07 Kasım 2024

Ankara’da neler oluyor, neler konuşuluyor: “Uzlaşmasız” çözüm ve “bir dönem daha” hamleleri

Erdoğan’ın, Bahçeli’nin açıklamalarından haberi yok muydu? AKP kulisleri, “Öcalan’ın Meclis’te açıklama yapması… Bu konuları Bahçeli’nin dillendirmesi… Bu kadar detaylı bir bilgi alışverişi olmadı…” derken; MHP kulisleri, Bahçeli’nin yakınındaki birkaç kişi dışında açıklamaların önceden bilinmediğini söylüyor

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan

Ankara’da olanı biteni anlamak güç. İdeolojik kamplara göre yürütülen tahminler, aşırı yorumlar, akıl yürütme çabaları…

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin DEM Partililerin elini sıkmasıyla başlayan, Abdullah Öcalan için “umut hakkının” uygulanması teklifiyle devam eden, Öcalan’ın Meclis kürsüsünden PKK’nın silah bıraktığını açıklaması çağrısını sürdürmesiyle yeniden boyutlanan tartışmalar bitmiş değil.

Ancak önce CHP’li Esenyurt Belediyesi’ne, ardından DEM Parti’nin aldığı Mardin ve Batman ile Halfeti belediyelerine kayyım atanmasıyla, “Erdoğan’ın bir dönem daha aday olması amaçlanıyor, başka bir önemi yok” diyenlerin zafer naraları eşliğinde tansiyonun biraz olsun düştüğünü söylemek lazım.

Devasa tartışmaların birkaç gün içerisinde sönümlendiği, ne yaşanırsa yaşansın birkaç günde olayların birkaç günde normal karşılandığı bir ülke açısından buna da şaşırmamak lazım elbette.

* * *

Ancak arada olup bitenlerin de ayrıca önemi var…

TUSAŞ’a yönelik terör saldırısının, Bahçeli’nin çağrısının hemen ardından yapılması, “Devlet bu işi istemiyor?” gibi ileri yorumlara yol açtı.

Tam da o günlerde, AKP eski Milletvekili Şamil Tayyar, Bahçeli’nin açıklamalarından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın haberdar olmadığını söyledi.

Erdoğan, açıktan süreci sahiplenmemiş, süreci “Bahçeli’nin sözlerinin” başlattığına işaret ederek, uzatılan elin havada bırakılmaması çağrısı yapmıştı.

Peşinden kayyım atamalarının gelmesi ise önce Kandil’in anlaşmaya yanaşmaması nedeniyle DEM Parti’ye yönelik politikaların sertleşmesi yorumlarına yol açtı önce… Ardından sürecin başlamadan bittiği, Erdoğan’ın, Bahçeli’nin çağrısına karşılık, kendi tutumunu aldığı yorumlarına…

Şamil Tayyar

* * *

Yine Şamil Tayyar’dan, MHP liderinin girişimleriyle cezaevinden çıkabilen yazar Mümtazer Türköne’ye işaret edilerek, “Erdoğan, Bahçeli’nin açıklamalarını bilmiyordu, bu görüş ayrılığı derinleşirse erken seçim gelebilir” diye özetlenebilecek bir yorum geldi.

Türköne de yazısında yine bu görüş ayrılığına işaret ediyordu. Bahçeli’nin devleti, Erdoğan’ın iktidarı temsil ettiğini, iktidar için devlet projesinden vazgeçilmemesi gerektiği uyarısında bulunarak…

* * *

Gerçekten roller karışmış durumda. Bahçeli’nin, Öcalan’ın “umut hakkından” yararlandırılması, Meclis’e gelmesi ısrarında bulunduğu, Erdoğan’ın tam da bu dönemde kayyım politikalarının devreye sokulmasına onay verdiği bir ortamdan söz ediyoruz.

Gerçekten Erdoğan’ın, Bahçeli’nin açıklamalarından haberi yok muydu?

AKP kulisleri de bu yönde konuşuyor. Ancak şu şerhi düşenlerin sayısı fazla:

“Elbette bölgedeki gelişmeler, yeni anayasa masası bağlamında bu konular iki lider arasında konuşuldu. Ancak umut hakkı, Öcalan’ın Meclis’te açıklama yapması… Bu konuları Bahçeli’nin dillendirmesi… Bu kadar detaylı bir bilgi alışverişi olmadı…”

MHP kulislerinde de yorumlar paralel. Bahçeli’nin en yakınındaki birkaç kişi dışında açıklamaların önceden bilinmediği söyleniyor. Ancak Bahçeli’nin tarzı da bu zaten.

7 Haziran seçiminden sonra koalisyona kapı kapatırken de kurmaylarının büyük bölümünün bilgisi yoktu.

Abdullah Öcalan

* * *

Ancak yerine oturmayan taşlar var.

PKK kadrolarının daha Bahçeli, DEM Partililerin elini bile sıkmadan önce yaptıkları, “Ankara’dan ahlaksız teklifler geliyor” yönündeki açıklamaları misal…

Bu açıklamaların tarihi, Öcalan’la devlet yetkilileriyle görüşmeler yaptığı, ardından bu görüşmelerin sonuçlarının Kandil’e iletildiği bilgisi ile örtüşüyor.

Bir diğeri, DEM Milletvekili, Öcalan’ın yeğeni Ömer Öcalan’ın İmralı ziyareti…

Bahçeli’nin açıklamalarından iktidarın haberi yoksa, yıllardır kimseyle görüştürülmeyen Abdullah Öcalan’la görüşme kapısının, hemen açıklamanın ardından nasıl açılabildiğini anlamak güç.

Ömer Öcalan

* * *

Ankara’da, güvenlik bürokrasisini de yakından tanıyan bir kaynağın yorumunu aktarayım:

“Bütün bunlara ‘taşların yerine oturmadığı’ diye yaklaşmak yanlış olur. İktidarı oluşturan AKP ve MHP’nin, Cumhurbaşkanı ile Bahçeli’nin birbirinden bu oranda habersiz olduklarını, birinin çözümü birinin seçimi düşündüğünü söylemek de öyle… Mesele, kamuoyunun önceki çözüm süreçlerine benzer süreçleri beklemesi. Böyle bir süreç işletilmiyor, işletilmesi de düşünülmüyor…”

* * *

7 Haziran seçimlerinden bu yana muhalefeti “terörizmle” suçlayan, bütün politikalarını buna göre oluşturan Erdoğan’ın, ekonomik krizin de olduğu bir ortamda böyle bir süreci yürütmesi çok da mümkün görünmüyor zaten.

AKP’nin, ekonominin belirleyici olduğu son genel seçim ve yerel seçim dışında en büyük oy kayıplarını birinci ve ikinci çözüm sürecinde yaşadığını anımsayalım.

Üstelik CHP’nin elinde bu kez İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu gibi hedefe odaklanmış bir aday var.

Bu nedenle iktidar bloğu, süreci bir yandan CHP’yi “terörle” yan yana getirmek, diğer yandan CHP içindeki ulusalcı cephe ile diyalog yanlıları olarak görülebilecek kesimler arasındaki mesafeyi açmak, mümkünse seçime İmamoğlu’nun karşısında Mansur Yavaş’ın da aday olacağı bir tablo ile girilmesini sağlamak hedeflerine odaklanmış durumda.

CHP’li Esenyurt Belediyesi ile DEM Partili belediyelere aynı günlerde kayyım atanması, böyle bir eşitlemeye gidilmesi, bunun göstergelerinden biri.

Bahçeli, her ne kadar üçüncü kez belediye başkanlığından uzaklaştırılan Ahmet Türk üzerinden kayyım politikalarına karşıymış gibi bir mesaj verse de bu adımların bilgisinin dışında atıldığını düşünmek için bir neden yok.

İmamoğlu’nun da “terör” söylemi ile kuşatılacağını, bu çemberin içine alınmaya çalışılacağı ortada. “Ahmak” davası ile toplumu ikna edemeyen iktidarın, bu yönde çalıştığı görülüyor.

* * *

Bu gelişmeler içerisinde bir “çözümden” bahsetmek mümkün mü?

“Kürt sorunu yoktur” diyerek önceki çözüm sürecini bitiren iktidarın, bu sorunun var olduğunu kabul etmesi için bir neden yok.

Bu nedenle Ankara’da “çatışmalı” bir çözüm sürecinin her koşulda yürüyeceği ağırlıklı görüş.

Kuzey Irak’taki operasyonların sürdüğü, belediyeler üzerindeki kayyım baskısının sürdürüldüğü, DEM Parti üzerinden CHP’nin bölünmeye çalışıldığı ve bilmediğimiz başka gelişmelerin bunlara eklendiği gelişmeleri görmeye devam edeceğiz anlaşılan.

Çözüm adına iktidarın kullanacağı tek koz, yeni anayasa masası…

Bu masadan alınacak sonuç, yol haritasının da netleşmesini sağlayacak.

Bahçeli’nin, çağrısının yanına Erdoğan’ın yeniden aday olması gerektiğini eklemesinin sebebi de bu.

Mevcut Anayasa’ya göre destek almadan adaylığı mümkün bulunmayan Erdoğan için kapıların açılması, yeni bir adımın atılmasını sağlayabilir. Ancak o zamana kadar sadece müzakerelerin sürdürülmesine yönelik küçük adımların atılacağı belirgin.

* * *

Bu gelişmeler yaşanırken, Bahçeli, Erdoğan’ın adaylığına olanak tanınmasını tek çözüm olarak gösterirken iktidar ortaklarının ayrılması mümkün mü?

Erken seçim, “çözüm odaklı” görüş ayrılıkları nedeniyle söz konusu olur mu?

AKP ile MHP, ilk kez ayrı noktalara düşmüyor. Yakın dönemdeki soruşturmalar, bürokrasideki yer kapma mücadeleleri iktidar ortaklarını pek çok kez karşı karşıya getirdi. Bahçeli’nin önceki yazılı açıklamaları uyarılarla dolu.

Bir yol ayrımı olacaksa, sadece bu konudan kaynaklı, devlet aklına karşı iktidar aklının mücadelesi nedeniyle yolların ayrıldığını söylemek ülke gerçeklerinden uzak bir yorum.

Bu yorumu yaptığınızda Bahçeli’nin 7 Haziran seçiminden sonra koalisyona kapı aralamasını, o güne kadar muhalefet ettiği Erdoğan ile ortaklık kurmasını, başkanlık sistemine geçiş için kapıyı açmasını anlamlandırmak da çok kolay olmuyor. Erdoğan’ın devletten bu kadar uzak olduğunu düşünmek için de bir neden yok. Ancak yolların ayrılması ihtimali de elbette bütünüyle kenara atılacak bir ihtimal değil.

Bu nedenle başlayan ve biten bir süreçten değil, çatışmayı bir yana bırakmayan, ortadan kaldırma hedefli politikalardan bahsetmek gerekiyor. Bu politikaların nereye evirileceğini ise atılacak adımlar belirleyecek?

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi.

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Görevlerin “kusursuz” yapıldığı, “uzman ellerin” yaralılara gaz sıktığı katliam

10. İdari Dava Dairesi’nin verdiği karara göre, 10 Ekim katliamında ölenlerden Seyhan Yaylagül’ün yakınlarına toplam 900 bin manevi tazminata hükmedilmesi yanlıştı. İstinaf, toplam 32 bin lira maddi tazminat ödenmesine hükmetti. Manevi tazminatın da “zenginleşmeye yol açamayacağı” gerekçesiyle toplam 130 bin TL olabileceğini belirtti. Danıştay 10. Daire, İstinaf Mahkemesi'nin kararını virgülüne dokunmadan onadı

“İnsan insan derler idi…”

İnsan olmanın bir tanımı yapılacaksa ya da bir başka insan için çabalamaksa biraz da insan olmak, o tanımın içine kenar süsleriyle olabildiğince süslenerek konulmalıdır Hüsnü Öndül’ün ismi şimdi…

Ömrümüzden çalan “suçlar” ve kapanmayan yaralar

Bütün ömrü boyunca hak mücadelesi vermiş insanlardan Nimet Tanrıkulu, dört gün gözaltında kaldıktan sonra, 18 saat süren savcılık ve hakimlik sorgusunun ardından yeniden tutuklandı. Ne soruldu peki? Tanrıkulu’nun açık seçik yaptığı Süleymaniye ve Erbil seyahatleri…

"
"