Rusya’nın 24 Şubat 2022’de Ukrayna’ya karşı başlattığı işgal amaçlı savaş birinci yılını tamamlamaya yaklaştı. Bu aşamada tünelin ucunda barış ışığının göründüğünü öne sürmek zor.
Önce tartışmasız doğruları belirleyelim. Sonra tartışmalı unsurları sıralarız.
Büyük insani trajediye yol açan savaş, BM Antlaşması’nın açık ihlalidir. Uluslararası hukukun vahim ihlalini oluşturan saldırı suçudur. Her gün dünyanın gözü önünde savaş suçu işlenmektedir. Kurallara dayalı uluslararası düzenin temellerini sarsan bir gelişme yaşanmaktadır. Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Sovyetler Birliği’nin yıkılması, 11 Eylül 2001 terör saldırıları, Afganistan, Irak, Libya, Suriye’de gözlediğimiz gelişmeler gibi uluslararası güvenlik mimarisinin evriminde yol ayrımlarından biridir.
Hiçbir neden bu savaşın başlatılması ve sürdürülmesi için gerekçe olarak öne sürülemez.
Gelinen aşamada öncelik savaşın durdurulmasıdır. Bununla birlikte, insani felakete ve insan hakları krizine yol açan bu savaşı başlatan ve sürdüren sorumlular uluslararası hukuk önünde hesap vermelidir. Sorumluların cezalandırılmasının yanı sıra, benzer niyet taşıyanlar için caydırıcılık sağlanmalıdır.
Ukrayna’da yıkımın restorasyonu da, Rusya başta olmak üzere, uluslararası toplumun sorumluluğudur.
BM’nin merkezinde yer aldığı ve bölgesel kuruluşların desteklediği uluslararası güvenlik mimarisi sarsılmış, ama yıkılmamıştır. “Savaş ve devam eden yanlışlar dizisi” başlıklı yazımda da izah ettiğim gibi, güncel koşullara uyarlanarak reforme edilecek BM sisteminin uluslararası güvenlik mimarisinin temelini oluşturmaya devam edeceğine olan iyimserliğimi sürdürüyorum.
Keşke geri dönebilsek
Keşke zamanı geri çevirebilsek ve savaş öncesi koşullara dönebilsek, bu savaşa giden süreçte diplomasiye fırsat verebilsek, bu felakete ön alabilsek!
Savaş önlenebilir miydi? Tartışmalı bir konu. Ama siyasi hırsların, daha da önemlisi oportünist ikiyüzlülüğün, önleyici diplomasinin tüm kapasitesinin kullanılmasını tercih etmediği bir gerçek. Geriye dönüp baktığımızda, yanlışların birbirini izlediğini, ne yazık ki savaşa giden koşulların yaratıldığını görüyoruz. Yanlışlar dizisinin bugün de devam ediyor olması kaygı verici.
Savaşan tarafların dışında uluslararası ilişkilerde etkili rol oynama yeteneklerine sahip aktörlerin sorumlulukları yok mu?
Belki de savaşın devam etmesinden yalnız siyasi değil, ekonomik kazanç sağlayanlara da bakmalıyız.
Bu noktaya nasıl geldik?
Tablonun tümünü görebilmek için, belki en azından 1990’lara dönmek, Sovyetler’in yıkılmasını izleyen dönemde Avrupa’da güvenlik mimarisinin yeniden yapılanmasına yönelik müzakerelerde öngörülen dengelere bakmak gerekir.
En başta, Ukrayna’nın tarihi, demografik yapısı, ülkenin doğusu ile batısı arasında mevcut sosyolojik farklılıklar temelinde ülkeyi bölmeye devam eden karşıt siyasi yönelimlerin yol açtığı istikrarsızlık koşulları değerlendirilmeli.
Bu konuya ilişkin parametreleri “Rusya-Ukrayna gerilimi ve realpolitik” başlıklı iki yazımda izah etmiştim. Bu çerçevede, Rusya’nın tehdit algılamasına bağlı siyasi yaklaşımı ve Ukrayna’nın iç dinamikleri, barış ve güvenliğin korunması sürecinde kilit unsurlar olarak ele alınmalı.
2008’de Rusya’nın Gürcistan’a saldırması, Abhazya ve Osetya’nın Gürcistan’ın toprak bütünlüğünden koparılması da haklı ve meşru değildi. Ama o dönemdeki Gürcistan yönetiminin Rusya’ya bu fırsatı verdiğini, Batı’nın da buna engel ol(a)madığını da görmek gerekmez mi?
2014’te Rusya’nın Ukrayna’nın Kırım Özerk Cumhuriyeti’ni ilhak etmesi de uluslararası hukukun ihlaliydi. Bu süreçte Kiev’de Maidan olaylarının arka planını ve Odessa’da sendika binasının yakılması gibi vahim gelişmelerin rolünü de dikkate almak uygun olmaz mı?
Ukrayna’nın NATO’ya üyelik hedefine yönelik Rusya’nın tehditlerinin ciddiye alınarak önleyici diplomasinin devreye sokulması düşünülmedi mi?
Ukrayna’nın NATO üyeliği gerçekçi bir hedef miydi, NATO’nun buna ihtiyacı var mıydı, bu hedef konusunda Ukrayna’da ve NATO’da uzlaşı var mıydı?
Minsk Anlaşmaları uygulansaydı savaşa ön alınabilir miydi?
2014 gelişmeleri sonrasında, Almanya ve Fransa’nın gözetiminde Rusya ve Ukrayna arasında imzalanan Minsk Anlaşmaları 17 Şubat 2015 tarih ve 2202 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararına eklenerek, uluslararası hukuk açısından bağlayıcı nitelik kazandı.
Minsk Anlaşmaları alandaki gerçeklere uygun bir barış çerçevesi oluşturuyordu. Ne yazık ki uygulanmadı. Uygulamaya direnen kimdi? Rusya bu konuda eleştiri oklarını Ukrayna’ya yöneltiyor. Minsk Anlaşmaları uygulanabilseydi 24 Şubat 2022 öncesinde önleyici diplomasi bakımından farklı bir zemin oluşabilir miydi?
Minsk Anlaşmaları’nın müzakerelerinde ve sonuçlanmasında rol oynayan dönemin siyasi liderlerinin (Merkel, Hollande, Poroşenko) son günlerde izlediğimiz beyanları, kuşkularımızı doğruluyor. “Zaten uygulanmayacağı için imzalanmasında sakınca görülmediği” ifade edilen Minsk Anlaşmaları’nın esas amacının, “Ukrayna ordusunun güçlendirilerek savaşa hazırlanması için zaman kazanmak olduğu” yolundaki beyanları kaygı ile izledik. (Bu konuda ayrıntılar için: Akdoğan Özkan’ın 16 Ocak 2023 tarihli T24 yazısı.)
Yoksa oportünist ikiyüzlülük böyle bir şey mi? Tarafların yanlışlarını gerçekçi bir bakışla yeniden değerlendireceklerini temenni edelim.
13 Ocak’ta yapılan BM Güvenlik Konseyi toplantısı
Bu konuda 13 Ocak’ta yapılan son BM Güvenlik Konseyi toplantısında BM Genel Sekreter Yardımcısı Rosemary DiCarlo Konsey’e durum hakkında bilgi verdi.
11 aydır devam eden savaşta zarar gören sivil sayısı 18 bin 96 (6 bin 952 ölü ve 11 bin 144 yaralı). Bunlar BM’nin belirleyebildiği sayılar. Gerçeğin bunun üstünde olduğu, ayrıca, 13 Ocak’tan bu yana sayının daha da yükseldiği kuşkusuz.
7,9 milyon Ukraynalı ülkeden ayrılarak mülteci oldu (toplam nüfusun yüzde 18’i).
5,9 milyon Ukraynalı ülke içinden yerlerinden edildi (toplam nüfusun yüzde 14’ü).
Mültecilerin ve ülke içinde yerlerinden edilenlerin yüzde 65’i (yaklaşık 9 milyon) kadın ve çocuklar.
Savaşın yol açtığı insani felaket ve insan hakları krizi derinleşiyor.
Ukrayna halkının yüzde 40’ının insani yardıma ihtiyacı var.
Rusya’nın yerleşim yerlerine ve altyapı tesislerine saldırıları sonucu, evlerinden olan insanlar, elektrik, su ve ısınma olmadan hayatta kalma mücadelesi veriyorlar. BM son dönemde üye devletlerin katkıları ile Ukrayna’ya binlerce jeneratör sağladı.
Cinsel şiddet ve suçlar ne yazık ki devam ediyor.
Bu tabloda olumlu sayılabilecek sadece iki gelişmeden söz edilebiliyor. Savaş esirlerinin değişimi ve tahıl ihracatı şimdilik devam ediyor.
Rusya Daimi Temsilcisi ve diğer Güvenlik Konseyi üyesi devlet temsilcileri ile Konsey üyesi olmasa da ilgili devlet olarak katılan Ukrayna temsilcisi Dışişleri Bakan Birinci Yardımcısı Emine Dzhaparova, şimdiye kadar sürdürdükleri tutumlar ile uyumlu, bilinen görüşlerini tekrarladılar. Dzhaparova, Kırım Tatarı kökenli, 2014’ten sonra Kırım’dan ayrılmak durumunda kalan bir gazeteci.
Ukrayna, savaşın ancak Rusya’nın yenilgiye uğratılarak Kırım dahil işgal ettiği bölgelerden çekilmesi ile biteceğini savunuyor. Bunun için Ukrayna’ya daha çok ve etkili silah verilmesini istiyor. Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımların daha da güçlendirilmesini talep ediyor.
Medya haberlerine göre, bazı NATO müttefiklerinin tank dahil Ukrayna’ya saldırı silahları gönderme hazırlığı içinde oldukları anlaşılıyor.
Ukrayna silahlandırılarak savaş durdurulabilir, Rusya’nın Ukrayna’dan çekilmesi sağlanabilir mi?
Tabloya baktığımda, Rusya’nın ekonomik ve askeri/nükleer yeteneklerini ve siyasi iradesini dikkate aldığımda, bu anlayışla savaşın biteceği konusunda ikna olamıyorum.
BM Genel Sekreteri tarafları bir araya getirerek barış müzakerelerinde yönlendirici olmaya hazır.
Bu tabloda kaybeden ve zarar görmeye devam edenler, savaş ile ilgili karar verme konusunda siyasi yetkisi ve etkisi olmayan masum siviller ile savaşta hayatını kaybeden Ukraynalı ve Rus askerler. Savaş ve yaptırım kararlarını verenlerin, savaşın yol açtığı insani felaketi ön saflarda yaşamadıklarını biliyoruz.
Daha uzun sürecek savaş, insani trajedinin yanı sıra, daha çok silah ve mühimmat tüketimi demektir. Silah üreticileri ve tüccarlar ile siyasi partnerleri durumdan memnun olmalılar.
Ukrayna’nın yeni girişimi: Rusya’nın BM Güvenlik Konseyi üyeliğine son verilsin
Ukrayna Dışişleri Bakanlığı 26 Ocak 2022’de bir açıklama yaptı. 1991’de Rusya Federasyonu’nun SSCB’nin ardılı olarak BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi olmasının uluslararası hukuka aykırı olduğunu öne sürdü ve 32 yıl sonra Rusya’nın Güvenlik Konseyi üyeliğine son verilmesini istedi.
Önce ilke olarak bu girişimin barışa hizmet etmeyeceğini düşünüyorum. Uluslararası ve bölgesel kuruluşların temel işlevi, diplomasi ve müzakereler için diyalog zemini sunmaları. Karşıtınızın diyalog zemini dışına çıkarılması, çatışma yerine uzlaşı denklemini geçersiz kılar.
16 Mart 2022’de Rusya’nın Avrupa Konseyi üyeliğine son verilmişti. Standartlara uymayan her devletin üyelikten çıkarmaya kalkarsanız, Avrupa Konseyi’nin varlık nedeni de ortadan kalkar. Rusya, 16 Eylül 2022’ye kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) yapılmış olan başvurulara ilişkin kararları uygulamakla yükümlü. AİHM önünde Rusya’ya karşı 17 bin dolayında dava var. Avrupa Konseyi üyesi olduğu dönemin tersine, artık dava sürecinde savunma yapmıyor. AİHM kararlarının uygulanması konusunda Bakanlar Komitesi ile iletişimi kesti. Böylece, 17 bin km2 alanı olan Rusya’da yaşayan 145 milyon insan Avrupa insan hakları koruma sisteminin dışında kaldı. Avrupa Konseyi’nde görev yaptığım dört yıl boyunca Rusya’nın AİHM kararlarının uygulanması konusunda Bakanlar Komitesi ile işbirliğinin sonuçlarının doğrudan tanığı olarak üzüntü duyuyorum.
Ukrayna’ya göre, BM Antlaşması uyarınca “barış sever” (peace-loving) olmayan Rusya Güvenlik Konseyi’nden atılmalı.
Soru: Güvenlik Konseyi’nde oturan diğer daimi üyelerden hangisi “barış sever” olarak tanımlanabilir? Sahte gerekçe ile Irak’ı işgal edenler mi, Libya’yı bombalayanlar mı... Minsk Anlaşmaları konusunda ikiyüzlülüklerini itiraf edenler mi ”barış sever”?
Ukrayna’nın bu son girişimi belki bir kamu diplomasisi projesi, ama gerçekçi olmadığı gibi, gerginliği tırmandırmak ve müzakere zeminini aşındırmak dışında, savaşın durmasına ve insani trajediye son verilmesine nasıl hizmet edeceğini anlamak zor.
Devletlerin uluslararası kuruluşlarda diyalog zemininin dışına çıkarılması, müzakere ve uzlaşı imkanlarını daraltır, barış ve güvenliğin korunmasının riski yükselir.
Şimdi öncelik savaşın hemen durması
Geçmişin değerlendirilmesi, durumun anlaşılması ve gelecekte yanlışların yinelenmemesi bakımından önemli.
Rusya’nın Abhazya, Osetya ve Kırım ile ilgili geri adım atması beklenebilir mi?
Gelişen koşullarda Ukrayna’nın doğusunda yoğun etnik Rusun yaşadığı bölgelerde bu yönde bir girişim yapabileceği sır değildi? Batı’nın da bugün yaptığından daha fazla müdahil olmayacağı da bence sır değildi? Rusya’nın Ukrayna’nın doğusunda kontrol ettiği ve bu bölgeyi Kırım ile birleştiren kuşaktan geri çekilmesi sağlanabilir mi? Rusya’nın “özel askeri operasyon” olarak başlattığı savaşın gerçek hedefinin esasen bu kuşağı kontrol etmek olduğu düşünülebilir mi?
Bunlar tartışılabilir konular olabilir. Ama şimdi öncelik, oportünist ikiyüzlülükten vazgeçerek, popülizmi bir yana bırakarak, nükleer tırmanma ile küresel boyuta taşınma riski içeren savaşın hemen durdurulması ve günümüzde insanlık için utanç verici olan insani trajediye hemen son vermek için cesur yaklaşım sergilemek.
Uluslararası hukuka ve insan haklarına saygı temelinde barış ve güvenlik, kimsenin popülist hedefleri için feda edilmemelidir.
Binlerce insan ölüyor, yaralanıyor...
Milyonlarca insan yerlerinden edildi...
Milyonlarca insan kış koşullarında elektriksiz, susuz, ısınmasız yaşamaya mahkum edildi...
Birkaç kuşak yaşadıkları sürece savaşın yarattığı travmadan kurtulamayacaklar...
Tarih boyunca tüm savaşlar er ya da geç bitmiştir. Bu savaş da biter. Ama önemli olan, daha fazla uzamadan, insani yıkım daha da derinleşmeden, hemen bitmesi.
Savaşın devam etmesini ve tırmanmasını özendiren yaklaşımlar yanlıştır.
Yalnız savaşı başlatanlar değil, durdurma imkanlarını kullanmayanlar da savaş suçlusu sayılmalıdır.
Erdoğan İşcan kimdir?
Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Komite üyesi ve İstanbul Kültür Üniversitesi öğretim görevlisi Büyükelçi (E) Erdoğan İşcan, çeşitli düşünce kuruluşlarının çalışmalarına katkıda bulunuyor.
İşcan, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler ve uluslararası hukuk öğrenimi yaptı. Ekim 1978’de Dışişleri Bakanlığı’na girdi. Diplomaside 40 yılı aşan hizmeti sonunda Nisan 2019’da emekli oldu. Ekim 2019’da Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Komite üyesi olarak seçildi.
Türkiye’yi 2005-2009 döneminde Ukrayna’da ve 2009-2011 döneminde Güney Kore’de (aynı zamanda Kuzey Kore’ye de akredite) Büyükelçi, son olarak 2014-2018 döneminde Strazburg’da Avrupa Konseyi Nezdinde Büyükelçi/Daimi Temsilci olarak temsil etti.
Önceki görev yerleri: Doha, Frankfurt, Bonn, Viyana (silahsızlanma müzakereleri), Londra (Başkonsolos), Cenevre (Birleşmiş Milletler Daimi Temsilci Yardımcısı).
Ankara’da son olarak Dışişleri Bakanlığı genel siyasi işlerden sorumlu Müsteşar Yardımcısı (2013-2014), daha önce çok taraflı siyasi işlerden sorumlu Genel Müdür (2011-2013), Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları Direktörü (2001-2005) olarak görev yaptı.
İşcan’ın diplomasi kariyeri boyunca bağımsız olarak sürdürdüğü uluslararası pozisyonlar şöyle:
- Kadına Yönelik Şiddet ve ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi) Taraf Devletler Komitesi Başkanı (2015-2018).
- Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi eğitim, kültür, spor, gençlik ve çevreden sorumlu Raportör Grup (GR-C) Başkanı (2017-2018).
- Demokrasi kültürü ve insan hakları alanında çalışan Norveç Kuruluşu “European Wergeland Centre” Yönetim Kurulu Üyesi (2017-2018).
|