20 Şubat 2025
Tarih boyunca, stratejik maden kaynakları üzerindeki çatışmalar, antik çağlardan günümüz savaşlarına kadar jeopolitiğin şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Gerçi tarihsel olarak kaynaklara yönelik savaşlar ve işgaller genellikle doğrudan madenlerden ziyade ticaret yollarına (örneğin tahıl, petrol) odaklanıyordu; ancak modern çatışmalar giderek teknoloji ve enerji için gerekli olan kritik mineralleri hedef alıyor. Bunu Trump yönetiminin Zelensky'nin önüne koyduğu son anlaşma ile de görmüş olduk.
Ülkemizin -başta altın olmak üzere- verdiği maden arama ve işletme izinlerini de aklımızda tutarak, (Yılmaz Özdil 1923-2002 arasında 1.168 tane ama 2002-2023 arasında yani AKP döneminde 386 bin maden arama izni verildiğini ya da satıldığını söylüyor) Ukrayna-Grönland ekseninde, bu maden konusuna yakından bakalım.
Donald Trump'ın ABD Başkanlığını yeniden eline aldığında, ABD yönetimi, Ukrayna'nın toprak bütünlüğüne ilişkin ABD politikasında önemli bir değişikliği açıkladı. Önce ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, Kırım ve Rus kontrolündeki Donbas bölgesinin bazı kısımlarını da içeren Ukrayna'nın 2014 öncesi sınırlarının geri getirilmesinin "gerçekçi olmayan bir hedef" olduğunu belirtti. Bu hedefi sürdürmenin "sadece savaşı uzatacağını ve daha fazla acıya neden olacağını" vurguladı.
Hegseth ayrıca ABD'nin Ukrayna için NATO üyeliğini müzakereli bir çözümün uygulanabilir bir sonucu olarak görmediğini belirtti. Bunun yerine, Ukrayna için sağlam güvenlik garantilerinin yetenekli Avrupa ve Avrupa dışı birlikler tarafından desteklenmesi gerektiğini, ancak “NATO”nun karşılıklı savunma maddesi kapsamında olmaması gerektiğini öne sürdü. Ayrıca Hegseth, Ukrayna'da barış gücü olarak, hiçbir ABD askerinin konuşlandırılmayacağını açıkladı.
ABD’nin bu yeni duruşu, Ukraynalı yetkililer ve Avrupalı müttefiklerde, Ukrayna’nın egemenliğini baltalayabileceği ve daha fazla Rus saldırganlığını cesaretlendirebileceği endişelerine yol açtı. Ukrayna'nın ABD ve Rus yetkililer arasındaki ilk barış görüşmelerinden dışlanması da başka bir tartışma konusu oldu. Ukrayna Devlet Başkanı Volodymyr Zelenskyy, Ukrayna'nın geleceğini etkileyen herhangi bir müzakereye dahil edilmesinin gerekliliğini vurguladı.
Uzmanlar bunların arkasında Trump yönetiminin odak noktasını “Çin’i ve ABD sınırlarını güvence altına almaya kaydırdığına ve dolayısıyla Avrupa güvenliğine olan katılımını azalttığına işaret ediyorlar. Hegseth bunu sözlü ifade ederek, ABD'nin NATO müttefikleriyle "artık dengesiz bir ilişkiye tahammül etmeyeceğini" vurguladı ve Avrupa'nın Ukrayna'nın savunmasına, finansman ve asker taahhütleri de dahil olmak üzere liderlik etmesi çağrısında bulundu. ABD, Avrupa ülkelerinin Ukrayna'ya askeri yardımın "ezici payını" sağlaması ve savunma harcamalarını GSYİH'nın yüzde 5'ine çıkarması konusunda ısrar ediyor; bu, mevcut yüzde 2 hedefinden önemli bir sıçrama.
Ama Ukrayna'nın ve AB'nin yüzüne kapıyı çarpan Hegseth'e karşı, Başkan Donald Trump, kapıyı araladı ve ABD’nin Rusya’ya karşı Ukrayna’ya askeri ve mali yardımına karşılık, Ukrayna’nın nadir metal kaynaklarına erişim istedi. Yani çeşitli yüksek teknoloji endüstrileri için gerekli olan bu kritik malzemeleri, Ukrayna’nın devam eden destek karşılığında tedarik etmesini önerdi.
Devlet Başkanı Volodymyr Zelensky'ye sunulan bir taslak anlaşma, Ukrayna'nın nadir toprak mineral kaynaklarının yüzde 50 hissesini ABD'ye vermesini içeren bir planın ana hatlarını çizdi. Ayrıca aynı anlaşma olursa, ABD'ye üçüncü taraf projeleri üzerinde veto hakları da verecek.
Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski başlangıçta güvenlik garantileri için kaynakların kullanılmasını destekledi ancak ABD'nin ilk önerisini "sömürgeci" ve Ukrayna çıkarları için korumadan yoksun olduğu gerekçesiyle reddetti. Herhangi bir anlaşmanın, yatırımı daha fazla saldırganlığa karşı güvencelerle bütünleştirmesi gerektiğini söyledi. Trump yönetiminin bu yaklaşımı, kritik mineralleri güvence altına almak ve özellikle Çin olmak üzere yabancı kaynaklara bağımlılığı azaltmak için daha geniş bir stratejiyi yansıtıyor. Ancak Ukrayna anayasası, halkın rızası olmadan bu kaynakların transferini yasaklayarak olası anlaşmaları karmaşıklaştırıyor.
Başkan Trump ise bunu pragmatik bir ticaret olarak değerlendiriyor:
"Yüzlerce milyar dolar yatırıyoruz. Harika nadir toprak elementleri var ve ben nadir toprak elementlerinin güvenliğini istiyorum.”
Ukrayna, Rusya işgali altındaki topraklar da dahil olmak üzere geniş nadir mineral rezervlerine sahip. Avrupa'nın en büyük titanyum rezervlerine ve neodimyum ve itriyum gibi önemli miktarda lityum, grafit ve nadir toprak elementleri (REE) yataklarına sahip ve bunların tahmini değeri 12-14,8 trilyon dolar. Bu kaynakların yüzde 50'sinden fazlasının Rusya'nın işgal ettiği bölgelerde (örneğin Donetsk, Luhansk, Kırım) bulunduğu kaydediliyor. Rusya, kaynak açısından zengin alanlar da dahil olmak üzere Ukrayna topraklarının yüzde 20'sini kontrol ediyor. Örneğin, Donetsk'teki Shevchenko lityum yatağı, Rus işgali altındaki topraklara sadece 10 mil uzaklıkta ve bu da madeni çıkarma işlemini riskli hale getiriyor.
Bu mineraller ileri teknolojiler, savunma sistemleri ve yeşil enerji girişimleri için hayati öneme sahip ve ABD, küresel tedarik zincirlerine hâkim olan Çin'e olan bağımlılığı azaltmayı hedefliyor.
ABD'nin planı, Ukrayna'nın egemenliğini baltalayabileceği ve Rusya'nın savaşma isteğini arttıracağı şeklinde endişelere yol açıyor. Avrupalı müttefikler ve Ukraynalı yetkililer bu konuya itiraz ediyor.
Donald Trump’ın daha başkanlık koltuğuna bile oturmadan ilgilendiği diğer bir ülke Grönland oldu. Şimdi Ukrayna ilgisine ve sundukları plana bakınca ne görüyoruz? Grönland da diğer bir nadir metaller ülkesi.
Grönland'ın nadir toprak elementleri (REE) ve kritik minerallerin geniş yatakları, onu yeşil teknolojiler, savunma sistemleri ve ekonomik kaldıraç için kaynak sağlamayı amaçlayan küresel güçler için odak noktası haline getirmiş durumda.
Grönland'da neodim, disprozyum (rüzgar türbinleri, elektrikli otomobil motorları için), lityum (piller), titanyum (havacılık), grafit (akümülatörler), kobalt (elektronik), Uranyum ve çinko (Nükleer enerji ve sanayi), demir cevheri ve bakır (altyapı ve yenilenebilir enerjiler) bulunuyor. Sadece Grönland'daki nadir toprak yataklarının, küresel talebin yüzde 25'ini karşılayabildiği raporlanıyor.
Grönland, elektrikli araçlar, rüzgâr türbinleri ve dijital altyapı için gerekli olan neodimyum, disprozyum ve lityum dahil olmak üzere AB sınırları içindeki 34 kritik ham maddeden 25'ine sahip. Bu nedenle de Görnland günümüzde, AB, ABD, Çin ve diğerlerinden geniş ilgi görüyor.
AB, 2023'te Grönland ile Sürdürülebilir Ham Maddeler Stratejik Ortaklığı imzalayarak madencilik altyapısı ve yeşil enerji projeleri için 250 milyon € (2021-2027) taahhüt etti. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, bağları güçlendirmek için Nuuk'ta bir ofis açtı.
ABD ise Grönland'ı balistik füze uyarı sistemleri (örneğin Thule Hava Üssü) için stratejik bir merkez ve Çin'in REE tekeline potansiyel bir alternatif olarak görüyor. Başkan Trump'ın Grönland'ı satın alma konusundaki tekrarlanan ilgisi de bununla ilgili.
ABD, Grönland'ın madencilik projelerine Çin yatırımlarına karşı lobi yapıyor (örneğin, Avustralyalı firma Greenland Minerals'ın Çin'in Shenghe Resources'ına hisse satmasını engelledi). Critical Metals Corp. gibi Amerikan şirketleri, yüzde 27 ağır REE içeren ve Kuzey Amerika ve Avrupa'ya tedarik etmeyi amaçlayan Tanbreez yatağı gibi projeleri ilerletiyor.
Çin'e gelince, altyapı ve madencilik yatırımları yoluyla Arktika'daki ayak izini genişletmeyi hedefliyor (örneğin, havaalanı genişletmeleri ve Greenland Minerals hisselerini almaya çalışmak). Nadir mineralleri almak için "Kutup İpek Yolu" stratejisi geliştirdiler. ABD ve AB baskısı, şimdilik Çin girişimlerini sınırladı. Örneğin, Danimarka, Çin'in CCCC teklifine karşı koymak için Grönland'ın havaalanlarını ortak finanse etti.
Diğerlerine gelince, Amaroq Minerals (İzlanda-Avustralyalı) ve Greenland Resources (Kanadalı) gibi firmalar altın, bakır ve nadir toprak elementleri için keşiflere öncülük ediyor. Avustralya'nın Tanbreez projesi, AB destekli amiral gemisi bir girişim. Ülkenin bağlı olduğu Danimarka ise, sübvansiyonlar ve savunma anlaşmaları yoluyla denetimi sürdürüyor ancak Grönland'ın özerkliğini destekliyor. Danimarkalı araştırmacılar, madencilik gelirlerinin onlarca yıl boyunca sübvansiyonları telafi edemeyebileceği konusunda uyarıyor.
Grönland’ın kendisi ise madencilik gelirlerini geliştirerek Danimarka'nın yıllık 600 milyon dolarlık sübvansiyonuna olan bağımlılığı azaltmayı hedefliyor. Başbakan Mute Egede, Grönland'ın kendi şartlarının önemli olduğunu belirtiyor, "ABD ile iş yapmamız gerekiyor, ancak Grönland satılık değil" diyor.
Ancak Grönland'ın Arktik arazisi, yol eksikliği ve diğer koşullar madencilik lojistiğini zorlaştırıyor. Citronen Fjord'un çinko-kurşun madeni gibi projeler ulaşım engelleriyle karşı karşıya. Özetle, Grönland'ın nadir toprak malzemeleri, her biri yeşil geçiş için tedarik zincirlerini güvence altına almak için yarışan AB, ABD ve Çin için jeopolitik bir mücadele alanı.
Türkiye, özellikle Beylikova'da (Eskişehir) tahmini 694 milyon ton nadir toprak oksit (REO) rezerviyle önemli nadir toprak elementleri yatakları olduğu not ediliyor. Amerika Birleşik Devletleri Jeoloji Araştırması (USGS), Türkiye'yi, nadir toprak elementleri tedarik zincirlerindeki Çin'in hakimiyetine karşı potansiyel bir alternatif olarak öne çıkarıyor.
USGS raporları, Eti Maden'in öncülük ettiği bir yöntemle Türkiye'nin bor atıklarından lityum çıkarma konusunda yenilikçi bir faaliyet yürüttüğünü, ancak tam ölçekli üretimin Avustralya ve Şili gibi küresel liderlerle karşılaştırıldığında sınırlı kaldığını belirtiyor. Türkiye'nin bor ve lityum kaynakları, Avrupa’nın yeşil dönüşümü açısından kritik öneme sahip olarak değerlendiriliyor. AB'nin 2023 Kritik Hammaddeler Listesi'nde lityum, bor ve nadir toprak elementleri yer alıyor ve Türkiye'nin Çin'e karşı bir seçenek olduğu belirtiliyor.
Türkiye, küresel bor rezervlerinin yüzde 73'ünü elinde bulunduruyor ve yıllık 1 milyar doların üzerinde ihracat yapıyor. Bor, nükleer reaktörlerde, elektrikli araçlarda ve güneş panellerinde kullanılır. Rio Tinto gibi uluslararası ortaklar iş birliklerini araştırdılar. Türkiye'nin bor rezervleri, yeşil teknoloji pazarlarını etkileme potansiyeline sahip "jeopolitik bir varlık" olarak tanımlanıyor.
Türkiye'nin jeotermal kaynakları yılda 17 bin ton lityum üretebilir ve bu miktar Şili'nin üretimiyle rekabet edebilir. IEA, bunu çoğaltmanın yolunun, ileri düzeyde çıkarma teknolojisi ve General Electric gibi firmalarla ortaklıklar gerektirdiğini söylüyor.
Ancak Wood Mackenzie'nin raporları, Türkiye'deki nadir toprak elementleri ve lityum projelerinin Çin ve Avustralya'ya kıyasla yüksek üretim maliyetleriyle karşı karşıya olduğunu belirtiyor. Uluslararası kaynaklar Türkiye'nin nadir metal potansiyelini büyük ölçüde doğruluyor ancak finansman açığı, teknolojik kısıtlamalar ve çevresel riskler gibi zorlukların da altını çiziyor.
Aşağıda 2008-2022 arasında verilen ruhsat sayılarını görüyorsunuz...
Türkiye ve Çin, 2024 yılında nadir toprak madenciliği konusunda iş birliği yapmak üzere bir mutabakat zaptı imzaladı. Bu kapsamda, Türkiye'nin Beylikova tesisinde yılda 570 bin ton nadir toprak elementinin rafine edilmesi hedefleniyor. Çin'in rolü, küresel nadir toprak elementleri işlemedeki hakimiyetini (pazar payının yüzde 70-90'ı) kullanarak teknik uzmanlık ve yatırım yapmayı içermektedir. BYD (elektrikli araçlar) ve CNOS (nükleer enerji) gibi Çinli şirketler Türkiye'de pil ve modüler reaktör üretmek için ortaklık arayışındalar.
Eldorado Gold ve Alacer Gold gibi Kanadalı firmalar yıllardır Türkiye'de faaliyet gösteriyor ve altın, bakır ve çinko çıkarımına odaklanıyor. Kanada destekli projeler arasında, SSR Mining'in (kısmen Kanada bağlantılı) yüzde 10 hisseye sahip olduğu Hod Maden altın-bakır madeni de yer almaktadır.
ABD merkezli SSR Mining, Türkiye'de faaliyet gösteriyor; ancak faaliyetleri 2024'teki Çöpler madenindeki (İLİÇ) göçük gibi olayların ardından incelemeye alındı. ABD Ayrıca Türkiye'nin Çin'in tedarik zinciri hakimiyetine karşı bir seçenek olmasını desteklediğini belirtiyor.
AB, doğrudan "kazma" yapmasa da, Avrupa'nın yeşil dönüşümü için hayati önem taşıyan lityum ve bor gibi kritik mineralleri güvence altına almak için Türkiye ile Stratejik Ortaklık kurmuştur. AB, madencilik altyapısı ve yenilenebilir enerji projeleri için 250 milyon avro (2021-2027) taahhüt etti.
Avustralyalı Greenland Minerals (Çin'in Shenghe Resources şirketine bağlı) gibi şirketler daha önce Türk projelerinde hisse arayışına girmişti, ancak ABD'nin baskısı bu firmaların katılımını sınırladı.
Kazakistan, Fas ve Zambiya'daki firmalar, daha geniş uluslararası ticaret bağlarını yansıtacak şekilde, molibden ve çinko konsantreleri gibi Türk minerallerini ithal ediyor.
Türkiye'nin nadir metal sektörü, jeopolitik stratejiler ve yeşil enerji talepleri tarafından yönlendirilen Çin, Kanada ve ABD gibi küresel oyuncuların odak noktasıdır. İş birlikleri ekonomik büyüme vaat etse de çevresel sürdürülebilirlik ve kaynak egemenliği gibi nedenlerle soru işareti.
Nadir metaller ya tam adıyla nadir toprak elementleri (NTE veya İngilizce REE), periyodik tabloda bulunan 17 elementten oluşan bir gruptur. Bunlar arasında neodimyum, disprozyum ve europiyum gibi 15 lantanitin yanı sıra benzer kimyasal özelliklere sahip olan skandiyum ve itriyum da yer alır. Bu metaller nadir bulunmamakla birlikte, adlarını ekonomik olarak uygulanabilir konsantrasyonlarda bulunmaları ve çıkarılıp işlenmeleri zor olduğu için bu adı almışlardır.
Teknolojinin gelişmesi ile cep telefonundan, tıp cihazlarına, uzay araçlarına, yenilenebilir enerji üretimine kadar pek çok alanda önemli hale geldiler.
Nadir metallerin önemli örnekleri:
- Neodim (Nd) – Rüzgâr türbinleri ve elektrikli araçlar (EV) için mıknatıslarda kullanılır.
- Disprozyum (Dy) – EV motorlarındaki kalıcı mıknatıslar için gereklidir.
- Europium (Eu) – LED ışıklar ve ekranlardaki fosforlar için kritiktir.
- İtriyum (Y) – Süperiletkenlerde ve lazerlerde kullanılır.
- Lityum (Li) – Elektronik ve EV'lerde şarj edilebilir piller için hayati önem taşır.
Yenilenebilir enerji:
- Rüzgâr türbinleri (neodimyum, disprozyum)
- Güneş panelleri (tellür, indiyum)
- Elektrikli araç (EV) pilleri (lityum, kobalt, nikel)
Tüketici elektroniği:
- Akıllı telefonlar, dizüstü bilgisayarlar ve tabletler (tantal, kobalt, lityum)
- LCD ekranlar ve LED ışıklar (öropiyum, terbiyum, itriyum)
Savunma & havacılık:
- Hassas güdümlü füzeler ve savunma sistemleri (samaryum-kobalt mıknatıslar)
- Jet motorları ve gizlilik teknolojisi (titanyum, niyobyum)
Tıbbi teknolojiler:
- MR makineleri (gadolinyum)
- Lazer ekipmanları ve teşhis cihazları (itriyum, terbiyum)
Endüstriyel uygulamalar:
- Petrol rafinasyonu için katalizörler (seryum, lantan)
- İnşaat ve imalatta yüksek mukavemetli malzemeler için alaşımlar (zirkonyum, titanyum)
Bütün bu kavganın neden yükseldiğine de dikkat çekelim. Son yüzyılda en önemli savaş nedeni olan kaynak, hepimizin bildiği gibi fabrikaların ve her şeyin çalışmasını sağlayan petrol. Ancak teknolojinin gelişmesi ile daha önce pek çoğunun önemi anlaşılmayan, bir yukardaki paragrafta gördüğünüz bütün bu nadir metaller kritik hale geldi.
4 yıl önce Mynmar darbesi sırasında bu konuya yine dikkat çekmiştik. Çin, 1990'lı yıllardan itibaren nadir metaller konusunda madencilikten çeşitli teknolojilerde kullanılan son bileşenlerin üretimine kadar eksiksiz bir tedarik zinciri geliştirdi. Bunun karşılığında tedariği ve fiyatları kontrol edebiliyor. Hatta ABD'nin Çin'e yüksek teknoloji ihracatını yasaklamasına karşı hamle olarak kritik nadir metallerin ihracatına yasak koyuyor.
Çin, küresel üretimin yüzde 60-70'ini ve rafinasyon kapasitesinin yaklaşık yüzde 90'ını kontrol ediyor. Çünkü Çin, dünyadaki bilinen nadir toprak rezervlerinin yaklaşık yüzde 37'sine sahip ve arama, madencilik ve rafinasyona büyük miktarda sübvansiyon sağlıyor.
ABD Çin’in nadir metaller konusundaki hakimiyetinden rahatsız. Trump yönetimi, hükümeti kritik materyaller için bir strateji benimsemeye yönlendiren 13817 sayılı Yürütme Kararı’nı yayınladı ve Amerikan Savunma Bakanlığı ile Pentagon, nadir metal madenciliği konusunda bazı fonlar oluşturdular. Çünkü sadece F-35’lerde 417 kg nadir metal kullanılıyor. Denizaltılar vs. ayrıca kullanıyor. ABD ayrıca kalıcı nadir toprak mıknatıslarının yerli üretimi için vergi kredisi sağlayacak bir yasa tasarısı da sundu.
Çin, 2010 yılında nadir toprak metallerine ihracat kısıtlamaları getirerek küresel fiyatlarda artışa neden oldu ve stratejik etkisini ortaya koydu. ABD, AB, Japonya ve Avustralya gibi Batılı ülkeler o zamandan beri tedarik zincirlerini çeşitlendirmeye çalışıyor ve Avustralya, Kanada, Brezilya ve Türkiye gibi alternatif kaynaklara yatırım yapıyor.
Ukrayna'nın kaynakları ABD'nin nadir metal işlemede Çin'in hakimiyetini (küresel payın yüzde 90'ı) aşmasına yardımcı olabilir. Titanyum, havacılık ve savunma sektörleri için kritik öneme sahiptir ve Ukrayna'nın rezervleri ABD ve AB talebini 25 yıl boyunca karşılayabilir.
Kısaca tarihteki maden hedefli hareketleri de hatırlayalım; Örneğin M.Ö.206'da Romalılar Kartacalılara İkinci Pön savaşına girerek İspanya'nın gümüş madenlerini Kartacalıların elinden aldılar. Bu madenler Roma'nın genişlemesinin ve Akdeniz üzerindeki hakimiyetinin finansmanına yardımcı oldu.
Ama maden hedefli en büyük işgali, Afrika’nın, Avrupalılar tarafından 1880'ler–1914 arasında sömürgeleştirilmesi olarak gösterebiliriz. Altın elmas, bakır ve kauçuk gibi Afrika'nın zengin maden kaynakları için Avrupalı sömürgeci güçler birbirleri ile de rekabet ettiler, savaştılar. Belçika'nın Kongo'daki acımasız yönetimi (kauçuk ve minerallerin sömürülmesi). Güney Afrika'daki altın ve elmas madenleri üzerinde İngiliz-Boer Savaşları (1899-1902) önde gelen örnekler. Almanya, Fransa ve Britanya bakır, kalay ve demir açısından zengin bölgelerin kontrolü için savaştı.
Başka bir önemli olay, Nazilerin Avrupa Madenlerini İşgalidir (1939–1945). Demir, nikel, tungsten ve petrol amaçlı bu işgallerden önemli bir tanesi, Hitler'in hayati önem taşıyan maden kaynaklarına erişimi kontrol etmek için Norveç ve Danimarka'yı işgal etmesiydi (Weserübung Operasyonu). Ayrıca Ukrayna'nın kömür ve mineral bakımından zengin Donbas bölgesi de, Doğu Cephesi savaşları sırasında Almanya'nın önemli hedeflerinden biriydi.
Ülkemizin de katıldığı Kore Savaşı (1950-1953), nadir toprak elementleri ve tungsten için yapıldı. Çünkü Kore'nin kuzeyi önemli miktarda tungsten ve nadir toprak yataklarına sahip. ABD Güney Kore'nin maden zengini bölgeleri üzerinde kontrol sağlamaya çalıştı. Çin ve Sovyetler Birliği, Kuzey Kore'nin komünist bloğun stratejik maden tedarikçisi olarak kalmasını sağladı.
Birinci ve İkinci Kongo Savaşları (“Afrika'nın Dünya Savaşı” olarak da bilinir, 1996-2003.) Coltan, altın, elmas ve kobalt ile ilgili. Cep telefonlarında ve elektronik cihazlarda kullanılan Coltan çatışmanın ana nedeniydi. Yabancı destekli milisler Kongo'nun madenlerini yağmalayarak uzun süreli şiddeti körükledi.
En yakın maden savaşlarından birisi de petrol hedefli olan 2003 Irak Savaşıdır. ABD ve İngiltere'nin kitle imha silahları iddialarıyla meşrulaştırıldı ancak herkesin bildiği gerçek; Irak'ın devasa petrol sahalarının kontrolünün ele geçirilmesi nedeniyle yapıldı. Savaş sonrası Irak petrolünün özelleştirilmesi, batılı şirketlerin kârlı petrol sözleşmelerine erişmesine olanak sağladı. Irak, ABD yönetimi altında dünyanın en büyük petrol üreticilerinden biri olmayı sürdürüyor.
Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmesi (2014) ve Ukrayna'nın tam ölçekli işgali (2022) de yine maden hedefli yani lityum, nadir toprak metalleri, kömür, doğal gaz ile ilgili. Kırım'da Rusya'nın ele geçirdiği açık deniz gaz rezervleri var. Donbas bölgesi (kömür zengini) 2014'ten bu yana bir savaş alanı. Dünyanın elektrikli araçlara geçişiyle birlikte Ukrayna'nın lityum ve nadir toprak elementleri değerli hale geldi.
Yeşil enerji savaşları: Elektrikli araçlar için lityum ve kobalt üzerindeki rekabet, Çin, ABD ve AB gibi ülkelerin tedarik zincirlerini güvence altına almak için yoğun yatırım yapmasıyla artıyor.
Uzay madenciliği: Madencilik çatışmalarının geleceği, ABD, Çin ve Rusya gibi ülkelerin kontrol için yarıştığı ay ve asteroit kaynaklarına kadar uzanabilir.
CACE ve IMEC girişimleri: AB ve ABD, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi'ne karşı çıkarak, kritik madenleri ve enerjiyi güvence altına almak için Orta Asya-Kafkaslar-Avrupa Ekonomik Koridoru'nu (CACE) ve Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Koridorunu (IMEC) ilerletiyorlar.
Füsun Nebil kimdir?Füsun Sarp Nebil, İstanbul, Bakırköy'de doğdu. Eğitimini Çanakkale, İzmir ve İstanbul'da yaptı. Evli, 2 çocuk sahibidir. Denizcilik meraklısıdır (amatör kaptan). Master derecesini Istanbul Teknik Üniversitesi Nükleer Yüksek Mühendisliği bölümünden aldı (Şimdi Enerji Enstitüsü). THY, Nasas Alüminyum Fabrikası ve Alemdar Holding Grubunda çeşitli görevlerde bulundu. 1997 Türkiye'nin ilk ISP'lerinden Alnet'in Genel Müdürlüğüne getirildi. 1999 yılında turk-internet.com'un da dahil olduğu çeşitli siteleri yayınlayan Intervizyon Ltd. şirketini kurdu. Şirket halen Kadinvizyon.com gibi başka siteleri de yönetmektedir. 1998 - 2011 arasında Ulaştırma Bakanlığı tarafından kurulan İnternet Kurulu üyeliği yaptı. Devletin özel sektörü aldığı çeşitli komisyonlarda çalıştı. 2016'dan beri TOBB Telekom Meclisi üyesidir. Nebil, Eylül 2001 yılında Birleşmis Milletler tarafından Türkiye'den seçilen başarılı iş kadınları arasında yer aldı. (UNECE INCLUDES 9 TURKISH BUSINESSWOMEN ON ITS LIST) 2010-2013 arasında Türkiye Dijital Oyun Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. 2011 - 2015 arasında 4 yıl Eutelsat Avrupa TV Ödüllerinde Jüri Üyeliği görevi aldı. Türkiye İhracatçılar Merkezi dahil, çeşitli projelerde "Bilişim ve İletişim Sistemleri Danışmanlığı" vermektedir. Konusuyla ilgili olarak TV programlarına ya da konferanslara katılarak, konuşma yapmaktadır. Yazıları internet üzerinden turk-internet.com sitesinin yanısıra, yetkinreport.com, bilisimdergisi.org.tr, Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği Dergisi, 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, Güncel Hukuk Dergisi, Ankara Baro Dergisi, journo.com, Tüketiciler Birliği Etikett gibi çeşitli ortamlarda yayımlanıyor. 2014 yılından beri T24'te yazıyor. Türk Telekom ve Turkcell konusunda araştırmaları ve uzmanlığı var. 2018 nisan ayında "Bitcoin ve Kripto Paralar" isimli ilk kitabı yayınlandı. Detaylı bilgi için https://wiki-turk.com/fusun-sarp-nebil/ adresine bakabilirsiniz. |
Carstensen'in ayrılışı, Trump yönetiminin Musk'ın ekibiyle işbirliği yaparak DOGE kapsamında hükümet operasyonlarını yeniden yapılandırmaya çalışmasıyla federal kurumlardaki devam eden gerginlikleri ve belirsizlikleri gösteriyor
Aceleye getirilen zaman çizelgesi (TikTok'un nisan ayındaki vadesi) ve çözülmemiş sorular ileride zorlu bir yol olduğunu gösteriyor. Bir TikTok kullanıcısının uyardığı gibi, hükümet mülkiyeti platformu "distopik" hale getirme riski taşıyor
Musk ve Thiel, Silikon Vadisi'nin hızını politik bozulmayla harmanlayarak hükümeti ve teknolojiyi yeniden şekillendiren en güçlü figürlerden ikisi durumunda. Bunun teknoloji odaklı bir yönetim dönemine mi yoksa yeni bir elit güç yoğunlaşması biçimine mi yol açacağı henüz belli değil
© Tüm hakları saklıdır.