13 Eylül 2023

Anayasa veya çocuk açlığı

Milli Eğitim Bakanlığı'nın çocuklara bir öğün beslenme sağlayacak ödeneği nasıl olmaz?

Dün 12 Eylül 1980 darbesinin kırk üçüncü yılıydı. TBMM'nin lağvedildiği, siyasal partilerin kapatıldığı, binlerce insanın hapishanelere atılıp binlercesinin ağır işkencelerden geçtiği, işkencede hayatını kaybettiği, idam edildiği, sendikal mücadelenin ezildiği, gelir eşitsizliğini sistematik olarak derinleştiren neoliberalizm kapılarının açıldığı bu darbeyi anlatmanın bin yolu var elbet. Dilenirse tabii.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu yıldönümünü, yeni Anayasa yapma çağrısı için fırsata dönüştürdü. Konuşmasına bakılırsa içerik belli ki önceden düşünülüp tasarlanmıştı. Bunda şaşıracak bir şey yok aslında. Zira yeni Anayasa yapmak, çağrıda bulunmak, konuyu çok sevdiği referandum ile yan yana anmak, "millete gitmek", Erdoğan açısından daima mümbit ve cazip bir saha olageldi

Nitekim dün de Cumhurbaşkanı, başbakanlığı döneminde 2012 yılında TBMM'nin yaptığı ancak sonuçlanmayan Anayasa çalışmasına da atıfta bulunup şöyle dedi:

"En geniş siyasi katılımlı bu çalışma muhalefetin yan çizmesi sebebiyle akim kaldı. Ülkemizi yeni, sivil, demokratik, özgürlükçü ve kuşatıcı bir anayasaya kavuşturma isteğimizden vazgeçmedik. Milletimize verdiğimiz sözün takipçisi olmayı sürdürdük. 

Milletimizi hak ettiği anayasaya kavuşturma idealimizden hiç kopmadık. Kendi anayasa metnimizi hazırladık. MHP ve AK Parti dışında yeni bir metin hazırlayan siyasi teşekkül çıkmadı." 

Yan çizme değil uzlaşma

11 yıl önceki Anayasa çalışmasının "akim kalması"nın sebebi, Erdoğan'ın dediği gibi gibi muhalefetin yan çizmesi değil, önemli birkaç başlıkta uzlaşamamaktı. Belki hatırlamayan vardır ama 12 yıl önce Ekim 2011'de başlayan o Anayasa çalışmasını, ben gazeteci olarak yakından izlemiştim. 2011 genel seçimlerinin ardından bir Anayasa Uzlaşma Komisyonu kuruldu. Her siyasi parti (AKP, CHP, MHP, BDP) eşit olarak üçer üye ile temsil ediliyordu. Toplumun çeşitli kesimlerinden görüşler alındı. (Bir müddet internette yayımlandı sonra kaldırıldı.) 59 maddede uzlaşı sağlandı.

Ancak vatandaşlığın tanımı, Anayasa'nın değiştirilemeyecek maddeleri, başlangıcı, hükümet sistemi, anadilde eğitim, temel hak ve özgürlükler gibi maddelerde görüş ayrılıkları çıktı.

Sebep Başkanlık Sistemi diktesiydi

Öte yandan krize yol açan bir diğer madde AKP'nin başkanlık sistemini önermesi oldu.

Oylarda ve temsilde eşitliğin esas olduğu Anayasa Uzlaşma Komisyonu'ndaki dört üyeden biri olan AKP, yürütme yetkisinin "başkan tarafından" kullanılacağı gibi madde taslağı getirerek, hükümet sistemi başlığı altında dolaylı yolla "başkanlık" sistemini önerdi. İşin ilginç tarafı, o zaman AKP'nin başkanlık sistemi önerisine tek karşı çıkan CHP değildi. MHP de bu teklife itiraz etti.

Türkiye'nin demokratik bir Anayasa'ya ihtiyacı hiç bitmemiş olsa da 2011'den bu tarafa köprülerin altından çok sular aktı.

Gıda fiyatları iki yılda yüzde 402 arttı

Ancak milyonlarca insanın borçlanmadan geçinemediği, çocukların mevsimlik işlerde çalışırken öldüğü, okula giden çocukların aç kaldığı, deprem bölgesinde içecek suya ulaşmanın hâlâ işkence olduğu, beslenme yetersizliğinin çocuk yaşlı demeden herkesi etkilediği bir ülkede yeni Anayasa bu sorunları çözecek bir sihirli değnek midir yoksa gündemden odağı dağıtma hamlesi midir diye sormak zorundayız. Bakın neden:

KAMUAR, Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu'nun araştırma yapan birimi. Ankara'daki marketlerden halkın en fazla tükettiği 64 temel gıda maddesinin fiyatlarındaki değişimi takip etti. Gıda fiyatları endeksinin Temmuz 2023 tarihi itibariyle sonuçlarını açıkladı.

Bu çalışmaya göre Ankara'da gıda fiyatları, Eylül 2021'den bu yana yüzde 402 oranında artmış.

Bu yılın ilk yedi ayındaki gıda fiyat artışı ise yüzde 50. Bu veriler gıda mühendisi Dr. Bülent Şık'ın hazırladığı "Gizli Açlık - Çocuklara Okulda Ücretsiz Bir Öğün" adlı çalışmada yer aldı. "Bir Arada Yaşarız Eğitim ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı" (BAYETAV) tarafından yayımlanan raporda, toplumun en kırılgan kesimi olan çocukların beslenme hakkını güvence altına alacak politika önerisi yapılıyor.

Bu politika önerisi bugünün koşullarında bir Anayasa tartışmasından çok daha acil ve öncelikli.

Milli Eğitim Bakanlığı'nın, ana sınıflarında geçen öğretim yılı ikinci yarısında başlattığı, bir öğün ücretsiz yemek uygulamasını, yeni bir genelgeyle deprem bölgesini oluşturan 11 il dışında durdurmasının bir numaralı gündem maddesi olması gerekiyor çünkü.

Milli Eğitim Bakanlığı'nın çocuklara bir öğün beslenme sağlayacak ödeneği nasıl olmaz? Daha doğrusu belki gerçekten yoktur, çünkü önceliği bu değildir. Okullarda kayıt sırasında bağış toplanmasının güya yasak olması ama her sene bu yasağın fiilen ihlal edilmesi gibi.

İktidar bunu istemiyor. Bütçe öncelikleri arasına koymuyor. Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek'in rasyonel politikalar listesine girmeyi hak etmiyor, çocuklara ücretsiz bir öğün yemek.

Oysa Dr. Şık'ın da vurguladığı gibi gıda krizi en çok toplumun "işsiz, güvencesiz ya da yeterli gelire sahip olmayan yoksul kesimlerini etkiliyor." Çocukların beslenme hakkını güvence altına alacak politikalar geliştirilmezse, bunun bir halk sağlığı sorununa dönüşmesi uzak bir ihtimal değil.

Yaşadığımız gıda krizinin geçici olmadığını bilerek, çocuklarımızı gözetecek, hak temelli bir bakış zorunlu. Küresel piyasaların umurunda olmasa bile… Hatta tam da bu nedenle. "Doğru politika" bizim için bunlar çünkü.

Çiğdem Toker kimdir?

Çiğdem Toker, Diyarbakır'da doğdu. Denizli Lisesi'nden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Gazeteciliğe üniversite öğrencisiyken Anka Ajansı'nda başladı. Günaydın, Ankara Ulus gazetelerinde, Nokta dergisinde stajlar yaptı.

Anadolu Ajansı'nın sınavlarını (1988) kazanarak, adliye, Devlet Güvenlik mahkemeleri (DGM), yüksek yargı muhabiri olarak çalıştı. 1990-1993 yıllarında haftalık Ekonomik Panorama dergisinde; sonrasında da kesintisiz 15 yıl Hürriyet Gazetesi Ankara Bürosu'nda ekonomi muhabiri olarak görev yaptı. Burada maliye, vergi, özelleştirme, enerji, rekabet politikalarını izledi. 1994 ve 2001 ekonomik krizlerini, IMF ile ilişkileri, kriz kapsamında çıkarılan kanunların TBMM'deki yasama süreçlerini haberleştirdi. Çeşitli ülkelerde Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası toplantıları muhabir olarak takip etti.

Habertürk gazetesinin ilk Ankara temsilcisi olarak gazetenin Ankara bürosunu kurdu. İstifa ederek ayrıldı. İnternet gazetesi T24'ün ilk yayınlarında OECD'nin "Futbolda Kara Para Aklama" raporunu konu alan dizi yazısıyla yer aldı. Köşe yazarı ve Ankara Temsilcisi olarak çalıştığı Akşam gazetesinden, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun (TMSF) el koyma sürecinde kendi isteğiyle ayrıldı.

2013-2018 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Gazetenin sahibi konumundaki Cumhuriyet Vakfı yönetimi değiştikten sonra kendi isteğiyle ayrıldı. 2018'de katıldığı Sözcü gazetesindeki yazılarına 2022 Kasım ayında 'küçülme' gerekçesiyle son verildi. Fox TV kanalında yayımlanan "Orta Sayfa" adlı haber programında yorumcu olarak yer alıyor.

Eleştirel finans haberciliği olarak da tanımlanan yazıları hakkında kimileri astronomik, çok sayıda manevi tazminat davası açıldı. Konusu bir imar haberi olan yazısı hakkında hapis cezası istemiyle yargılandı. Kamu ihaleleri ve şirketleri konu alan çok sayıda yazısı da Sulh Ceza hâkimlikleri kararlarıyla erişime engellendi.

Kitapları

- Adım da Benimle Beraber Büyüdü- Abdüllatif Şener, Doğan Kitap, 2008

- "Türkiye'de Sağlıkta Kamu Özel Ortaklığı - Şehir Hastaneleri" kitabına makale katkısı, İletişim Yayınları, 2018

- Kamu İhalelerinde Olağan İşler - Tekin Yayınevi, 2019

Ödülleri

- İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi "En Başarılı İktisat Muhabiri Ödülü" (1995)

- Sabah Gazetesi "Muammer Yaşar Bostancı Haber Yarışması Büyük Ödülü" (1997)

- Türkiye Ziraat Odaları Birliği "Basında Tarım Ödülü" (2000)

- Milliyet Gazetesi "Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü" – "Taksiyarhis'in Zehra Teyzesi" başlıklı röportaj (2001)

- Türkiye Gazeteciler Cemiyeti-TGC "Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü" |"Evcil'in Dönüşü" dosyası – (2005)

- European Press Prize "The Mystery of the Secret Funds" – "Yorumcu Ödülü"nde kısa liste (2015)

- Halkevleri "Basın Ödülü" (2016)

- Uluslararası Şeffaflık Derneği Ödülü (2016)

- İstanbul Tabip Odası "Basında Sağlık Ödülü" (2016, 2018 ve 2019)

- TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi "Emre Madran Koruma Ödülü" (2017 ve 2019)

- Eskişehir - Bilecik Tabip Odası "Halk Sağlığı Ödülü" (2017)

- ÇGD "Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Ödülü" (2017)

- ÇGD Bursa Şubesi "Meslekte Dayanışma Ödülü" (2018)

- Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü "Uluslararası Cesaret Ödülü - Kısa liste" (2018)

- Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü – "Kamu İhalelerinde 21/b Usulü" dosyası-(2018)

- Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği "Önder Kadınlar Ödülü" (2019)

- Rekabet Derneği "Adil Rekabete Katkı Ödülü" (2019)

- TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası "Hasan Balıkçı Onur Ödülü" (2020)

- Halkevleri Dayanışma Ödülü (2020

- Ankara Tabip Odası – "Şehir hastanelerinin ekonomi politiğini tüm gerçekliğiyle ortaya koyarak kamuya ve sağlık çalışanlarına etkilerini görünür kılan haberleri" nedeniyle (2021)

- TMMOB Şehir Plancıları Odası - Kent Planlama Basın Ödülü (2021)

- İzmir Gazeteciler Cemiyeti "Hasan Tahsin Basın Özgürlüğü Ödülü" (2021)

- SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği "Yılın Kadınları" Ödülü (2021)

- Alanya Gazeteciler Cemiyeti - Ulusal Basında Yılın Gazetecisi Ödülü (2021)

Yazarın Diğer Yazıları

Ağaç katliamı ile sponsorluk bir arada

Truva Maden'in hisseleri borsada işlem görseydi, sponsorluğun miktarını öğrenebilirdik. Çünkü ancak o zaman kendisini “halka” sorumlu hissederdi

Gazetecilik dikte edilmemiş soruları sormaktır

Gazetecilik, muhataba, dikte edilmeyen soruları sorabilmektir. İşin bu kısmı, iktidarlardan, unvanlardan ve fani ömürlerden bağımsız bir realite olarak kendini sayısız kez teyit etmiştir

Truva Bakır Maden’in sermayesi 2 milyara çıktı

Kazdağları bir kez daha tehdit altında. Hem de ekolojik sömürü için. Dileriz bu defa ÇED olumlu kararının iptali için açılan idari yargıdaki dava, çok geç olmadan sonuçlanır

"
"