terör örgütüne, kongreyi toplayarak silah bırakma ve kendini feshetme çağrısında bulunan Öcalan, “gönüllü olarak” ifadesini vurgulayarak, bir devlet zoru, baskısı altında çağrı yapmadığına da işaret etti. Fesih çağrısıyla, Ankara’nın beklentisini de yerine getirdi.
Öcalan’ın çağrısının açık muhatabı PKK-Kandil. Merakla beklenen konulardan biri de Suriye’nin kuzeyindeki PYD-YPG’ye yönelik bir çağrı olup olmayacağıydı.
Zira uzun süredir Türkiye içinde örgütlü eylemliliği olmayan, Irak’ın kuzeyinde de Türkiye’nin yaptığı operasyonlar nedeniyle önemli mevzilerini kaybeden PKK’dan ziyade Ankara, PYD-YPG odaklı gelişmelere dikkat kesilmiş durumda.
Öcalan, PYD-YPG ya da Suriye vurgusu yapmadı ancak “bütün gruplar” ifadesini kullandı. Bu ifade, uluslararası güçlerin de dahil olduğu Suriye denklemi içerisinde önemli bir başlık olan YPG açısından ne derecede bağlayıcı olabilir ya da öyle sayılması gerekir mi, belirsiz. Ancak PYD-YPG’nin doğrudan, sadece bu çağrı üzerine, Suriye rejimi ile bir uzlaşmaya varmadan bir silahla bırakma kararı almayacağı kesin. Ancak olası bir uzlaşma, Suriye’de Türkiye’nin güvenli bir hat oluşturma arzusunun da karşılanmasını, Öcalan’ın çağrısının da bu anlamda karşılık bulmasını sağlayabilir.
Öcalan, 90’lı yıllardan bu yana defalarca “ateşkes” ilanı yaptı, silah bırakmaya hazır olunduğu mesajını verdi. Çözüm süreci devam ederken, 2013’te Diyarbakır’da okunan mesajı da en net mesajlarından biriydi.
Öcalan, bu mesajında da “demokratik siyaset”, “demokratik modernite” kavramlarından söz ederek, yeni bir döneme girildiğini farklı bir dille söyledi. İnkâr siyasetinin ortadan kalktığını vurguladı. “Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir” ifadesini kullanarak, silahlı grupların Türkiye’den ayrılması çağrısını yaptı. Misak-ı Milli vurgusu yaparak, yeni model arayışından söz etti ve “Zamanın ruhunu okuyamayanlar, tarihin çöp sepetine giderler. Suyun akışına direnenler, uçuruma sürüklenirler” dedi.
Bugün kullanılan dil, 2013’e göre örgüte karşı daha eleştirel ve net olsa da 12 yıl önceki mesajla bugünkü mesajı arasında “demokratikleşme” başlığında birleşen bir ortaklık söz konusu.
Bu noktada, çözüm sürecinin sonlandırılmasıyla uygulanamayan Dolmabahçe mutabakatına bakmakta da fayda var. Öcalan, 28 Şubat 2015’te, neredeyse tam 10 yıl önce açıklanan Dolmabahçe mutabakatı adı verilen açıklamasında, daha önce sınırdışına çıkma çağrısı yaptığı PKK’dan bu kez kongre toplayarak silah bırakma kararı almasını istedi. Bir anlamda bilinen örgütün feshi anlamına gelen bu çağrı için koşulları da sıraladı. İçi doldurulmayan başlıklar şöyleydi:
1) Demokratik siyaset tanımı ve içeriği
2) Demokratik çözümün ulusal ve yerel boyutlarının tanımlanması
3) Özgür vatandaşlığın, yasal ve demokratik güvenceleri
4) Demokratik siyasetin devlet ve toplumla ilişkisi ve bunun kurumsallaşmasına dönük başlıklar
5) Çözüm sürecinin sosyo-ekonomik boyutları
6) Çözüm sürecinde demokrasi güvenlik ilişkisinin kamu düzenini ve özgürlükleri koruyacak şekilde ele alınması
7) Kadın, kültür ve ekolojik sorunların yasal çözümleri ve güvenceleri
8) Kimlik kavramı, tanımı ve tanınmasına dönük çoğulcu demokratik anlayışın geliştirilmesi
9) Demokratik cumhuriyet, ortak vatan ve milletin demokratik ölçütlerle tanımlanması, çoğulcu demokratik sistem içerisinde yasal ve anayasal güvencelere kavuşturulması
10) Bütün bu demokratik hamle ve dönüşümleri içselleştirmeyi hedefleyen yeni bir anayasa.
Dolmabahçe’de sıralanan bu koşulların ya da İmralı’ya göre “demokratikleşme” standartlarının akla gelmesinin nedeni, DEM Partili Sırrı Süreyya Önder’in, Öcalan’ın metni okunduktan sonra eklediği dipnot. Öcalan’ın mesajını aktaran Önder, “Bu perspektifi ortaya koyarken şüphesiz pratikte silahların bırakılması ve PKK’nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir” dedi.
Öcalan’ın çağrısından sonra artık Kandil’in, kısa bir değerlendirmeden sonra kongreyi toplama kararını alması bekleniyor.
Devletin de Kuzey Irak yönetimi ile örgüt üyelerinin silah bırakması ya da faaliyetlerine son vermesi halinde nerede, nasıl kalacakları konusunda bir dizi görüşme yaptığı anlaşılıyor.
Ancak Ankara’dan da çeşitli adımların atılmasının beklendiği ortada.
Öncelikle silah bırakanların bir bölümünün Türkiye’ye dönebilmesi, terör mevzuatının değiştirilmesine bağlı. Şiddet eylemlerine karışanlar için af niteliğinde böyle bir düzenleme yapılıp yapılmayacağı meçhul.
Suriye’nin kuzeyindeki YPG içerisinde bulunan PKK’lıların bölgeden çıkarılması da gündemde. YPG de “Suriyeli olmayan güçlerin çıkarılması” konusunu tartışmaya açabilir.
Ancak buna paralel olarak demokratikleşme için bir dizi daha adımın atılmasının bekleneceği de ortada.
Cezaevindeki Kürt siyasetçilerin tahliyesi, hasta tutukluların tahliyesi, şiddet eylemine bulaşmamış terör suçlularının tahliyesi gibi başlıklar söz konusu.
Nitekim Önder de açıklamasına başlamadan önce cezaevlerine selam gönderirken, “Cezaevlerindeki arkadaşları da bütün yüreğimizle, özgürleştirme sözümüzle selamlıyoruz” dedi.
Bu başlıkların yaşama geçirilmesi herhangi bir anayasa değişikliği yapılmaksızın mümkün. “Şart yok” diyen iktidarın bu yönde adım atmayacağını ise zaman gösterecek.
Bir diğer önemli başlık, iktidarın kayyım politikasını sürdürüp sürdürmeyeceği. PKK’nın Öcalan’ın çağrısıyla ilgili atacağı net adımlar ve sonuçlar görülmeden bu politikadan vazgeçileceğine yönelik bir emare yok. DEM Partisi ve Kürt siyasi grupların talebi ise bu politikadan bütünüyle vazgeçileceğini, uygulanmayacağını gösteren güvence adımlarının atılması. Bu adımın atılmasının ancak PKK’nın varlığının son bulmasıyla mümkün olacağı yorumları yapılıyor. O zamana kadar iktidarın tutumunu sürdüreceği değerlendiriliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeniden seçildiği 2023’ten bu yana yeni anayasadan söz ediyor ancak bugüne kadar AKP’den yeni anayasa adımı gelmiş değil. Bir masa kurulması için girişimde de bulunulmadı. AKP kulislerinde, bir yandan parti güç toplarken diğer yandan atılacak adımların izleneceği ve masanın sonra kurulabileceği yorumları yapılıyor.
Öcalan’ın ve DEM Parti’nin de yeni anayasa ısrarının olduğu biliniyor. Öcalan’ın açıklamasından da bu talep net biçimde anlaşılıyor.
AKP, çözümün zemininin Meclis olduğu açıklamalarını yeni anayasa zeminine oturtma niyetinde. CHP dahil bütün partiler masaya oturursa hem başkanlık sistemi hem Erdoğan’ın yeniden adaylığı hem de Öcalan’ın açıklamasında örtülü biçimde yer alan beklentilerin tartışılabileceği hesaplanıyor.
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, kısa süre önce Kürtçe eğitim konusunda açıklama yaparken, resmi ve eğitimde zorunlu tek dilin Türkçe olduğunu belirterek, Kürtçenin önündeki engellerin AKP tarafından nasıl kaldırıldığını özetlemişti. Buna ek olarak, “Buradan devamla yeni anayasada gerekli düzenlemeler de yapılarak Türkiye’de bütün dil ve lehçelerin kavuştuğu bu özgürlüklere anayasal güvenceler de sağlanır” ifadelerini kullanmıştı.
Yeni anayasada Kürtçe’ye güvence sağlanması, vatandaşlık tanımının gözden geçirilmesi dahil, kimliklerle, temel hak ve özgürlüklerle ilgili adımların atılması AKP açısından uzak bir seçenek değil.
Ancak mesele zamanlama… PKK-Kandil, toplayacağı kongrede önce adımların atılmasını mı isteyecek yoksa beklenen kararları alarak iktidarın daha sonra harekete geçmesini makul mü karşılayacak, düğüm bu noktada… Ankara’ya göre Öcalan’ın çağrısının yanıt bulması gerekiyor.
En önemli tartışmalardan birisi de Öcalan için “umut hakkı” adı verilen, belirli süre cezaevinde kalanların serbest bırakılabilmesine olanak sağlayan AİHM kararının uygulanmasıydı. Bahçeli’nin açıklamalarıyla gündeme gelen “umut hakkının” bu aşamada tartışma başlığı olup olmayacağı belirsiz. Umut hakkının uygulanması için özel bir kanuna gerek yok. Mahkeme kararıyla mümkün.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, birkaç gün önce, “Öcalan özgürleşmedikçe PKK'nin silah bırakmaya ikna olmayacağını" söylemiş, “Diyelim ki Önderlik çağrıda bulundu. Peki çağrıyla bu iş biter mi? Biz on binlerce silahlı gücü bulunan bir hareketiz. Ve bu güç öyle para için gelmiş, maaşını kesip ‘evine git’ denilince hemen onu yapacak bir güç değildir. Silah bırakmak için karar almaya ihtiyaç vardır. Kongre kararı gereklidir. PKK Kongresi’nin toplanması ve böylesi bir karar alması gerekir. Bunların hepsini kim yapabilir? Önder Apo yapabilir. Önder Apo kongre çağrısı yapabilir; kongre toplanınca Önderlik kongrede konuşabilir. Fiziki olarak orada bulunmasa da birçok kez mesajları ulaşabilir. Bu, sıradan bir konu değildir. Onun için arkadaşlarımız, bu hareketin fedaileri Önder Apo özgürleşene kadar da silah bırakmaya ikna olmazlar" açıklamasını yapmıştı.
Bu nedenle PKK-Kandil’in çağrıya vereceği yanıt önemli. Şartlar mı öne sürecekler, bu şartların sağlanmasına göre karar alınacağını mı söyleyecekler, önce karar mı alacaklar… Öyle görünüyor ki sürecin tıkanmaması, Ankara’nın da farklı aşamalarda atacağı kimi adımlara bağlı olacak… Olası bu adımlar atılacak mı ve net karşılıklar bulabilecek mi, zaman içerisinde göreceğiz.
Gökçer Tahincioğlu kimdir?Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı. Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü. Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor. |
AK Gençlik tarafından “hayırsever iş adamı” olarak tanıtılan A.G. Aslan’ın avukatlığını da AKP’den Meclis üyesi olan, iddiaların odağındaki avukat Vedat A. üstlendi. Bundan sonrası da çorap söküğü gibi geldi. Dava, kısa zamanda beraatle sonuçlandı
Büyükada davasının ilk duruşmasında tutuklu sanıkların tahliye edilmelerinin ardından o dönem AKP Erzurum Milletvekili olan Orhan Deligöz, "Arkadaşların bir suçu yoksa, 22 Kasım'daki duruşmada beraat ederlerse, kendilerini o zaman arayıp kutlayacağım ve özür dileyeceğim” ifadelerini kullanmıştı. Bunca yılın ardından Deligöz, teker teker sanıkları arayıp özürlerini iletir mi, bir mahcubiyet duyar mı bilinmez…
"Sinemada ‘Hileli olduklarını bile bile olayların gerçekliğine inanabilmemiz gerekir.’ Bana kalırsa Tavşantepe’de olan şey de bu. Aslında Tavşantepe’de kör alan yok... Mesele kadrajda olanla, perdenin sınırları içinde olanla yetinmeme meselesi. Kadraj dışını tahayyül etme meselesi. O zaman kör alan aydınlanıyor”
© Tüm hakları saklıdır.