09 Mart 2025
Bir hayalet öldürmek gerçeği öldürmekten çok daha zordur
Virginia Woolf
Hasarlanırken mi onarmayı öğrendik, yedekteki onarma programımız yüzünden mi hasar alıyor/hasarlandırılıyoruz, bunu bilemiyorum.
Bildiğim şey bize vazedilen dayanıklılığı çoktan mitokondrilerimize kayıtlamış olduğumuzdur.
Frida Kahlo gibi olağanüstü güçlü, acıyla özgürleşebilmiş bir kadının hamile olduğunu anladığında söylediği şu söz tüm hikayemizi nasıl da buruklaştırıyor,
“Bir erkek çocuk olmasını isterim, çünkü dünya erkek dünyası ama kız olursa bana benzesin”
Bedenini yükü ağır bir küfe gibi taşıyan bu kadın atamız “başıma gelen en iyi şey acı çekmeye alışmaya başlamam” diyordu.
Tıp, şimdilerde uzun zamandır göz ardı edilen bir gerçekle, fazla da dile getirmeden olabildiğince sessizce yüzleşmeye başladı.
Çünkü tek kutsalımız! olan “küresel ekonomik veri” kadınların daha uzun ama sağlıksız yaşadığını belirlemişti.
Daha önemlisi eğer sağlıktaki cinsiyet eşitsizliğini gidermezsek maliyetin yüksek olacağı da raporlanmıştı.
Rapora göre kadınları, en çok kadınları, hastalandıran ve hasarlandıran on hastalık şöyle; premenstrüel sendrom, depresyon, migren, endometriyoz ve diğer jinekolojik hastalıklar, anksiyete, iskemik kalp hastalıkları, astım, osteoartrit, ilaç kullanımı ve yumurtalık kanseri.
Kadınlar erkeklerden daha uzun yaşıyor ama yaşamlarının dörtte birinde sancılı ve/veya hasta yaşıyor bu yüzden de işe gidemez çalışamaz oluyor.
Elbette, tıp araştırmaları ve tıp disiplininin yüz yıllardır görmezden geldiği cinsiyetçi yaklaşımdan mustarip kadın sağlığının, kadının ekonomiye ihmal edilemeyecek katkıları ile görülmeye başlanıldığından kuşkumuz yok.
Sağlıkta cinsiyet eşitsizliğine ilişkin başka bir rapor ise, kadınların, kadın hekimler tarafından görülmesinin, kadın sağlığı açısından sonuçları iyileştiren en önemli etmenlerden olduğunu gösteriyor.
Tıp, insan bedeninin gizemlerini çözmek sanatı olduğunu düşündüğümüz bir disiplin.
Ancak tarihi ve günceli, biyolojik cinsiyet ile toplumsal cinsiyeti karıştırma konusundaki ısrarcılığını gösteriyor.
Ve bu çok eski, kökeni, tıbbın, erkek egemenliği ve erkek bedeninin üstünlüğü üzerine kurgulu, temellerinin atıldığı antik Yunan’a dek uzanıyor.
Aristo, kadın bedenini, cinsel organı dışa dönük olan erkek bedeninin tersi olarak tanımlıyordu.
Kadınlar anatomik olarak erkeklerden farklıydı, ama onların eksik, kusurlu, yetersiz olanıydı.
Ama rahim kadınlara verili bu en mühim! biyolojik aynı zamanda toplumsal değer kadının temel işlevini tanımlatıyordu.
Kadın doğurmalıydı ve çocuk bakıp büyütmeliydi.
Kadın biyolojisi ile ilişkili bilgiler hep üreme işlevini merkez alıyor, kadınların tüm hastalıkları üreme organlarıyla ilişkilendiriliyordu.
Zamanla kadın biyolojisi ile ilişkili bilgiler gelişse de modern tıp, geçmişindeki cinsiyet mitleri ve kadın cinsiyetinden toplumsal ve kültürel beklentilerin ön yargısından kurtulamadı.
İnsan genom çalışmalarıyla, dizilimi eksiksiz olarak 2020 ve 2023 yılında tamamlanan kromozom X ve Y ilişkili bulgular ile X’in Y’den üç kat, keza bu yüzyılın başlarında kadın DNA’sı ve telomerlerinin de, daha uzun olduğu kayıtlandı.
Üstelik ikinci X kromozumunun düşündüğümüz gibi sessiz olmadığı, bellek ve öğrenmeden sorumlu hipokampüste sesinin açık olduğu, yani kadının bilişsel fonksiyon kaybına karşı daha esnek olduğu saptandı.
Tıp araştırmaları ve özellikle ilaç çalışmalarında kadın denekler ya da onların bulguları sıklıkla dışlanmışken, şimdi X kromozomu ve sağlıkla ilişkisi daha çok anlaşılmaya çalışılıyor.
Ancak bu yaşamsal olan biyolojik üstünlüğe rağmen, kadınların ağrı ve sancılarını tarihsel olarak histerik, şimdilerde hipokondriyak olmalarıyla ilişkilendiren tıp disiplini yüzünden kadınların uzun yaşamlarının büyük bölümünü ağrılar içinde geçirdiğini biliyoruz.
Kadınlar konusundaki yanlılıkla ilişkili önemli bir tarihi kayıt şöyle; 1956 yılında doğum kontrol haplarıyla ilişkili geniş ölçekli ilk çalışma, ilaçların, baş ağrısı, kusma, pıhtı gibi yan etkileri olabileceğini gösteriyordu.
Ancak denekler kadın olduğu için bu veriler güvenilir kabul edilmiyor dahası yok sayılıyordu...
Neyse ki feminist aktivistler, bu ilacın güvenilirliğiyle ilişkili kanıtlarla endüstriye meydan okumuş ve doğum kontrol haplarının prospektüsleri basılan ilk ilaçlar olmalarını sağlamıştır.
Günümüz insanı, kayıtlara göre, %10-40 gibi, ciddi oranlarda ve uzun süreli ağrılar çekmektedir. Ama bu ağrıların %70’ini kadınlar çekiyor olmasına karşın, ağrı kesicilerle ilişkili çalışmaların %80’i erkeklerde ve farelerde yapılmaktadır.
Kadınlar ağrı kesicilere daha dirençli ve yan etkilerine daha açık.
Bunun nedeni yüksek olasılıkla östrojen hormonunun midedeki boşalmayı geciktirmesi ve ilaçların beden bölümlerindeki dağılımına etkisi.
Aylık adet döngüsü ağrıları her on kadından dokuzunda görülüyor.
Ağrı, yoğun kanamalar, ağrılı cinsellik ile ilişkili “endometriozis” yaygın bir kadın hastalığı
“Her ay bedenimden eksildiği için beni kansız bırakan kanamalarda kaybettiğim kanımı yerine koysunlar” diye sitem ediyor Virginia Woolf.
He ayın üç, dört günü benzimi solduran, ayakta durmamı zorlaştıran kanamalar, fakültedeki sınavlara denk geldiğinde o kanı kendi istencimle yerine koyar gibi yapışım da güçsüzlüğüme teslimiyetin gücüdür zannederim.
Daha büyük ihtimal, sürekli tüm kemiklerinin ama en çok dizlerinin ağrıdığını söyleyerek dizlerini ovuşturup duran ninemin kemiklerime üflediği dirençtendir.
Kadınlar kalp krizinden çok ölüyor, son yıllardaki ölüm istatistikleri her beş kadından birinin kalp hastalığından öldüğünü gösteriyor.
Ama kadınlarda kalp krizine işaret eden göğüs ağrıları daha az ciddiye alındığı için yanlış tanı ya da tanı almama olasılıkları daha yüksek.
Amerika’da bulunduğum bir yılın sonunda eve döndüğümde, anneme acil ameliyat gerektiren safra kesesi hastalığı teşhisi konulmuştu.
Ayağımın tozuyla, onu bu ameliyat sürecine hazırlarken, ameliyat öncesi değerlendirmede zorunlu çekilen EKG’si kalp krizine işaret ediyordu.
Kolay kolay doktora gitmeyen annemin onu bitkin düşüren mide ağrıları araştırılırken, hiç EKG’si çekilmemişti.
Ameliyat programı, beş damarının değiştirilmesini gerektiren acil kalp ameliyatı olarak değiştirildi.
Yapılan veri kayıt çalışmaları, sağlıkta cinsiyet eşitsizliği bakımından kadın olmaktan daha kötü olanın, renk, ırk, etnisite olduğunu gösteriyor.
Siyah kadın olmak, ağrıların ve belirtilerin en sık göz ardı edildiği durum.
Kadın olmak, siyah kadın olmak, endometriozisten, şizofreniye, kalp krizine yanlış tanı alma olasılığının yüksek olması demek.
Kalp hastalığı olan kadınlar çoğunlukla mental hastalık tanısı alıyor, acillerde daha uzun süre bekletiliyor, ağrıları olan kadınlar ağrı kesici yerine sedatiflerle yatıştırılmaya çalışılıyor.
Süregelen ve iyileşmeyen ağrılar çekiyor olmak kalp krizlerini, inmeyi, kemik erimesini tetikliyor.
Üstelik acılarını ifade eden kadınlar, histerik, aşırı duygusal ya da hipokondriyak olmakla damgalanıyor.
Kadın bedenini nihayet ayrıntılı incelemeye başlayan tıp araştırmaları, adet döngüsü sırasındaki seks hormonlarının yükselişinin ve düşüşünün beynin duyguları, hafızayı, davranışı ve bilgi aktarımının verimliliğini yöneten bölgelerini önemli ölçüde yeniden şekillendirdiğini gösteriyor.
Böylesi bir güç görmezlikten gelinerek yalnızca türümüz değil, canlılık dahi silikleşiyor.
Bu çalışmanın kayıtlı ve olası sonuçlarını, geçmiş şu söylenceye gülümseyerek okuyorum; bir zamanlar kadınların çok okumasının yumurtalıklarını şişirdiği düşünülürmüş.
Kadın olmak sancısını aşabilmek, tıbbın damgalı tarihçesini aşabilmesine, feminist hareketin kadın sağlığı konusundaki eylemliliğine bağlı.
Türümüzün geleceği için daha çok kadın hekim, daha çok kadın sağlıkçı olmalı.
Ülkemizde bir gelecek açabilmek için de siyasette, sağlıkta ve annelikte daha çok feminist kadın görmemiz gerekli.
“Ayrımcılığın aşısı eğitim, çare biziz” (Esin ŞENOL)
Kaynaklar:
https://www.forbes.com/sites/evaepker/2023/04/05/why-is-being-a-woman-a-chronic-pain/
https://www.nationalgeographic.com/science/article/women-pain-medications
https://www.ttb.org.tr/userfiles/files/8-kadin-hekimlik-ve-kadin-sagligi-kongresi-kongre-kitabi.pdf
https://www.weforum.org/stories/2024/01/women-health-davos-2024/
https://www.science.org/doi/10.1126/sciadv.ads8169
Esin Şenol kimdir? Esin Şenol, lise eğitimini TED Ankara Koleji'nde tamamladıktan sonra, tıp eğitimini Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 1987 yılında tamamlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı'nda Araştırma Görevlisi olarak uzmanlık eğitimine başlamıştır. Aynı anabilim dalında 1992 yılında ihtisasını tamamladıktan sonra uzman olarak göreve başlamış, 1995 yılında yardımcı doçent, 1996 yılında doçent, 2003 yılında da profesör unvanlarını almış ve 2009-2013 yılları arasında anabilim dalı başkanlığı yapmıştır. 1999 yılında Tufts University, New England Medical Center, Boston/MA'da "Kemik İliği Transplantasyon Ünitesi"nde Research Fellow (Araştırma Asistanı) olarak çalışmıştır. Halen kanser hastalarının infeksiyon izleminde konsultan olarak görev yapmakta ve bu konuda araştırmalarını sürdürmektedir. Prof. Dr. Esin Şenol, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji Anablim Dalı Öğretim Üyesidir. Ayrıca bağışıklama ve özellikle erişkin aşılması ile ilgili çalışmalar yürütmekte olup, Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı bünyesinde Türkiye'deki ilk "Erişkin Aşı Merkezi" kurmuştur. 2013 yılında KLİMİK (Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları) Derneği alt grubu olarak, Erişkin Bağışıklama Çalışma Grubu (EBÇG) kurmuş ve halen başkanlığını yürütmektedir. Ayrıca; Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Komite (2005-2007), Gazi Üniversitesi Akademik Değerlendirme ve Akreditasyon Ofisi (GÜADEK) –Kurucusudur (2005-2007). Gazi Üniversitesi - Avrupa Üniversiteler Birliği ve Bolonya Süreci Kurucusu (2005-2007) ve Febril Nötropeni Derneği Genel Sekreterliği (2005-2011) yürütmüş olduğu diğer görevlerdir. TTB_Pandemi Çalışma Grubu üyesidir. ATO Onur Kurulu Üyesi olarak çalışmıştır (2020-2022). ATO-Yönetim Kurulu Üyesi (2006-2008) olarak çalışmıştır. Halen T24 ve Birgün Gazetesinde köşe yazıları yazmaktadır. Yabancı dili İngilizce olup evli, 1 çocuk annesidir. Dünya Kitle İletişim Vakfı tarafından gerçekleştirilen 31. Ankara Uluslararası Film Festivali (3-11 Eylül 2020) ve 32. Ankara Film Festivalı (4-12 Kasım 2021) Düzenleme Kurulunda yer almıştır. 33. Ankara Film Festivalı (3-11 Kasım 2022) Düzenleme Kurulundadır. İlgi alanları, sinema, yelken ve edebiyattır. |
Son yüzyılların en istilacı ulusunun sloganı olunca soğuduğum rüya sözcüğünü düş ile takas ederek, geleceği düşlerken de hiçbir şekilde kurtarılamayacağını ama vefa ile korunulacağını düşündüğüm geçmişin gölgesini sipere alarak ufka bakmaya çalışırım
Yaşamın tüm diyalektiklerinin şaheseridir aşk. Öyle tek kişilik ve aslında öyle iki kişilik ki. Sizi tüm kalabalıklardan, tüm uğursuz uğultulardan yalıtıp eşsiz bir esansın özüyle dolduran bir büyü aslında
İnsanın üzülerek ve hüzünlenerek iyileştiğine inanırım ben. Hüzünden ve üzüntüden kaçanların, kaçtıklarına yakalanmalarının kaçınılmaz ve çok daha sarsıcı olduğunu düşünürüm
© Tüm hakları saklıdır.