-Bu güzel çalışmada emeği geçen herkese teşekkür etmek isterim.
-Buyrun edin, biz sizi tutmayalım.
Dil yaşıyor, dil organik. Değişmesi, gelişmesi, yeni sözcükler, yeni kalıplarla zenginleşmesi olağan. Ama başka bir dilin birebir çevirisine dönüşmesi kabul edilemez. "Teşekkür etmek istemek" de bunlardan biri. Sıkça karşılaşıyoruz. Kocaman rütbeleri olan yetişkin insanlar, günlerce hazırlanılmış toplantılarda çok önemli insanlara hitap ederken teşekkür etmeyi bekletiyor, teşekkür etmeyi vaadediyor: "Teşekkür etmek isterim."
Zaman zaman bolca İngilizce sözcük boca edilmiş diyaloglara tanıklık ediyoruz. Dil ile ilgili eleştirilerden söz açıldığında en çok "toplantı set etmek", "brainstorming yapmak" gibi kalıplar akıllara geliyor. Oysa daha temelde bir sorun var: Türkçeymiş gibi görünen abuk sabuk bir dil.
Çağrı merkezindeki tehlikenin farkında mısınız?
Çağrı merkezlerinde adeta ortak bir dil kullanılıyor. Hangi sektörden, hangi uzmanlıkta hizmet aldığınız fark etmeksizin kullanılan kalıplar benzeşiyor. Her çağrı merkezi deneyimimizde bize beklediğimiz için teşekkür edildikten sonra konunun "kontrolünü sağlıyorlar". Zaten bir çağrı merkezi neferinden beklenen de kontrol etmek gibi basit bir görev değil, "kontrolü sağlamak" gibi değerli bir iştir. "Kontrolü sağlanan" konu da bilgisayarda "görüntüleniyor" ya da "görüntülenemiyordur". İşte bütün mesele de budur.
Üstelik ilgili çağrı merkezini arama sebebimiz o sırada çözülmezse bizi "geri arıyor olacak olmaları" da bir başka emek. Sadece aramayacak, "arıyor olacaklar" sonuçta. O halde biz de altta kalmayız, "geri dönüşlerini bekliyor oluruz", olur biter.
Bir çay alıyor olacağım?
Bir restorana gittiğimizde kahve içmek istersek, kahve istediğimizi söylememiz yeter. "Kahve almamıza" gerek yoktur. Çok acıkmışsak örneğin, "direk" yemeğe geçmeyelim. Direk yemek karın doyurmaz. Doğrudan -ya da yabancı kökenli versiyonunda çok ısrarlıysak direkt- yemek siparişi verebiliriz.
Yabancı kökenli sözcüklerin yanlış kullanımından İngilizce çeviri cümlelere kadar sayısız örnekle yazıyı uzatmak mümkün. Ancak hedefim doğru kullanımları öğretmek değil, bu yanlış gidişe engel olmak üzere markalara bir çağrı yapabilmek.
İş yerinde kullanılan İngilizce sözcüklere para cezası koymak iyi bir fikirdi. Faydası da olmuştur mutlaka. Ama Türkçe gibi görünen ve dilimizi yozlaştıran bu abuk sabuk sözcük ve kalıplarla topyekûn mücadeleye var mısınız?
Bu iş yerinde dile sahip çıkılmaktadır
Bir proje hayal ediyorum. Bir şirket bu konuyu sahiplensin. Ama öyle bir grubu aşağılar, gençlerin kendi aralarında kullandığı gündelik ifadelerle savaşır, "bağcı döver" gibi değil. Gerçekten, derinlemesine, "üzüm yemek için".
İşe, dilin doğru kullanımı üzerine çalışanlarını bilgilendirecek eğitimlerle başlasın. Herkes kişisel ve daha da önemlisi kurumsal dilde yaptığı hatalarını fark etsin. Doğru kullanımları hatırlasın. Nezaket sanılan ifadelerin ne kadar içi boş ve yoz olduğunu öğrensin.
Çalışanlarının tamamını bu konuya hassasiyet göstermeleri için yüreklendirsin, teşvik etsin. Kurum içinde çeşitli etkinlikler ve diğer iletişim yöntemleriyle konu hep sıcak tutulsun. Sonra o çalışanlar kendi yakın çevrelerine bu hassasiyeti bulaştırsın. Bir çalışan en az 5 kişiye bu "virüsü" bulaştırsın.
Proje, iletişim faaliyetleriyle de örülerek dilimize sahip çıkmak üzerine kalabalıkların sahipleneceği ulusal bir kampanyaya dönüşsün. Yetmesin, bir de sağlam bir "Türkçe Görünümlü Bir Dil" kılavuzu için kaynak ayırsın. Uzmanlardan oluşan yetkin bir grupla dilin günlük kullanımından temizlenmesi gereken yanlışlar üzerine kapsamlı bir çalışma yapılsın.
O zaman emeği geçenlere teşekkür etmeyi borç biliriz. Bekletmeyiz, hemen ederiz.