29 Nisan 2024

Öğrenciler Gazze’nin yanında, “demokrat” medya ise nerede duracağını şaşırmış durumda…

ABD’de öğrenciler ayakta… İsrail protestoları kampüsten kampüse yayılıyor, polis eylemlere sert müdahale ediyor. Demokratları destekleyen medya seçime gidilirken Biden’ın elini zayıflatmaktan korkuyor. Özgürlüklerden yana tavır alması gerekenler eylemleri elden geldiğince büyütmeden haberleştirmeye çalışıyor. Acıklı bir hal bu…

Teksas Üniversite kampüsündeki Gazze eyleminden, AA

Haberleri görmüşsünüzdür: ABD’deki üniversite öğrencilerinin İsrail’in Gazze saldırısını protesto eylemleri kampüsten kampüse yayılarak genişliyor. Öğrencilerin Gazze’yle dayanışma gösterilerine kolluk güçlerinin sert müdahalesi ve öğrencileri gözaltına alması, Amerikan hükümetinin beklentisinin aksine, dalganın hızla büyümesine neden oluyor.

Sürecin fitilini 18 Nisan’da Columbia Üniversitesi’ne New York polisinin müdahalesi ateşledi. Yüzden fazla öğrencinin gözaltına alındığı bu müdahale sonrası eylem yapılan kampüs sayısı hızla arttı.

Son 10 günün en ilginç görüntüsü ise Emory Üniversitesi’nden geldi. Atalanta polisi, felsefe ve ekonomi bölümünden iki kadın öğretim görevlisini zor kullanarak gözaltına aldı. Görüntüler sosyal medyaya düştü, çokça paylaşıldı, tepki çekti.

Teksas’ta ise kampüse askeri bir kolluk gücü olan Ulusal Muhafız Birliği’nin girdiği haber ortalığı karıştırdı. Zira Ulusal Muhafızlar’ın bu tür olaylara müdahalesi polislerinkine kıyasla çok sert olabiliyor.

Kampüste asker gören her Amerikalının aklına 1970 Mayıs’ında Ohio’da yaşananlar geliyor. Kent State Üniversitesi’ndeki öğrenci eylemlerine Ulusal Muhafızlar müdahale etmiş, dört öğrenci askerlerin ateş açması sonrası hayatını kaybetmiş, dokuzu ise yaralanmıştı. Teksas’tan paylaşılan görüntülerin ardından açıklama yapıldı ve kampüse girenlerin Ulusal Muhafızlar değil, eyalet polisi olduğu söylendi.

Gazze’ye destek eylemlerinde 18 Nisan’dan bugüne kadar 700’den fazla eylemci gözaltına alındı. Öyle görünüyor ki eylemler sürecek. Polis şiddetinin ve eylemlerin dozunun artıp artmayacağını da hep beraber göreceğiz.

Buraya kadar size somut tabloyu özetlemek istedim. Gelin şimdi bu eylemlerin Amerikan medyasını ve siyasetçilerini içine düşürdüğü duruma bir bakalım.

Malum, ABD’de seçime çok az zaman kaldı. İsrail’in Gazze’deki insanlık dışı saldırıları ABD’de iktidardaki Demokratları sadece uluslararası politikada zorlamakla kalmıyor, ülke içinde de seçim öncesi köşeye sıkıştırıyor.

Biden yönetiminin İsrail yanlısı tutumu Demokratların bir kısmı tarafından tepkiyle karşılanıyor. İsrail’e tam destek veren Cumhuriyetçilerin aksine Demokratlar arasında koşulsuz desteği abartılı bulanlar, İsrail’in Gazze’de savaş suçu işlediğine inananlar var. Yani Demokratların İsrail politikası yekpare değil.

Normal bir zamanda bu durum o kadar önem taşımayabilirdi. Fakat seçimlere altı ay kala, Trump’la başa baş bir mücadele verirken Demokratlar için her bir oyun büyük değeri var. Zira anketlerde Trump önde, Biden çok geride olmasa da -şimdilik- Trump’ın ensesinde.

Cumhuriyetçiler ise dediğim gibi İsrail tartışmasından pek etkilenmiyor. Hem İsrail’e destekleri tam hem de Trump seçim söylemini “Bırakın dünyanın geri kalanını, Amerika elden gidiyor” gibi bir çizgiye taşıdığından bu destek seçmenini rahatsız etmiyor.

Aslında bu kısım da ilginç… Zira Trump fanatiklerinin, özellikle Qanon’cuların anti-semitist söylemleri olduğunu biliyoruz. Trump’ın arkasında hizalanan faşist aryan hareketi de siyahları olduğu kadar Yahudi toplumunu da hedefe alan bir örgütlenme. Fakat Demokratların rakibin bu zayıf noktalarından popülist bir siyaset devşirme marifeti olmadığını görüyoruz.

Buradan da medyaya geçelim. Demokratlara yakın medya organları, öğrenci eylemlerinin hızla ülke çapına yayılmasını Cumhuriyetçi çizgide yayın yapan medyanın olayları büyütmesine bağlıyor.

Demokrat çizgideki medyada yapılan bazı analizlerde aynı yayılmanın Avrupa ülkelerindeki üniversitelerde görülmemesi, bu ülkelerdeki medyanın öğrenci eylemlerine ilgi göstermemesine bağlanıyor.

Trajikomik bir durumla karşı karşıyayız aslında. Özgürlüklerden yana tavır alması, dolayısıyla düşüncelerini kimseye zarar vermeden dile getiren öğrencilerle dayanışma içine girmesi gerekenler eylemleri, elden geldiğince büyütmeden haberleştirmeye çalışıyor. Rakibinin yumuşak karnını bulan Cumhuriyetçiler ise “Bu anti-semitist eylemlere daha fazla seyirci kalamazsınız” diyerek Demokratları polis müdahalesine zorluyor.

NY Times haber e-bülteni The Interpreter’da eylemlerin yükselişini ele aldığı Amanda Taub imzalı haberinde neredeyse tüm olan biteni “Cumhuriyetçilerin marifeti” diye tarif etmeye çalışırken biraz da Biden hükümetine kızıyor: “Başka ülkelerde öğrenci eylemlerinin üstüne düşülmedi, öyle olunca medya da ilgi göstermedi, geçti gitti.”

Üniversite yönetimlerinin durumu daha da içler acısı… Neo-liberal pembe düşlerle sermayenin bağışları üzerine kurulan Amerikan yüksek öğretim kurumlarının rektörleri, bağışçılarının İsrail yanlısı çizgisi nedeniyle, öğrencilerine karşı gösterilen polis şiddetine ses çıkarmak şöyle dursun, bilakis kolluk güçlerini kendileri arayıp göreve davet ediyor. Yerlerde sürüklenerek gözaltına alınan öğretim üyelerine sahip çıkmıyor, çıkamıyor.

Öğrenciler ise direniyor. Kampüslerde çadır kurarak… İsrail’in bugün Gazze’de yaptığının kendini savunmak değil soykırım olduğunu dünyaya haykırarak… Yanlarına kendileri kadar cesur birkaç öğretim görevlisini de alarak…

Bundan sonrasında benim merak ettiğim bu eylemlerin dünyaya yayılıp yayılmayacağı… (Mesela bizim üniversitelerimizde nasıl bir yansıması olacak? Veya olacak mı? Olursa bizde iktidar mekanizması böyle eylemler karşısında nasıl bir tepki verecek?)

Bu tür öğrenci hareketlerine dudak bükmek büyük bir hata. Çünkü bu eylemler zamanla başka dertlerle birleşip toplumda başka türden bir kırılmaya yol açabiliyor.

68 Hareketi’ni unutmayalım. Vietnam’daki savaş karşıtı gösterilerle başlayan eylemler dünya çapına yayıldı, hak ve özgürlük mücadelesine dönüştü. Kimi ülkelerde salt öğrenci hareketiyle sınırlı kaldı, kimilerinde işçi hareketine eklemlendi ve global çapta bir hak ve özgürlük ayaklanması olarak tarihe yazıldı.

Peki, ABD’deki eylemler de böyle bir sıçramaya yol açar mı? Bakalım… Hep beraber göreceğiz.

Eray Özer kimdir?

Eray Özer ODTÜ'de psikoloji okudu, sosyoloji hatmetti. Akabinde Bilgi Üniversitesi'nde yüksek lisans, Anadolu Üniversitesi'nde ise tez aşamasına takılan bir doktora ile akademik hayattan bir türlü elini eteğini çekemedi. Hatta iki yıl boyunca Kadir Has Üniversitesi'nde sosyoloji dersleri verdi.

Meslek hayatına Radikal Gazetesi'nde başladı, kısa süreli televizyon haberciliği deneyiminin ardından Doğuş Dergi Grubu'nda devam etti.

Son olarak ise Cumhuriyet hafta sonu eki Sokak'ı çıkaran ekipte yer aldı. Radikal, Birgün, Cumhuriyet ve Diken'de yazdı.

Yaklaşık dört sezondur devam eden bir podcast içeriği hazırlıyor. Buzdolabının tarihinden Yapay Zekâ'ya, Roman halkının hikâyesinden Kayıp Kıta Mu'ya birbirinden farklı konular hakkında hiç bilinmeyenlerin anlatıldığı "Yeni Haller" ismindeki podcast yayınına Spotify'dan veya tüm podcast uygulamalarından ulaşabilirsiniz.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Herkesin “âşık olduğu” bir katil ve toplumsal patlama ihtimâli

ABD’de yaşanan UnitedHealthcare suikastı gibi bir olay yaşam şartlarının tetiklediği bir deliliğin, şuur kaybının ve şiddet ihtiyacının alt sınıflardan orta sınıflara doğru kaydığını göstermesi açısından görmek isteyen için pek çok ders taşıyor. Zira orta sınıfta yaşanacak bir toplumsal patlama öncekilere benzemeyecektir

Sayın Serdar Adalı ve Sayın Hüseyin Yücel… Çarşı’nın dediği gibi: Tarih her şeyin şahididir, yapmayın!

Zamanın ruhu bizi ne kadar değiştirmiş olursa olsun Beşiktaş taraftarı hâlâ Karadeniz’e kanser araştırma hastanesi talep eden taraftardır. İşte o yüzden memleketin herhangi bir karışında biten çiçeği kopararak gelecek şampiyonluklar yerine, kesile kesile avuç içi kadar kalan Çamlık’ta bir öğle sonrası kümede kalma hayalleri kurmayı yeğler bu taraftar

Kuantum çipler, patlayan scooter’lar, “ananı babanı öldür” diyen yapay zekâlar…

Sürekli “Acaba şifrem çalınır, hesaplarım hack’lenir mi,” “Acaba evladım sosyal medyada, yapay zekâdan olumsuz etkilenir mi,” “Acaba güvende miyim, hayatım tehlikede mi” gibi korkularla yaşamak zorunda olduğumuz bir hayat bizi nasıl yormasın! Yoruyor elbet… Lakin bu bir gerçeklik

"
"