1990’ların ikinci yarısında, genç bir ekonomi gazetecisiyken dönemin etkili ekonomi yazarı Prof. Dr. Salih Neftçi’yle bir röportaj yapmıştım. Türkiye ekonomisinin yüksek büyüme oranı yakaladığı çeyreklerden biriydi. Ama Neftçi’nin şüpheleri vardı:
“Türkiye yüksek oranlı büyüyen bir ülkeye benzemiyor. Ben hızlı büyüyen Asya ülkelerinde bulundum. Refah artışı sokakta görülür, hissedilir. Nereye baksanız şantiye vardır...”
TÜİK, Türkiye ekonomisinin yılın ikinci çeyreğinde (Nisan, Mayıs, Haziran) yüzde 21.7 büyüdüğünü açıkladı. Yüzde 21.7 çok yüksek bir oran. Türkiye böylesine hızlı büyümüş bir ülkeye benziyor mu sizce? Sokaklarda Neftçi’nin dediği gibi çıplak gözle bir refah artışı görebiliyor musunuz? Yoksa refah değil, yoksulluk mu artan?
Bir dağ evinde, Boğaz’da bir yalıda veya Ankara’da bir sarayda yaşamıyorsanız, ikincisinin doğru olduğunu biliyor, görüyorsunuzdur. Kafamızı nereye çevirsek şantiye değil, işinden olmuş insanlar, aylardır, belki yıllardır iş arayan ama bulamayan gençler var. Sadece onlar mı? Maaşı enflasyonla eriyen memurlar, işçiler, beyaz yakalılar… Çocuğuna meyve bile alamayan anneler, babalar…
En basit sağlama: Hiç yüzde 21.7 büyüyen bir ülkede iktidar partisinin oy oranı son yirmi yılın en düşük seviyesine iner mi? Bizde indi.
Öyleyse nasıl yüzde 21.7 büyüdük? İstatistiğin illüzyon gücüyle. Geçen yılın aynı döneminde (2020 Nisan-Mayıs-Haziranı) pandemi nedeniyle her yer kapanınca Türkiye ekonomisi yüzde 10.4 küçülmüştü. Bu yılın ikinci çeyrek büyümesi geçen yılın aynı dönemine göre hesaplandığı için “Aaa rekor kırdık!” diyoruz. (Biz demiyoruz da, iktidar yanlısı medya diyor. Sabah gazetesi: “Dünyaya parmak ısırtan performans!”)
Oysa gerçek çok farklı. Diyelim ki esnafsınız, geçen yılın ikinci çeyreğinde pandemi nedeniyle insanlar eve kapanınca cironuz her zamanki ortalamanın yarısına düştü. Bu yıl ekonomi açılınca da eski seviyesine geri döndü. Yani kağıt üzerinde yüzde 100 büyüdünüz. Geçtiğimiz yıllarda bu kadar yüksek oranda büyüdüğünüz bir yıl olmamıştı. Yani rekor kırdınız! Peki kendinizi yüzde 100 büyümüş, “şahlanmış” gibi hissediyor musunuz? Yooo. Eşeğin semerini kaybedip buldunuz, hepsi bu.
Üstelik bu sırada dolar patladı, döviz borcunuz vardıysa sırtınızdaki yük iki katına çıktı, belki de iflasın eşiğine geldiniz. Maliyetleriniz de arttı, aynı oranda zam yapamadınız, cebinize giren para azaldı…
Sabah gazetesinin dediği gibi “Dünyaya parmak ısırtan bir performans” filan değil istatistiki bir illüzyon, iktisat jargonundaki adıyla “baz etkisi”yle gelen büyüme, orta yerdeki.
2020’nin ikinci çeyreğine göre yüzde 21.7 büyüyen ekonominin 2019’un aynı dönemine göre, yani son iki yılda sadece yüzde 9.1 büyüdüğünü biliyor musunuz? Bu noktaya dikkatimi çeken kişi, Prof. Ali Akarca. Akarca, 2019’un ikinci çeyreğinden bu yana ekonominin ortalama büyüme oranının sadece yüzde 4.4 olduğunu belirtiyor. Peki ekonominin durgunluğa girdiği 2018’den bu yana ne kadar büyüdük? Akarca’nın hesabına göre üç yılda sadece yüzde 7.4. Yani son üç yılın ortalama yıllık büyüme oranı, yüzde 2.4!
Yöntem farklılığı
Yüzde 21.7’nin inandırıcı bir oran olmamasının bir sebebi daha var. Türkiye İstatistik Kurumu AKP döneminde iki kez ekonomik büyümenin hesaplanma yöntemini değiştirdi. En son 2006’da yapılan metodoloji değişikliği sonrasında milli gelir daha yüksek çıkmaya başladı. Hesap yönteminde nelerin değiştiğini merak edenlere Mahfi Eğilmez’in “GSYH hesaplaması değişti, kişi başına gelirimiz arttı” başlıklı yazısını tavsiye ederim.
Yeni yöntemle gayrisafi yurt içi hasıla, eskisine oranla daha yüksek çıkıyor. Ne kadar daha yüksek? Prof. Akarca’ya göre ortalama 2.3 puan daha yüksek. Az buz değil hani.
Peki hangi yöntem doğru, eskisi mi, yenisi mi? Konunun uzmanı değilim, ama şunu biliyorum: Geçtiğimiz yıllarda TÜİK’in açıkladığı büyüme oranları ile elektrik üretimi, Türkiye’den uydu fotoğraflarına yansıyan ışıkların parlaklığı (Ekonomik aktiviteyi izlemek için kullanılan yeni ve inovatif bir yöntem) gibi göstergeler arasında uyumsuzluk vardı.
Özetle karşımızda hem doğruluğu tartışmalı bir oran hem de geçen yılki bazın çok düşük olmasından kaynaklı bir illüzyon var.
Ünlü İngiliz Başbakanı Benjamin Disraeli şöyle demiş: Üç çeşit yalan vardır; yalan, kuyruklu yalan ve istatistik.